MBC Haya Dergisi

25.12.2009
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Gazze’de yaşanan olaylar hakkında düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Ben First Lady olmadan önce bir anneyim. Televizyonlarda gördüğüm acılara tahammül etmek mümkün değildi. Gözyaşlarımı tutamadım. Bütün dünyanın gözü önünde Gazze’de büyük bir dram yaşanıyor. Yaşananları kabul etmek mümkün değil. Hiçbir neden sivillerin, masum çocukların bu şekilde öldürülmesini haklı kılamaz. Bir anne olarak orada yaşamını yitiren her bir yavrunun acısını yüreğimde hissediyorum. Bu acıların bir daha yaşanmamasını diliyorum. İnşallah bu sorun en kısa zamanda bölgede yaşayan herkesin yararına olacak şekilde çözülür. Çünkü bu çocukların da aileleri içinde ve kendi ülkelerinde mutlu bir şekilde yaşama hakları vardır. Ben Cidde'de nerdeyse sekiz yıl yaşadım ve Filistin dahil birçok Arap ülkesinde arkadaşlarım vardır. Konumum ne olursa olsun, 16 yıldır onlarla iletişim içindeyim.

Gazze saldırılarına karşı Türk halkının belirgin olan tepkilerini nasıl buluyorsunuz?

Gazze’de yaşananlar konusunda Türk halkının hassasiyeti en üst seviyede. Resmi düzeydeki yoğun faaliyetlerimiz de bunu yansıtıyor. Filistin halkının yaşadığı acıları halkımız derinden hissetmektedir. Yapılan gösteriler ve açığa vurulan tepkilerin de bunun bir göstergesi olduğunu düşünüyorum. Halkımız, küçüğü büyüğü ile buna infial gösterdi. Türk halkı, sivil toplum örgütleri ve sendikalar yardım eli uzatmak için yarışa girdi.

Türkiye’nin Gazze’ye yaptığı insani yardımların durumu nedir?

Yardım faaliyetlerini yakından izliyorum. Türk Kızılay’ı ilk günden itibaren yardım faaliyetlerine yoğun bir şekilde başladı. Diğer sivil toplum kuruluşları da önemli miktarlarda yardım malzemesini bölgeye gönderiyor. Doğrusu Türk halkının bu konudaki duyarlılığı hepimiz için gurur vesilesi oldu. Öyle ki henüz 7 – 8 yaşlarında ilkokul çocukları bile harçlıklarını Filistin’e yardım kampanyalarına bağışlıyorlar. Suudi Arabistan’da olduğu gibi, yaralı Filistinlilere hastanelerimizde tedavi imkânı sağlıyoruz.

Başbakanın eşi Bayan Erdoğan dünyanın birçok tarafından hanımları davet edip Gazze saldırılarının durdurulması, savaş değil diyalogun oluşması için çalıştı. Siz neden katılmadınız?

Bir sağlık problemim oldu ve yatakta istirahat etmek zorunda kaldım. Toplantıya katılamasam da bu girişimi destekledim. İleride yine bu yönde farklı bir çalışmamız olacak.

Ancak toplantıya katılım zayıftı, çok az sayıda Arap ülkesinin eşi katıldı, Batılılardan ise katılım olmadı.

Bu doğrudur. Ancak birçoğunu engelleyen zaman darlığı idi. Toplantıdan ancak üç gün önce davetleri yaptık ve büyük katılım da beklemiyorduk. Ancak zamanın kısıtlı olmasına rağmen Suriye, Lübnan, Katar ve Ürdün'den gelenler oldu. Burada sizin derginiz aracılığıyla ilk defa olarak açıklamış olayım ki bu inisiyatifin ikinci etabında dünyanın birçok ülkesinden hanımefendiler davet edilecek, savaşların durdurulması ve diyalog mantığının ön plana çıkarılması için çalışmalar yapacağız. Bunu Anneler günü olan 21 Mayıs için düşünüyoruz. Sesimizi, Cumhurbaşkanı eşi olarak değil, anneler olarak yükselteceğiz. Biz her şeyden önce anneyiz ve hiçbir çocuğun öldürülmesini içimize sindiremeyiz.

Türkiye’den baktığınızda ve 3 Şubat tarihinde yapacağınız ziyaret öncesi Suudi Arabistan’ı nasıl görüyorsunuz?

Suudi Arabistan’ı ilişkilerimizin mükemmel olduğu bir ülke olarak görüyorum. Hac ve umre nedeniyle her yıl binlerce Türk vatandaşımız Suudi Arabistan’ı ziyaret etmektedir. Biliyorsunuz daha önce eşimin görevi nedeniyle 8 yıl Cidde’de yaşadık. Bu bakımdan Suudi Arabistan benim yakından tanıdığım bir ülke.

Cidde’de yaşadığınız dönemden bahseder misiniz?

Abdullah Bey’in İslam Kalkınma Bankası'ndaki görevi nedeniyle, 1984–1991 yılları arasında Cidde'de yaşadık. Başlangıçta nasıl bir hayat tarzıyla karşılaşacağımı bilmiyordum ancak orada yaşadıkça Cidde’nin çok çeşitli ülkelerden insanların bir araya geldiği uluslar arası bir şehir olduğunu gördüm. Orada kaldığımız sürece doğudan batıya farklı ülkelerden birçok insanla tanıştım, çok güzel dostluklar edindim, bu dostlukların birçoğu hala devam ediyor.

Cidde’ye taşındığımızda büyük oğlum üç aylıktı. Kızım Musteşfa Bugshan Hastanesi’nde doğdu. Üç yaşındayken Darulhannan’da anaokuluna giden oğlum daha sonra kız kardeşi ile birlikte Minarat Jeddah’da ilkokula gitti.

O yıllar, aile olarak bir arada geçirdiğimiz, güzel hatıralarla dolu yıllardı. Eşimin aktif siyasete girmesi nedeniyle Türkiye’ye döndükten sonra aile olarak paylaştığımız zamanlar azaldı ne yazık ki.

Cidde'de nerede oturuyordunuz?

Cidde’ye ilk taşındığımızda Al-Rawdah’da oturduk. Daha sonra Medine Road’da Imaretül-Sakkaf Building’e taşındık. O zamanlar en büyük hatta tek alışveriş merkezi International Market, Sarawat’tı. Bütün tanıdıklarınızı orada görebilirdiniz. Adeta herkesin buluşma noktasıydı. Daha sonra Cidde o kadar hızlı büyüdü ki son dönemlerde kaç alışveriş merkezi vardı hatırlayamıyorum.

Cidde’yi çok iyi bilmem nedeniyle ziyarete gelen her Türk heyeti, onlara benim eşlik etmemi isterdi. En son ziyaretimizde aradan geçen onca zamana rağmen bir çarşıda esnafların beni hatırlaması da çok ilginçti.

Cidde’de yaşamanın en avantajlı yanlarından biri de kutsal topraklara yakın olmaktı. Her fırsatta kutsal toprakları ziyaret ederdik. Ailece pek çok kez hac ve umre yapma şansımız oldu. İlk gittiğim günden beri her gidişimde çok etkilenirim. O bölgenin ayrı bir atmosferi olduğuna inanıyorum. Son zamanlarda da Mekke ve Medine’nin çok değiştiğini görüyorum.

Cumhurbaşkanıyla bir resmî ziyarete çıkmadan önce nasıl hazırlıklar yaparsınız?

Bir dış ziyarete çıkmadan hazırlık yaparım, gideceğimiz ülkenin ve kültürünün bilgilerine, ekonomik göstergelerine ulaşmaya çalışırım. Bu bilgileri iyice gözden geçirir görüşeceğim şahısların da tarihleri ve müktesebatlarına bakarım.

Yaptığınız insanî çalışmalar nelerdir?

Türk halkının en önemli özelliği ve dinamikleri sosyal dayanışma ve yardımlaşmadır. Onun için yoksul aileleri ziyaret etmeye özen gösteririm. Şehit ailelerini de ziyaret eder yardımcı olmaya çalışırım. Yurt içindeki ziyaretlerimiz önemlidir, her yerde yaşlıları, anaokullarını ve şehit ailelerini ziyaret ederim. Gördüğünüz gibi sosyal etkinlikler zamanımın çoğunu almaktadır.

Sosyal sorumluluk projelerinizden bahseder misiniz?

Bulunduğumuz pozisyon bize çok ağır bir sorumluluk da yüklüyor. Her zaman mesuliyet duygusuyla hareket etmeye çalıştım. Bu nedenle sosyal projelere çok önem veriyorum.

Kadınlarımızın sosyal hayata daha aktif, üretken ve donanımlı katılmasını sağlamak amacıyla sivil toplum örgütleriyle birlikte çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Yaşlılarımızın yaşam kalitesinin yükseltilmesi, engellilerin toplumsal hayata aktif olarak katılması, kimsesiz çocukların sosyal ve kültürel becerilerinin geliştirilmesini hedefleyen projelere de destek veriyorum.

Kalkınma ve sosyal alanlarındaki öncelikleriniz nelerdir?

Eğitim, elbette ki öncelikli konularımızın başında geliyor. Bu konuda pek çok projemiz var. Okullarımıza akıllı sınıf olarak da bilinen “bilişim teknolojileri sınıfları” yapılmasına öncülük ediyoruz.

Özel olarak önem verdiğim bir diğer projemiz de Konuşan Kitap Şenliği. İlki Haziran 2008’de İstanbul’da gerçekleştirildi. Topluma rol model olan ünlü kişilerin, çocuklarımıza ve gençlerimize sesli olarak kitap okudukları bu şenliklerle, toplumumuzda kitap okuma alışkanlığını yaygınlaştırmayı hedefliyoruz. Bir anne olarak teknoloji çağında çocukların ilgisini kitaba çekmenin ne kadar zor olduğunun farkındayım. Çocuklarımız bir kitabın sayfalarına dokunmanın, kâğıt kokusunun ya da evde kütüphane oluşturmanın keyfini yeterince yaşayamıyorlar ne yazık ki.

Kadınların sosyal hayatta yer almalarıyla ilgili düşüncelerinizi biraz daha açar mısınız?

Kadınların sosyal hayat içinde aktif olarak yer almaları gerektiğini düşünüyorum. Nüfusun yarısı kadın, yarısı erkekse, bunun yarısı çalışıp diğer yarısı tüketiyorsa, bu büyük bir israftır. Yeni hayat tarzında kadınların da aktif bir şekilde hayatın bir parçası olması kaçınılmaz. Bugün baktığımızda çalışan kadınların sayısı hızla artıyor. Her alanda başarılı kadınlar var, öğretim üyeleri, bilim kadınları, hukukçular, diplomatlar, siyasetçiler, doktorlar, öğretmenler. Ben, imkân verildiği takdirde kadınların her meslek dalında başarılı olabileceğine, patron ve yönetici olabileceğine, istihdam oluşturabileceğine inanıyorum.

Hiçbir kadın hayatını başladığı noktada sürdürmek zorunda değildir. Kadınlar toplumu ileri götüren sosyal dinamiğin temel kaynağıdır. Her kadın annedir, eştir, eğitmendir. Toplumun temeli aile, ailenin temeli de kadındır. Güçlü ve mutlu kadınlarla ancak, güçlü ve mutlu toplumlara ulaşılır. İşte bu nedenle biz kadınlar sürekli kendimizi geliştirmeli, sosyal hayata aktif bir şekilde katılmalıyız.

Kadının politik hayattaki rolü nedir?

Kadınların siyasî hayatta gereken yeri almadıklarını kabul ediyorum. Ancak bu, sadece büyük şehirlerde değil, uzak bölgelerde de gelişmektedir. Bildiğiniz gibi Türkiye'de bir hanım Başbakan oldu, bakanlar oldu. Millet Meclisi’nde birçok milletvekili var. Siyasette yer alan kadınların sayısının her geçen gün artacağına inanıyorum.

Türkiye'de kadınlara yönelik eğitim imkânları var mıdır?

Türkiye’de kadın erkek bütün vatandaşlarımızın yararlanabileceği açık öğretim ve gece okulları bulunmaktadır. Bunun yanı sıra her ilimizde bulunan Halk Eğitim Merkezleri, Meslekî Eğitim Merkezleri, Pratik Kız Sanat Okulları ve Olgunlaşma Enstitülerinde, okuma-yazma öğrenme, mesleki beceri edinme, ana-çocuk sağlığı gibi temel konularda kadınlarımıza eğitim imkânları sağlanmıştır. Devletin sunduğu bu imkânların yanında sivil toplum kuruluşları ve belediyeler de bu alanlarda ciddi çalışmalar yapmaktadır. Her yıl binlerce kadınımız bu kurslardan eğitim almaktadır. Özellikle okuma-yazma konusunda yurt çapında yürütülen kampanyaların meyvesi büyük ölçüde alınmıştır.

Türkiye’de kadın girişimcilerin durumu nedir?

Oran olarak istenen düzeyi henüz yakalayamamış olsak da kadın girişimcilerimizin sayısı her geçen gün artıyor. Türkiye’de çok başarılı iş kadınlarımız, değişik sektörlerde faaliyet gösteriyorlar. Dünya çapında şirketlerde kadın patronlar, yöneticiler var. Çok büyük sorumluluk taşıyorlar, ellerini taşın altına koyuyorlar. Şu anda Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birinin başında bir kadın bulunuyor. Aynı şekilde, ülkemizin önde gelen işadamlarının bir araya geldiği, Türkiye’nin en etkin sivil toplum kuruluşlarından birinin başında yine bir kadın var.

Son dönemde bu konuda toplumda da sessiz ama büyük bir atılım olduğuna şahit oluyorum. Yıllardır evlerinde üretmeye alışan ve yeterli imkâna sahip olmayan kadınlarımız artık mikro kredi projesi, İş Geliştirme Merkezleri gibi sistemli çalışmalarla iş sahibi oluyorlar. Yurtiçi gezilerimizde üreten ve ürettiğini artı değere dönüştüren kadınlarla bir araya gelmeyi özellikle tercih ediyorum.

Arap iş kadınlarını Türkiye’ye yatırım yapmaya davet ediyorsunuz o zaman…

Tabii ki… Türkiye gerçekten de yatırım konusunda son dönemlerin parlayan yıldızı olmuştur. Yatırım ortamı bakımından olabildiğince liberal bir ortam mevcuttur. Yerli yabancı herkes bir gün içinde iş kurabilmektedir. Bazı bölgelerimizde yatırım teşvikleri de sunulmaktadır. Kalifiye iş gücü de yatırımcılara büyük bir rahatlık sağlamaktadır. Özellikle tekstil, tarımsal yatırımlar ve gıda konularında yatırım imkânları çok caziptir. Bu alanlarda yatırım yapacak kadın girişimciler isterlerse kalifiye kadın işgücünden de yararlanabilirler. Ticaret bölgelerinin kavşak noktasında ve aynı zamanda Gümrük Birliği içinde yer alan Türkiye, rekabetçi koşullarıyla, Avrupa ile iş yapmak isteyen yatırımcılar kadar, diğer pazarlarda da iddialı olmak isteyen yatırımcılara da hitap etmektedir.

Son dönemde Arap coğrafyasında büyük ilgi gören Türk dizileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Televizyonda dizileri takip edebilecek zamanım pek olmuyor. Ancak Gümüş ve Ihlamurlar Altında gibi dizilerin Arap ülkelerinde yoğun ilgi gördüğünü ben de medyadan takip ediyorum. Bu diziler aracılığıyla iki ülke halkının birbirine daha da yaklaşması hepimiz için memnuniyet verici. Bunu turizmin gelişmesinde de gördük. Geçen yaz Türkiye'ye birçok Arap turist geldi. Değişik kültürlere vakıf olmak için bu ziyaretler çok önemlidir.

Köşkte zamanınızı nasıl geçiriyorsunuz?

Yıllardır siyasetin içinde olduğumuz için bu yoğun hayat tarzına alışkınız. Eşimin gerek Başbakan, gerek Dışişleri Bakanı olduğu dönemlerde de yoğun bir tempo içerisindeydik. Abdullah Bey Cumhurbaşkanı olduktan sonra bu tempo biraz daha yoğunlaştı.

Ekibimizle günlük toplantılar yaparız. Görüşme taleplerini, çeşitli yerlerden gelen davetleri değerlendirir, programımızı belirleriz. Ben, konumumdan dolayı ulaşılmaz olmak istemiyorum. Bu nedenle yardımcılarım tarafından incelendikten sonra bana sunulan bütün mesaj, e-mail, mektup ya da faksları yanıtlamaya çalışıyorum.

Yurtdışı seyahatlerimiz için mutlaka hazırlık yaparım. Gideceğimiz ülkeyle ilgili bilgi edinirim. O ülkenin tarihi ve kültürel özelliklerinden tutun da ekonomik yapısına kadar her yönüyle ilgili hazırlanan raporları incelerim.

Çocuklarınızla sizin ve Sayın Cumhurbaşkanının ilişkileri nasıldır?

Aslında siyaset hayatı çok zorlu bir süreç… Kişisel ve ailevi birçok fedakârlık gerektiriyor. Ama her anne baba gibi bizim için de çocuklarımız elbette çok önemli. Onları hayata en iyi şekilde hazırlamaya çalıştık. Kendi ayakları üzerinde durabilen, sorumluluk sahibi ve içinde yaşadığı topluma duyarlı bireyler olmaları için uğraştık.

Abdullah Bey yıllardır siyasetin içinde olduğu için çocuklarla ve evle ilgilenmek hep bana düştü. Siyasete girmeden önce eşimle bir anlaşma yapmıştık. Evin ve çocukların her türlü işiyle ben uğraşacaktım. Abdullah Bey siyasette özgür, rahat ve başarılı olacaktı. Ben görevimi iyi yaptığıma inanıyorum. Çok yorulduğum dönemler oldu tabi. Üç çocuk ve evin maddi manevi bütün işleriyle uğraşmak elbette kolay değildi. Ama çok şükür ki çocuklarım beni hiç üzmedi, emeklerinizin boşa gitmediğini görmek çok büyük bir mutluluk.

Kendinizi hangi konumda daha çok buluyorsunuz, aile içinde mi yoksa politika ve genel hizmette mi?

Şimdi Türkiye'de her vatandaşın annesi veya kardeşi konumundayım. Onun için onların hayat standartlarını yükseltmek için elimden geleni yapıyorum. Gerek projelerimde, gerekse çeşitli ziyaretlerimde bunu hedefliyorum. Hamdolsun son zamanlarda Türkiye'de sağlık alanında çok gelişme kaydedildi. Sağlık hizmetleri Türkiye'nin her köşesinde vatandaşlarımıza ulaşır oldu.

Siz kitap okumayı sever misiniz? Mesela en son hangi kitabı okudunuz?

Eşim de ben de kitap okumayı çok severiz. Hatta bu konuda aramızda tatlı bir rekabet de vardır. En son Nobel ödüllü Türk yazar Orhan Pamuk'un “Masumiyet Müzesi” ve Ayşe Kulin’in “Umut” adlı romanlarını okudum. Halen İngiltere eski başbakanlarından Tony Blair'in eşi Cherie Blair'in "Speaking for Myself" ve Barrack Obama’nın “The Audacity of Hope” adlı otobiyografik kitaplarını okuyorum.

Eşinizle nasıl tanıştınız?

Bir düğünde tanıştık. Ben o zaman öğrenciydim. Abdullah Bey de üniversitede asistandı.

Yemek yapmayı sever misiniz?

Mutfağa özel bir ilgim vardır. Misafirlerimi en iyi şekilde ağırlamak, onlara her şeyin en iyisini sunmak isterim. Mutfakta zaman geçirmeyi çok severim. Zengin Türk mutfağının geleneksel yemeklerini ve yöresel tatlarını mutfağımda sürekli bulundurmak isterim. Bunun yanında yeni lezzetler oluşturmaya çalışırım ve konuklarıma sunduğum mönüleri sürekli yenilerim.

Sayın Cumhurbaşkanı ile yemek yapar mısınız?

Eskiden beraber yemek yapma şansımız oluyordu ancak ne yazık ki şimdi böyle şeylere vakit bulamıyoruz.

Ne türden müziklerden hoşlanırsınız?

Müzik dinlemeyi severim. Özellikle yorgun olduğum zamanlarda müzik dinlemek beni çok dinlendirir. Her çeşit müziği dinlemeye çalışırım ama Türk Sanat Müziği’nin benim için ayrı bir yeri vardır.

Modaya ilginiz nasıldır? Elbiselerinizi diktirir misiniz?

Her kadın güzel giyinmeyi sever, giyimine özen gösterir. Ben de giysilerimi özenle seçerim. Ancak kıyafetlerimle değil, yaptığım işlerle anılmak isterim.

Yazdır Paylaş Yukarı