Politika Gazetesi (Sırbistan)

18.05.2012
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
Politika Gazetesi (Sırbistan)

 

BALKANLAR GEÇMİŞE MAHKÛM EDİLEMEZ

Dünya Türkiye'yi onlarca yıl boyunca, "pazıları güçlü, midesi boş, beyni küçük ve kalbi zayıf bir insan" gibi algıladı.

Abdullah Gül (61), demokrasinin, globalleşmenin, çağdaşlığın ve İslam'ın birbiriyle bağdaşmasını hedefleyen, eşi benzeri olmayan bir deneyime sahip, bugün siyaseten güçlü bir ülkenin cumhurbaşkanı.

Gül, 10 yıldır ülkeyi ılımlı İslam siyasetiyle yürüten Adalet ve Kalkınma Partisinin üyesi olduğu dönemlerde başbakan ve dışişleri bakanı olarak görev yaptı. Gül,  2007 Ağustosunda Türkiye'nin 11. Cumhurbaşkanı olarak seçildi.

Gül, Türkiye'nin çağdaş tarihinde açıkça İslami eğilimli olduğunu ifade eden ilk cumhurbaşkanı oldu.

Bu arada Türkiye,  NATO'da dünyanın ikinci büyük ordusuna sahip olmasının yanı sıra dış politikada ilişkilerini geliştirmek, AB üyesi olmaya çalışmak ve Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlar'a yakınlaşmak suretiyle büyük bir güç olarak konumunu yükseltti. Türkiye ayrıca dünyanın en hızlı büyüyen ikinci ekonomisi oldu.

Cumhurbaşkanı Gül, Ankara'da Çankaya'daki Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde bizi kabul etti. Yaklaşık 45 dakika süren bu görüşmede, Sırbistan-Türkiye ilişkileri, Balkanlar ve Orta Doğu konuları görüşüldü. 

Politika: Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye küresel ekonomik kriz döneminde gerçekleştirdiği ekonomik mucize ve izlediği bağımsız dış politikayla bütün dünyanın saygınlığını kazandı. Bugün Türkiye hem Batı'da hem de Doğu'da aranan bir ortak konumunda. Sizce Türkiye'nin Balkanlar'daki rolü nedir?

Cumhurbaşkanı Gül: Türkiye bir Balkan ülkesidir. Tarihî ve Avrupa'daki konumu açısından bakıldığında bu gerçek unutulmamalıdır. Bu, barış ve istikrarın sağlanması için çok önemlidir. Biz bunu bir zenginlik olarak görüyoruz. Çünkü hem Balkanlar'da yer alıyoruz hem de Balkanlar ile derin tarihî bağlarımız var. Burada yaşayan birçok ailenin kökleri de oraya dayanıyor. Hâlâ bu bölgede aileleri var. Ülkem ile  Balkanlar arasında büyük dostluk bağları var. Benim Balkanlar'la ilgili öngörüm,  NATO'ya üye olan, demokratik, özgür ve ekonomik anlamda daha da zengin bir bölge olacağıdır. Önemli enerji  koridorları ile yol ağlarına sahip bir bölgeden bahsediyoruz. Böylece biz de bunun bir parçası olmuş oluyoruz. İstanbul ne kadar önemliyse Belgrat da Avrupa için o kadar önemli bir kapı ve büyük bir başkenttir. Saray Bosna da farklı kültürler ve farklı dinlere ev sahipliği yapıyor. Diğer başkentlerin de mutlaka diğerlerinden ayrı, kendilerine has özellikleri vardır. 

Politika: Türkiye genel anlamda Balkanlar'la ne kadar ilgileniyor? Türk medyası, istisnalar hariç, Balkanlar’a çok büyük ilgi göstermiyormuş gibi bir izlenim bıraktı bende.  

Cumhurbaşkanı Gül: Türkiye ve yabancı basın, Balkanlar’daki gelişmeleri yakından takip ediyor. Ancak son zamanlarda Suriye’de yaşananlardan dolayı ilgi, daha çok Orta Doğu’ya kaydı. Biz Balkanlar’la meşgul olan bütün kurumlara üyeyiz ve kurumsal olarak kendimizi Balkanlar’a ait hissediyoruz. Bütün büyük şehirlerimizde birçok Balkan derneğimiz var. Bu nedenle Balkan ülkelerine, sadece resmi olarak değil gayriresmi olarak da Türkiye’yi ziyaret etmelerini ve buradaki derneklerin imkânlarından faydalanmalarını tavsiye ediyoruz. Bu, özellikle ekonomik ilişkiler açısından önemlidir.

Politika: Ankara bölgede ara buluculuk yapıyor. Boşnak, Sırp ve Hırvatlar arasında yapılan görüşmelerde Boşnak Müslümanların savunucusu, koruyucusu gibi bir tutumu var. Belgrat ve Saray Bosna arasında Srebrenitsa konusunda bir anlaşma sağlanmasına yardımcı oldu. Kosova konusunda da yardımcı olma teklifinde bulundu. Sizce bölgede durumun normalleşmesi yolundaki engeller nedir?

Cumhurbaşkanı Gül: Balkanlar'ın çok kültürlü ve çok uluslu bölge olduğunu biliyoruz. Bu bölgedeki halkların köklerini araştırdığınızda, hepsinin bir yerde birleştiğini görebiliyorsunuz. Küçük sorunlarla çok fazla meşgul olmamak, olaylara daha geniş açıdan bakmak gerektiğini düşünüyorum. Büyük sorunlar çözüldüğünde küçük sorunlar da çözülür. Bu nedenle NATO’ya üye olmak çok önemli. Böylece bütün ülkeler bir şemsiye altında olursa aralarındaki küçük sorunları da çözebilirler. Bu şemsiye altında, ortak hareket etmemiz ve geleceğe bakmamız gerekiyor. Sorunların çözülmesi konusunda çaba gösteriyoruz. Bu nedenle üçlü toplantılar düzenledik. Birincisi İstanbul’da, cumhurbaşkanları düzeyinde Sırbistan, Bosna Hersek ve Türkiye arasında gerçekleşti. Bu toplantıların üçüncüsü yakında Bosna Hersek’te gerçekleşecek.

Politika: Bu, Türkiye’nin, 20-21 Mayısta Chicago’da düzenlenecek NATO Zirvesi'nde Bosna Hersek’in aktif NATO üyesi olmasını isteyeceği anlamına mı geliyor.

Cumhurbaşkanı Gül: Sadece bu değil. Biz bütün Balkan ülkelerinin NATO’ya üye olmasını istiyoruz. Bazıları üye oldu, basıları ise üye olma yolunda. Bosna Hersek NATO’ya üye olursa bu, hem Sırp hem Boşnak hem de Hırvatlar için iyi olacaktır.

Politika: NATO’ya üye olmak için bazı süreçlerin tamamlanmış ve sorunları çözülmüş olması gerekir. Bosna Hersek’in çok uluslu ve çok kültürlü bir devlet olarak henüz işlev görmediği konusunda herkes hemfikir; AB ve NATO’ya girmesi de engellendi. Böylece sizin bahsettiğiniz “küçük sorunlar”, aslında çözüme ulaşma yolunda büyük engelleri oluşturuyor.

Cumhurbaşkanı Gül: NATO’ya birdenbire girmek gibi bir durum tabii ki söz konusu değil. Bu, karşılıklı ilişkilerin düzeltilmesi, saygının artması ve ortak hayatın daha düzenli olmasıyla aşama aşama gerçekleşir. Böylece çatışma ortamları azalacak, daha güvenli ve barışçıl bir yaşam ortamı oluşacaktır. Aynı etnik kökenden halkların yaşadığı en küçük köylerde bile, mahalleler arasında çatışmaların yaşanabildiğini biliyorsunuz.

Politika: Balkanlar’da üç sancılı bölge olduğuna katılıyor musunuz? Yani görüşmeleri devam eden Kosova, hâlâ devlet olarak işlev göremeyen Bosna Hersek ve etnik çatışmalardan dolayı Makedonya...

Cumhurbaşkanı Gül: Doğru. Bunlar, ortalığı alevlendirebilecek konular. Ancak NATO ile birlikte bu alevler söndürülebilir. Sorunların adalet, hukuk ve uluslararası saygıyla çözülmesi gerekir.

Politika: Türkiye Dışişleri Bakanı, “komşularla sıfır sorun” politikasını açıklarken bir seferinde, “Bir Türk olarak ben; Brüksel’de bir Avrupalı, Bağdat’ta bir Iraklı, Bosna’da bir Saray Bosnalı ya da Orta Asya’da bir Semerkantlıyım.” demişti. Bazıları bu sözleri, Türkiye’nin yeni Osmanlıcılık siyaseti yürüttüğünü iddia ederken kullanıyor. Bununla ilgili ne söyleyebilirsiniz?

Cumhurbaşkanı Gül: Bu tür yorumları çok sık duyuyoruz. Bu, gerçekçi değil. Böyle bir niyetimiz yok. Burada daha önceden tarihî bağları olan halklardan bahsediyoruz. Biz şu anda köprünün her iki tarafında yer alıyoruz. İşgal gibi bir niyetten bahsedersek o zaman şu ana kadar söz ettiğimiz iş birliğinden bahsedemeyiz. Sadece ortak çıkarlar çerçevesinde iş birliği yapılabilir. Bütün Balkan ülkelerinin sınır bütünlüğüne saygı duyuyoruz; nüfusu ne olursa olsun.

 Politika: Bölgede tarihten kalma bazı tehlikeli saplantılar olduğu konusuna katılıyor musunuz? Bunların ortadan kaldırılması yönünde çabalar var mı?

Cumhurbaşkanı Gül: Tarihte olup bitenlere takılmaktansa geleceğe yönelmenin daha iyi olduğunu düşünüyorum. Geçmişte iyi şeyler de kötü şeyler de yaşandı. Bunlar gerçeklerdir. Olup bitenleri değiştiremeyiz. Bu sadece Balkanlar için geçerli değil. Almanya ve Fransa’nın bir gün ortak hareket edeceğini kim tahmin edebilirdi? Hiç kimse geçmişin mahkûmu olmamalı.

Politika: Fransa ve Almanya’dan bahsettiniz. Ben şahsen bu konuda samimiyete inanmıyorum. Eğer Fransa ve Almanya halkına bırakılmış olsaydı bugün AB olmazdı diye düşünüyorum. Bence olan, yöneticilerin aklı ve ileri görüşleri sayesinde oldu. Balkanlar'da iyi liderliğin büyük önemde olduğunu düşünüyor musunuz?

Cumhurbaşkanı Gül: Çok haklısınız. Lider veya cumhurbaşkanı olmak, halkın iyi niyetini kullanmak değildir. Halkı, ileriye; daha iyi bir yarına götürmektir. Balkanlar'a baktığınızda Sırbistan’ın kesinlikle en önemli ülke olduğunu görebilirsiniz. Bunu ilk kez söylemiyorum. Bu nedenle Türkiye ile Sırbistan arasındaki ilişkileri çok önemsiyorum. Bu konuda Cumhurbaşkanı Boris Tadiç ile çok sık görüştüm.

 Politika: Türkiye, Sırbistan ile yakın ilişkiler kuruyor, ancak her iki taraf da tutumlarının farklı olduğu Kosova’yı bu bir kenara bırakıyor. Diğer yandan Türkiye’nin bölgeye yatırım yapmasından çok bahsediliyor. Sırbistan ile iş yapma planlarının daha çok sözde kaldığını, gerçekleşme aşamasında olmadığını düşünüyorum.

Cumhurbaşkanı Gül: Bu konudaki değerlendirmemi sizinle paylaşacağım. İlişkiler, olması gerektiği düzeyde değil. Bu konuda bizzat çaba gösteriyorum. Yakında ekonomik iş birliği alanında olumlu bir patlama yaşanacağını düşünüyorum. Şu anda, yatırım yapmak isteyenlerin yolunu hazırlıyoruz.

Politika: "Ekonomik patlama" derken düşündüğünüz kesin bir şey var mı?

Cumhurbaşkanı Gül: Daha çok oto yol yapabileceğimizi düşünüyorum. Şirketlerimiz Belgrat’tan Adriyatik’e giden bir otoyol inşa etmekle çok ilgileniyorlar. Kraliyet Hava Limanını ortak onarıyoruz; enerji ağlarını ve turizmi de unutmayalım.

 Politika: Türk inşaat firmaları yurt dışında 30 milyar dolar değerinde iş yapıyor. Ancak Sırbistan’da daha küçük yatırımlar söz konusu.

Cumhurbaşkanı Gül: Potansiyeller çok büyük ve bir anda olumlu yönde patlamalar yaşanabilir. Bunu laf olsun diye söylemiyorum. Böyle olduğuna inandığım için söylüyorum. Balkanlar’da “Radnik” çok kaliteli. Bölge ülkelerinin sahip olduğu endüstriyi yenilemek gerekir.

 Politika: Geçenlerde Sırbistan’da düzenlenen seçimlerle ilgili izlenimleriniz nelerdir?

Cumhurbaşkanı Gül: Seçimleri yakından takip ediyoruz. 6 Mayıstaki seçimlerde, Cumhurbaşkanı Tadiç ve Sayın Nikoliç’in ikinci tura kaldığını gördük. Kendilerine başarılar diliyoruz. Kararı Sırp halkının vermesi gerekiyor. Seçimlerin barış ve huzur içinde geçmesini temenni ediyoruz.

Politika: Dinî liderlerin siyasi süreçlerde yer alması ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Cumhurbaşkanı Gül: Dinî şahsiyetle siyasi şahsiyetin iki farklı kavram olduğunu düşünüyorum. Bu bütün dinler için geçerlidir. Din adamının görevi, Allah'ın mesajlarını halka ileterek onların mutlu ve barış içinde yaşamalarını sağlamak, halkı bu yönde eğitmektir. Ama bir siyasetçi için durum farklıdır. Dinle ilgilenen bir kişi siyasetle ilgilenmek istiyorsa önce dinî görevinden ayrılmalı, sonra siyasete geçmeli. Siyaset ve dini birbirinden ayırmalıyız. Siyaset, din ile karıştırıldığı takdirde dine zarar verir.

 

Yazdır Paylaş Yukarı