Cumhurbaşkanı Vatan Gazetesine Verdiği Özel Mülakatta Arap Baharı Ülkelerine İlerleme Dersi Verdi
Daha önceden yaptığımız başvuru üzerine geçtiğimiz 30 Ocak Çarşamba günü, akşam üzere saat 16.30'da Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde randevumuz vardı. Araç Türkiye’nin siyasi başkentinin caddelerinde Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne doğru ilerlerken zihnimde bu milletin son on yılı canlandı: Modern İslami fikir örneğini, uluslararası alanda etkin katılım gücünü ve başarılı deneyimini sadece Arap dünyasına sunmakla kalmadı aynı zamanda bölgesel olarak da sunmayı başardı. Hatta özellikle de Mısır’da birçok yönetici tarafından başvuru kaynağı durumuna geldi. Köşk'ün kapısına yaklaştığımızda dışarıda herhangi bir koruma göze çarpmıyor; sadece Köşk alanını çevreleyen normal duvarlar var. Köşk'ün içindeki alan, şık binadan daha fazla dikkat çekiyor. Rehberim bana binalardan birinin Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün evi olduğunu ve şu anda kendi eşyalarının sergilendiği bir müzeye dönüştürüldüğünü söyledi. Rehberim beni Cumhurbaşkanının ofisine götürdü. Cumhurbaşkanı, ofisin ortasında duruyordu. Tevazu içinde benimle tokalaştı ve mülakat yapmak üzere oturduk. AK Parti kurucularının önde gelenlerinden olan bu şahsiyetin, yıllarca verdiği mücadeleyi düşünmeden edemez, eğitim ve pratik yoluyla kazandığı ekonomik deneyimi görmezden gelemezsiniz. Konuşmalarının satır aralarında babasını anıyor. Babasının Kayseri’de tornacılık yaptığını ve oğlu cumhurbaşkanı olduktan sonra bile dükkânını muhafaza etme konusunda ısrarcı olduğunu öğrendim. Söz konusu baba, öğrenciliği sırasında öğrenci derneklerinde siyasal faaliyetlere katılması konusunda oğlunu teşvik ederek onun hayatını nasıl da etkilemiş... Bu da oğul Gül’e uzun yıllar, siyasetçi Necmettin Erbakan’dan siyaset öğrenme fırsatı sağlamış. 2023 Türkiye’sinden söz ederken daha fazlasını gerçekleştirme konusunda ülkesinin gücüne olan aşırı güvenini ortaya koydu. Mısır ile ilgili görüşünü sorduğumda şöyle yanıtladı: "Siz demokrasi deneyimini kısa bir süredir yaşıyorsunuz. Yol boyunca başarılar da başarısızlıklar da olacaktır. Ben her zaman söylerim; demokrasi sürecinde halkın katkısı olmazsa olmazlardandır."
--Abdullah Gül: "Sloganlar Dönemi Bitti. Kimse Vatandaşın Pusulasını Saptıramaz"--
Soru: Yıllarca Refah Partisi, Fazilet Partisi ve AK Partide siyaset yaptınız. Bu durum devlet başkanı olarak deneyimlerinizi nasıl etkiledi?
Sayın Cumhurbaşkanı: Bu zor bir soru. Müsaadenizle söyleyeyim. 1991 yılından beri siyaset ve parlamentoyla ilişkiliyim. Daha önce üniversitede öğrenci hareketleri içinde yer alarak siyasetle uğraştım. Bu da bana çok deneyim kazandırdı. Sade vatandaşın sıkıntı ve isteklerine yakın olmamı sağladı. Oynadığım siyasi rollerde onu temsil ediyordum. 1991 yılından başlayarak 10 yıl boyunca milletvekilliği, AK Partinin 2002 yılında iktidara gelmesi ile başbakanlık ve dışişleri bakanlığı yaptıktan sonra cumhurbaşkanı seçildim. Bütün bunlar bana siyasi tecrüeler kazandırdı.
Soru: Refah Partisinden Fazilet Partisine, sonra AK Partiye geçişiniz, adına bakmaksızın bir İslami partiden diğerine geçiş şeklinde mi oldu yoksa İslami görünümlü siyasi deneyiminizin olgunlaşmasını sağlayan uyuşmazlık mıydı?
Sayın Cumhurbaşkanı: Türkiye’de sözünü ettiğiniz partileri İslami parti olarak göremeyiz. Tarihimizde, kültürümüzde ve halk nezdinde İslami fikre önem veririz. Ancak Türkiye kanunlarına ve devletin kuruluş felsefesine saygılıyız. Millî meselelerde herkesin razı olacağı şekilde özgürlüğünü kullanmasının, halkın tabi hakkı olduğuna inanırız. Batı'nın, Hristiyan partilerin siyaset yapmasıyla demokrasiden nasıl istifade ettiği konusundaki deneyimini görüyoruz. İslami hoşgörü fikriyle insan hak ve hürriyetlerini destekleyen demokrasi fikrinin bir arada olduğu partiler kurma konusunda İslamiyet esnektir. Çünkü İslamiyet’in kendisi bireysel hürriyete, kişisel ve toplumsal haklara saygılıdır. Diğer taraftan o görüşe sahip partiler kanalıyla Türk halkının kendini ifade edebildiğine inanıyoruz. Ben ve arkadaşlarım Refah Partisinin oluşumunda bir deneyim yaşadık. Sonra Fazilet Partisi ve son olarak da AK Parti. Çalıştığımız yıllar süresinde bir görüş oluştu. Yaşadığımız her olaydan kazanım elde ettik. Partinin, halkın bütün katmanlarına yönelmesinin, onun arzu ve beklentilerini ifade etmesinin zaruri olduğu sonucuna vardık.
Soru: AK Parti kurulmadan önce, siyaseten zaruri olarak ele alınması gereken meseleleri anlamak için neden değişik akımlara mensup vatandaşlar arasında kamuoyu yoklaması yaptırdınız?
Sayın Cumhurbaşkanı: Çünkü biz kendi görüşümüzü değil toplumun görüşünü yansıtan bir parti programı hazırlamak istiyorduk. Hangi akıma mensup olursa olsun, sade vatandaşın ne düşündüğünü derinlemesine anlamak için bilimsel metotlara dayalı, gelişmiş bir kamuoyu yoklaması yaptırdık. Çünkü başarılı olmak isteyen bir siyasi partinin, halkın sorunlarını ve önem verdiklerini ön planda tutması gerektiğini idrak ettik. Deneyimler, kurucularının ve destekçilerinin inandığı ideolojik temeller üzerine kurulan partilere seçmenin bir yahut en fazla iki kez oy verdiğini göstermektedir. Dolayısıyla sokağın ne istediği ve ne aradığı yönünde temelleri olan partiler etkili olmuştur. Bu araştırmalar çerçevesinde eğitim, sağlık, ulaşım ve temizliğin vatandaşın aradığı unsurlar olduğunu gördük ve bunlara öncelik verdik. Bu noktadan hareketle parti programını hazırladık. Partinin 2002 yılındaki ilk seçimleri yüzde 34 oy alarak kazanması herkesi şaşırttı. Çünkü biz sade vatandaşı muhatap aldık. Hayallerini gerçekleştirme, sırtındaki yükü kaldırma ve seçim vaatlerimize bağlı kalacağımız konusunda gücümüz olduğuna ve buna inandığımıza onu ikna ettik. Güvendi ve bir sonraki seçimlerde yine oyunu bize verdi. Doğu halklarının ileri demokrasi örneği ortaya koyamayacağı yolundaki sözlerin hatalı olduğunu, şüpheye hiç yer kalmayacak şekilde ispatladık. İleri dünyada olduğu gibi ülkemizde de demokratik deneyimin başarısının mümkün olduğunu gösterdik. Bu konuda medeniyetimize dayanarak aynı zamanda ileri Batı halklarını da gözlemledik. Dolayısıyla sade vatandaş, demokrasiyi icra etmeye, çağdaş, sivil toplum bina etmeye ve aynı zamanda sağlık, eğitim, ulaşım ve ekonomide daha iyi hizmet vererek, vatandaşların gelirlerini iyileştirmeye gücümüzün olduğunu anladı. İşte, AK Parti bütün ideolojik görüşlerden uzak olarak bu şekilde kuruldu. Çünkü bizim ve başkalarının yaşadığı birçok deneyimden zamanımızın, ideoloji ve sloganlar zamanı olmadığını, vatandaşın göreceği başarıları ve çalışmaları sunma zamanı olduğunun idrakine vardık.
Mısır halkı haysiyet ve hürriyet konusunda meşru hakkını aramak için meydanlara çıktı. Biz de sizin gibi iflasın eşiğindeydik. Kararlılıkla isabetli, şeffaf politikalar uygulayarak krize karşı koyduk.
Çoğunluğu kazanan bir partinin ayakta kalmasının icra metoduna bağlı olduğunu idrak etmesi gerekir. Özal’ın Türk halkına hitaben söylediği şu cümleye dikkat edin: "Size bolluk içinde bir hayat vadetmiyorum. Gelecek nesillerin mutluluğu için yorgunluk ve bitkinlik dolu bir hayat vadediyorum."
Türkiye’nin 2023 hedefi dünyada 10. büyük ekonomik güç olmak ve kişi başı millî geliri 25 bin dolara çıkarmaktır. Şimdi yeni anayasa yapıyoruz. Komisyonda çoğunluktaki parti de dâhil olmak üzere her parti eşit olarak üçer üye ile temsil ediliyor.
Soru: Bazıları hürriyet ve demokrasi anlayışının ezici ekonomik sorunlarla boğuşan halklara uygun olmadığı görüşünü savunmaktadır. Sizin yönetime geldiğiniz 2002 yılında Türkiye’de durum böyleydi. Bu meseleyle ilgili nasıl bir yol izlediniz?
Sayın Cumhurbaşkanı: Bu hatalı bir söylemdir. Demokrasinin yerleşmesi ve vatandaşa hizmet sunulması birbirini tamamlayan iki unsurdur. Dolayısıyla hürriyetlere saygıyı, kanunun üstünlüğünü ve demokrasiyi icra etmeyi etkili kılmak çok önemlidir. Çünkü bunlar daha iyi bir hayat konusunda halkın beklentileriyle ilgilidir. Halkın güvenini kazanmak isteyen bir partinin ekonominin iyileştirilmesi, sağlık, eğitim, ulaşım ve ekonomik hizmetlerin geliştirilmesi ve işsizlere iş imkânı yaratılmasına paralel olarak iki yolu beraber yürümesi gerekir. Bunları birbirinden ayırmak yahut diğerine göre birine öncelik tanımak mümkün değildir. "Demokrasi sadece seçilmişlerin hedefidir." söylemi doğru değildir. Ülkede toplumun hedeflerini gerçekleştirmeyi destekleyen demokrasi herkesin hakkıdır. Siyaset bu şekilde olgunlaşır ve birbirine imtizaç eder. Dolayısıyla vatandaş, siyasi partinin kendisine, daha iyiyi vereceğine ikna olur ve ona desteğini verir.
Soru: AK Partinin yönetime gelmesinden 10 yıl sonra hükûmet IMF’ye 5 milyar dolar kredi verebileceğini açıkladı. Bu kısa sürede nasıl böyle bir gelişme sağlandı açıklar mısınız?
Sayın Cumhurbaşkanı: 2002 seçimlerinden sonra yönetime geldiğimizde Türkiye ekonomik açıdan zor durumdaydı. 2000-2001 yıllarında birçok banka iflasını açıklıyor ve para günlük değer kaybediyordu. Enflasyon oranları makul değildi. Sanıyorum ki bizim yaşadıklarımız Mısır’ın şu anda yaşadıklarına çok benziyor. Ancak aldığımız kararların ve attığımız adımların, halkı yüceltmenin ve sorunlarını çözmenin tek yolu olduğuna halkı ikna etmek için küçümsemeden, kararlılıkla, isabetli ve şeffaf politikalar izledik. Türk ekonomisini tökezlemekten kurtarmak ve ayağa kaldırmak için mükemmel bir çalışma planı ortaya koyduk. Plan, yatırımları artırmayı ve cezbetmeyi, üretimi artırmayı ve altyapıyı yenilemeyi kapsıyordu. Vergi, teşvik ve diğer meseleleri tartıştık. O zaman IMF, planımızı memnuniyetle karşıladı ve bir süre beraber çalıştık. Ancak ekonominin istikrara kavuşmasıyla kredi alımını durdurduk ve her alanda üretimi artırarak yürüyüşümüzü tamamlama konusunda kendimize itimat ettik. Genel olarak bir ekonomik programın başarısı program ve çalışma olarak devamlılığa dayanır. Bunun yanı sıra olağanüstü durumlarda yahut herhangi bir değişiklik meydana geldiğinde atılan adımlarda değişikliğe gidilebilecek ve istenen hedeflerin gerçekleşmesini güvence altına alacak şekilde esnekliğe sahip olmak gerekir. Allah (c.c.) karşılıksız veriyor. Ancak hükûmetler böyle yapamaz. Dolayısıyla 2002'de fiyatları ve bazı mallarda vergileri yükselttik. Bazı mallardan da desteği çektik. Yaklaşık altı ay planlarımızdan sapmadan devam ettik. Bir yıl içinde yaptıklarımızın sonucunu görmeye başladık. Yaptıklarımızın ekonomideki etkileri görülmeye başlandı. Önemli olan alınan kararlara öngörülen sürede sabretmek ve sonucunu görmektir.
Soru: Uzun süreli vaatlerle halkın desteğini ve sevgisini kazanma yoluyla bir medeniyet kurmak mı; yoksa ona gerçekleri anlatarak ve sorumluluk yükleyerek projenin gerçekleştirmesine ortak etmek mi daha iyidir?
Sayın Cumhurbaşkanı: Devlet adamına böyle bir soru yöneltmek zordur. Benim görüşüme göre her iki metodu birbirine karıştırmak gerekir. Devlet adamının bir hedef ve görüşü olmalıdır. Sonra hata yapmadan hedefe ulaşmaya yönelik uygun ve doğru politikalar üretmeye gücü olmalıdır. Devlet adamı, aynı zamanda toplumun isteklerine, beklentilerine ve eleştirilerine kulak vermelidir. Çünkü halkı dinlemeden onları nasıl ikna edecek ve nasıl onlarla beraber yürüyecek? Bir başka önemli şey de sorunları, gelecek nesillere bırakmamaktır. Borçlanarak bu gün onlara iyi bir hayat sağlamak yahut kararlı ekonomi politikaları uygulamayarak onları gelecekte sıkıntıya terk etmek anlamsızdır. Cumhuriyet tarihimizde eski Cumhurbaşkanlarından Turgut Özal’ın bir sözü vardır. 1983'te iktidara geldiğinde halka hitaben, onlara bolluk içinde rahat bir hayat vadetmediğini, gelecek nesillerin mutlu olmaları için yorgunluk, bitkinlik ve sıkıntı dolu bir hayat vadettiğini söyledi. Çocukları için yorulmak, babaların boynunun borcudur. Ayrıca ek olarak halka asla yalan söylemeyeceğini ve onlara bütün gelişmeleri ve durumları açıklayacağını belirtti. 2002'de seçildiğimizde halka, "Bize güvenin; çünkü biz parlamentoda sizi temsil etmek istiyoruz." dedik. Dolayısıyla mücadele yolunda hükûmet ve halk olarak birlikte yürümemiz gerekir.
Soru: 2002'de Türkiye’nin yeni bir döneme girdiğini ve tarihi yazanların birkaç yıl sonra buna şahit olacağını açıkladınız. O zamanlar bu güveni nereden aldınız?
Sayın Cumhurbaşkanı: Bu güvenin arkasında, bir taraftan halkımız için yapmak istediklerimize inancımız, diğer taraftan da bütün şartları kullanmaya ve engelleri aşmaya yönelik güçlü irademiz vardı. Aynı zamanda çaba sarf ediyor ve geleceği tasarlıyorduk. Gerçekleştirdiğimiz her hedef diğer hedefleri gerçekleştirme yolunda gücümüze olan güvenimizi artırıyordu. Dolayısıyla bugün bütün yaptıklarımıza rağmen, önümüzde halkımız için yapacağımız daha çok iş var. Bu noktadan hareketle Türkiye’nin 2023 yılında daha fazla çalışma ve üretim ile kişi başı millî geliri 25 bin dolara çıkararak dünyanın 10. büyük ekonomik ve siyasi gücü olması hedefini açıkladık. Bu yılı seçtik çünkü Mustafa Kemal Atatürk tarafından Cumhuriyet'in kuruluşunun 100. yılına rastlıyor. Allah’ın izniyle açıkladığımızı gerçekleştirme konusunda gücümüze güveniyoruz. Çünkü biz halkımıza inandık o da bize desteğini ve güvenini verdi.
Soru: Özellikle çevre ülkelerle ilişkiler başta olmak üzere Türkiye’nin uluslararası ilişkilerinde sıfır sorun politikasını ve başka ülkelerin iç işlerine karışmama prensibini ortaya koymanıza rağmen Arap baharı devrimleriyle birlikte bu politika değişti. Neden?
Sayın Cumhurbaşkanı: Bu, bizim irademiz dışında gerçekleşen bir durum. Evet, sorunları sıfırlama politikası ürettik. Partimizin yönetime gelmesiyle Türkiye’nin herhangi bir başka ülkenin iç işlerine kesinlikle karışmayacağını ilan ettik. Herkesle ilişkileri geliştirdik. Ancak bölgedeki koşullar hiç hesapta olmadığı şekilde değişti. Suriye’de devlet, haklarını arayan muhalefete silah doğrulttu. Aynısı Libya’da, Tunus’ta ve Mısır’da da oldu. Biz rol aramıyoruz, roller bizi arıyor. Ayrıca bazılarının söylediği gibi kahraman yahut liderlik rolü oynama peşinde değiliz. Ancak göz ardı ve ihmal edilemeyecek coğrafi ve tarihî gerçekler var ortada. Çünkü biz bölgenin bir parçasıyız ve bölge ülkeleri bizim stratejik ve tarihî derinliğimizi temsil ediyor. Bu da bize, başka ülkelere görüş dayatmadan veya iç işlerine karışmadan komşuluğun gerektirdiği sorumluluklar yüklüyor.
- Devlet Adamı Sabır ve Hikmet Sahibi Olmalıdır ki Halkın Korkularını Silebilsin. Görevlilerini Bir Yere Bağlılık Ölçütüne Göre Değil, Yeterlilik Ölçütüne Göre Seçmelidir. Ben Bütün Milletin Cumhurbaşkanıyım. Partiden İstifa Ettim ve Destekleyene de Muhalefet Edene de Kapımı Açtım, Herkese Sorumluluk Verdim. İşte Demokrasi Budur --
Soru: 2007 yılında cumhurbaşkanlığına aday olduğunuzda bazı devlet kurumlarının muhalefetiyle karşılaştınız. Ancak parlamento oylarının çoğunluğunu almayı başardınız. Bu nasıl oldu?
Sayın Cumhurbaşkanı: Devlet ve siyaset adamı, halkın kendisine yönelik korkularını gidermek için sabır ve hikmet ziynetine sahip olmalı ve inandığı doğrulardan taviz vermemeye özen göstermelidir. Bütün tarafları kucaklamalı, olumlu yaklaşmalı ve onlara vatanı bina etmede sorumlulukları olduğu hissini verebilmelidir. Benim yaptığım da budur. Siyaset icra etmeye başladığım andan itibaren kendimi sadece Partiyi destekleyenlerin değil, bütün milletin temsilcisi olarak görüyorum.
Soru: Başka bir önemli nokta da şudur: AK Parti mensubu olmanıza rağmen parti ayırımcılığını reddediyor, bütün Türklerin başkanı olduğunuzu söylüyorsunuz. Bunu nasıl icra ediyorsunuz?
Sayın Cumhurbaşkanı: Öncelikle bütün milletin cumhurbaşkanı olduğuma inancım tamdır. Sonra benim Partiden istifam sadece yöneticilik görevinden değil, bütünüyle ayrılmayı temel alan bir adımdı. Türk halkının bütün katmanlarını temsil etmede başarılı olabilmesi için Anayasa'mız cumhurbaşkanının, partiler üstü ve tarafsız olmasını öngörmektedir. Dolayısıyla destekleyeni, muhalefet edeni yahut beni reddedeni ayırmaksızın kapılarımı herkese açtım. Bizim demokrasi anlayışımız budur.
Soru: Cumhurbaşkanlığındaki yardımcılarınız ve danışmanlarınızla ilgili neler söylersiniz? AK Partiye mi mensuplar yoksa değişik kesimleri mi temsil ediyorlar?
Sayın Cumhurbaşkanı: İster Cumhurbaşkanlığında olsun ister diğer yerlerde, devlet görevlilerinin seçilmesinde temel prensip yeterliliktir; parti bağı, kişisel yahut fikrî bağ geçerli değildir. Çünkü bizim uygulamak ve gerçekleştirmek zorunda olduğumuz plan ve programlarımız var. Bu da uygun yere uygun şahsiyeti seçmeyi gerektirir. Olaylara bakış açımız farklı ve fikirlerime muhalif olsa da durum değişmez. Sadece bana bağlılığına veya benim fikrini benimsediğim partiye mensup olup olmadığına bakarak devlette görev yapacak sorumluları seçmek mümkün değildir. Yeterlilik her sorumlunun seçilmesinde temel kaidedir.
Soru: Devlet adamlığıyla ilgili siyasi icraat ve demokrasi konusundaki bu görüşler çerçevesinde Mısır, Tunus ve Libya’daki gibi İslami akımlara mensup yönetimlerin icraatlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Cumhurbaşkanı: Bölgenin tamamının, hürriyetlerin verilmesi ve farklı görüşlerin olmasını kabul etmeyen, diktatör görünümlü hükûmetlerden yana sıkıntılı olduğunu anlamamız gerekir. Dolayısıyla geçiş süreci halkın demokrasinin gerçek manasını iyi kavramasını ve siyasi seçilmişlerin de halklarının arzularına karşı nasıl davranılması gerektiğinin idrakine varmalarını gerektirir. Sözlerimizi Orta Doğu üzerine odaklarsak şunu iyi anlamamız gerekir ki hataların, haddi aşmaların olabileceğini düşünerek olaya sıcak bakamayız. Ancak herkes bilsin ki bu halklar; hürriyet, haysiyet ve haklarını istemek için meydanlara çıktılar. Yeni yönetimlerin bunu iyi anlaması gerekir. Çünkü bu, dünyanın her yerinde meşru bir haktır. Aynı zamanda geleceğe ümitle bakıp Arap baharı devrimleriyle gerçekleştirmek istediklerini dillendirmek için meydanlara çıkarak hürriyet isteğini dünyaya duyuran halkların buna gücü olduğuna inanmamız gerekir. Halkların da sabretmeyi bilmesi lazım. Siyasi icraatlar bakımından bazı hatalar olsa da Mısır ve Tunus’un doğru yolda olduğunu sanıyorum. Tecrübe kazandıklarında durumun daha da iyileşeceği kanısındayım. Libya’daki durum bunun aksidir. Çünkü ülke, son derece sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Belki de Libya halkının temenni ettiği istikrarın gerçekleşmesi uzunca bir vakit alacaktır.
Soru: 2010 yılında Anayasa'daki 28 maddeyi değiştirmeyi başardınız. Şimdi yeni dönemi ifade edecek yeni bir anayasa yapmaya çalışıyorsunuz. AK Parti, çoğunluk partisi sıfatıyla Anayasa Komisyonunda daha büyük oranda mı temsil ediliyor?
Sayın Cumhurbaşkanı: İki yıldan beri Anayasa'da değişiklikler yapıyoruz. Bütün vatandaşların faydalanmasını temenni ettiğimiz hürriyetler ve haklar konusunda, devlet idaresi üslubunda ve sistemde büyük ilerlemeler sağladığımız bu dönemde değişiklik yapmak uygundu. Ancak zaman ilerledikçe daha fazla başarı için beklenti çıtası yükseldi. Bütün milleti ifade eden düzgün, çağdaş yeni bir anayasa yapma gereği ortaya çıktı. Anayasa Komisyonu oluşturulurken bütün siyasi partilerin eşit oranda temsil edilmesi konusunda karar aldık. Çoğunluğa sahip AK Parti de dâhil olmak üzere bütün partiler komisyonda eşit olarak üçer üyeyle temsil ediliyor. Demokrasiyle 1950 yılından beri tanışıyoruz. Bazen kesintiye uğrasa da bu yürüyüş olgunlaştı. AB ve ileri devletler ölçeğinde başarılı, ileri bir devlet gerçekleştirme konusunda halk iradesi mevcuttu. Dolayısıyla temiz, onurlu bir seçim yolunu seçtik, bu da 2002 yılında bize yüzde 34 oy kazandırdı. Bir sonraki seçimlerde halk, bize yüzde 45, 2011 yılındaki son seçimlerde de yüzde 51 oy verdi.
Soru: O hâlde Mısır’daki siyasi süreci nasıl görüyorsunuz? Bu konuda değerlendirmeniz nedir?
Sayın Cumhurbaşkanı: Siz demokrasi deneyimini kısa bir süredir yaşıyorsunuz. Yol boyunca başarılar da başarısızlıklar da olacaktır. Ben her zaman söylerim; demokrasi sürecinde halkın katkısı olmazsa olmazlardandır. Bu katkı bütün siyasi taraflardan olmalıdır, tek başına bir grup yahut taraftan olmamalıdır. Yoksa Mısır’daki siyasi süreç eksik kalır. Yeterliliği olan iyi kadrolar çıkarmak ve toplumun bütün tarafları arasında iletişimi sağlamak için herkesin siyaset yapmaya katılması gerekir. Herkesin, ötekileşmeden siyasi bir temsilci olduğunu hissetmesi bakımından bu, önemli bir adımdır. Sistemin bütün siyasi tarafları kucaklaması toplumsal iletişimi sağlayacak, bütün alanlarda istenilen kalkınmanın gerçekleşmesine fırsat verecektir. Çünkü herkes, kendisinin sorumluğun parçası olduğunu bilecektir.
Soru: Bir siyasi partinin diğer siyasi güçlere hissettirmeden başarılı bir siyaset izlemesi ve seçmenin çoğunluğunun oyunu alması nasıl mümkün olabilir?
Sayın Cumhurbaşkanı: Türkiye’de hangi seçimler olursa olsun seçim zamanı geldiğinde, halkın geçen yıllardaki icraatlara bakarak bütün siyasi güçlere gerekli dersi vereceğini söyledik. Halkın güvenini kazanan partiye başarı notunu yine halk verecektir. Kimse vatandaşın pusulasını saptıramaz. Diğer taraftan oyların çoğunu alan siyasi parti bilmelidir ki ayakta kalması icraat üslubuna bağlıdır. Siyasi süreçte başarı notunu elde ederek devamlılığı sağlaması, doğru icraat konusunda halka güven vermesine ve vatandaşın isteklerini karşılamasına bağlıdır. Ayrıca hangi ülkede olursa olsun toplumsal siyasi desteği artıran kucaklama ve yeterlilik unsurlarını tercih etmelidir
Soru: Yıllardan beri AB’ye girmeye çalışıyorsunuz. 2005 yılında size Birlik üyeliğine aday ülke sıfatı verildi. Müslüman bir ülkenin Birliğe üyeliği konusunda Avrupa’nın tavrına rağmen neden Birliğe girmekte ısrarcısınız?
Sayın Cumhurbaşkanı: Reform ve kalkınma yolunda adımlar atmaya başladığımızda gözümüzü AB’ye katılma fikrine dikmiştik. Aslında hedef olduğu için değil. Fakat üye ülkeler, başarılı ve ileri halklar seviyesindedir. Dolayısıyla Birliğe katılma ısrarımız bu nedenledir. Çünkü uluslararası sıralamada Türkiye’nin aynı konumda olmasını istiyoruz. Sadece ekonomik ve sosyal kalkınma için değil ayrıca siyaset, demokrasi ve insan haklarında da ilerlemek için katılmak istiyoruz. Bu alanlarda AB standartlarına ulaştığımızda ve bize üyelik için onay verdiklerinde, Birliğe üyeliği isteyip istemediğini anlamak için bunu halka götüreceğiz. Dolayısıyla AB üyeliği araçtır, amaç değildir. Biz doğru yolda olduğumuzu biliyoruz. Anayasa'mızın ve fikirlerimizin başkalarının fikirlerine saygı göstermeyi kabul ettiğini de biliyoruz. Avrupa ülkelerinden aşağı kalmayan üst düzey bir kalkınma gerçekleştirdiğimizin de bilincindeyiz. Dünyada 16., Avrupa’da 6. büyük ekonomi olduk. Daha fazlasını başarmak istiyoruz. Bu da başkalarının tavırlarına karşı, bizim tavrımızın gücünü artıracaktır.
Soru: Bundan dolayı mı 1997 yılında sekiz İslam ülkesinden oluşan örgütü (D-8) kurdunuz?
Sayın Cumhurbaşkanı: Bu fikrin mimarı, o zamanlar Başbakan olan Sayın Necmettin Erbakan'dı. Ben onun hükûmetinde bakandım ve onunla beraber çalışıyordum. Beni konuyla ilgili görevlendirdi. Hedef İslam ülkeleri arasındaki sosyal ve ekonomik ilişkileri güçlendirmek ve gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisindeki konumlarını gücünü artıracak şekilde iyileştirerek, Amerika ve AB’nin gücünü dengeleyici bir güç oluşturmaktı. Bu, o ülkelerde, yatırımları artırma, yeni iş imkânları yaratma, aralarındaki ticari ilişkileri destekleme, uluslararası alanda karar almaya katılımlarını güçlendirme ve yaşam düzeylerini iyileştirilme yoluyla gerçekleştirilecekti. 1997 yılında Örgütü Türkiye’de kurduk. Örgüte Mısır, Nijerya, Pakistan, İran, Endonezya, Malezya, Türkiye ve Bangladeş katıldı. Bu ülkelerin toplam nüfusu, 1 milyar ve dünya nüfusunun yüzde 14'ünü oluşturmaktadır. İyi kullanıldığı takdirde kalkınmada başarılar sağlayabilecek büyük bir beşerî kuvvettir. Gelecek, büyük siyasi ve ekonomik birlikteliklerindir.