Tunus TV

08.03.2012
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

 

TUNUS TV : Sayın Cumhurbaşkanım, senelerdir Tunus ile Türkiye arasında çok ilişkiler var. Tunus şimdi Türkiye’ye bir ortak olarak değil bir müttefik olarak bakıyor. Siz, Tunus ile olan ilişkilere nasıl bakıyorsunuz?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Şimdi biz Tunus’a önce kardeş olarak bakıyoruz. Ondan sonra dost olarak bakıyoruz. Ondan sonra müttefik olarak bakıyoruz. Ne kadar güzel terimler varsa bütün bunların içine koyun. Bu çok samimi bir duygu. Bu sadece bir Cumhurbaşkanı olarak benim değil, bütün Türk halkının duygusudur. Çünkü geçmişimizle çok beraberliklerimiz var,  inançlarımız beraber, geleneklerimiz örflerimiz birbirine çok benzer.  Ve Tunus halkının Türk halkına ne kadar candan bir sempatisi olduğunu bilirim, daha önce defalarca geldim. Türk halkının da Tunus halkına karşı çok derin bir muhabbeti vardır. Önce bunun bilinmesini isterim. Bu sadece hükümetlerden hükümetlere, cumhurbaşkanlarından cumhurbaşkanlarına veya resmi zevattan resmi zevata sevgi, muhabbet değildir. Bu, halktan halka olan bir muhabbettir. Bu bakımdan çok sağlam bir sevgi vardır.

TUNUS TV : 14 Ocak Devrimi’nden sonraki ilişkiler, sizce nasıl gelişiyor, Türkiye ile nasıl seyir gösteriyor?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Öncelikle tabii tarihi bir çerçeve içerisinde koydum demin söylediklerimi, nedir, Türkiye ile Tunus arasındaki bu muhabbet ve bu ilgi diye. Şüphesiz ki 14 Ocak’ta büyük değişim olduktan sonra, halkın talepleri doğrultusunda Tunus’ta çok büyük gelişmeler söz konusu olduktan sonra bu ilgi daha farklı bir mecraya kaymıştır. Daha da güçlü hale gelmiştir. Biz daima Tunus’u yakından takip ettik. Tunus halkının hürriyet, serbestlik, daha çok özgürlük talepleri, nihayetinde karşılanmış oldu. Aslında sadece Tunus halkının değil, bütün Arap dünyasının talepleri önce Tunus’ta cesaret buldu. Bu meşale Tunus’ta yakıldı. Bunun tabii ki onuru, bunun muhakkak ki şerefi de Tunus gençliğine ve Tunus halkına aittir. Dolayısıyla bizler uzaktan ama, çok yakından takip ettik. Sevindirici olan bir şey şudur: Bunun Tunus’a, Tunus Devletine, Tunus’un birliğine, bütünlüğüne, Tunus’un kurumlarına çok zarar vermeden süratli bir şekilde gerçekleşmesi ve 14 Ocak’tan sonra bugüne baktığımızda halkın hür iradesiyle seçimin yapılmış olması, Meclis Başkanı’nın seçilmiş olması, Cumhurbaşkanı’nın seçilmiş olması, bütün bunlar büyük bir takdir topladığı gibi, ümit de toplamıştır. Çünkü değişimi talep etmek güzel bir şey tabii. Ama “Değiştirdikten sonra onun yerine ne koyacaksın?” sorusu çok meşru bir sorudur. Ve bu çok sorulur. Eğer değişiklik olduktan sonra kaos, kargaşa, kavga, yıpranma olursa, o zaman değişimden de insanlar korkar. Tunus, değişimin yerine güzel, sağduyunun konabileceğini de göstermiştir. Bu bakımdan Tunus’un çok büyük bir örnek durumu söz konusudur. Onun için Tunus’ta olup bitenleri sadece Tunus halkı değil, sadece Araplar, sadece Müslümanlar değil, bütün dünya takdirle izlemektedir. Ümit ediyoruz ki Tunus’tan cesaret alarak hürriyet, özgürlük, serbestlik, hak ve hukuk mücadelesini başlatan diğer ülkelerde de, dost ve kardeş ülkelerde de aynı Tunus’ta cereyan ettiği gibi her şey muntazam bir şekilde cereyan etsin ve neticesi de güzel olsun.

TUNUS TV: Bin Ali’nin ülkeden ayrılmasından sonra ve rejimin düşmesinden sonra ilk defa Türkiye Dışişleri Bakanı’nı gönderdi, Nisan ayında Tunus’a gitti. Bu Türkiye’nin tutumunu mu gösteriyordu?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Şüphesiz, tabii ki. Bu değişikliği nasıl desteklediğimizi gösterme açısından, Tunus halkıyla dayanışma içerisinde olduğumuzu gösterme açısından çok büyük bir göstergedir. Dolayısıyla ilk adımı attık. Ve bunun da Tunuslu kardeşlerimiz tarafından en iyi şekilde takdir edildiğini görmekten de büyük mutluluk duyuyoruz.

TUNUS TV: Ekonomik açıdan bakarsak olaya bir çok ziyaretler oldu, bakanlar geldi, iş adamları geldi. Bu konuda bazı rakamlar ortada var mı? Türkiye Tunus’un ekonomisini desteklemek için birtakım girişimlerde mi bulunuyor? Tunuslular, Türk iş adamlarına bir açılımda mı bulunuyor? Bazı rakamlardan bahsetmek mümkün mü bu konuda, nasıl gelişiyor ekonomik ilişkiler?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Şimdi Tunus ve Türkiye arasındaki muhabbetin sadece sözde kalmaması gerekir muhakkak ki. Bunun işe de yansıması gerekir. Ekonomiye de yansıması gerekir. Karşılıklı bir kazanca yansıması gerekir. Tunus’un refahına yansıması gerekir ki, sevgi ve muhabbetin anlamı da olsun. Bu çerçevede baktığımızda Türkiye ile Tunus’un birbirine benzeyen bir yönü var. Bunun altını özellikle çekmek istiyorum. Türkiye’de de Tunus’ta da büyük petrol yatakları yok, gaz yatakları yok. Dolayısıyla bizler hazıra konan ülkeler değiliz. Bizlerin, çok çalışması gerekiyor. Her alanda çok çalışmamız gerekiyor. Tunus halkının çok çalışması gerekiyor, Türk halkının çok çalışması gerekiyor. Bunu önce herkesin bilmesi gerekir ve bu çerçevede de Tunus halkı da çok çalışıyor, Türk halkı da çok çalışıyor gerçekten. Başka ülkelerle de mukayese edildiğinde, çok büyük gelişmeler ve ilerlemeler var. Şimdi bu çerçeveden baktığımızda Türkiye, Tunus’la ekonomik işbirliğimize çok önem veriyor. Bu, yatırımlar şeklinde olabilir. Ortak işbirliği, teknoloji taşımak şeklinde olabilir. Ticaret şeklinde olabilir. Bu sanayide, turizmde, ticarette her alanda olabilir. Zaten bir Serbest Ticaret Anlaşması var, iki ülke arasında, bunu imzalamıştık. Bu çerçeve içerisinde, birbirimize çok rahat, engelsiz satabiliriz. Ama en önemli şey, yatırımlardır. Biz Türk iş adamlarını bu süreçte çok teşvik ediyoruz;  “Sanayicileri, yatırımcıları, gidin Tunus’a yatırım yapın” diye. Yatırım ne demek, sermaye getirmek demek. Teknoloji getirmek demek. Ve oradaki bir yatırım, orada istihdam yaratmak demek. Türkiye olarak biz de doğrusu yatırım istiyoruz. Biz de hep çağrıda bulunuyoruz, dışarıdan. Diyoruz ki, “Gelin yatırım yapın” diyoruz. “Tunuslulara da gelin yatırım yapın” diyoruz. Buna gayet olumlu bakmak gerekir. Bu eğer anlaşılmazsa, o zaman kendi tasarruflarımızda gelişemeyiz. Son iki ay içerisinde Türkiye’den birçok heyetler geldi. Tunus’a gelen heyetler, hep bu anlam, bu çerçeve içerisinde geliyorlar. Özel sektörle diğer kurumlarla bir araya geliyorlar. Neticede “ortak yatırım yapalım” diye uğraşıyorlar. Unutmayın ki demokrasi, özgürlük, hak ve hukukun üstünlüğü, çok önemli. Ama bunun yanında ekonomik gelişme, kalkınma, iş imkânlarının yaratılması, halkın zenginleşmesi de çok önemli. Bunlar ancak el ele giderse anlamlı olur. Tunus’ta halkın öfkesinin işareti ilk defa ortaya çıkarken, yine bir ekonomik sebeple ortaya çıktı değil mi? Yani bir işsiz gencin feryat etmesiyle çıktı ve o kadar meşru bir ayaklanma oldu ki kimse bir şey söyleyemedi. O bakımdan siyasi reformların yanında ekonomik reformlar ve ekonomik başarı şart. Bunu muhakkak sağlamak lazım. Bu konuda Türkiye kendi deneyimlerini Tunus ile paylaşmayı çok arzu eder. Biz, son on sene içerisinde çok büyük reformlar yaptık. Kendi ülkemizde çok büyük hukuk reformları yaptık. Bütün bunları Tunus ile de paylaşmak veya Tunus bizim örneğimize, bizim deneyimlerimize bakar, bunlardan faydalanabilir. Dolayısıyla ekonomik başarı olmadan siyasi dönüşüm noksandır. Şimdi Tunus ekonomiye kendisini konsantre etmeli ve ekonomik başarıyı muhakkak temin etmeli. Burada tabii ki bütün dostlarının yardımına ve dayanışmasına ihtiyaç vardır. Biz bu amaçla daima hep ekonomik birimlerimizi Tunus’a gönderiyoruz. İş adamlarımızı Tunus’a yatırım yapın diye gönderiyoruz. Şimdi olmadan yaratmak sadece Allah’a mahsus. Onun için yatırım olacak, onun için üretim olacak ki, kazanç olsun. Tunus hükümeti, Devleti, “İşsiz olan herkesi bir gecede memur ettim” diyemez. Onlara maaş verirken, Merkez Bankasında para basarak onlara maaş dağıtamaz. Bunlar, mümkün olmayan şeyler. O zaman nasıl olacak?  O zaman yatırım olacak, üretim olacak ki insanlar kazansın, iş bulsun, zenginleşsin. İşte bu konuda da Türkiye ile Tunus arasındaki ekonomik işbirliğinin faydası olacağı kanaatindeyiz. Katkımız olursa bundan memnun oluruz.

TUNUS TV : Sayın Cumhurbaşkanım, malumunuz, devrim oldu ülkelerde. Bazı istikrarsızlıklar da oluyor bazen. Sosyal yönden, ekonomik yönden bazı istikrarsızlar oluyor. Bu bakımdan Tunus’ta gayet tabii bir sene geçti artık. Türkiye bu konuya nasıl bakıyor? Başka ülkeler de olabilir fakat Türkiye üzerinde durmak istiyoruz. Türkiye Tunus’a çok büyük yardımlarda bulunabilir. Belki ilklerden olabilir. Tunus belki Türkiye için Kuzey Afrika’nın veya Afrika’nın da kapısı olarak görülebilir, bu bakımdan yatırımlar da teşvik edilebilir. Türkiye, burada bir öncülük yapmaya acaba bakacak mı, böyle bir planı var mı? Bu şekilde sosyal bünyeyi orada güçlendirmek için ekonomik yönden Tunus’a yardımcı olarak yatırımlar konusundaki teşvikler konusunda var mı?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Şimdi şüphesiz ki söylediğiniz çok önemli. Ben de tekrar altını çizmek isterim. Siyasi reformları, ekonomik reformlar ve ekonomik başarıların takip etmesi gerekir. Öyle olmazsa sıkıntı uzun sürer. Önce çok sevinmemiz lazım ki, bir sene içerisinde Tunus olağanüstü siyasi reformlar gerçekleştirdi. Bu olağanüstü bir başarıdır. Bakın başka ülkelerde ne kadar sancılı oluyor. En az sancıyla gerçekleşti. Bu çok takdir edilecek bir husus. Bütün Tunus halkının sağduyusunu gösteriyor. Bütün Tunus halkını tebrik etmek isterim, her şeyden önce. Seçimlerin yapılması, hükümetin kurulması, bunlar çok önemlidir. Şimdi işte ekonomik alana tamamen dikkati vermek gerekiyor. Burada da bir taraftan kendi dinamiklerinizi devreye sokarken, bir taraftan da yardımlaşma muhakkak ki. Şunu ifade etmek isterim ki: Ekonominin de kendi kuralları vardır. İstikrar var. İstikrar demek kurallar belli olacak, hukuk belli olacak. Bunlar aslında siyasetle de karışık şeylerdir. Şimdi Türkiye’den eğer bakanlarımız üst üste geliyorsa, iş heyetlerimiz üst üste Tunus’a geliyorsa, bunun anlamı, “İşte böyle bir kritik bir dönemeçte, ekonomik olarak size ne kadar yardımcı çok oluruz”. Biz şu anda 500 milyon dolarlık zaten bir finansman desteği sağladık Tunus firmalarına, Tunus’a. Ümit ediyorum ki, yatırımlar netice verir. Ama şunu da unutmayın: Ekonomik yatırımlarla siyasi faaliyetler, farklı farklı siyasi konularda biz talimat veririz. Ama ekonomik konularda finans desteği veririz. Ama bir şirkete git, Tunus’a yatırım yap deyince, o orada yatırım yapmak ister ama, orada da ona o imkânlar tanınırsa, ona kucak açılırsa, ona bir güven verilirse, o zaman o şirket oraya kendi dolarlarını götürür ve yatırım yapar. Bu çok önemli bir şey, bu sadece Türkiye’den değil. Fransa’dan da, Amerika’dan da, Suudi Arabistan’dan da gelecek şirketlerin Tunus’a yatırım yapmaları için onlara gerçekten ev sahipliği yapmak lazım. Tabii ki hak ve hukuku gözeterek yapmak lazım. Muhakkak ki Tunus’un kuralları, Tunus’un hukuk sistemine riayet edilecek şekilde gelecek ve yatırımlar yapılacak. Ama onlar da gelip de milyonlarca dolarlarını başka bir ülkeye değil de, gidip de Tunus’a yatırım yapıyorlarsa, onlar da güvende olmalı. “Yani güvende olmak” demek, ekonomik şartlar açısından kendilerine önlerinin açık olmalarını gerektirir. Bu çok önemli bir husus. Bu başarılırsa inanıyorum ki Tunus’a çok büyük bir sermaye akımı olur. Çünkü Tunus, toprakları güzel bir yer. Coğrafyası çok güzel bir yer. Akdeniz’in kıyısında, Avrupa’ya en yakın bir ülke. Ayrıca çok yetişmiş bir nüfusu ve çalışkan bir nüfusu var, dediğim gibi. Demin ne söyledim, “Tunus’ta petrol veya gaz yok” dedim. Onun için Tunus halkı çalışkandır. Şimdi yeter ki orada güzel bir koordinasyon olsun, bir finansman imkânları olsun. Ben inanıyorum ki bu da gerçekleşecektir. Çünkü ekonomik başarının birinci şartı olan istikrar şu anda sağlanmıştır. Kolay değil tabii ki. Bu kadar büyük bir değişiklik, uzun yıllar otoriter bir rejimle yönetilen halk, uzun yılların diktatörlükleri, bunlara alışkın olan kurumlar, bunların birdenbire özgür, hür, serbest bir ortama alışabilmesi, adapte olmaları kolay değil. Onun için hiç bir şey geç değil. Tam tersine Tunus, başarılı bir şekilde yolunda ilerliyor. Şimdi benim bu ziyaretim de, Cumhurbaşkanı olarak Tunus’a verdiğimiz önemi ve Tunus’a gösterdiğimiz desteği ispatlamak içindir. İnanıyorum ki bu ziyaretim de iki ülke arasında yeni bir sayfayı güçlü bir şekilde açacaktır.

TUNUS TV : Evet efendim, siz Dışişleri Bakanı olarak Tunus’u ziyaret etmiştiniz, şimdi Cumhurbaşkanı olarak ziyaret ediyorsunuz, bundan da bahsettiniz. Buradan hareket ederek ben de sormak istiyorum, acaba Tunus Türkiye’den neler öğrenebilir? Türkiye’de birtakım gelişmeler oldu. Bunları hepimiz takip ettik. Türkiye’de demokrasi ile İslami esaslı bazı partilerin de ön plana çıkma konusu, bunların beraberce yaşaması ve demokratik bir ortamda yaşaması da görüldü. Şimdi Tunus için veya başka ülkeler için Türkiye bir ilham kaynağı olarak nasıl bir rol oynayabilir?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Önce bizim sizden öğreneceklerimiz, bizim de sizden öğreneceklerimiz vardır. Güzel bir şey varsa bunu paylaşmak hepimizin hakkı. Bundan daha normal ne olabilir. Demokrasi ile İslam’ın birbirine ters düşen bir yanı yok ki. Yani şimdi seçimlerle halkın iradesiyle ülkeyi kim yönetecekse onun belli olması, böyle bir sistem Müslümanlığa aykırı mı? Hak, hukuk, hukukun üstünlüğü, buna inanmak, Müslümanlığa, İslam’a aykırı mı? Şeffaf olmak, hesap verebilir olmak, bunlar İslam’a aykırı mı? Herkesin birbirine eşit olması, herkesin vatandaşlar olarak birbirine üstün olmaması, bunun Müslümanlığa aykırı bir yanı var mı? Yolsuzluklara fırsat vermemek, haksızlıklarla, zulümle mücadele etmek, bunlar Müslümanlığa aykırı şeyler mi? Bunlar hepsi bizim, yani Müslümanların değerleridir. Bunlar farklı farklı terminolojilerle ifade edilebilir. İngilizce’de farklı bir şekilde, Türkçe’de farklı bir şekilde, Arapçada farklı şekilde söylenebilir ama, bunlar bizim değerlerimiz. Adil bir yönetim kurmak, Allah’ın en çok emrettiği şey değil midir? Adil bir yönetici, dürüst bir yönetici, buna dinimizde ne kadar çok övgü vardır. Bu iyi bir yönetişim demek değil midir? İyi idare, iyi yönetişim; dolayısıyla eğer Müslüman, nüfusu Müslüman olan ülkeler bunu gerçekleştiremiyorsa, bu bizim ayıbımızdır açıkçası. Yani Müslümanlık, İslam ülkeleri diktatörle yönetilir, böyle bir kural, böyle bir inanç mı var? Yok. Dolayısıyla yani herkes artık şunu görüyor ki: Siz iyi bir Müslüman olabilirsiniz ama, demokrasinin temel prensipleri de sizin inançlarınıza aykırı değildir. Bu eğer birçok Müslüman ülkede gerçekleşemiyorsa, bu yöneticilerin kifayetsizliği veya çıkarları aleyhine olduğu için gerçekleşmiyor. İşte o zaman da halk ayaklanıyor. Halk, Müslüman halk değil bu ayaklanan Tunus’taki. Mısır da öyle değil mi? Onun için bu tip tartışmalar çok tuzak tartışmalar. Şimdi artık bunları geçip bizim kendi sınavımızı vermemiz lazım. Kaybettiğimiz zamanları doldurmamız lazım. Bu da nedir? Halkımızın hak ettiği bütün özgürlükleri, hak ve hukuku, bütün bunları onlara vermek ve aynı zamanda da onların gelişmiş bir ülkede yaşamalarını da temin etmek. Yani ekonomik olarak daha iyi duruma getirmek, refah seviyesini arttırmak. Onun için burada da, bazı girdapların içine de düşmemek lazım. İç çekişmelere düşmemek lazım. Dedikodulara, fitnelere, bunlara girmemek lazım.

TUNUS TV : Yalnız Sayın Cumhurbaşkanı, herhalde tesadüf eseri değil ki Mısır’da olsun, Tunus’ta olsun, Fas’ta olsun, belki ileride Libya’da göreceğiz, daha İslami yönelişli partiler öne çıkıyorlar.  Bunlar acaba Türkiye’yi bir örnek olarak mı alıyorlar bu konuda, meseleye nasıl bakıyorsunuz?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Aslında her ülke kendi mecrasına kayıyor. Yani halkın değerleri ortada. Halkın değerlerine ters yönetim tarzları vardı. Yani halkın değerlerine ters yönetim tarzları, bir de otoriter anlayışla, zorla ülkeyi yönetiyorlardı. Serbestlik olunca halk kendi mecrasına akıyor. Şimdi önemli olan işte burada başarılı olmak gerekir. Başarı nedir? Halkın beklentilerini karşılamaktan geçer. Biri çıkıp ben dindarım deyip de, ondan sonra da yanlışlar yaparsa, bunun zararı kime olur? Onun için daha çok sorumluluk taşır. Ayrıca şunun da unutulmaması gerekir: Din üzerine siyaset de yapmamak gerekir. Yani din bütün insanlarla ilgili bir konu. Yani sadece Müslüman, sadece Tunuslular veya Türklerle değil, bütün insanlar. Ama eğer bir sadece İslam adına, din adına olan parti başarısız olursa o zaman dini de kötülemiş olur, dini de küçük düşürmüş olur. Onun için Türkiye’de din partileri yoktur açıkçası. Ama insanların buna önem vermeleri, din özgürlüğüne önem vermeleri, bu çok ayrı bir konu tabii ki. O da demokrasinin şartlarından birisi. Çünkü çok temel haklardan birisi de din özgürlüğüdür; insanların bir baskı olmadan istediği gibi, inandığı gibi yaşayabilmeleri. Veyahut da dini duyguları zayıf olan insanlar da olur, onlara da bir baskının olmaması. Bu insanların tabii ki nihayetinde kendi tercihidir. Buna saygı duymak gerekir. Ama eğer çok direkt olarak din bir politika aracı haline getirilirse, bunun dine çok zararı olur. Çünkü siyasette başarılar var, başarısızlıklar var, konjoktürel olarak inişler var, çıkışlar var. Bu bakımdan dikkatli olmak gerekir.

TUNUS TV: Gördüğümüz kadarıyla Türkiye’nin dış politikasında sıfır probleminden bir bölgesel bir etkileme konusu politikasına geçiliyor. Bu konuda Türkiye meselelerine nasıl bakıyor?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bunun, şöyle anlaşılması gerekir. “Sıfır sorunlu politika” demek komşularla dostluk içerisinde olmak, huzurlu olmak, birbirini düşman görmemek, tam tersine komşularıyla iş birliği içinde olmak. Komşularıyla işbirliği içinde olmazsa o bölgede istikrar olmaz, güven olmaz. İstikrar ve güvenin olmadığı bir bölgede de büyük ekonomik kalkınma olmaz. Bunun bir amaç olması lazım herkes için. Hangi ülke komşularıyla eğer problemlerini çözemediyse, o zaman onun biraz sıkıntısı var demektir. Bizim de artık geçmişten epey ders almamız gerekiyor. Ülkeler bulundukları yerleri kendi tercihleriyle seçmiyor, bu bir veri artık. Ne Türkiye komşularını değiştirebilir, ne Tunus komşularını değiştirebilir. O zaman hepimizin de amacı ve niyeti şu olmalı ki: Bütün komşularla sorunlarımız varsa bunları konuşarak çözmek ve bölgemizi güvenli, istikrarlı bir işbirliği haline getirmek. Böyle olursa, büyük bir ekonomik işbirliği çıkar ortaya. Yoksa Türkiye’nin ki bölgesine yön vermek gibi değil. Bu söylediğim idealler gerçekleşirse bu bölge ve hepimiz için iyi olacak. Bu bir nevi kendi bölgesini sahiplenmektir. Bu Magrip için de geçerli. Düşünün ki bütün Magrip ülkeleri arasındaki sorunların çözüldüğü, sıfır sorunun olduğu bir seviyeye ulaşıldığında, herkes birbirine güvendiğinde, birbirine saygı duyduğunda, nasıl büyük bir sinerji ortaya çıkar değil mi? Avrupa’da olan nedir? Bu söylediklerimdir. Yani bizim için hayal gibi değil ki bunlar, Avrupa’da gerçekleşti bunların hepsi işte. Hem de 60 sene önce, İkinci Dünya Harbi’nde 50 milyon insanın öldürüldüğü bir Avrupa’da gerçekleşti. Niye bizim bölgelerimizde olmasın? Onun için ülkenin yöneticilerinin, liderlerinin vizyonu ve bu amaçla çalışmaları çok önemli. İnşallah o dönemler geliyor işte. Yanlış rejimler ve otoriter liderlerden dolayı halklar da birbirine düşman oluyordu. Halbuki halklar kardeş ama, yöneticiler ve rejimlerin çıkarlarından dolayı düşmanlıklar çoğalıyordu. İnanıyorum ki şimdi bu büyük değişikliklerden sonra, halkların talepleri doğrultusunda yönetimler hep ortaya çıkıyor. Bölgesel kardeşlikler de daha çok güçlenecektir.

TUNUS TV : Suriye konusunu sorduğumuzda Suriye’de neler oluyor, bu sizin daha önce yaptığınız politikalar şimdi civar bölgeler için böyle bir değişiklik mi teşkil ediyor? Ve yeni birtakım çözümler mi gerektiriyor?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Suriye’de olup bitenler, Tunus’ta ne olduysa, Tunus’ta nasıl 14 Ocak’ta yanan meşale ve öfke, korku duvarlarını nasıl yıktıysa aynı korku duvarları Suriye’de de yıkıldı, Mısır’da da yıkıldı. Suriye’de bunlar çok sancılı bir şekilde gerçekleşiyor. Çok arzu ederdik ki, Tunus’ta ve Mısır’da bu değişiklikler olunca, Suriye yönetimi bunu hemen görür, realist, gerçekçi bir şekilde değerlendirme yapar ve kendi eliyle Suriye’de reformları, halkın taleplerini karşılayıcı değişiklikleri gerçekleştirir. Nitekim biz bu doğrultuda çok konuştuk, Suriye’yi yönetenlerle. Cumhurbaşkanı Esad ile çok konuştuk; “Bak kaçınılmaz bir noktaya geliyorsun, Tunus’ta olanlardan hemen ibret al ve hemen sen hızlı bir şekilde hareket et ve halkın taleplerini karşılayıcı reformların gerçekleştiricisi ol” dedik kendisine. Çok konuştuk biz. Çünkü herkes tabii bu işlerin kansız olmasını tercih eder ama, maalesef Suriye’de böyle davranılacağına, tam tersine cesaretle korku duvarlarını yıkıp ayaklanan halka karşı ordu ve silah kullanıldı. Ve işler içinden çıkılmaz hale geldi. Bu işin sonu yok.

TUNUS TV: Bir de komşu ülkelerden bahsetmişken İran konusundan bahsedelim, İran’da da bazı değişiklikler oldu, sizin politikanızda da onların da oldu. Hele hele NATO’nun füze kalkanı konusundan sonra İran’ın birtakım itirazları oldu, bir de İran Suriye rejimini destekliyor. Bu üçlü ittifak vardı, Suriye, Türkiye, İran arasında. Bu konularda fakat sanki o da çatırdadı. Bu konularda yeni birtakım olmaya başladı.

SAYIN CUMHURBAŞKANI: İlk başta böyle bir ittifak, böyle bir şey yoktu ortada. Ama biz tabii ki bütün komşularımızla çok iyi ilişkiler içinde olmaya özen gösterdik. İran bizim çok kadim bir komşumuzdur ve büyük bir ülkedir. Dolayısıyla Türkiye ve İran arasındaki ilişkilere çok önem veririz biz. Suriye’ye de demin söylediğim gibi onların değişimini sağlamak için çok uğraştık. Nihayetinde bütün Suriye halkı da bizim kardeşimizdir, ayrım yapmam açıkçası. Çünkü bu bir gerçek ki bölgemizde Müslümanların çoğunlukta olduğu ama, gayrimüslim nüfusun da olduğu, Müslümanların içerisinde farklı mezheplerin olduğu, bunlar bir gerçek. Biz bölücü olamayız. Bütün insanları kucaklamak zorundayız. Yanlışı bir Sünni de yapsa ona hayır dememiz gerekir, yanlışı bir Şii de yapsa, gayrimüslim de yapsa hayır dememiz gerekir.. Ama yanlışı bir Sünni yapıyor diye onu onaylarsak, o zaman biz tezata düşeriz. Biz bu çerçeve içerisinde bölgemizde, gerek Suriye gerek İran ile ilişkilerimizi devam ettirdik. İran ile aynı şekilde, güçlü şekilde ilişkilerimiz devam ediyor. Ve çok önem veriyoruz. Ama Suriye ile bu gelinen durumda, bugünkü durum itibariyle biz de halkın yanında yerimizi aldık. Çünkü çok uğraştık işlerin böyle kanlı, çatışmaya gelmeden hallolması için ama, etkili olamadık. İkincisi, Türkiye’ye yerleştirilmiş olan radar sistemi İran’a karşı değildir. Bunu açıklıkla söylemek isterim. Çünkü biz 1952’den beri NATO’nun üyesi bir ülkeyiz. Ve NATO’nun en önemli ülkelerinden biriyiz. Biz bütün Komünizmi durduran bir ülkeyiz bölgede. Ama bu radar sistemi, NATO savunması içerisinde füzelere karşı alınan bir tedbirdir.  Bu füze kimde varsa, bu füze bugün bir ülkede yok da, yarın başka bir ülkede varolursa, ona karşı toprakları korumak için. Dolayısıyla herhangi bir ülkeye saldırı amaçlı değil. Bu ülkelere değil, tekrar altını çiziyorum, bu ülkelere değil, bu füzelere karşı.

TUNUS TV: Fakat bunların söylendiği gibi, son zamanlarda bazı İsrailli analistlerin de söylediği gibi, bu İsrail’i İran’a karşı herhangi bir darbe olduğu zaman onu korumak içindir, öyle söyleniyor bu konuda.

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bu asla değildir. İsrail, NATO üyesi bir ülke değildir. NATO imkânlarından da faydalanamaz. Hele Türkiye olduğu süre içerisinde, böyle bir şey hiçbir zaman mümkün olmaz. Çünkü NATO içerisindeki her türlü izin veya hareket oybirliğiyle alınır. Bunlar sadece İsraillilerin kara propagandasıdır.

TUNUS TV: Bir de son olarak AB konusu sormak istiyoruz. AB şimdi Türkiye’nin AB’ye girmesine karşı çıkıyor, bazı şartları oluyor. Türkiye’nin de bu konuda onurlu bazı davranışları oluyor. Mesela son zamanlardaki Fransa’daki yasa konusundaki yaptıkları gibi. Fakat zaman çok uzadı, 13 sene oldu Türkiye AB’ye girme talebinde olduğu zaman. Şimdi ne oluyor, meseleye nasıl bakmamız gerekiyor?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Şimdi, AB’ye giriş büyük ülkeler için daima sancılı olur, nüfusu ve ekonomisi küçük ülkeler için kolay olur. Türkiye 2005 yılında tam üyelik müzakerelerine başladı. 2005’ten bugüne baktığımızda işte kaç oldu, 6-7 sene oldu. Türkiye, Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi. Sadece İstanbul Avrupa Birliği’nin 20 ülkesinden daha büyük. Dolayısıyla bizim müzakeremiz kolay bir müzakere değil. Yani şöyle düşünün, kocaman bir havuza, çok büyük bir taşın düşmesiyle küçük bir çakılın düşmesinin etkisini düşünün. Nitekim İngiltere de müzakerelere başladığından 11 sene sonra tam üye oldu. İspanya 12 sene sürdü. Dolayısıyla biz müzakerelere 2005’te başladık, 6-7 senedir devam ediyor. Tabii ki o günkü Avrupa ile bugünkü Avrupa da çok farklı artık. Bir de tabii ki zaman zaman Türkiye’ye karşı çok siyasi ve bazı sinsi metotlar sokuluyor. Biz de tabii ki onlara “dur” diyoruz. Kabul etmiyoruz. Ama bugün şunu ifade etmek isterim ki: Bu müzakereler devam edecektir. Bir gün AB’nin üyeleri görecek ki Türkiye kendileri için vazgeçilmez bir şey. Bu oyunlardan vazgeçileceğine inanıyorum. Bugün de baktığımızda Avrupa’nın en sağlam ekonomilerinden biriyiz biz. Avrupa büyüyeceği kadar büyüdü. Avrupa ekonomilerinin artık büyüme imkânı yok.

 

 

Yazdır Paylaş Yukarı