Foreign Affairs

23.09.2013
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Soru: En son neredeyse tam 1 yıl önce görüşmüştük. Mülakata, son 12 ayda, Türkiye’de olan bazı olayları konuşarak başlayalım. Yaz ayları protestolarla doluydu; Türkiye 2020 Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapma şansını kaçırdı, PKK bir süre önce, ülkeyi terk etme sürecini durdurduğunu açıkladı ve ekonomide büyüme hızı yavaşladı. Türkiye’nin geleceğiyle ilgili geçen seneki iyimserliğinizi koruyor musunuz?

Cumhurbaşkanı Gül: Elbette! Türkiye’de protestolar oldu, doğru, fakat bu olayların başlangıcı çevre duyarlılığıyla ilgiliydi ve bu açıdan bu protestolar, Türkiye’nin ne kadar ilerlemiş olduğunu göstermektedir. Zira, bu tür endişeler, ileri demokrasilerde görebileceğiniz türden endişelerdir. Dolayısıyla, bu durum, Türkiye’nin son yıllarda kat ettiği mesafeyi gösterir. Radikal gruplar bu protestoları suistimal ederek kamu düzenini bozmaya başlayınca, polis müdahalesi geldi ve evet orantısız güç kullanıldığı bazı durumlar oldu. Fakat, bu tür davranışlarla ilgili hukuki süreç başlatıldı, hatta bazıları ceza da aldı.

Ekonomiye gelince, sağlıklı bir zeminde büyümeye devam ediyor. Büyüme önceki dönemlere göre daha yavaş olmasına rağmen, diğer ülkelerle kıyaslandığında, ülkemizin büyüme oranları hala iyi. Son çeyrekte, Türk ekonomisi % 4.4 oranında bir büyüme kaydetti, ki bu oran hiçbir Avrupa ülkesinde karşılaşamayacağınız bir orandır. Bankalarımız da son derece güçlü. Dolayısıyla, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili hiç bir endişem yok.

Soru: Protestoların başlangıcında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan göstericileri “aşırı gruplar” ve “dış mihrakların ajanları” olarak adlandırmıştı. Ancak, protestolar, Türk toplumundaki derin ayrılığın ve hükümetin gittikçe artan otoriterliğinden kaynaklanan memnuniyetsizliğin açık bir yansıması gibi gözüküyor. AKP yıllar içinde çok sayıda önemli ekonomik ve sosyal reform gerçekleştirdi. Sizce toplumdaki bu huzursuzluk neden kaynaklanıyor?

Cumhurbaşkanı Gül: Hatırlayacaksınız, olayları tetikleyen başlangıçta  bir kentleşme projesiydi. İnsanlar bu projeden memnun olmadı, hükümet de projeyi gözden geçirdi ve sonunda proje de askıya alındı.

Türk toplumunun ikiye bölündüğü iddiasına gelince, buna kesinlikle katılmadığımı söylemeliyim. Zira on binlerce kişinin katıldığı gösteriler düzenlenmedi ki. Belki bir gece Beyoğlu gibi bir semtte 100 kişi toplandı-burada 5. Cadde gibi bir yer düşünün- ve orada lastik yaktı bu insanlar.

Soru: Ancak protestolar devam ediyor ve başka şehirlere de yayılmış durumda.

Cumhurbaşkanı Gül: Radikal örgütler, bu protestoları kendi lehlerine kullandılar ve bu birçok şehirde böyle oldu ne var ki kitleler halinde gösteriler düzenlenmiş değildir. Elbette, radikal grupların da protesto etme hakları var. Ancak, kimse kamu düzenini bozmamalıdır.

Soru: 1 yıl önce, bana “her yıl” Türk demokrasisinin ilerlemekte olduğunu söylemiştiniz. Ancak, Antakya’da genç bir göstericinin ölümü de dâhil olmak üzere, protestoculara gösterilen şiddeti ve devam etmekte olan, gazetecilere yapılan baskı ve tutuklamaları dikkate alırsak, hala aynı görüşte misiniz?

Cumhurbaşkanı Gül: Bunun için, Türkiye’nin demokratik standartları yükseliyor mu yükselmiyor mu, ona bakmamız gerek. Son yıllarda, hukuk ve adalet sistemi ve anayasayla ilgili çok sayıda önemli reform hayata geçirildi. Görünür ve ölçülebilir hala çok önemli işler yapılıyor. Demokrasimizin kalitesi sürekli olarak yükseliyor.

Demokrasi çoğulculuktur. Ve çoğulculukta, tanımı itibariyle, farklı görüşlere sahip insanlar vardır. Elbette, hükümetin icraatlarından memnun olmayan insanlar olacaktır. Önemli olan bu insanların bu memnuniyetsizlerini ifade etme hak ve özgürlüklerinin olmasıdır.

İllegal örgütler şiddete başvurduğunda ise, polis buna tepki olarak gerekli tedbirleri alır. Ancak, burada bir standart olmalıdır. Bu gruplar radikal olmalarına rağmen, yine de gerektiğinde orantılı bir güç kullanımı uygulanmalıdır. Şayet, orantısız güç kullanımının söz konusu olduğu durumlar varsa, ki olmuştur, o halde bu olaylar soruşturulmak durumundadır. Olan şey de budur esasen ve bu konuda kusuru olanlar cezalandırılmaktadır.

Soru: Peki, gazetecilerin tutuklanmasına ne diyeceksiniz? İfade özgürlüğü için özgür bir medya gerekir.

Cumhurbaşkanı Gül: Bu konu, çok tartışılacak bir alan. Eğer, şiddet içeren bir eyleme karışırsanız, basın kartı taşımanız size bir ayrıcalık sağlamaz.

Ancak, şiddete karışmamış ancak tutuklanmış olan gazeteciler de yok değil ve ben bu durumu daha önce de eleştirdim.

Soru: Türkiye’nin uzun süredir devam eden, Avrupa Birliği’ne üyelik yolculuğuna gelecek olursak; Son konuştuğumuzda, Türkiye’nin AB’ye üyelik yolunda “her kapıyı zorladığını” söylemiştiniz. Ancak bu yaz, hem başbakan hem de birçok bakan Avrupa’yı ve “faiz lobisini” eleştiren açıklamalar yaptı. İki sorum var: Bu bakanlar, dünyanın en büyük 16. ekonomisi olan bir ülkede bu şekilde konuşarak ne yapmaya çalışıyorlar? Ve ikincisi de, bu konuşmaların Türkiye’nin, AB’ye üyelik sürecine zarar verdiğini düşünüyor musunuz?

Cumhurbaşkanı Gül: Cumhurbaşkanı olarak, bütün bakanların konuşmalarını takip etmiyorum, bu yüzden bakanların bu konuşmaları hakkında yorum yapamayacağım.

AB konusuna gelince, AB üyeliği, Türkiye’nin stratejik yönelimi olmaya devam etmektedir. Üyelik sürecimiz, teknik konular açısından donmuş gibi gözükse de, süreç devam etmektedir. Ve bu süreçten çok faydalandık, sadece siyasi ve demokratik olarak değil aynı zamanda ekonomik açıdan da bu böyle. Çünkü, bu sayede, Türkiye’yi iyi işleyen bir serbest piyasa ekonomisi yapmak için çok şey yaptık.

Soru: Bu günlerde gündemde olan ABD ve Rusya arasındaki, Suriye kimyasal silahları konusundaki anlaşma hakkında ne düşünüyorsunuz? Türk Başbakanı da dâhil birçok kişi, bunun Rusya ve Suriye’nin süreci geciktirme teşebbüsünden başka bir şey olmadığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Gül: Suriye’ye komşu bir ülke olarak, kimyasal silahların Suriye’den tamamen temizlenmesinden memnun oluruz. Ancak, burada önemli olan bunun gerçekten başarılıp başarılmayacağıdır. Bunu temin etmek için, anlaşmanın, bir geciktirme taktiği mi yoksa kimyasal silahları imha yönünde samimi bir çaba mı olduğunu söyleyebilmemiz için, BM kararı çerçevesinde, çok güçlü mekanizmaların olması son derece önemlidir.

Ancak, kimyasal silahlar konusu, Suriye’yle ilgili sahip olduğumuz daha büyük endişeleri gölgelememelidir. Suriye’de olanları sona erdirmek için çok güçlü ve kararlı bir siyasi strateji elzemdir.

Soru: Ancak, yine de müzakerenin yeterli olacağına inanıyor musunuz? Geçmişte, Suriye’ye bir askeri müdahaleye karşı çıkmıştınız, ne var ki askeri müdahale krize son vermenin tek yolu olabilir.

Cumhurbaşkanı Gül: Eğer, kararlı ve etkin bir strateji mevcut duruma bir son vermezse, bu durum askeri müdahaleyi meşru kılacaktır. Son çare olarak, askeri seçenek gerekli olabilir. Ve böyle bir durumda, bu katliama ve yıkıma karışmış olan insanların çözümün bir parçası olmasına müsaade edemeyiz.

Soru: Türkiye, bölgesinde lider olma potansiyeline sahip bir ülke. Ne var ki, son 12 ayda, daha çok izole edilmiş gibi bir durum söz konusu. Mısır’daki darbeden bu yana, Kahire ile ilişkiler kötüleşti. Türkiye, hala İsrail’le ilişkilerini düzeltmiş değil. Bu arada, işler sadece Suriye’yle değil, İran ve Irak’la da açıkçası iyi gitmiyor. Ve Suudi Arabistan ve Katar’la da o kadar parlak değil. Siz daha önce Dışişleri Bakanlığı da yaptınız. Şu anki Türk dış politikasının gidişatı nasıl ve sizce nasıl olmalı?

Cumhurbaşkanı Gül: Şöyle ki, Türkiye, bölgesinde istikrar ve işbirliği istiyor ve halkını mutlu ve memnun görmek istiyor. İnsanların memnun ve mutlu olması demek, daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları demektir ve insanların bu hakları günlük hayatta yaşaması demektir. Bu ilkeler, dış politikamızın temel sütunlarıdır. Kontrolümüz dışında gelişen olaylar meydana geldiğinde, bu olaylara hep bu çerçeveden yaklaşırız.

Soru: Peki, Türkiye’nin bu izolasyonuna son vermek için siz ne yapardınız?

Cumhurbaşkanı Gül: Bizim temel önceliğimiz, her zaman bölgedeki ülkelerle ilişkilerimizi geliştirmek olmuştur. Bu ülkelerin birçoğuyla, birçok alanda ikili anlaşma imzaladık. Çok sayıda karşılıklı üst düzey ziyaret gerçekleştirdik. Ancak ardından, bölgede bu olaylar meydana geldi. Gelecekte ne olacağını tahmin etmek bizim elimizde değil. Ayrıca bu olayları başlatan da biz değiliz.

Soru: Türkiye önümüzdeki yıl Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidecek. Sizin planlarınız ne yönde merak ediyorum.

Cumhurbaşkanı Gül: Önümüzdeki 3 yıl içinde Türkiye’de 3 seçim var. Birincisi, yerel seçimler, ki bu seçimler son derece önemli. Diğeri, Cumhurbaşkanlığı ve son olarak da milletvekili seçimleri. Tarihler belli ve her şey zamanında uygun bir şekilde gerçekleşecek.

Soru: Tamam ama sizin planlarınız nedir?

Cumhurbaşkanı Gül: Bu konuda bir şey söylemek için henüz erken ve bu konuyla ilgili herhangi bir yorum yapmanın da doğru olmayacağı kanaatindeyim. Zamanı gelince, ne karar verilirse paylaşırız. Şu anda uğraşmamız gereken çok önemli mevzular var, bu meselelere yoğunlaşmamız gerek.

Soru: Peki, hükümetin Cumhurbaşkanlığının yetkilerini artırma ve Fransa ya da Rusya tarzı daha güçlü ve icracı bir başkanlık modeli oluşturma planı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Cumhurbaşkanı Gül: Kurucuları arasında olduğum iktidar partisinin bu yönde bir planı var evet, ama bu konuda bir konsensus oluşmuş değil. Bu yüzden, şu anda gündemde bu konu yok.

Soru: Dönem sınırlaması kendisini bir kez daha başbakanlığa aday olmasını engelleyeceğinden, Başbakan Erdoğan’ın gelecek yılki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olabileceği tartışılıyor. Bu konuyu hiç bir araya geldiğinizde tartıştınız mı? Ve eğer, Cumhurbaşkanlığına aday olmaya karar verirse, siz çekilir misiniz?

Cumhurbaşkanı Gül: Daha önce de söylediğim gibi, bunu tartışmak için henüz çok erken.

Yazdır Paylaş Yukarı