KİTAPLAR

Fotoğraf Galerisi

Video Galeri

Günün Fotoğrafı

 

"Türkiye'nin Önemini Bütün Dünya Görüyor"

22.09.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült


New York’ta, TRT Haber’in konuğu olarak gazetecilerin sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin çok başarılı ve önemli bir ülke olduğunu belirterek, Türkiye’ye büyük bir ilgi olduğunu söyledi.

Birleşmiş Milletler 65. Genel Kurulu Genel Görüşmeleri vesilesiyle New York’taki temaslarını sürdüren Cumhurbaşkanı Gül, bugün gerçekleştirdiği ikili görüşmelerin ardından canlı yayında TRT Haber’in konuğu oldu.

“TÜRKİYE İÇİN AVRUPA’NIN EN SIHHATLİ ADAMI DİYORLAR”

Programda gazetecilerin sorularını cevaplayan Cumhurbaşkanı Gül, “Türkiye burada büyük bir ilgiyle karşılandı. Medyanın size büyük bir ilgisi var. Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?” sorusunu, “Bütün bu ilgi aslında Türkiye’ye olan ilgi. Türkiye’yi ben temsil ettiğim için, cumhurbaşkanı olarak benimle görüşüyorlar. Ama artık Türkiye’de şu görülmeli: Türkiye gerçekten çok önemli bir ülke, Türkiye çok başarılı bir ülke ve giderek Türkiye’nin önemini bütün dünya, bölge, herkes görüyor. Onun için herkes bizimle görüşmek istiyor. Çok sayıda devlet başkanı, dışişleri bakanı dışişleri bakanımızdan randevu alıyor. Olağanüstü bir trafik var. Türkiye’de biz bazen bunun farkında değiliz. Kiminle görüşürseniz ‘siz bu kadar nasıl büyüyorsunuz’ diyorlar. Hatta koridorda yürürken karşılaştığımız insanlar, ‘eskiden Avrupa’nın hasta adamı diye bilinirdi Türkiye, şimdi Avrupa’nın en sıhhatli adamı’ diyorlar. Bunu yüzümüze söylediler. Niye söylüyorlar derseniz, bakıyorlar Türkiye birinci çeyrekte yüzde 11.7 büyümüş, ikinci çeyrekte yüzde 10.3 büyümüş. Yılın ortalama büyümesi yüzde 7 civarında. Bunlar Avrupa’da, Amerika’da, Latin Amerika’da hiç düşünülemeyen şeyler. Ayrıca tabii Türkiye’nin özellikle çevresindeki problemlerle ilgili yapıcı, çözüme yönelik gayretleri, inisiyatif alması da çok dikkat çekiyor. Türkiye’nin inisiyatif alması önemli gerçekten. Bu inisiyatifi alırken de yapıcı, olumlu bir şekilde diplomasi güdüyor. Bazen kıskanılıyor belki, basında sık sık ‘acaba Türkiye’nin ekseni nereye kayıyor’ diye tartışmalar da oluyor. Bütün bunlar, Türkiye’yi çok görünür yapmış vaziyette. Hiçbir dönem belki Türkiye bu kadar görünür olmamıştı” şeklinde cevapladı.

“BUGÜNKÜ DÜNYADA SİZ AKTİF OLACAKSINIZ VE MESELELERİ İZAH EDECEKSİNİZ”

“En çok hangi husus; ekonomi mi, büyüme mi, yoksa siyaset mi konuşuluyor?” sorusuna, “En çok siyaset tabii konuşuluyor. Bugün dışişleri bakanları da cumhurbaşkanları da konuşurken konuşmalarının yarısı ekonomiyle yarısı siyasetle ilgilidir. Ben bakanken, büyükelçilerimizi yeni görevlerine gönderirken, ‘Bakın eski diplomasi yok ortada. Eskiden büyükelçiler bulundukları merkezlerden haberleri bize yazarlardı biz de değerlendirirdik. Şimdi sen yazmadan önce orada ne oluyor, bitiyor takip ediyoruz. Onun için sen daha çok ekonomik faaliyetleri hızlandıran, iş birliğini, ticareti hızlandıran bütün Türk şirketlerinin sahibi gibi hareket eden insan olacaksın’ derdim. Çünkü sadece eğer siyaset olsa iş yoğunluğu çok azalmış olacak. O açıdan burada da konuşurken ekonomi de konuşuluyor. Türkiye G-20’nin bir üyesi. Dünya inanılmaz bir ekonomik krizden geçti, hala tam çıkamadı. Görüştüğüm devlet başkanları, ‘1929 ekonomik buhranı çok büyük bir buhrandı, ondan bu yana dünya en büyük ekonomik sıkıntıyı çekti’ diyorlar. Gerçi o zaman bu tip sıkıntılardan çıkmak uzun sürüyordu, şimdi kısa sürüyor ama izi büyük oluyor. O yüzden herkes bunu konuşuyor” diye cevap veren Cumhurbaşkanı Gül, “Şu bir gerçek ki bugünkü dünyada siz aktif olacaksınız ve siz anlatacaksınız. Siz meseleleri izah edeceksiniz. Yoksa yanlış algılamalar oluşuyor, yanlış anlayışlar oluyor. Kasıtlı olarak çarpıtanlar da oluyor ama herkesi kasıtlı olarak da görmemek gerekir. İnsanlar bazen yanlış anlıyorlar. Siz yeteri kadar bilgilendirmezseniz, yeteri kadar önem verip, kendi PR’ınızı yapmazsanız... O açıdan bu dönem iyi bir dönem. Zaten Genel Kurul sırasında BM’ye derler ki ‘diplomasinin açık pazarı’. Büyük merasimlerle karşıladığımız devlet başkanları ile selamlaşıyorsunuz, ayaküstü görüşüyorsunuz. Böyle pratik bir ortam var” dedi.

“TÜRKİYE’DE BÜTÜN KESİMLERE ÖZGÜVEN GELDİ”

“Daha önce dışişleri bakanlığı ve başbakanlık yaptınız ve o sıfatlarınızla bu etkinliklere katıldınız, genel olarak dünyanın gidişi, Türkiye’nin rolü ve bu kadar önemsenmesi hakkında neler düşünüyorsunuz?” sorusu üzerine, Türkiye’ye özgüven geldiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Gül, “Diplomatlarımıza da, siyasetçilerimize de, iş adamlarımıza da, gazetecilere de, herkese özgüven geldi. Buna biraz geç ulaştık ama bu, bugün var. Bir misal vereyim, eskiden Türkiye uluslararası platformlarda gözükmezdi. Kendisiyle ilgili bir konu varsa, diyelim ki Kıbrıs meselesi varsa hepimiz oraya yığılırdık. Herkes sadece onu konuşur, ondan sonra diğer oturum iklim değişikliği ise hepimiz çıkardık veya kadınlarla ilgili, nüfusla ilgili bir mesele varsa bunlarla Türkiye hiç ilgilenmezdi. Şimdi Türkiye, bütün bunlarla ilgilenen bir ülke oldu” şeklinde konuştu.

“DÜNYA BÜYÜK BİR YOKSULLUK FELAKETİ İÇİNDE”

Dünyada büyük bir yoksulluk felaketi olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, “Milyarlarca insan çok fakir. Milyarlarca insan içme suyuna ulaşamıyor, yolu yok, hastanesi yok. Milyonlarca anne doğum yaparken ölüyor. Bu büyük bir felakettir. Bununla ilgili bir şey yapmamız lazım ve en azından 2015 yılına kadar bazı iyileştirmeler olmalı. Bununla ilgili bu sene tekrar bir genel kurul oldu ve 10 senede ne mesafe alındığı görüşüldü. Bu toplantılara da, Türkiye olarak biz başkanlık yapmaya başladık” dedi.

“BÜTÜN DEVLET BAŞKANLARI KATKILARINDAN DOLAYI TÜRKİYE’Yİ TAKDİR ETTİ”

Aslında bin yılın hedefleri ile ilgili olduğu halde burada birçok toplantının aynı anda yapıldığına işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, “Ertesi gün yapılan toplantıda dünyanın en az gelişmiş ülkeleri zirvesi yapıldı. 49 tane ülke dünyanın en fakir ülkeleri. Buna da ben başkanlık yaptım. En fakir ülkeler ve en zengin ülkeler karşılıklı oturdu. Hepsi sözler aldılar. Bunu ülkem adına gururla ifade etmek isterim ki her söz alan bu 49 ülke, Türkiye’ye teşekkür ederek başladı. 3 sene önce ben dışişleri bakanıydım, bu konularla ilgili dışişleri bakanları toplantısını yaptık. Gelecek sene de bunlarla ilgili bir zirve toplantısı yapıyoruz ama bunları hep BM ile beraber yapıyoruz. Bunlar, insanlığa katkı. Orada herkes Türkiye’yi takdir ederken Belçika Başbakanı da orada, Avusturya Başbakanı da orada, İngiliz Dışişleri Bakanı da... Hepsi de dinliyor, hepsi de hayretler içinde kaldı. Niye derseniz; Türkiye hep yardım alan ülke olarak bilinirdi. Türkiye artık yardım yapan bir ülke. Türkiye’nin yıllık insani amaçlı yardımları 1.5 milyar dolara ulaşıyor. Bizim sivil toplum örgütlerimiz ve devlet beraber topladığımızda... Bunlar bizim hesaplarımız değil, bunlar BM’nin kriterine göre yapılan hesaplar. Bu, müthiş bir şey. Yani siz bir şey beklemeden insanlık adına Afrika’ya, Afganistan’a yardım yapıyorsunuz. Bütün buralarda hiç din, dil, ırk ayırımı yapmadan bunu yapıyorsunuz. Bu tabii çok dikkati çekiyor. Bir ülkeyi büyük yapan unsurlardan biri de bu. Bir ülkeye karşı takdir, bir ülkeye karşı bir sempati oluşuyorsa bunun birçok sebebi vardır ama biri de budur. Onun için Türkiye böyle bir dönemi geçiriyor” şeklinde konuştu.

“İRAN’IN LİDERLERİYLE HERŞEYİ AÇIKÇA GÖRÜŞÜP KONUŞABİLİYORUZ”

“İran meselesi ön planda, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad burada. İran’ın nükleer programının eğer gelecekte önlenemez ve denetlenemezse bölgede, hatta dünyada sıcak bir çatışmaya yol açma ihtimalinden söz ediliyor. Ahmedinecad ile görüşeceksiniz, ne telkin edeceksiniz? Türkiye bu süreçte nasıl bir rol oynayacak?” sorusuna ise, “Bu konu, Amerikan basınının yaptığı röportajlarda öne çıkan bir konu oluyor. Türkiye bu konunun bir şekilde içerisinde. Gerek Güvenlik Konseyi’ndeki oyu, gerekse ondan önce ve ondan sonra ara bulucu demiyoruz ama kolaylaştırıcı fonksiyonlarımızdan dolayı... Dünyanın en önemli meselelerinden biri olarak gözüküyor bu nükleer mesele. İran’a ‘yeteri kadar şeffaf olmuyorsun’ diyorlar, ‘aynı zamanda sen Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansı’nın üyesisin, oradan faydalanıyorsun faydalanmanın karşılığı... İran da ‘hayır ben yeteri kadar şeffaf oluyorum, ben bir nükleer silah peşinde değilim ama ben de barışçıl amaçlarla nükleer enerji geliştirebilirim’ diyor. Burada tereddütler var. Türkiye’nin pozisyonu çok dikkati çekti. Geçen seneler savaş ihtimali... Bunlar çok daha fazlaydı” şeklinde cevap veren Cumhurbaşkanı Gül, “BM Güvenlik Konseyindeki o oylamadan sonra bazı açıklamalar yapıldı. İran’ın gönderdiği bazı mektuplar var. Bunlar aslında beklenen şey ama olmuyordu. Bütün bunların olmasında Türkiye çok aktif oldu. Türkiye’nin oradaki hayır oyu bütün bunları temin etme yönünde işe yaradı. O açıdan Amerikalılarda biliyor, herkes biliyor ve bunlar ABD ile bir noktada koordinede ediliyor. Onun için dışarıda bazı şeyler yazılıyor ama Türkiye’nin bütün bu rolü takdir ediliyor. Türkiye bölgesinde NATO üyesi tek ülke, bunları yapan tek Müslüman ülke. Türkiye’nin bir kapasitesi var. Bu kapasitesini biz görmeyebiliriz ama dışarıda herkes görüyor. Şimdi hangi lider İran’ın liderleriyle, dinî liderleri de dâhil, her şeyi oturup açık görüşebilir, konuşabilir? Hangi ittifak içerisinde hangi ülke bunu yapmıştır. Biz yapıyoruz” dedi.

“TÜRKİYE, KOMŞUSUNDA VE BÖLGESİNDE ASLA NÜKLEER SİLAH GÖRMEK İSTEMEZ”

“Bu nükleer programın denetlenmesi konusunda İran’ın zaman kazandığı yönünde iddialar olduğunun hatırlatılması üzerine, “Bu sadece Amerika’nın meselesi değil, bütün dünyanın meselesi, hatta parantez içinde şunu da söylerim; Türkiye’nin de meselesi” diyen Cumhurbaşkanı Gül, “Türkiye, komşusunda nükleer silah görmek ister mi? Tehdit, eğer böyle bir şey varsa. Ben burada İran nükleer silah yapıyor demiyorum ama bu konuları biz hafife almıyoruz. Türkiye, komşusunda ve bölgesinde asla nükleer silah görmek istemez. Onun için biz bunu hafife almıyoruz. Bizim yaptığımız ne? Madem böyle bir anlaşmazlık var, bir taraf diyor ki ‘hayır sen nükleer silah peşindesin’, İran diyor ki ‘hayır, ben bunu yapmıyorum’ O zaman bunun hallolmasının iki yolu var, ya savaş ya da diplomasiyle bu iş hallolur” şeklinde konuştu.

“BU İŞ DİPLOMASİYLE NETİCELENSİN”

Türkiye’nin 1990’dan beri Irak’taki istikrarsızlıktan, savaşlardan en çok çeken ülke olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Gül, “Güvenlik sorunu çıktı, orada bir PKK terör örgütünün yerleşmesi... Çünkü, Irak’ta ordu yok ki güvenlik güçleri yok ki. Ekonomik boyutu, göç boyutu, insani boyutu... Bizim yatırımlarımız büyük bir maliyet. Türkiye güneyinde 20 senedir bunu yaşarken bir de doğusunda başka bir savaşa tahammül edebilir mi? Onun için biz bu işi hafife aldığımızdan değil, biz ‘bu iş savaşla olmasın, diplomasiyle neticelensin’ diyoruz. Latin Amerika’da böyle bir konu varsa bu kadar gayret sarf etmeyiz. Türkiye öne çıkınca bazıları, ‘Türkiye ne kadar öne çıkıyor...’ Benim menfaatim var burada. 1939’dan beri sınırı aynı kalmış bir ülkeyim. Bir de şu var, ambargolarla ilgili de diyorlar... Türkiye, BM kendisini bağlayan, hukuken, uluslararası hukuk bağlıyorsa bizi, biz buna uyarız ve uyuyoruz da ama bunun ötesinde Türkiye’den bir şey beklenmemesi lazım. Ben biliyorum birçok Batılı şirket, Amerikan şirketi orada farklı isimler altında, dolaylı ortaklıklarla faaliyet gösteriyor. Bu ambargodan sonra bu ortaklık yapılarını değiştiriyorlar. Bunu herkes biliyor. Türkiye İran’dan gaz alıyor değil mi? Ben onlara hiçbir şey satmazsam yarın ne olur dış ticaret açığı? Onlara devamlı para ödeyen, 10 milyar dolar onlar bize satacak biz ise onlara hiçbir şey satmayacağız, büyük dış ticaret açığımız olacak. ‘Bunlar Türkiye’nin menfaatine mi?’ ‘Değil.’ Onun için biz bunları düşünerek diplomasi yoluyla çözülsün diye olağanüstü gayret içindeyiz. Bunun yanlış anlaşılmaması lazım. Buralarda çok yanlış anlamalar var. Ama bunları tabi konuşmak, izah etmek gerekir. İzah edince de anlıyorlar. O açıdan büyük bir ümit içinde değilim ama en azından 2 ay öncesine göre daha iyi bir durum var ortada” dedi.

“DEMOKRATİK REFORMLARLA EKONOMİK REFORMLAR EL ELE GELİŞİYOR”

“Türkiye’ye yatırım yapan büyük şirketlerin CEO’larıyla bir araya geldiniz, İstanbul uluslararası organizasyonların merkezi haline geliyor o konuda neler var?” sorusu üzerine, “İstanbul herkesi çekiyor. Bunu herkes görüyor.” diyen Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye ile ilgilenen büyük şirketlerin CEO’larıyla bir araya geldiğini kaydederek, “Onlara şunu söyledim hep, Türkiye’nin sadece ekonomisi değil, aynı zamanda demokratik standartları da iyileşiyor. Demokratik reformlarla ekonomik reformlar el ele gelişiyor Türkiye’de. Çünkü iş adamı, büyük yatırımcı geleceği tahmin ederek yatırım yapar. Türkiye’nin trendi; Türkiye’de sadece ekonomi değil, demokratik standartlar, hukuk standartları bütün bunlar el ele kararlı bir şekilde gelişiyor. Hangi istikamette gelişiyor, değişiyor? AB standartları seviyesinde gelişiyor. Onlara bunları anlattım. Sonra bazılarının, ‘Türkiye’nin etrafında bir sürü kriz var, bunlar Türkiye için sıkıntı değil mi?’ gibi kafalarında soruları vardı. Onlara dedim ki ‘bunlar tam tersine arzu etmeyiz ama avantaj. Çünkü Türkiye bölgede güvenilir bir ada oluyor. Etrafımızda ise kriz olan ülkelerin büyük zenginleri ve büyük şirketler var. Bu sermaye coğrafyasına yakın güvenilir bir yerde bir ayağını oraya koymak istiyor. Kendini, sıkıştığında ben buradayım hiç değilse’ diye. Bu İstanbul oldu açıkçası. Orta Doğu’daki bütün büyük şirketlerin İstanbul’da bölge temsilciliği oluyor. Bunu gören dünya şirketleri de onlar da hepsi koşarak geliyorlar, İstanbul’a” dedi.

“IRAK HALKININ KALBİNİ VE AKLINI KAZANACAK BİR POLİTİKA OLMASI LAZIM”

BM’de yapacağı konuşmada, dünyada yoksulluk çeken yerlerin durumu ile savunmaya harcanan büyük paralar arasındaki çelişkiye değinip değinmeyeceğinin sorulması üzerine, BM’de bu defa yapacağı konuşmada bazı önemli konuları ön plana çıkartacağını belirten Cumhurbaşkanı Gül, “ABD Irak savaşına 1 trilyon dolar harcadı. Bu parayla, belki Irak başka bir şekilde halledilirdi. Afganistan da aynı şekilde. ABD dünyanın parasını harcıyor. Oğullarını, kızlarını gönderiyor. Onlar orada ölüyor. Ama eğer Irak halkının kalbini ve aklını kazanacak bir politikanız olmazsa, siz harcamaya devam edersiniz, her iki taraftan insanlar ölmeye devam eder. İşin içinden çıkamazsınız. ‘Çıktık’ deyince de bir işe yaramaz.” diye konuştu.

“NÜKLEER SİLAHLARDAN ARINDIRICI BİR ÇABANIN BAŞLAMASI LAZIM”

Cumhurbaşkanı Gül, ‘‘İran’ın nükleer tehdidi nedeniyle ABD’nin Suudi Arabistan’a 60 milyar dolarlık silah satışından söz ediliyor. 9 senedir Afganistan’a yapılan yardım ise 40 milyar dolar. Senede 3-4 milyar dolar” denmesi üzerine, “Bir nükleer yarış başlarsa bölgede, yarın bu rakamlar da çok küçük kalabilir. Onun için Türkiye bölgesinde nükleer silaha karşı. Ülkeler belki yapmıyorlar, ama zihinlerinden geçiriyorlar. Çünkü bölgede nükleer silahı olan ülke var. Herkesin tehdit algılaması farklı farklı, güvenlik algılaması farklı farklı oluyor ve buna karşı tedbirler alıyor. Hindistan nükleer silahı yapınca, Pakistan gibi bir ülke de, ‘Biz gerekirse ot yiyeceğiz, ama bu silahı yapacağız’ dediler ve yaptılar. Bu güvenlik algılamasıydı. Onun için bölgeyi tamamen nükleer silahlardan arındırıcı bir çabanın başlaması lazım. Nitekim Başkan Obama da bununla ilgili çağrı yaptı. Bununla ilgili, aslında yarın bahsedeceğim, 1990’da BM Güvenlik Konseyinin bir kararı var. Bunun canlandırılması lazım” şeklinde konuştu.

“DÜNYANIN HER DÖNEMİNDE BU TÜR HASTA İNSANLAR ÇIKMIŞTIR”

New York’taki cami projesi tartışmasıyla Kur’an-ı Kerim’in yakılmasına ilişkin olaylar anımsatılarak, BM’deki konuşmasında İslamofobiye yer verip vermeyeceğinin sorulması üzerine, birçok platformda bu konuları geniş biçimde konuştuğunu belirterek, ABD’de, söz konusu konularla ilgili tartışma yaşandığına işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, “ABD’de yönetim bu tartışmaların tepkili boyuta gelmesini asla istemiyor. Başkan burada bir din özgürlüğü olduğunu ve olması gerektiğini, herkesin, Müslüman ise cami, Hıristiyan ise kilise, Musevi ise sinagog, bunları yapmalarının hak olduğunu... ABD’de cami yapılabilir. Bunda anormal bir şey yok. En güçlü insanlar çıkıp bunu konuşuyorlar. Ancak, Kur’an yakma... Dünyanın her döneminde bu tip saçma insanlar, hasta insanlar çıkmıştır doğrusu. Ona tepki koymak önemli. Usulüne göre tepki koymak... O yönde de Amerikan yönetimi elinden geleni yaptı. Böyle bir saçmalığa müsaade etmedi. Ortaya çıkan bir papaz var, ‘Yakacağım, edeceğim’ diye. Ama hasta insanlar her tarafta, her yerde olabilir. Bunu böyle görmek lazım ve onları orada tutmak lazım” dedi.

“REFERANDUM SONUÇLARI HERKESÇE SAYGIYLA KARŞILANDI”

Anayasa referandumu sonrasında yapılan değerlendirmeleri nasıl karşıladığına ilişkin soru üzerine, referandumun neticesinin herkes tarafından saygıyla karşılandığını belirten Cumhurbaşkanı Gül, ‘Hayır’ kampanyası yürüten partilerin, “Halk kararını madem böyle verdi, böyle olacak” dediğini ifade etti. Referandum sonucuna ilişkin, “Türkiye ikiye, hatta üçe bölünmüş” tahlilleri yapıldığına işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu: “Doğrusu ben bunları kabul etmiyorum. Bundan 20 sene önceki seçimlere bakalım, o zaman da buna benzer haritalar vardı. ‘Bölünmüş’ mü diyeceğiz? Bu laflar, bunların şüyuu bulması bile bence hoş değil. Ekstrem laflar. Tabii ki insanlar bu şekilde fikrini ifade edecek, evet veya hayır diyecek. İnsanlar nihayetinde, evet ya da hayır, bir şey söyleyecekler. Bir de, evet diyenler, yüzde 100 evet, yüzde 80, yüzde 90; “hayır” diyenler de sanki yüzde 90’la, yüzde 100’le hayır diyor. Böyle bir durum yok ortada. Nihayetinde her taraf yüzde 50 eşit çıkacak diye bir şey yok. Birinde yüzde 48 çıkmış, diyelim ki hayır; başka bir yerde “evet” çıkmış, biraz daha yüksek; başka bir yerde, öbür tarafta “hayır” yüzde 60 çıkmış.”

“TÜRKİYE’NİN KORKU CUMHURİYETİ OLMASI SÖZ KONUSU DEĞİL”

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’deki “korku cumhuriyeti” değerlendirmelerini nasıl karşıladığına ilişkin soruya ise şöyle cevap verdi: “Bunlar bir şeyle ters düşerler. Türkiye’nin bir taraftan yaptığı kanunlar, değiştirdiği anayasalar, AB ile müzakeresi, özel sektörün dinamizmi, bütün bunlara baktığınızda böyle bir genel Türkiye resmi asla çıkmaz. Yani ne olabilir? 10 sene öncesinde Amerikalı ya da Avrupalı Türkiye’ye geldiğinde çok daha fazla restoranlar, gideceği eğlence yerleri vardı da şimdi azaldı mı, yoksa 10 sene önce da azdı da şimdi mi çoğaldı? Herkesin alternatifi çoğaldı. Hangi hayat tarzına ait olursanız olun. Bireysel, ferdi şeyler, mevzii (yöresel) yanlışlıklar olabilir. Hiçbir zaman her şeyi tozpembe gösteren bir kişi değilim. Yanlışlar da olabilir. Birisi çıkabilir, ‘siz böyle diyorsunuz ama ben şununla karşı karşıyayım’ diyebilir ve haklı da olabilir. Bunlar ayrı ama Türkiye resmi olarak, böyle bir şey yanlış.”

“TERÖRLE MÜCADELEDE DEVLETİN TAVİZ VERMESİ DÜŞÜNÜLEMEZ”

Kürt sorununa ilişkin bir soruya, “Dışarının önemli bir rolü var, bu ayrı. Orada otorite noksanlığı var ama her şeyi dışarıya atmak, bir noksanlık olur. Çünkü o zaman bu meselenin çözümü ve meselenin üstünden gelmemiz zorlaşır. Onun için tahlili çok objektif ve doğru yapmak lazım” şeklinde cevap veren Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye için terörü ortadan kaldırmanın önemli olduğunu vurgulayarak, terörü ortadan kaldırmak için devletin her türlü gayreti göstereceğini belirtti. Devletin taviz vermesinin, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden vazgeçmesinin düşünülemeyeceğini, böyle bir şeyin söz konusu olamayacağını ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, “Şikâyetler tabii ki vardır ama bu şikâyetler 10 sene önce daha çoktu, 5 sene önce daha azaldı, bugün daha az; ama hala var. Kendimize özgüvenimiz olması lazım. Tartışırken, konuşurken eğer ön kesici ve birbirimizin elini kolunu bağlayıcı bir tartışma üslubu olursa o zaman olan Türkiye’ye olur. Tekrar söylüyorum, hiç kimsenin zihninde şöyle bir şey olmasın, Türkiye’nin temel meselelerinden taviz, Türkiye’nin üniter yapısından taviz veya üniter yapıyı ileride bozmaya dönük bir kapı açma. Bunlar söz konusu değil, bunlar olamaz” dedi.

“TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİMLER REFORMU YAPILMASI GEREK”

Cumhurbaşkanı Gül, “Özerklik meselesine katı bakıyorsunuz. Daha doğrusu bir tepki gösterdiğinizi gözlemledik. Uçaktaki söyleşimizde de var” sözlerine, “Onlar, bir gizli ajandayla gelen şeyler açıkçası. Onun için onlara ben sempatiyle bakamam” şeklinde cevap verdi. Türkiye’de yerel yönetimler reformu yapılması gerektiğini, bu çalışmanın Meclisin gündeminde bulunduğunu ve Türkiye’de biraz daha âdemi merkeziyetçi olmak ve yerel yönetimlerin yetkilerini artırmak gerektiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, her şeyi Ankara’dan yönetmenin modern yönetim anlayışına ters düştüğünü belirterek, “Bu çerçeve içerisinde bakmak ayrı ama böyle gizli ajandalarla falan yaklaşmak, asla” dedi.

“ÖNEMLİ OLAN BÜTÜN VATANDAŞLARIMIZIN MUTLU OLMASI”

Cumhurbaşkanı Gül, terör örgütü PKK’nın silah bırakıp, siyaset yoluyla hareket ederse şeklindeki bir değerlendirmeye, “Silahın, kanın, terörün olduğu bir yerde konuşamazsınız bile. Güvenlik o zaman daima öne çıkar ve terör olduğunda sanki teröre taviz veriyormuş gibi bir davranış içine de hiçbir devlet girmez açıkçası. Bir şey yapacaksa bile yapmaz. Bunu herkesin bilmesi lazım. Burada o zaman önemli olan şey ne? Önemli olan bütün vatandaşlarımızın mutlu olacağı bir neticeye ulaşmak. Diyarbakır’daki vatandaşımızın da Ankara’dakinin de Kayseri’dekinin de Konya’dakinin de Edirne’dekinin de hepsinin mutlu olabileceği bir neticeyi, problemleri bu şekilde çözmek” şeklinde cevap verdi.

“TÜRKİYE’NİN TERÖRDEN KURTULMASI LAZIM”

Cumhurbaşkanı Gül, “Demokratik açılım ilan edildiğinde hükümetçe ya da siz ilk defa bundan söz ettiğinizde ‘tarihî bir fırsat’ demiştiniz. Bu fırsat devam ediyor mu?” sorusunu da şöyle cevapladı: “Başka yolumuz yok. Türkiye’nin bu işten kurtulması lazım. Türkiye’nin bu işleri halletmesi lazım. Türkiye’yi, Türkiye’nin büyüklüğünü, Türkiye’nin etkisini siz o zaman görün. Tabii ki onun için hepimizin, herkesin buna gayret sarf etmesi, herkesin yapıcı bir şekilde uğraşması gerekir. Ben çerçeveyi koydum, bundan yanlış anlama çıkmasın, gayet açık söyledim, Türkiye’nin üniter yapısı... İleride buna kapı açacak şeyler değil ama herkesin ülkesinde mutlu olacağı, ‘burası benim öz vatanım’, ‘öz vatanımda başım dik’ diyebileceği bir iklimi hep beraber oluşturacağız tabii ki. Herkes başbakan da, meclis başkanı, cumhurbaşkanı da olabilir. Nitekim olmuştur da. Hiç kimsenin etnik köküne bakılmamıştır. Şu şundan dolayı cumhurbaşkanı olamaz, şundan dolayı başbakan olamaz, şundan dolayı bakan olamaz, bunlar olmamıştır ama demokratik standartların düşüklüğünden dolayı çok daha şikâyetler olmuştur, problemler olmuştur.”

MAVİ MARMARA SALDIRISI

Cumhurbaşkanı Gül, “Sanki buraya İsrail Cumhurbaşkanıyla buluşmaya gelmişsiniz de bu bir türlü gerçekleşmemiş gibi bir hava İsrail basını tarafından verildi. Nedir bu işin gerçeği?” şeklindeki soruyu, “Burada karşı karşıya kaldığım sorulardan biri de buydu. Amerikan basınının, hepsinin sorduğu... Bu gayet açık. Türkiye ile İsrail ilişkilerini herkes biliyor. Mevcut yönetimde de Sayın Başbakan da defalarca gitti geldi, bakanlar, ben... Dolayısıyla sanki ‘20 sene önce iyiydi de işte şimdi kötü oldu.’ Bu baştan tamamen yanlış bir şey ama ortada bir sebep var tabii. Ortadaki sebep ne? Gazze’deki insanlık dramı, bütün dünyanın meselesi. Gazze’deki insanlık dramına sadece Türkiye sesini yükseltmedi veya sadece insani yardım filosu ilk defa Türkiye’den gitmedi. Daha önce başka ülkelerden de gitti. Bu yardım filosunda 36 ülkeden insan vardı. Bunların birçoğu çok seçkin insanlardı, aydınlar, profesörler, siyasetçiler... Bu yardım filosunu organize etmek, yardım etmek için gayret sarf etmek uluslararası hukukta bir suç değil. Tam tersine batının hep ‘insani değerler’ dediği değerleri sahiplenme. Böyle bir yardım filosu giderken, Akdeniz’in ortasında uluslararası sularda siz gelir saldırır -bir terör örgütü saldırır bu ayrı- bir ülkenin askeri, ordusu saldırır, ondan sonrada orada bir tane silah, ufak bir tabanca bile çıkmaz, ondan sonra da ‘eee bu iş bitti, Türkiye bunu görmemezlikten gelsin’ böyle bir şey söz konusu değil” şeklinde cevapladı.

“İSRAİL’İ ANLAMIYORUM”

“Eskiden olsa bu iş, savaş çıkardı demiştiniz” şeklindeki hatırlatma üzerine ise Cumhurbaşkanı Gül şunları söyledi: “Eskiden olsa bu tip şeyler, savaş sebebi olurdu ve savaşarak bunlar çözülürdü ama şimdi uluslararası hukuk var, herkesi bağlayan bir hukuk var. Bu hukuk çerçevesinde gereği neyse bunu yapması gerekir ama İsrail’i anlamıyorum doğrusu. Gerçekte İsrail’in iç politikası çok ayrıdır. Biraz ilgilenenler çok iyi bilir, biz kendi iç politikamızdan şikâyet ederiz ama İsrail’in iç politikası inanılmaz bir kargaşadır. Hükümet kurma çok zordur ve her şey iç politikaya dönüktür. Şimdi bu meseleye de gördüğüm kadarıyla tamamen böyle bakıyorlar ve çok büyük bir hata yapıyorlar. Beka meselesi olan ülkelerin çok daha dikkatli olması gerekir. Türkiye, İsrail’in oradaki varlığını tanıyor, Türkiye’nin orada İsrail’in varlığıyla ilgili bir sorunu yok, ilk tanıyan ülke, büyükelçisi var, her zaman en üst seviyede ilişkiler yapmış. Bunu takdir etmeyen bir anlayış var orada.”

“İSRAİL CUMHURBAŞKANININ GELEN BİR RANDEVU TALEBİ YOK”

İsrail Cumhurbaşkanı Peres ile görüşmeyle ilgili haberleri gazetelerde gördüğünü belirterek, “Açıkçası böyle bir programımız yok bizim. Bize böyle bir randevu talebi oldu da reddetmiş de değiliz, çünkü hiç düşünmedik böyle bir şeyi. Veya aracılar ‘gitti, geldi, etti’, bu da olmadı. Bu güveni de kaybettiriyor. Bizim hiçbir diplomatımız, hiç bir Türk, İsraillilerle konuşmaz. Niye konuşmaz biliyor musunuz? Burada konuşsa kapıdan çıkınca hemen basına bunu açıklıyor. Böyle bir şey olur mu? Düşmanlar bile konuşur, düşmanlığı nasıl giderelim diye. Türkiye ile İsrail arasında bir düşmanlık yok. Bizim İsrail halkına, İsrail devletine bir düşmanlığımız yok ama ortada bir olay var. Öldürülen 9 yurttaşımızın hakkı var. Eskiden savaş çözerdi, şimdi uluslararası hukuk çözüyor bunu. Bunun hiç farkında değiller. Hayret ediyorum ben doğrusu.” şeklinde konuşan Cumhurbaşkanı Gül, “O zaman biz mi az tepki gösteriyoruz?” şeklindeki soruya da şöyle cevap verdi: “Biz bir büyük ülke nasıl davranırsa öyle. Bir sokak dalaşı yapmıyoruz. Uluslararası hukuk diyorum, onu görmesi ve İsrail’in dostlarının onlara söylemesi gerekir. Bu iş de böyle. Birisi diyelim ki Türkiye’nin de İsrail’in de dostu olan insanlar, ülkeler, ‘ne yapabiliriz, ne olabilir, hoş değil bu durum nasıl giderebiliriz’ diyorlar. Biz de diyoruz ki ‘biz aslında memnun değiliz bundan, biz arzu etmedik ki ama ortada böyle bir olay var’ diyoruz. Belki o insanlar İsraillilerle de konuşuyor olabilirler. Normal değil mi? Bir bakıyorsunuz hemen İsrail basını, ‘Türkiye’ye şunu söyledik de şuna hayır dedi’ veya ‘Türkiye şunu yapmak istiyor’. Çok yanlış bir şey, bu çok güven sarsıcı bir şey.”

 

 

Tüm Haberler

Yazdır Paylaş Yukarı