Press Tv (İran)

17.02.2011
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült



"İSRAİL’İN GAZZE’DEKİ ABLUKASI YASADIŞIDIR"

Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, beraberinde 300 resmi yetkili ve işadamından oluşan bir heyetle birlikte Press Tv (İran)İran İslam Cumhuriyeti’ne resmi bir ziyaret yaptı. Bu ziyaret sırasında yapılan görüşmelerde, Türkiye ve İran, aralarındaki ticareti yıllık 30 milyar dolara çıkarmayı taahhüt ettiler. Orta Doğu’daki gelişmeler gözönüne alındığında, iki komşu ülke arasındaki işbirliği, bölgenin barış ve istikrarı açısından hayati öneme haizdir.

Press TV, İran’a bu ilk resmi ziyareti sırasında Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile bir mülakat gerçekleştirdi. Bu mülakat aşağıdadır:

Press TV : Öncelikle Türkiye’nin İran’ın nükleer meselesine verdiği destekleyici tutumla başlayalım. Türkiye’nin, Brezilya ile birlikte Tahran nükleer deklerasyonunun imzalanmasındaki arabuluculuğu açıkçası önemli bir ilerlemedir. Türkiye’nin, İran’ın nükleer programını tamamlamasının arkasında olduğunu söylediniz. Türkiye, bu sonuca ulaşılmasında ne gibi bir rol oynayacaktır?

Sayın Cumhurbaşkanı: Biliyorsunuz, nükleer mesele çok hassas bir konudur. Bu nedenle bizim politikamız ilkelere dayanmaktadır. İran da dahil, tüm ülkelerin barışçıl amaçlarla nükleer enerjiyi üretme ve kullanma hakkına sahip olduğunu düşünüyorum. Yani bu İran’ın hakkıdır. İkinci nokta, İran, NPT (Nükleer Silahların Arındırılması Anlaşması)’nin bir parçasıdır ve böylece Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA)’ndan yararlanabilir, ancak aynı zamanda sorumlulukları da vardır. Sorumluluklar derken, İran şeffaf olmalıdır ve Ajans’ın, İran’ın programının askeri değil, barışçıl amaçlı olduğu konusunda tatmin olması gerekmektedir.

Üçüncü nokta, bu anlaşmazlığın barışçıl yollardan, yani diplomasi ve diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğidir. Biz bu ilkeleri savunuyoruz ve zamanı geldiğinde buna göre davranıyoruz. Bu nedenle Tahran Deklarasyonunda yer aldık, bu nedenle BM Güvenlik Konseyi’nde sözümüzü söyledik ve bu nedenle P5+1 ülkeleri ile İran arasında iyi bir atmosfer yaratmaya çalışıyoruz.

Yani Türkiye, kolaylaştırıcı rolü oynamaktadır. Her iki taraf arasında imkan yaratıyoruz. Bunu sadece kendiliğimizden yapmıyoruz, her iki taraftan da bu konuda talep var. Biz yardımcı olmak istiyoruz ve bu konudaki talep devam ettiği sürece olmaya da devam edeceğiz.

Pek çok ülke ya da lider veya politikacı, Türkiye’nin bu meseleyle çok fazla ilgilendiğini düşünebilir. Çok açıktır. Biz bu bölgenin bir parçasıyız. Biz İran’ın komşusuyuz, bu nedenle orada neler olduğunu görmezden gelemeyiz. Dünyanın bu bölgesinde büyük bir sorun olduğunu görmek istemiyoruz. Yani bu meseleyle ilgilenmek ve yardımcı olmaya çalışmak bizim hakkımız ve ayrıca sorumluluğumuzdur ve eğer yardımcı olabilirsek kesinlikle çok memnun oluruz.

Press TV: İsrail’e gelelim. Mavi Marmara olayı, İsrail’in Gazze’ye yardım filosuna saldırısı, ki burada Türkiye’nin İsrail’den ne istediği son derece açıktır, Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkileri büyük ölçüde bozdu, ancak aynı zamanda iki ülke arasındaki ilişkilerin, belki askeri ya da politika alanında, bu oranda zayıflamadığı da görülüyor. İsrail Büyükelçiliği’nin hala çalıştığını görüyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı : Herşeyden önce, biz bölgede barış görmek istiyoruz. Barış nasıl sağlanabilir? Çok basit; Cevap iki devletli çözümdür. Kendi toprakları üzerinde bir Filistin Devleti –kukla bir devlet değil, gerçek bir devlet- ve İsrail. Bu iki devlet birlikte yaşamalıdırlar. Bu nedenle biz İsrail’in, Filistinlilerin taleplerini anlaması gerektiğini ve politikasını bu yönde izlemesi gerektiğini düşünüyoruz. İsrail’in, Gazze’ye uyguladığı devam eden abluka yasal değildir. Bunu söyleyen yalnızca ben değilim. Uluslararası örgütler ve tüm liderler de bunu söylüyorlar ve Başkan Obama’dan tüm Avrupalı liderlere kadar herkes, İsrail’e bu ambargoyu kaldırması konusunda çağrıda bulunuyor. İsrail’e bunu yapması çağrısında bulunanlar yalnızca Müslüman liderler değildir.

Bu sadece Filistinlilerin ya da Arapların sorunu değildir. Bu tüm Müslümanların ve tüm insanlığın, insan hakları ihlallerini gerçekten dikkate alan herkesin sorunudur. Burada açıkça bir insan hakları ihlali vardır. Bu nedenle Türkiye bu meselede çok hassasdır.

Ve Mavi Marmara gemileri; 38 ülkeden insanları taşıyan birkaç gemi vardı. Bu gemilerde yalnızca Türkler yoktu. Ve bu bir insani yardım konvoyuydu. Yani adını doğru koymalıyız: Gazze’ye İnsani Yardım Konvoyu. Bunlar silah taşımıyorlardı, bunlar yanlış bir şey taşımıyorlardı. Bunlar yalnızca çocuklar ve bebekler için yiyecek, bazı insanların ihtiyaç duyduğu şeyleri taşıyorlardı ve illegal bir şekilde uluslararası sularda saldırıya uğradılar.

Şimdi böyle bir şey olursa ne olacak? Şüphesiz, uluslararası yasa -BM üyesi ülkeler, diplomatik ilişkilere sahip ve birbirlerini tanıyan ülkeler- uluslararası yasa, sorunu çözmenin yoludur. Bu nedenle ikili olarak çözülemediği için bu sorun BM’dedir. Orada bu sorun konusunda çalışan ve gerçekte ne olduğunu bulmaya çalışan bir panel vardır. Cenevre’deki BM ofisinde, insan hakları komitesindeki bir başka panel, bu konudaki raporlarını hazırladılar. Bu rapor orada oylandı ve İsrail tarafının tamamen hatalı olduğu kabul edildi. Şimdi BM de, tüm bu çalışmaların sonunda bu konuda bir karar varacak ve biz de bunu bekliyoruz.

Press TV : Bölge barışı hakkındaki görüşleriniz takdire şayan. Ancak izin verirseniz, daha önce yapmış olduğunuz, Orta Doğu’da barışın tesis edilmesi için tüm bölgenin nükleer silahlardan arındırılması gerektiği yolundaki açıklamanızdan bahsetmek istiyorum. Şimdi, bazı raporlara göre, 90 adet ABD nükleer silahının bulunduğu bir askeri üsse sahipsiniz. Bu, Türkiye’nin ve bölgedeki ülkelerin güvenliğine bir tehdit değil midir?

Sayın Cumhurbaşkanı : Herşeyden önce, Orta Doğu’nun tüm nükleer silahlardan arındırılmış olmasını görmek zorundayız. Yani bölgedeki hiç bir ülke kitle imha silahlarına sahip olmamalıdır. Aslında BM’nin bunun için çok meşru bir çalışması vardır. Birinci Körfez savaşından sonra BM’de kabul edilen 687 nolu karar, tüm Orta Doğu’nun kitle imha silahlarından temizlenmesini öngörmektedir. Burası bizim bölgemiz. Buna samimi olarak inanıyoruz ve bu yönde çalışıyoruz. Aslında yalnızca Orta Doğu’nun değil tüm dünyanın kitle imha silahlarından arındırılması gerekmektedir. Bu konuda Rusya ve ABD arasında kısa bir süre önce varılan anlaşma iyi bir adımdır. Her iki ülke da silahlarını azaltıyorlar ve dünyanın kitle imha silahlarından arındırılacağını umut ediyoruz.

Press TV: ABD ile İşbirliği demek olan İncirlik Hava Üssü konusunda lütfen biraz daha açıklama yapar mısınız? İncirlik’in internet sayfasında ABD Hava Kuvvetleri’ni görmek oldukça ilginç. Özellikle ABD’nin Irak ve Afganistan’daki misyonları göz önüne alındığında ABD’nin buradaki fonksiyonu nedir?

Sayın Cumhurbaşkanı : Hava üssü ABD’nin komutası altındadır, ancak ABD’nin kontrolü altında değildir. Bir anlaşma vardır ve Türkiye, 1952 yılından beri NATO üyesidir. Yani biz ABD ile müttefikiz. Bu nedenle, Irak ile ilgili olarak bazı askeri işbirliğimiz vardır. Amerikan kuvvetlerinin zaman zaman Irak’tan çekilmesi söz konusu olduğunda bu üssü kullanmaktadırlar. Ancak bu üste her şey Türk yetkililerin kontrolü altındadır. Yani bizim bilgimiz dışında orada hiçbir şey olamaz.

Press TV : Şimdi Kuzey Afrika’da, özellikle de Tunus ve Mısır’daki devrimlere bakalım. Türkiye, “Hiçbir Hükümet, halkının isteği dışında hayatta kalamaz” açıklaması yaparak Mısır konusundaki görüşünü kamuoyuna bildirdi. Ancak, Azerbaycan’da başörtüsünün yasaklanması ve bazı muhalefet liderlerinin tutuklanması sonrasında ülkenizden herhangi bir tepki gelmedi. Türkiye, Azerbaycan’daki bu olaylar konusunda neden bir tepki göstermedi?

Sayın Cumhurbaşkanı : Biz halkın isteğine saygı gösterilmesi ve temel haklarının verilmesi gerektiğine çok samimi olarak inanıyoruz. Müslüman ülkelerdeki tüm halk, demokratik haklara sahip olmalıdır. Bu gerçekte onların hakkıdır. Amerika ve Avrupa ülkelerindeki insanlar bu haklarını kullanırken, neden bizim insanlarımız bu haklarını kullanmaktan mahrum kalsınlar? Bunu sorgulamamız gerekir.

2003 yılında Tahran’da yapılan bir İslam konferansında yaptığım bir konuşmada, tüm üye ülkelere kendi evimizi düzeltmemiz gerektiği konusunda çağrıda bulunmuştum. Radikal reformlar yapmalıyız. Halka gözlerimizi kapatamayız ve onların sesini dinlemek zorundayız. Liderler siyasi, ekonomik ve demokratik reformlar yapmalıdırlar. Eğer liderler bunu yapmazlarsa bu kez halk onları bunu yapmaya zorlar. Aslında olan da budur. Radikal reformlardan bahsederken, kesinlikle adalet, eşitlik, sorumluluk, şeffaflık, yolsuzluklara karşı her türlü önlemin alınması, ekonomik şeffaflık ve tabii ki insanların dini haklarını kastediyoruz. Bütün bunlar temel insan haklarıdır. İnsanların neye inandıkları onların kendi bileceği bir şeydir, ancak inandıkları şeyleri yaşamalıdırlar. Bu nedenle özgürlük esastır, adalet esastır ve tüm İslam ilkelerinin radikal reformlara ihtiyacı olduğuna samimi olarak inanıyorum.

Şimdi olanlar, liderlerin bu talepleri görmezden gelmesi, halkın taleplerini tanımamaları sonucunda ortaya çıkan durumdur. Aslında dünya şeffafdır. Şimdi canlı futbol maçı seyreder gibi herşeyi izleyebiliyoruz. Dolayısıyla akılsızca davranmamalı, gözlerimizi kapatmamalıyız. Samimi ve açık olmalı ve evimizi düzene sokmalıyız.

Press TV : Türkiye’nin AB’ye üye olma isteği ve diğer ülkelerin bu konudaki düşüncelerine gelirsek, pek çok kimse bu konuda Türkiye’nin önüne konulan engellerin haksız ve adaletsiz olduğunu söylüyorlar. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Sayın Cumhurbaşkanı Evet bu durum gerçektir. Süreci yavaşlatan ve kendi sorunlarını gizleyen bazı ülkeler vardır. Ancak bu biliniyor ve görülüyor. Biz bu ülkelerle konuşuyoruz ve yanlış yaptıklarını söylüyoruz, çünkü, 20 yıl önce değil, sadece beş yıl önce tüm üye ülkeler, Türkiye ile tam üyelik müzakerelerinin başlatılması kararının altına imzalarını attılar. Yani imza sahibi kendileridir. Kesinlikle teknik sorunlar olacaktır, pazarlıklar, zorluklar, inişler ve çıkışlar olacaktır, ancak hiç kimse oraya attığı imzayı görmezden gelemez ve unutamaz.

Press TV : Çok teşekkür ederiz.

Yazdır Paylaş Yukarı