Frankfurter Allgemeine Zeitung (Almanya Federal Cumhuriyeti)

16.09.2011
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
Frankfurter Allgemeine Zeitung (Almanya Federal Cumhuriyeti)

FRANKFURTER ALLGEMEINE ZEITUNG: ALMANYA BİR GÖÇ ÜLKESİDİR

BERLİN, 16/09 (BYE)---Tirajı günde 362 bin 380 olan muhafazakar eğilimli Frankfurter Allgemeine Zeitung’un 16 Eylül 2011 tarihli sayısında, Rainer Hermann/Michael Martens imzalarıyla ve yukarıdaki başlık altında yayımlanan T.C. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yapılan mülakatın çevirisi şöyledir:

---Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül İle Almanlar, İsrailliler, Araplar Ve Ülkesinin Örnek Oluşturma İşlevi Üzerine Yapılan Bir Söyleşi---

HERMANN/MARTENS: Sayın Cumhurbaşkanı, önümüzdeki pazar günü Almanya’ya resmi ziyarette bulunacaksınız. Gezinizin maksadı nedir?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Fransa ile Almanya arasındaki hâlihazırdaki ilişkilerin Almanya ile Türkiye arasında da olması gerektiği düşüncesindeyim. Türk-Alman ilişkilerinin ne kadar derin olduğunu tarih de bize gösteriyor. 50 yıl önce İşgücü Anlaşması’yla Türk işçiler Almanya’ya davet edilmişti. Bugün ise Almanya’da 3 milyon Türk yaşıyor. Birçoğu Alman vatandaşı oldu, siyaset, kültür, spor ve ekonomi alanında tanınan kişilerin örnekleri var. Bunlar Almanya’da kalıcıdırlar.

HERMANN/MARTENS Bir yıl önce bir Alman siyasetçi, İslam ülkelerinden yapılan göçün Almanya’ya zarar verdiğini, zira Müslümanların, öncelikle de  Türklerin topluma uyum sağlamadıklarına dair bir tez ileri sürdü. Türkiye Başbakanı Erdoğan ise asimilasyonu bir jenosit olarak niteledi. Almanya’daki Türklere tavsiyeniz nedir?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Almanya ziyaretimin bu tarz tartışmalarla gölgelenmemesini umut ediyorum. Günümüzde Avrupa’da sağlıklı iki ulus sözkonusu: Almanya ve Türkiye. Almanya büyük bir devlettir. Avrupa ve AB’nin lokomotifidir ve güçlü bir ekonomiye sahip bir ülkedir. Ayrıca Almanya aynı Amerika Birleşik Devletleri gibi bir göç ülkesidir. Bu büyük ekonominin daha da gelişmesi isteniyorsa, yani Almanya bundan sonrasında da ekonomik ve siyasi açıdan güçlü bir ülke olmak arzusundaysa, bir göç ülkesi olduğunu kabul etmesi gerekir.

HERMANN/MARTENS Başbakan Erdoğan‘ın Almanya’da yaşayan Türkleri “vatandaşlarım” olarak niteleyip, asimilasyonu soykırımla karşılaştırması Alman kamuoyunu tedirgin ediyor ve korkutuyor. Bunu anlayışla karşılıyor musunuz?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Başbakan’ın söylediklerini yanlış anlamamak lâzım. Almanya’da yaşayan 3 milyon Türk’ün yalnızca yaklaşık 1 milyonu Alman vatandaşıdır. Diğerleri Türk vatandaşı olup, Türkiye’de de oy kullanıyorlar. Başbakan’ın Almanya’da söyledikleri, bu insanların Türkiye’yle bağlantılarını tazeleyip güçlendirmek içindi. Daha ziyade bu insanların sıcak bağlarıyla ilgili bir ifadeydi ve bunda yanlış bir şey yoktur. Almanya’ya, içinde yaşadığınız ülkeye bağlı olmamanız gerektiği anlamına gelmiyordu.

HERMANN/MARTENS: Almanya’yı Avrupa’nın lokomotifi olarak tanımladınız. Avrupa’da bunun gibi lokomotifler eksik. Türkiye, Avrupa treninin bir parçası olmaya ilgi duyuyor mu halen?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Türkiye’nin AB’yle olan ilişkileri ekonomideki konjonktürsel çalkantılara endeksli değildir. AB’ye tam üyelik Türkiye’nin açık bir stratejik hedefidir. Türkiye bu hedefine AB’yle yürüttüğü katılım müzakereleri çerçevesinde ulaşmak istiyor. Bu aşamaya gelindiği zaman, AB Konseyi de bunu tesbit ettiğinde ve Türkiye tüm şartları yerine getirdiğinde bu gerçekleşecektir. Tabii ki münferit ülkelerde referandumlar yapılacaktır.

HERMANN/MARTENS Türkiye’nin kendisi güçlü bir lokomotiftir. Ekonomisi yıllardır rekor bir hızda gelişiyor, son olarak 2011 yılının ilk yarısında %10 oranında büyüdü. Bu neden kaynaklanıyor?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Türkiye 2001 yılında yaşadığı ağır ekonomi ve bankalar krizinden dersini çıkardı. Bu zorlukların tekrar yaşanmaması için mali sektör ve ekonomide birçok yapısal reform gerçekleştirildi. Türkiye dışarıdan gelebilecek risk, tehlike ve şok dalgalarına karşı tedbirlerini aldı. Geçmişteki bütçe açığı artık söz konusu değil, aynı şekilde kronik enflasyonu da yendik, faiz oranlarını düşürdük. AB’de ise tam da bu eski sorunlarımızı görüyoruz: yüksek bütçe açıkları, yüksek borç yükü ve Maastricht kriterlerinin ihlali. Avrupa önemli kararları çoğu kez belirlenen süre içinde alamıyor. Borç yükü ve bütçe açığı bağlamında Maastricht kriterlerini yerine getiriyoruz. Türk Hükümeti çabuk harekete geçebiliyor. Ancak daha fazla önlem almamız gerekiyor ve bunu yapıyoruz da.

HERMANN/MARTENS: Türkiye’nin Libya ve Suriye’deki ihtilalcilerle ilgili tutumunu belirleme  ve göstericilere açık destek verme konusunda nispeten geç davrandı. Ülke, Arap dünyasındaki değişimde nasıl rol oynayabilir?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Ortadoğu ülkelerine demokrasi gelmesini ve durumun istikrara kavuşturulmasını diliyoruz. AB ve Ortadoğu ülkeleriyle yakın ilişkilerimiz vardır ki bu bir tezat oluşturmaz. Mısır, Tunus, Libya gibi ülkelerle ve tüm bölgeyle ilişkilerimizi bundan sonra daha da geliştireceğiz. Mısır’la bir serbest ticaret anlaşmamız var. Sadece Kahire’de, 70 bin Mısırlının çalıştığı bir Türk sanayi bölgesi mevcut. İhtilalden sonra Mısır’ı ziyaret eden ilk Cumhurbaşkanıydım. Heyetimiz askerlerle ve siyasi liderlerle biraraya geldi. Aynı şekilde, neticede değişim sürecini başlatan gençlerle de görüştü. Orada önerilerde bulundum ve dostane tavsiyeler aktardım.

HERMANN/MARTENS: Türkiye’nin son on yıldaki tecrübeleri Ortadoğu ülkeleri için hangi ölçüde model teşkil edebilir? Memleketiniz Kayseri’de siyasi ve ekonomik özgürlükle kendini gösteren “ticari İslam” (“business İslam”) Müslüman nüfusa sahip başka ülkeler tarafından  örnek alınabilir mi?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bir modelden bahsetmek istemiyorum, çünkü bu kırıcı olabilir. Ancak Arap ülkelerinde bugün birçok genç ve aydın gözlerini Türkiye’ye çeviriyor, ülkemizdeki gelişmeleri ve başarıları izliyor ve neden kendi ülkelerinde de daha fazla demokrasi ve daha güçlü bir ekonomiye sahip olmadıklarını ve neden insan haklarına daha fazla riayet edilmediğini kendilerine soruyorlar. Türkiye’yi çok yakından gözlemliyor ve soruyorlar: “Ülkelerimiz neden Türkiye’nin durduğu noktada durmuyorlar?” Bu insanlara göre Türkiye bir ilham kaynağıdır. Ne de olsa biz de başka ülkelerden ilham almaya çalışıyoruz. Almanya, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin’e bakıyoruz. Bu ülkelerin, bizim gibi Müslüman oldukları için bize bakmaları tamamen mantıklıdır. Tarihimiz de bizi birbirimizi bağlıyor. Türkiye’de ilk meclis 1876 yılında açıldı ve Türkler çalışkan insanlardır. Türkiye’de geçmişte siyasi ve ekonomik yapılar daha iyi olsaydı, bugün çok daha ileride olurduk.

HERMANN/MARTENS: Bazıları, Türkiye Arap dünyasına örnek gösterilirken, Türk toplumunun Kürt veya Alevi gibi büyük kesimlerin demokratik taleplerinin karşılanmamasını ikiyüzlülük olarak adlandırıyorlar. Aynı şekilde, Türkiye’deki seçimlerde hala tüm demokratik ülkeler arasındaki en yüksek oran olan %10 barajı geçerli, Aleviler, Sünni din derslerinin karşılandığı vergileri ödüyorlar. Türkiye başka ülkelere örnek olabilmek için önce kendi evinde bir şeyler yapması gerekmez mi?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Tabii ki Türkiye’yi mükemmel bir ülke olarak görmüyorum. Başka ülkelerde olduğu gibi bizim de birçok sorunlarımızın olduğunu inkâr etmiyoruz; örneğin Fransa veya Almanya gibi. Kürtlerin, Alevilerin talepleri söz konusu, aynı şekilde dindar Sünni vatandaşların da bazı talepleri var. Bu eksiklikleri reformlarla ortadan kaldırmak ve sorunları daha üst bir demokratik düzeyde çözebilmek için özgürlükçü ve daha özgüven sahibi yeni bir Anayasa hazırlamak istiyoruz.

HERMANN/MARTENS: Sayın Cumhurbaşkanı, Suriye Cumhurbaşkanı Esad’a duyduğunuz güveni kaybettiğinizi söylediniz. Krizi son erdirmek ve demokrasinin koşullarını sağlamak için nasıl bir çözüm önerirsiniz?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Dışardan bir askeri müdahalede bulunulmasına karşıyım. Suriye’de halihazırdaki rejimin radikal refomlar gerçekleştirmesi gerekmektedir. Akdeniz’de artık tek partili bir sistem olmamalıdır. Suriye halkı demokrasi ve özgürlük içinde yaşamalıdır ve kendi seçtiği bir sistemde yaşamayı hak etmektedir. Bunun için Suriye’nin çok partili sisteme geçmesi, yeni bir parlamentonun seçilebilmesi için seçimlere gidilmesi ve yeni bir anayasa hazırlanması gerekmektedir. Bu konuları Esad’la açık ya da gizli bir şekilde çok konuştuk, Ama ne yazık ki hiç bir şey yapılmadı. Cumhurbaşkanı Esad’ın radikal reformları başlatmasını hep arzu etmişizdir, ancak bunların yapıldığını görmüyoruz ve bu yüzden de umutlu değilim.

HERMANN/MARTENS: Bir zamanlar oldukça sıkı olan Türk-İsrail ilişkileri derin bir krizde. İki ülke geri dönülmez bir çatışma çizgisinde mi, yoksa Netanyahu hükümeti olmadan ilişkiler daha mı iyi olurdu?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bu noktaya gelmemizi, bugünkü İsrail hükümeti istemiştir. Tüm bunlar İsrail hükümetinin aldığı yanlış kararlardan ve kabul edilemez davranışının bir sonucudur. Bizim ne İsrail halkıyla ne de Yahudilerle herhangi bir sorunumuz yoktur. 

HERMANN/MARTENS: “Mavi Marmara” adındaki gemideki Türk eylemcilerin Gazze’ye İsrail tarafından uygulanan ablukayı kırma  girişimi Ankara’nın görüşüyle bir dönem noktası mıydı?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bu, uluslararası sularda yaşanan bir olaydı. Gemide Alman milletvekilleri ile 37 ülkeden katılımcı bulunuyordu. Hepsi silahsız olmasına rağmen İsrail saldırısında öldürüldüler. İsrail gerçi kuvvetli, ama suç işlemiştir. Bunu kabullenemeyiz. İsrail’in dar görüşlü strateji uygulamaktadır.  İsrail’in Arap ülkelerini çok iyi analiz etmesi gerekmektedir. Otoriter Arap ülkeleriyle bir şekilde işbirliği yapabiliyordu, ancak şimdi ciddi bir şekilde demokrasi isteyen geniş kitlelerle bu mümkün değildir.

HERMANN/MARTENS: İsrail Cumhurbaşkanı Peres, Başbakanınız Erdoğan’a, Davos’ta yaşanan ünlü söz dalaşında, Ankara’nın her gün füzelerle vurulması halinde Türkiye’nin nasıl davranacağını sormuştu?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Böyle bir kıyaslama mümkün değildir. Bir tarafta ambargo ile zayıflatılmış, inşaat malzemesi bile bulunmayan ve devlet statüsü olmayan bir ülke var. Diğer tarafta ise yüksek teknolojik silah kullanan bir devlet. 

HERMANN/MARTENS: Bu durum Cumhurbaşkanı Peres’in sorusunun yanlış olduğunu kanıtlamıyor. 

SAYIN CUMHURBAŞKANI: İsrail’e yönelik saldırıları da kabul etmiyoruz. İsrail kayıp verdiğinde de hep sesimizi çıkardık ve saldırıları kınadık. Diğer yandan silahlar eşit değil. Gazze Şeridi’nin ne durumda olduğunu biliyoruz. Kadınlar ve çocuklar da dahil katliam yapılarak binlerce insan öldürüldü. Gazze Şeridi’ni tanıyorum, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi ile, İngiliz ve Alman milletvekileriyle birlikte bizzat orada bulundum. Orada yaşanan hayal kırıklığını gördüm. 

HERMANN/MARTENS: Yeni Türk dış politikasının “Neo Osmanizm” (Yeni Osmanlıcılık) karekteri de taşıdığı söyleniyor. Kimileri bunu, bir istikrar bölgesi olarak olumlu görürken, diğerleri ise emperyalist çabaların geri dönüşü olarak olumsuz değerlendiriyor. Türk dış politikası “neo Osmanizm” olarak tanımlanabilir mi?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesinden sonra bölgede yeni devletler kurulmuştur. Tarihte ülkeler ve toplumlarla bizi birbirimize bağlayan ortak noktalar bugün yine yakın ilişkilerde kendisini göstermektedir. Bu çok doğaldır ve böyle algılanmalıdır. O dönemin dünyası bugün de İstanbul ve Boğaz’da neler olduğunu takip etmektedir.  Bu, İngiliz Milletler Topluluğu ile kıyaslanabilir. Büyük Britanya’nın Milletler Topluluğu ile yakın bağlantıları vardır, ancak bu, yeni bir imparatorluk kurmak istediği anlamına gelmez. Biz de böyle görülebilir. (BEBM/NP/YB)

 

Yazdır Paylaş Yukarı