La Presse de Tunisie

08.03.2012
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
La Presse de Tunisie

TÜRKİYE TUNUS'A EKONOMİK BAŞARI KONUSUNDA YARDIM EDEBİLİR

             Türkiye, Akdeniz bölgesinin kaderini belirleyen önemli konuların tümünde giderek vazgeçilmez bir aktör hâline geliyor. Türkiye ayrıca Arap ülkelerinde siyasi rejim değişikliğine yol açan hareketler lehine açıkça tavır alan bir ülke… Türkiye bu tavrı, iktidar değişikliği konusunda büyük sorunlar yaşanan Suriye için de gösteriyor. Ve Türkiye, krizle alay edercesine yakaladığı büyüme oranıyla büyük bir ekonomik başarı örneği sergileyen bir ülke… Tüm bunlar, genel olarak bu ülke ile bir ortaklığa, özel olarak da Türkiye Cumhurbaşkanı’nın ziyaretine özel önem atfetmek için birçok nedenden birkaçı.

           La Presse de Tunisie gazetesi, gelecekte Tunus ile Türkiye arasında ortak bir strateji yürütebilecek önemli konuları görüşmek ya da en azından Türkiye’nin tavrının tam olarak ne olduğu konusunda okurlarımızı aydınlatabilmek adına, Tunus’a resmî bir ziyarette bulunacak olan Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile ziyareti öncesinde Ankara’da görüştü.

           LA PRESSE DE TUNİSİE: Türkiye’nin, devrimden bu yana Tunus ile değişik alanlarda yakınlaşma arzusu hissediliyor. Burada olup bitenler sizin için ne gibi fırsatları temsil ediyor?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: 14 Ocak Devrimini büyük bir dikkatle izledik ve Tunus halkının meşru beklentilerine cevap verdiğini düşündük. Hukukun üstünlüğü ile demokratik normların, kardeş Tunus halkının talepleri arasında yer aldığını gördük. Tunus, siyasi alanda büyük bir devrim gerçekleştirdi; siyasi rejiminin tabiatını değiştirdi. Biz buna, Tunus’un ve Tunus halkının geleceğinin lehinde olacak olumlu ekonomik uygulamaların pekiştireceği, ekonomik alanda önemli değişikliklerin de eşlik etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bildiğiniz gibi Türk ve Tunus halkları iki kardeş halk. Ve aralarında bir dostluk ve sevgi ilişkisi var. Dolayısıyla bu iki halk ve iki ülke arasında en küçük bir sorun dahi yaşanmadı. Buradan yola çıkarak bakış açımız, Tunus’un refah ve güvenlikten yararlanması gerektiğidir: Türkiye için hiçbir şey istemiyor, refahı ve kalkınmayı Tunus için istiyoruz ve Tunus halkının bu istikrardan, özgür ve onurlu hayattan yararlanmasını istiyoruz.

     LA PRESSE DE TUNİSİE: Uygulamada, resmî ziyaretlere katıldık ve iş adamı heyetlerini ağırladık. Üst düzey diyalogun yapılanması da söz konusu: İki ülke arasındaki ortaklık açısından bu oluşumun etkinliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?

     SAYIN CUMHURBAŞKANI: Tam da bu aşamada, bağları güçlendirmeye çalışan görüşmeler çok önemli. Bu dayanışma bağı, farklı alanlarda siyasi planda işbirliği şeklini alıyor. Bu nedenle 14 Ocaktan bu yana, Tunus’taki devrimin gerçekleşmesinin ardından Tunus’a ve halkına özgür, demokratik ve onurlu bir siyasi hayat kurma yönündeki meşru taleplerine desteğimizi ifade ettik. Bu da dostların birbirine karşı görevidir.

     Türkiye Dışişleri Bakanı bildiğiniz gibi Tunus’u ziyaret etti ve şu anda ben, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sıfatıyla Tunus’ta bulunuyorum ve bu, Tunus ile işbirliği arzumuzun önemini, tüm alanlarda iş birliği bağının güçlendirilmesi isteğini ve Tunus’ta yaşananlara verdiğimiz desteği gösteriyor. Sevincimize neden olan ise Tunus Dışişleri Bakanı’nın ilk yurt dışı ziyaretini Türkiye’ye gerçekleştirecek olmasıdır.

     Siyasi reformların farklı alanlarda ekonomik reformlarla desteklenmesi gerektiği birçok kez tespit edildi. Türkiye’nin bu açıdan farklı yollarla Tunus’a yardım edebileceğini görüyorum. Bildiğiniz gibi siyasi başarı tek başına yeterli değil; ekonomik alanda yatırımlar, iş gücünün kullanılması konusunda da başarı gerekir. Bu ekonomik reformlar olmadan gerçekleşen siyasi reformlar halkı tam anlamıyla memnun etmiyor.

     Dolayısıyla yatırım olması gerekir. Elbette yatırımlar sermaye gerektirir. Ülkedeki yatırımlar yeterli değil. Bu bütün ülkeler için geçerli. Dolayısıyla Tunus ekonomisine dinamik sağlayacak yatırım faaliyetleri için diğer ülke kaynaklarının Tunus’a çekilmesi gerekiyor. Hatta bu kural bizim için de, Amerika Birleşik Devletleri için de geçerli, örneğin pek çok büyük sermaye bu ülkeyi örnek alıyor. Bu nedenle Türkiye ya da Arap ülkelerinden, Fransa’dan veya diğer Avrupa devletlerinden sermayenin -yatırıma dönüştürülmesi amacıyla- Tunus’a çekilmesi gerekir. Elbette bu olgunun yanında, göz ardı edilemeyecek özel bir dinamik de var.

     Bu kritik aşamada iş adamlarını ve Türk yatırımcıları, Tunus’a gitmeye ve işgücü piyasasını destekleyecek -özellikle sanayi alanında- ekonomik bir atmosfer oluşturmak amacıyla sermayelerinin bir kısmını aktaracak şekilde yatırım olanaklarını incelemeye teşvik ediyoruz.

     Tunus’taki yatırım olanaklarını araştıran Türk ve Tunuslu iş adamlarını bir araya getiren oluşumlar var ve bu anlamda 500 milyon dolarlık da bir yardım var. Tabii ki bunun karşılıklı olmasını ve Tunuslu yatırımcıların da Türkiye’ye gelmesini arzu ediyoruz. Yatırımlar sadece ekonomik işlemlerle sınırlı değil, aynı zamanda teknoloji transferi boyutu da var. Tunus ile Türkiye arasında ortak bir unsurun da bulunduğunu unutmamak gerek: Her iki ülkenin de petrol veya gaz gibi doğal kaynakları bulunmuyor. Bu nedenle bu iki ülkenin ciddiyetle çalışıp başarı şartlarını ve ekonomik gelişimi sağlayacak şekilde güçlerini birleştirmeleri gerekir.

      LA PRESSE DE TUNİSİE: Tunus’taki siyasi ortam henüz istikrar kazanmadı. Hâlâ bazı sosyal talepler var ve sendikal hakkın tesis edilmesi gerek. Duruma ilişkin değerlendirmeleriniz nelerdir? Tunus ile ortaklık stratejiniz zaman ve istikrar sağlanması öğelerini de içeriyor mu?

       SAYIN CUMHURBAŞKANI: Arap Baharı bölgesi olarak adlandırılan bölgedeki ilk değişiklik evresi Tunus’ta gerçekleşti. Bu dönem boyunca gördük ki halkın iradesini yansıtan özgür seçimler yapıldı. Kurucu Meclis toplanmış ve kendisine bir başkan, hatta bir cumhurbaşkanı seçmiş oldu. Dolayısıyla Tunus kendisine özel bir siyasi aşama kat etmiş oldu. Elbette bu değişiklikler yaşanırken buna toplumsal eylemler de eşlik ediyor. Bu evrede önemli olan istikrarı sağlamak. İstikrarsız bir ortamda ekonomik kalkınma olmaz. Bu nedenle Tunus’ta öncelik yatırımlar ve kalkınmada. Ekonomik kalkınmanın temel şartlarını desteklemeye olanak sağlayan üretim ve yatırım, özel bir ortama ihtiyaç duyar. Ve Tunus sermayesinin üretim ve yatırımların taleplerine cevap vermeye yetmediği durumlarda, yabancı sermayenin Tunus’a yönlenmesi gerekir. Türkiye’de biz bunu yaptık ve bu sayede ekonomik bir başarı gerçekleştirdik. 10 yıl öncesine kadar yasalarımız yabancı yatırımcıların Türkiye’ye gelmesini ve proje geliştirmelerini teşvik etmiyordu. İşe adli çerçeveyi ve ekonomik hayatı yöneten yasaları değiştirmekle başladık. Böylelikle yabancı sermaye hızlı bir şekilde ülkeye akmaya başladı. Bunun sonucunda üretim ve iş gücü talebinde artış oldu. Tunus özel coğrafi konumu, Avrupa’ya yakınlığı, Akdeniz’e kıyısı olması, doğal manzarası itibariyle yatırımları çekmek için güçlü nedenlere sahip. Tunus üretimin artması ve yatırımların teşvik edilmesi yoluyla ekonomik anlamda büyük ilerleme kaydedecek durumda.

    LA PRESSE DE TUNİSİE: Tunus kısa süre önce, kendi topraklarında Suriye’ye ilişkin bir konferans düzenleme girişiminde bulundu. Türkiye’nin konferansta baskın bir şekilde yer aldığını ifade etmiştik… Rusya ve Çin’in katılmadığı bu tarz girişimlerden ne beklediğinizi söyleyebilir misiniz?

     SAYIN CUMHURBAŞKANI: Rusya ve Çin’in bu toplantıya katılmasını arzu etmiştik, katılmamaları bizi üzdü. Onları ikna etmeye çalıştık. Şu an Suriye’de olanları ve tüm dünyada yaşanları yok saymak mümkün değil. Bu nedenle düzenlen toplantı çok önemliydi çünkü Suriye halkına ve onların meşru taleplerine uluslararası toplumun verdiği değeri gösterdi bu toplantı. Suriye ve Suriye halkı şu aralar zor bir sınavdan geçiyor.

      LA PRESSE DE TUNİSİE: Sayın Cumhurbaşkanı, Arap Baharı ve İsrail ile bozulan ilişkileriniz bağlamında, orta ve uzun vadede Orta Doğu’nun geleceğini nasıl görüyorsunuz?

     SAYIN CUMHURBAŞKANI: Arap toplumlarında, demokratik normların kazanacağını düşünüyorum ve bu kaçınılmaz bir sonuç. Arap toplumları yüz milyonlarca kişiyi temsil ediyor. Bu toplumların iktidarları, gerçek demokratik kurallara göre hareket etmelidir. Ben, buna inanıyorum. Bu bölgenin ülkelerini yönetenler, halklarının taleplerine kulak vermeli ve aynı zamanda bu alandaki uluslararası politik normlara da cevap verebilmelidir… İsrail’e gelince; İsrail gelişmeleri iyi ve doğru şekilde okumalı ve bölgede yaşanan dönüşüm ve meydana gelen olaylar çerçevesinde kendine doğru bir tavır belirlemelidir. İsrail artık, bölgede bazı dikta rejimlerine sırtını dayayarak politikasını devam ettiremeyeceğinin farkına varmalı. İsrail, onurlu ve haklı bir barış inşa etme fikriyle Araplarla yeni bir safhaya geçme konusuna kafa yormalıdır. Bu da, Filistin devletinin varlığından ve kendi topraklarının tamamındaki egemenliğinden geçer. Eğer İsrail, bu olayları doğru okuyabilme yetisine sahip değilse, o zaman gelecekte daha da fazla sorun yaşanacaktır. Arap toplumları, uluslararası siyaset normlarına uymayan ve halkın taleplerinden kopuk olan yönetim şekillerini kabul edemezler.

     LA PRESSE DE TUNİSİE: Türkiye geçmişte Mağrip’in bir bölümünde varlık göstermişti ve dil, mutfak gibi farklı kültürel alanlarda izler bıraktı. Bugün karşılaştığı zorlukların üstesinden gelmeye çalışan bölgenin tamamıyla ilişkilerinizin geleceği konusunda ne düşünüyorsunuz?

     SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bildiğiniz gibi Türkiye ve Mağrip ülkeleri arasında köklü ilişkiler ve karşılıklı dostluklar var. Eminim ki bu ilişkiler gittikçe gelişecek çünkü halkları birleştiren bu dostluk ilişkileri, yöneticileri uluslararası politikayla ve halkların istediği siyasetle uyumlu hale gelmeye itecektir. Eminim ki ileride bu yardımlaşmacı tavır sürecek ve halklar arasında dayanışma yerleşecektir. On yıllardır bu karşılıklı dostluk sürüyor ancak bu dostluk kadar işbirliği yok. Türkiye ile Tunus ya da Türkiye ile bir diğer Mağrip ülkesi arasında ve bu ülkelerin halklarıyla var olan hislerimize ve karşılıklı bağlılığımıza uygun bir ilişkinin olması gerekir. Öyle ki karşılıklı çıkarlarımız temelinde ekonomik ilişkiler oluşturabilelim.

     LA PRESSE DE TUNİSİE: Bizim ülkemizde devlet ve İslâma aidiyetin birbirinden ayrılması şiddetle reddedilirken, laiklik temeline dayanan Türk siyasi deneyimi ne ölçüde Arap ülkelerinin ilgisini çekebilir? Sizin siyasi deneyiminiz neden yine de ihraç edilebilir olsun?

      SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bizim açımızdan hiçbir şekilde model ihraç etmek söz konusu değil. Ancak biz siyaset ile din arasında ayrım yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Siyasette ittifak oyunları, çıkışlar ve inişler var. Şu ya da bu durumda yapılabilecek hatalar var. Oysa tüm bu eylemleri dini açıdan değerlendirmemek gerekir. Demokratik kurallar açısından önemli olan herkesin sorunsuzca inancını yaşayabileceği bir din ve ibadet özgürlüğünün olmasıdır. Bu inananlar için olduğu kadar, çok güçlü dini duyguları olmayanlar için de böyle olmalı, onları da koruma altına almak gerekir.

Yazdır Paylaş Yukarı