Çocuklarınızı büyütürken ailenizden ya da eşinizden hiç destek aldınız mı?
Eşimin İslam Kalkınma Bankası'ndaki görevi nedeniyle 1983 yılında Cidde'ye gittik ve 8 yıl orada kaldık. Cidde'ye taşındığımızda büyük oğlum Ahmet üç aylıktı. Kızım Kübra da orada dünyaya geldi. Ailelerimizden uzakta olduğumuz için büyük oğlumu ve kızımı büyütürken onlardan yardım alma imkânım olmadı. Ancak Abdullah Bey'in o yıllarda bana çok büyük desteği olmuştur. Aslında gurbette çocuk büyütürken eşler birbirine daha fazla kenetleniyor ve güç veriyor herhalde. O yıllar, aile olarak bir arada geçirdiğimiz, aile hayatını dolu dolu yaşadığımız yıllardı. Eşimin işte olduğu saatler dışında her anımız ailece beraber geçerdi. Abdullah Bey'in siyasete girmesi nedeniyle Türkiye'ye dönmemizle birlikte aile olarak paylaştığımız zamanlar azaldı ne yazık ki. Küçük oğlum Mehmet, babası milletvekili olduktan 20 gün sonra doğdu. Türkiye'deydik belki ama galiba aile ortamını en az tadan çocuğumuz o oldu.
Eşinizin siyasete girme kararı sizi ve ev yaşantınızı nasıl etkiledi?
Hayatımız tamamen değişti diyebilirim. Evin ve çocukların her türlü işini ben üstlendim. Böylece Abdullah Bey gönül rahatlığıyla işine odaklandı. Çok yorulduğum zamanlar oldu tabi ki. Ancak o günleri hatırladığımda benim esas üzüldüğüm, çocuklarımın babalarıyla yeterince vakit geçirememeleri, buna karşılık eşimin de onların büyüme sürecini kaçırmasıdır. Siyaset kişisel ve ailevi birçok fedakârlık gerektiriyor maalesef.
Ailece birlikte yapmaktan keyif aldığınız şeyler neler? Özel anlarınızda neler yaparsınız? Mesela sinemaya gider misiniz ya da hep beraber izlediğiniz bir TV programı var mı?
Yıllardır ailece geçirdiğimiz zamanlar çok kısıtlı. O yüzden bir araya gelebildiğimiz anlar hepimiz için çok özel, bu anları en güzel şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz. Hep beraber yediğimiz bir yemek, sohbet etmek ya da bir film izlemek fark etmez yeter ki bir arada olalım... Özellikle çocuklar büyüyüp evden ayrılınca insan bu zamanların değerini daha da fazla anlıyor.
Çocuklarınızın eğitimini planlarken neye göre karar verdiniz? Örneğin okul seçiminde kriterleriniz nelerdir?
Her anne gibi benim için de çocuklarımın eğitimi çok önemli. Eğitimin en önemli enstrümanlarından biri de okul elbette. Çocuklarımın okul hayatını hep çok yakından takip ettim. Açıkçası çıtayı hep yüksek tuttuk, yapabileceklerinin en iyisini yapmaları için onları sürekli cesaretlendirdik. Çok şükür ki çocuklarımız da emeklerimizi boşa çıkarmadı.
Çocuklarınız siyasete girmek isterse tepkiniz ne olur?
Biz bugüne kadar onlara hiçbir konuda baskı yapmadık, sadece yol gösterdik. Neyin doğru, neyin yanlış olduğuna kendileri karar versin istedik. Bundan sonra da onlara siyasete girin ya da girmeyin demeyiz. Siyasetle iç içe büyüdüler, eksilerini de artılarını da çok iyi biliyorlar. Çünkü bunları bizzat yaşadılar. Tüm zorluklarına rağmen siyasete girmek isterlerse bize sadece saygı duymak ve destek olmak düşer. Ama böyle bir karar alırlarsa eşlerini zor günler bekliyor demektir.
Kız ve erkek çocuğu annesi olarak anne-oğul ve anne-kız ilişkilerini tanımlasanız, nasıl anlatırsınız?
Çocuklarım arasında hiçbir zaman kız-erkek ayrımı yapmadım, yapılmasını da doğru bulmuyorum. Her birinin benim için yeri ayrı. Önemli olan kız ya da erkek kendine güvenen, ayakları üzerinde sağlam durabilen, sorumluluk sahibi, ülkesine faydalı bireyler yetiştirmek. Ben bu anlayışla büyütüldüm, bu anlayışla da çocuklarımı büyüttüm.
Üç çocuk annesi, aynı zamanda Cumhurbaşkanı eşi olarak, sosyal sorumluluk projeleri, yurt içi ve yurt dışı seyahatleri, ülkemizi ziyarete gelen konukları ağırlamak gibi tüm bu işleri nasıl bir arada yürütüyorsunuz? Günlük akışınızda neler var mesela?
Aslında bir günün nasıl geçtiğini çoğu zaman fark edemiyorum bile. Sabahları erken kalkarım. Gazeteleri okurum. Ekibimizle toplantı yaparız. Görüşme taleplerini, çeşitli yerlerden gelen davetleri değerlendirir, haftalık ve aylık ajandamızı belirleriz. Gelen mektup ve e-maillerle ilgili hazırlanan raporları değerlendiririm. Zamanımın büyük bir bölümünü de sosyal sorumluluk projelerimiz alıyor. Yurt dışı gezisi varsa ya da yabancı bir misafir ağırlayacaksak onunla ilgili hazırlık yaparız. Zaman zaman kimsenin haberi olmadan çok sınırlı bir ekiple ihtiyaç sahibi aileleri ziyaret ediyorum. Çat kapı girip onlarla sohbet ediyorum. Bazen beni tanımıyorlar, bu hoşuma da gidiyor. Günü bitirirken de mutlaka kitap okurum, bu çocukluğumdan kalma bir alışkanlık.
Kitap konusundaki hassasiyetinizi biliyoruz. "Konuşan Kitap Şenliği" adlı bir projeyi de başlattınız. Şu anda hangi aşamada bu proje?
Teknolojinin kuşattığı günümüz çocuklarının gitgide kitaptan uzaklaştığını gördüğüm için bu projeye çok önem veriyorum. Çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için illerimizde Konuşan Kitap Şenlikleri düzenliyoruz. İlki Haziran 2008'de İstanbul'da gerçekleştirildi. Topluma rol model olan ünlü kişilerin, çocuklarımıza ve gençlerimize sesli olarak kitap okudukları bu şenliklerle, kitap okuma alışkanlığını yaygınlaştırmayı hedefliyoruz. Şenliğin ikincisi bu ay Şanlıurfa'da, üçüncüsü ise önümüzdeki ay Kayseri' de yapılacak.
Destek olduğunuz başka sosyal sorumluluk projeleri de var mı?
Üzerinde çalıştığımız pek çok sosyal sorumluluk projesi var. Önceliğimiz ise eğitim, özellikle engellilerimizin herkes gibi eğitim imkânından yararlanmaları gerektiğini düşünüyorum. Ancak ne yazık ki, engelli çocukları olan pek çok aile onları korumak adına okula gönderemiyor. Halbuki engelli çocuklarımız da eğitimle meslek sahibi olup üretime katkıda bulanabilir, sosyal hayata entegre olabilirler. Ülkemizde yaklaşık 8.5 milyon engelli insanımız var ve bunların sadece yüzde 15'i ilköğretim sonrası eğitimine devam ediyor. Aileleri bu konuda bilinçlendirmemiz, esas engelin eğitimsizlik olduğunu anlatmamız gerekli. Bu amaçla Beyaz Ay Derneği tarafından hazırlanan "Eğitim Her Engeli Aşar" projesini çok önemsiyorum ve destekliyorum.
Eğitimle ilgili diğer bir projemiz de, okullarımıza akıllı sınıf olarak da bilinen "Bilişim Teknolojileri Sınıfları" yapılmasına öncülük etmek. Bu sınıflarda çocuklarımız bilgisayardan projeksiyon cihazına kadar her türlü teknolojik donanımı kullanma imkânına sahip oluyorlar. Geçtiğimiz yıl Van ve Hakkâri'de yaptırdığımız toplam 10 akıllı sınıfta çocuklarımız öğrenim görüyorlar. Şu an Diyarbakır'da 5 okulda çalışmalar devam ediyor. Çok kısa bir zaman içinde oradaki akıllı sınıfların da eğitime açılması planlanıyor. Hedefimiz: her ilimizde en az 2 okula akıllı sınıf kazandırmak. Ben sizin aracılığınızla bu konuya hayırseverlerin dikkatini de çekmek isterim ayrıca. Bulunduğumuz konum bize çok ağır bir sorumluluk yüklüyor. Her zaman mesuliyet duygusuyla hareket etmeye çalışıyorum. Özellikle çocuklarımıza karşı sorumlu hissediyorum kendimi. Biliyorsunuz benim artık binlerce çocuğum var. Her gün onlarca mektup geliyor. Hepsiyle tek tek ilgilenmeye çalışıyorum. Özellikle eğitimleriyle ilgili talepleri oluyor, il ziyaretlerimizde bana mektup yazan çocuklarımızla bir araya gelmeye çalışıyorum. Sorunlarını bire bir dinliyorum.
Bundan yola çıkarak da yeni bir proje başlatıyoruz; 81 Yıldız Projesi. Her ilimizden başarılı ancak maddi imkânları kısıtlı çocuklara eğitimlerini başarıyla tamamlamaları için destek olacağız. Bir anlamda onlara manevi annelik yapacağım.
Önemle üzerinde durduğumuz diğer bir proje de. Türkiye İş Kadınları Demeği’nce yürütülen, benim de desteklediğim "Hepimiz Anneyiz" projesi. Bu projenin amacı, tüm dünyada şiddete karşı anne duyarlılığı oluşturmak... Dünya gitgide çocuklarımız için daha az güvenli bir yer haline geliyor. Şiddet sınır tanımaksızın tüm dünyayı kuşatıyor ne yazık ki. Çocukların hiçbir günahı yok ama en ağır bedeli her zaman onlar ödemek zorunda kalıyor. Savaşın da, terörün de, aile içi şiddetin de mağduru hep çocuklar. Anneler olarak bizim buna artık dur dememiz lazım. Bu projeyle çocuklarımız için daha güvenli bir dünya mesajını herkese duyurmak istiyoruz.
Ülkemizde kadınlar konusunda eksikliğini duyduğunuz şey nedir?
Günümüzde artık Türk Kadını sosyal hayat içinde aktif olarak yer almaya başladı. Çalışan, üreten kadınların sayısı hızla artıyor. Her alanda başarılı kadınlarımız var. Öte yandan, karar mekanizmalarında kadınların daha etkin yer alması gerektiğini düşünüyorum. Özellikle siyaset sahnesinde kadınların oranı istenilen seviyede değil. Daha çok kadın bakan, milletvekili, belediye başkanımız olmalı. Bürokrasideki tablo daha da üzücü... 85 yıllık Cumhuriyet tarihimizde sadece bir kadın valimiz görev yaptı. Gerçekten oturup üzerinde düşünmemiz gereken bir tablo.
Siyaset ve bürokrasideki bu olumsuz tabloya rağmen iş hayatı ve diplomasideki kadınlarımızın sayısı yüzümüzü güldürüyor. Abdullah Bey'in Dışişleri Bakanlığı döneminden konuyu yakından biliyorum; şu anda Bakanlık bünyesinde 15 kadın büyükelçimiz var. Ben inanıyorum ki, imkân verildiği takdirde kadınlar her meslek dalında başarılı olabilir, oluyorlar da.
8 Mart Dünya Kadınlar Gününde Cumhurbaşkanlığında görev yapan bayan personele ve erkek personelin eşlerine bir resepsiyon verdiniz. Acaba bu resepsiyonun içeriği neydi? Neden böyle bir resepsiyon vermeye ihtiyaç duydunuz?
Biz burada büyük bir aileyiz. Hepimiz Cumhurbaşkanlığı ailesinin birer ferdiyiz. Ben de 8 Mart vesilesiyle ailemizin hanımlarıyla bir araya gelmek istedim. Benim için özel bir Kadınlar Günü oldu. Gelen hanımlar da çok mutlu oldular, çok güzel geri dönüşler aldık. Sevgili Betül Mardin'de aramızdaydı. Bir anne ve başarılı bir iş kadını olarak deneyimlerini bizlerle paylaştı. Uzun uzun sohbet etme imkânı bulduk. Kadının her şeyden önce birey olarak çok güçlü olması gerektiğini konuştuk. Kadın kendi kabuğunu aşmalı, gayret etmeli. Siyasete, sosyal hayata, sivil toplum örgütlerine aktif olarak katılmalı. Anne ve eş rollerinin dışında kendine bir hedef belirlemeli ve bu hedefe ulaşmak için koşullar ne olursa olsun mücadele etmeli.
Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır sözü ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bence her başarılı erkeğin arkasında değil, yanında başarılı bir kadın vardır. Hayatın müşterek olduğunu unutmamalıyız. Önemli olan kadın-erkek ilişkisini rekabete değil, işbirliğine dayandırmaktır. Olaya üstünlük açısından değil, eşitlik ve bütünlük açısından bakmalıyız. Ayrıca, bence hayattaki en büyük başarı, birbirine saygı duyan, her konuda destek olan güçlü bireylerden oluşan bir aileye sahip olmaktır.
Modayla ilgilenir misiniz, kıyafetlerinizi seçerken destek aldığınız bir modacı var mı?
Her kadın güzel giyinmeyi sever, giyimine özen gösterir. Ben de giysilerimi özenle seçerim. Ancak kıyafetlerimle değil, yaptığım işlerle anılmak isterim.
Sayın Cumhurbaşkanına eşlik ettiğiniz resmî ziyaretlerinize nasıl hazırlanıyorsunuz ve bu seyahatlerinizde neler yaparsınız?
Yurt dışı seyahatlerimiz ve ülkemizi ziyarete gelen yabancı konuklarımız için mutlaka hazırlık yaparım. O ülkenin tarihî ve kültürel özelliklerinden ekonomik yapısına kadar her yönüyle ilgili hazırlanan raporları incelerim. Gittiğim yerde görüşeceğim İnsanlarla ilgili bilgi edinirim. Muhataplarımın özgeçmişleri ve ilgi alanları hakkında hazırlanan bilgi notlarını okurum. Gittiğimiz ülkelerde devlet başkanlarının eşleriyle bir araya geliriz. Sıcak sohbetler edilir, pek çoğuyla dostluğumuz vardır. Bunları sadece kişisel ilişkiler olarak görmemek lazım. Bu dostluklar yürüttüğümüz sosyal sorumluluk projelerine yeni bir ivme kazandırıyor, ortak çalışma imkânı sağlıyor.
Yurt dışı gezilerinizde çocuk hastanelerini, çocuk yuvalarını ve engelli çocuklar için eğitim veren kuruluşları ziyaret ediyorsunuz. Biraz bu ziyaretlerinizden bahseder misiniz?
Yurt içi ya da yurt dışı olsun ziyaret ettiğim her yerde mutlaka çocuklarla bir araya gelmeye çalışıyorum. Çocuk yuvalarını, özellikle engelli çocuklara eğitim veren okulları, çocuk hastanelerini ziyaret ediyorum. Başarılı çalışmaları, uygulamaları yakından inceliyorum. Ülkemize uyarlanabilecek olanlar varsa bunları mutlaka ilgili birimlerle paylaşıyorum. Bizim başarılı olduğumuz alanlardaki birikimlerimizi de onlara aktarmaya çalışıyorum.
Mesela Finlandiya'ya yaptığımız ziyarette engelli çocuklara eğitim veren bir okulu ziyaret etmiştim. Hiç unutmuyorum: her bir çocuğa bir bakıcının düştüğü çok modern bir okul. Ağır engelli çocuklar için bir cihaz geliştirmişler. Bu cihazın üzerinde çeşitli düğmeler var. Bir düğmesine bastığında karnım acıktı diyor, bir başka düğmesine bastığında susadığını söylüyor. Çocuklar ağır engellerine rağmen bu cihazı kullanmayı öğrenmişler ve size bir şekilde sevgilerini, kızgınlıklarını veya acıktıklarını bu alet sayesinde ifade edebiliyorlar. Bu Suudi Arabistan'da da var. Daha yeni çıkmış. Bu aleti Türkiye'ye nasıl getirebiliriz, bizim çocuklarımıza nasıl uygulanır bunları hep araştırıyoruz. Bunlar benim için çok önemli... Yaklaşık iki ay önce de biliyorsunuz Irak'taydık. Orada yetimhaneden çocuklarla bir araya geldik. Yetim bir erkek çocuğu beni görünce "Buraya benim için mi geldiniz?" diye sordu.
Çok duygulandım, sevgiye muhtaç bu çocuklar. Düşünebiliyor musunuz: 28 milyon nüfuslu Irak'ta 3 milyon yetim var. O kadar üzücü bir durum ki; şartlar inanılmaz kötü, savaş ortamı. İnanın anlatmak mümkün değil, ancak yaşayarak anlaşılır oradaki durum. Biz orada sadece bir gece geçirdik. Bütün gece sabaha kadar silah sesleri hiç susmadı. Bir çocuk hastanesini ziyaret etmek istedim ancak güvenlik açısından müsaade etmediler. Düşünün ki hastalar bile güven de değil. Biz hastaneye gidemedik ama hastane yetkilileri bizim kaldığımız yere gelip bilgi verdiler. Özellikle doktorların eğitimi noktasında yardım istediler. Türkiye'ye döndükten sonra konuyla yakından ilgilendik: Sağlık Bakanlığı ve bazı üniversitelerimiz nezdinde girişimlerde bulunuldu. Türkiye olarak bu eğitim imkânını ve acil ihtiyaç duyulan tıbbi ekipmanı sağlayacağız.
Irak'a giden ilk Cumhurbaşkanı eşi sizsiniz herhalde. Sayenizde Bayan Talabani'yi de gördük. Savaş bölgesine gitmekten korkmadınız mı?
Evet, bildiğim kadarıyla Irak'a bu dönemde giden ilk Cumhurbaşkanı eşiyim. Bayan Talabani'nin de ilk misafiriydim. Korkmadım, niye korkayım ki? Kaderde ne varsa onu yaşıyoruz. Eğer kaderinizde varsa burada da yaşarsınız. Ziyaretimiz sırasında birkaç yetim çocuk mutlu oldu ise ne mutlu bize.
Yurt içi gezilerinizde de ziyaretleriniz oluyor, bunlardan da bahseder misiniz?
Yurt içinde yaptığımız ziyaretler benim için tam bir doping oluyor, halkımızla bir araya geliyoruz. O kadar samimi karşılıyorlar ki, kendimi onların bir kardeşi, ablası gibi hissediyorum.
İl gezilerinde mutlaka çocuk yuvalarını ve huzurevlerini ziyaret ediyorum. Bu artık neredeyse bir gelenek haline geldi. Bir ile gideceğimiz duyulunca oradaki çocuklar ve yaşlılar bizi bekliyorlar, şunu da belirtmeliyim ki son yıllarda özellikle yuvalarımızda gerek çocuklarımızın hayat şartlarında gerekse verilen hizmet kalitesinde gözle görülür bir iyileşme var. Değişim akla kara gibi... Gördüğüm şu; bu çocukların her türlü maddi ihtiyacı devlet tarafından karşılanıyor. Tek bir şeye ihtiyaçları var; sevgi ve ilgi... Ben herkesin bu evlatlarımıza da kucak açacağına inanıyorum. Onları topluma kazandırmak için hepimize büyük sorumluluk düşüyor. Bu konuda bir proje üzerinde arkadaşlarımız çalışmalarını sürdürüyor. Emekli öğretmenlerimizin önderliğinde bir gönüllü seferberliği başlatmayı planlıyoruz. Onların bilgi ve tecrübe birikimlerinin bu çocuklarımızın hayata hazırlanmasına büyük katkı sağlayacağına inanıyorum.
İl gezilerinde ayrıca şehit ailelerimizi de mutlaka ziyaret ediyorum. Onlar bize şehitlerimizin emaneti. Onların çocukları, eşleri vatanımız için canlarını verdi. Onlar için ne yapsak az, ancak şehitlerimizin unutulmadığını hissetmeleri acılarını bir nebze de olsun hafifletiyor. İrtibatımızı hiç kopartmıyoruz, sürekli haberleşiyoruz. Hatta bazı şehitlerimizin evlatlarıyla mektuplaşıyoruz. Bana dersleri hakkında bilgi veriyorlar. Geçenlerde bir kızımız on bin kişinin girdiği bir sınavda 150'nci olmuş "Hayrünnisa annecim, bunu sizinle paylaşmak istedim" diye bir mektup yazmış. "Size söz verdiğim gibi derslerime çok çalışıyorum" demiş. Ben de hemen ona bir mektup yazıp, tebrik ettim. Onunla ne kadar gurur duyduğumu söyledim.
Peki, ülkemizi ziyaret eden resmî konukları nasıl ağırlıyorsunuz?
Her Türk kadını gibi misafirlerimi en iyi şekilde ağırlamak isterim. Bu bizim geleneğimizde var biliyorsunuz. Üstelik ben burada yabancılara ülkemizi, kültürümüzü en iyi şekilde tanıtma sorumluluğunu da taşıyorum. O yüzden her şeyin mükemmel olmasına çalışırım. Misafirlerimize zengin Türk mutfağının geleneksel yemeklerini ve yöresel tatlarını sunmaya gayret ederim.
Yöresel yemeklerimizin canlı tutulması için büyük bir çaba sarf ettiğinizi biliyoruz. Bu merak nereden geldi?
Mutfağımız o kadar zengin ki, merak salmamak mümkün değil. Ancak dünyanın bile hayran kaldığı bu zengin mutfağın unutulmaya yüz tutmuş o kadar çok yemeği var ki... Neden gelecek kuşaklarımızı bu lezzetlerden mahrum bırakalım. Ben mutfağımızın da önemli kültür miraslarımızdan biri olduğuna inanıyorum. Gittiğim tüm illerde yöresel yemekleri soruyorum. Hemen tariflerini aldırıp, denetiyorum. Belli bir kaliteyi ve standardı tutturunca da o tarifi mönülerimize ekliyoruz ve gelen konuklarımıza ikram ediyoruz. Bunun yanında yeni lezzetler oluşturmaya çalışıyoruz. Mönüleri sürekli yenilemeye ve zenginleştirmeye özen gösteriyoruz. Sadece Türk mutfağına değil, dünya mutfağına da meraklıyım. Farklı tatlara da açığımdır.
Konutun bahçesinde özel bitkilerin yetiştirildiği bir bölüm gördük ve sizin bu bölümle yakından ilgilendiğinizi öğrendik. Bu ilgi nasıl başladı?
Bu ilgi aslında yeni değil, bizim ailede bir gelenek. Amcam bırakın bahçeyi, iş yerinin terasında bile sebze meyve yetiştirir. Kayserili ailelerde zaten bağ evi geleneği vardır. Hâlâ annemin kuruttuğu domates tohumlarını kullanıyorum. Yöresel sebze ve meyve tohumlarımızın ülkemizin kimliği, mirası olduğunu düşünüyorum ve özenle korumamız gerektiğine inanıyorum. Gelecek kuşaklar bu tatları tadamayacaklar diye korkuyorum. Örnek vermek gerekirse Ankara Ayaş'ın dutunu ve domatesini artık çok zor buluyoruz. Eski lezzetleri ve kaliteleri ne yazık ki yok. Gördüğünüz bahçeye gelince; orası bizim hobi bahçemiz. Yaklaşık 7 yıldır biberiyeden kekiğe kadar pek çok bitkiyi orada kendimiz yetiştiriyoruz. Ayrıca sebze ve meyve bahçelerimizde organik üretim de yapılıyor. Domates, biber, salatalık ve bazı meyveler yaz boyunca bahçeden geliyor. Gelen misafirlerime gönül rahatlığıyla bu sebze-meyveleri ikram ediyorum.
Eşiniz Cumhurbaşkanı olduktan sonra hayatınızda neler değişti?
Abdullah Bey bildiğiniz gibi Cumhurbaşkanı olmadan önce 16 yıl siyasetin içinde bulundu. Eşimin gerek, milletvekili gerek Başbakan, gerekse Dışişleri Bakanı olduğu dönemlerde de yoğun bir tempo içindeydik. Abdullah Bey Cumhurbaşkanı olduktan sonra bu tempo biraz daha yoğunlaştı sadece.
Cumhurbaşkanı eşi olmak tabi ki gurur verici, ama bir o kadar da sorumluluk getiriyor. Cumhurbaşkanlığı ülkemizin en üst makamı. Türkiye Cumhuriyeti'nin saygınlığının, büyüklüğünün simgesidir. Burada yapılan her iş tarihe mal oluyor. Kurumsal kimliğinden arşivine, bahçe düzenlemesinden resmî yemeklerdeki masa düzenine kadar her şey önemli... Bu nedenle hepimiz omuzlarımızda ağır bir sorumluluk taşıyoruz; ülkemizi en iyi şekilde tanıtma sorumluluğu. Bu bir takım işi. Başarı da, başarısızlık da herkesin ortak eseri... Ben herkesin görevi, konumu ne olursa olsun bu mesuliyet duygusuyla elini taşın altına koyması gerektiğine inanıyorum. Bu konudaki hassasiyetimi de her fırsatta dile getiriyorum.
Aile olarak hayatınızda ne değişti diye sorarsanız, tabi ki her şeyin bir bedeli oluyor. Örneğin normal hayatta ben de çocuklarım da göz önünde olmayı tercih etmeyiz. Ama şimdi yaşadığımız durum ortada... Kendinizden de ailenizden de çok fazla ödün veriyorsunuz. Ancak ne çocuklarım, ne de ben bundan hiçbir zaman şikâyet etmedik, hep Abdullah Bey'e destek olmaya çalıştık. Artık biz küçük bir aile değiliz, binlerce kardeşimiz, evladımız, anne-babamız var. Bunun bilincindeyiz ve bu büyük ailenin dertleriyle dertlenip, sevinçleriyle mutlu oluyoruz.
Son olarak Anneler Günü nedeniyle neler söylemek istersiniz?
Annelik tabi ki dünyanın en yüce duygusu; annelerimizin hayatımızdaki varlığı ve değeri hiçbir zenginlikle ifade edilemez. Özellikle evlatlarını bu vatan uğruna feda eden şehit annelerimizi anmadan geçemeyeceğim. Hiçbir söz onların acısını hafifletmez elbette. Onların kalbimizdeki yeri her zaman çok ayrı... Onlar hepimizin annesi, acıları hepimizin acısı...
Tüm annelerimiz fedakârdır, cefakârdır ama özel ilgi ve sevgiye ihtiyaç duyan engelli çocuklarımızın anneleri sabır ve direncin simgesidir. Onlar gerçekten evlatları için çok daha fazla emek veriyorlar, özveri gösteriyorlar. Bu çabalarıyla hepimizin övgü ve takdirini fazlasıyla hak ediyorlar. Bu vesileyle engelli evlatlarımızı takdire şayan bir çaba ve sevgiyle yetiştiren annelerimiz başta olmak üzere tüm annelerimizin Anneler Günü'nü en içten duygularla kutluyorum.
Bu arada bir şeyin de altını çizmek istiyorum. Annelik yaradılıştan gelen bir duygudur. Çocuk doğuramasa da himayesine aldığı bir evlada bu duyguyu, sevgiyi eksiksiz hissettiren, kan bağı olmasa da onun acısıyla yüreği yanan, bir gülücüğüyle dünyası şenlenen nice annelerimiz var. Ben bu annelerimizi de her şeyden önce tebrik ediyor, yüreklerindeki evlat sevgisinin herkese örnek olmasını temenni ediyorum.