Arrajol Dergisi

02.03.2012
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
Arrajol Dergisi

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya Köşkü’nün Kapılarını Arrajol Dergisine Açtı

Abdullah Gül: “Gazoz Satışı İşinde Başarılı Olamadım; Beni Okula Gönderdiler”

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, büyük dalgalarla boğuşabilecek sıfatlara sahip. Meslek hayatında ve politikada ağır şartlarla karşılaştı. Ancak Türkiye’de kahredilmez sanılan müesseseleri arkadaşlarıyla beraber yola getirdi. Laikliği savunanlar, siyasette dostu, sporda rakibi olan yol arkadaşı Recep Tayip Erdoğan ile önderlik ettiği köklere dönüş hareketini durduramadı.

Gazoz satışı gibi ticari uğraşlarda başarılı olmayışı hayatındaki büyük değişimin tek sebebi değildi. O küçüklüğünden beri toplumun dertleri ile ilgiydi. 17 yaşına basmadan öğrenci hareketlerinin içinde buldu kendini. Hapishane ve gurbet gibi tecrübelerle süslenen dolu dolu bir yaşam…

İki sıfat Abdullah Gül’ün hayatında ön plana çıkar. Halkla tevazu içinde iç içe oluşu ve ekonomi ile uluslararası ilişkilerde uzman olan bir devlet adamlığı vasfı.

Cumhurbaşkanı Gül insanlara gönlünü ve kalbini açan birisidir. İnsanlara yaklaşır, onları dinler. Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde ikamet etmeyen ilk Cumhurbaşkanı’dır. O, “Köşk büyüktür, bu kadarını işgal etmeye ne gerek var” diyor. Ara sıra Cumhurbaşkanlığı sıfatından da arınıp eski dostlara gidiyor, onlarla eski hatıraları canlandırıyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı Arrajol dergisine hem Köşk kapılarını açtı, hem de kalbini. Böylece Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı olan bu ülkenin lideri Arap, Batı, hatta Türk basınına vermediği ilk şahsi röportajını verdi.

Ankara-Thair Abbas

İlk önce yetişme tarzınızdan başlayalım.

Türkiye’nin orta kesiminde olup, İslami örf ve adetler ile Doğu geleneklerine bağlı bir şehir olan Kayseri’de doğdum. Kayseri Selçuklular zamanında da ün yapmış olan İslam kültürü merkezlerinden biridir. Burada doğdum; babam, annem ve kardeşlerim hala orada yaşıyorlar. Esasen bir sanayi ve ticaret merkezidir. Orada insanlar bu şekilde yetişirler. Oralarda bir adet vardır. Aileler çocukları büyüyünce onları sınava tabi tutarlar. Ticaret ile ilgili olanlar mesleklere yönlendirilir. Olmayanlar ise okula gönderilirdi. Hatırlıyorum, dedemin bir işyeri vardı. Bir yaz tatilinde babam beni oraya gönderdi. Gazoz satacaktım, ancak anlaşılan pek başarılı olamadım ki beni tekrar okula gönderdiler. Ortaokulu ve liseyi Kayseri'de okudum. Sonra üniversite tahsili için İstanbul’a gittim. İlginç olan tesadüflerden biri, benim doğum günüm Türkiye’nin millî günü olan 29 Ekim’e tesadüf eder. Arkadaşlarıma dedim ki, bazı insanlar doğum günlerini saklayabilirler. Ben ise yapamıyorum, tüm Türkiye benimle kutluyor diye şakalaşırdım.

Bu dünyaya nasıl çıktınız?

Biz orta sınıf bir aileyiz. Dinine, adet ve değerlerine bağlı olan bir aileyiz. Ailemizde bu şekilde yetişen ve okuyan çok insan vardır.

Babanızla ilişkiniz?

Babam Ahmet Hamdi Gül. Duyduğum kadarıyla 7 yaşında çalışmaya başlamış. Uçak parçaları imal eden bir fabrikada çalışırdı. Oradan emekli olunca kendi atölyesini açtı. Şimdi 85 yaşındadır, ancak hala her gün işyerine gider. Kardeşim de orada çalışıyor ve fabrikayı geliştirmeye çalışıyor.

Çocukluğunuz nasıl geçti?

Çok mutlu bir çocukluk geçirdik. Büyük bir ailemiz vardı. Amcalar, halalar ve çocukları.

Çocukluk hatıralarından öne çıkanlar var mı?

Çocukluğumdaki en önemli durak, şu gazoz satışı konusundaki tecrübem olmuştur. İyice hatırlıyorum, ahşap bir kutu içinde gazozlar vardı, bunları yüksek sesle bağırarak satmam gerekiyordu. Ancak anlaşılan bunda başarılı olamadım.

Kamu hizmetine girişiniz nasıl oldu?

Lise çağında memleket meseleleri ile ilgilenmeye başladım. Tabi ki üniversitede bu uğraş daha da derinleşti. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde okuyordum. Orada Talebe Birliği başkanlığına kadar geldim.

Tabi orada politika ve milli çalışmalar başladı, değil mi?

O zamanlar çok çalkantılı durumlar vardı. Sol akım gençlerin dikkatini çekiyordu. Ancak karşı görüşler de vardı. Ben genellikle hem dindar hem de açık görüşlü akımlar içinde idim. Millî değerlere de önem veriyorduk. Solcular daha enternasyonal fikirleri savunurken biz memleket değerlerine önem veriyorduk. İslamî geleneklere bağlı kalmak istiyorduk. Tarih derslerine ilgi duyuyorduk. Marksist akımlar da vardı. O zaman çatışma zemini de doğuyordu. Bazen de bu şiddetli ayrışmalara sebep oluyordu.

O zaman bu mevkilere geleceğinizi düşünüyor muydunuz?

Tabi ki hayır. Şahsi hayatım için fazla beklentilerim yoktu. Şahsi beklentilerden fazla prensiplerimize hizmet etmek istiyordum.

Siyasi çalışmalara giriş konusunda bir dönüm noktası var mıydı?

Üniversite çağında edindiğim siyasi tecrübe faydalı oldu. Bu konuya çok genç yaşta başladım. Bu bana ışık tuttu. Dediğim gibi şahsi beklentiler yerine ülkeye hizmet dürtüsü de bizim için önemliydi.

Üniversite tahsili ve Londra dönemi nasıl gelişti?

Doktoraya başladığımda hem dil hem de ekonomik bilimler için Londra’ya gittim. Müslüman öğrenciler yurdunda kalıyordum. Orada birçok insanla tanışma fırsatını yakaladım. Orada ilk defa Arap arkadaşlarım oldu. Aynı tecrübeyi paylaştığımız birçok gençle tanışmış oldum.

Bu tecrübe bitti ve iş hayatınız başladı, değil mi?

Döndüm ve akademik hayata başladım. 1983 yılına kadar bu meslekte kaldım. Ancak 1980 yılında Türkiye’de askerî darbe oldu, tutuklananlar arasında ben de vardım. Bana bir suç isnat edilmedi ve salıverildim. Ancak olan bitenlerden anladım ki öğretim üyeliği konusunda da fazla imkânım olmayacak. Türlü zorluklar belirmekte idi. O arada “Ekonomist” dergisinde bir ilan gördüm. İslam Kalkınma Bankası’nda ekonomi uzmanları isteniyordu. Ben de başvurdum ve talebim kabul edildi. Orada çalışmaya başladım.

O tecrübe nasıl gelişti ve Suudi Arabistan’da hayat nasıldı?

Orada çok mutlu bir aile hayatımız vardı. 1980 yılında evlenmiştim. Darbeden bir hafta önce idi. Arkasından hemen tutuklandım. Ağır şartlar vardı. Darbenin ilk günü Kayseri’den İstanbul’a döndüm. Tutuklama olunca zor günler geçirdik. Eşim nereye götürüldüğümü bilmiyordu. Suudi Arabistan’da yeni bir aile hayatı başladı. Ailem için şoförlük yapıyordum, çarşılara gidiyorduk. İşim dolayısıyla İslam dünyasını tanıma fırsatını buldum. Zengin ve yoksul ülkeleri tanıdım. Sonradan siyasi hayatımda bu bana ışık tuttu.

Bu büyük değişimi nasıl yaptınız?

Her iki istikamette de geniş tecrübem oldu. Çalıştığım İslam dünyasındaki tecrübeme ilave olarak 10 yıl boyunca Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni Avrupa Parlamentosu Asamblesi’nde temsil ettim. Konulara realist bir bakışla yaklaşıyordum. 2002 yılında partiyi kurduk. Milli değerlere ve memleket konularına konsantre olmuştuk. İslami değerler gibi kendi prensiplerimizi ön planda tutuyorduk. Türkiye’nin bu değişime ihtiyacı olduğunu gördük. Doğru bulduğumuz reformlara girmeyi tasarlıyorduk. Bunlara başladık ve gerçekleştirdik. Politik, ekonomik ve sosyal değişimlere başladık. Ancak bazı zorluklar da vardı. Çoğulcu bir sistemde yaşıyoruz. Bazı partiler kendi bildiklerini ön plana çıkarıyordu. Bunların bir kısmı demokratik normlara uygun olduğu gibi başkaları da değildi. Ancak halk bununla kaynaştı, seçimleri kazandık. AK Parti seçimleri alınca ben Başbakan oldum, sonra Dışişleri Bakanlığını üstlendim. Son olarak da Cumhurbaşkanlığına seçildim.

Kendinizi nasıl bir baba olarak görüyorsunuz?

Aileye çok önem veririm. Ancak Türkiye’ye dönünce maalesef politika meşguliyetleri beni alıp götürdü. Kamu hizmeti dolayısıyla aileme çok vakit ayırma fırsatım kalmadı. Bazen çocukların nasıl büyüdüğünü fark etmiyordum. Tabi ki bir boşluk oldu. O zaman eşime dedim ki, “Artık bu görev senin, ben vatan evlatlarıyla uğraşacağım, onların geleceği ile ilgileneceğim. Bizim çocuklar ise sana emanet, bu boşluğu dolduracaksın.” Hamdolsun bunda başarılı oldu. Üç çocuğumuz var, bir kız ve iki erkek çocuk. Kızım Cidde’de Bugşan Hastanesi’nde doğdu. (Gülerek) Ancak Suud vatandaşı değil, orada Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi doğum ile tabiiyet kazanma olayı yoktur.

Peki bir eş olarak?

Politika hayatından önce eşime çok yardımcı olurdum. Her şeyi paylaşırdık. Ancak politika ve devlet işlerinden sonra şahsi hayat gölgeleniyor. Tabi ki bu üzücüdür.

Adil bir bedel olarak görüyor musunuz bunu?

Tabi kamu işinde olanlar bir bedel ödeyeceklerdir. Artık ev meseleleri tamamen eşime kaldı. Ancak şimdi aile ziyaretlerimizde olsun, resmî ziyaretlerde olsun beraber olmaya çalışıyoruz. Eşim de tabi ki “First Lady” olarak bazı genel hizmetlerle meşgul. Toplum ve çocuklar ile uğraş verdiği çalışmalar vardır.

Bazı fotoğraflarınızda sizi mutfakta çalışırken gördük.

Ender olsa da hafta sonlarında bunu yapmaya çalışıyorum. Eski tatlı günleri hatırlıyoruz.

Yemek pişirme uğraşınız da oluyor mu?

Çok iyi bir aşçı değilim. Okul günlerinde güzel, ancak pratik olan bazı yemekleri yapardım.

İddialı olduğunuz bir yemek türü var mı?

Menemeni iyi yaparım.

Eski arkadaşlarla bağınız devam ediyor mu?

Arkadaşlara çok önem veririm. Sadece siyasi süreçte tanıştıklarım değil, okul arkadaşları ile olan ilişkilerime de çok önem veririm. Bazen toplanır, makamlardan arınıp eski hatıraları canlandırırız.

Belirli hobileriniz var mı?

Futbolu severim. Dünyada olduğu gibi bu spor Türkiye’de de çok ilgi görür.

Maçlara gidiyor musunuz?

Bütün maçları tabi ki takip edemiyorum. Ancak televizyondan seyretme imkânım oluyor.

Başka hobiler?

Çok okurum. Vakit buldukça yürürüm. Hızlı adımlarla yürüdüğüm için bazen korumalarım hızıma yetişmekte güçlük çeker ve tökezler. Dağlarda, açık alanlarda yürümeyi severim. Resmî ziyaretlerim esnasında dahi fırsat buldukça yürümeye çıkarım.

Tuttuğunuz takım var mı?

Türkiye’de dört büyük takım var; siz Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe’yi bilirsiniz. Ben Beşiktaşlıyım. Osmanlı dönemine dayanan eski bir takımdır. Başbakan Recep Tayip Erdoğan ise Fenerbahçe’yi tutar.

Yani aranızda spor rekabeti var?

(Gülerek) Tabi ki bizde her türlü rekabet meşrudur.

Devlet Başkanları ve liderlerle aranız nasıl?

Üstlendiğim görevler dolayısıyla çok dostluklarım oldu. Doğuda ve Batıda çok dostlarım var. Görevde olanlar, olmayanlar vardır. Cumhurbaşkanı olduktan sonra çok krallar ve devlet başkanları bizi ziyaret etti, beni de ülkelerine davet ettiler, bunların çoğuna gittim. Ayrıca dinî ve tarihî ilişkilerimiz olan ülke liderleriyle de çok dostluk ilişkilerim var. Arap liderleri ile memnun olduğum çok iyi ilişkilerim vardır.

İsim verebilir misiniz?

İsim söylemeyeyim. Ancak istisnasız hepsi ile çok dostane ilişkilerimiz vardır.

Sizin zamanınızda Türkiye tarihine itibar kazandırdı. Doğuya da yöneldi. Bunun sonuçları ne oldu?

Bu çok önemlidir ve başarımızın sırrı bunda saklıdır. Biz geleneklerimiz ve İslam dinimizin prensiplerine bağlı kaldık. Kendimizle ve tarihimizle barışık durumdayız. Dinî ve tarihî değerlerimizle de öyle. Türkiye’deki genel akımla barışık durumdayız. Halk ve devlet birbirini kucakladı, ayrıca Türkiye muhitini, çevresini de kucakladı. Bölgesi ile ilgilenen bir ülke olduk. Tabi ki Arap ülkeleri de, bölge ülkeleri de bunu algıladı; onun için onlarla da kucaklaştık.

Yazdır Paylaş Yukarı