Euronews

03.12.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

 

         Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İsrail’in NATO’nun kuracağı füze savunma sisteminden faydalanmasının mümkün olmadığını söyledi. Euronews Türkçe Servisi Şefi Ali İhsan Aydın’ın sorularını cevaplandıran Gül, eksen tartışmalarına da son noktayı koydu: “Türkiye’nin durduğu eksen yanlıştı şimdi doğru yerde.” Cumhurbaşkanı, ayrıca ülkesinde gazetecilere açılan davalardan tedirgin olduğunu ifade etti. 

         EURONEWS: Sayın Cumhurbaşkanı Euronews’e hoşgeldiniz.

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Teşekkür ederim

         EURONEWS: Türkiye’nin bölgesinde son yıllarda geliştirdiği yakın ilişkiler nedeniyle Batı’da ciddi bir tartışma doğmuş durumda. Türkiye nereye gidiyor? Türkiye, Batı’dan yönünü doğuya mı dönüyor, eksen mi değiştiriyor?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bir süredir Türkiye üzerinde bu tip tartışmalar yapılıyor. Bunları izliyorum ve bunlarla ilgili kanaatlerimi de hep şöyle belirtiyorum: Bunların hepsi yanlış şeylerdir. Bunların bazıları kasıtlı, bazıları bilgisizlikten dolayı yapılan yorumlardır. Türkiye’nin istikameti gayet açıktır. Türkiye, en gelişmiş demokratik standartlara ve ekonomik standartlara ulaşmak için çalışıyor. Bu bakımdan değerlerini yükseltiyor. Bu bakımdan Anayasasını, kanunlarını da değiştiriyor, ama aynı zamanda da jeopolitiğin verdiği imkânlardan da faydalanıyor. Tarihten, geçmişten gelen avantajlarından da faydalanıyor. Dolayısıyla çok yönlü bir politika takip ediyor. Değerler bazında baktığınızda Türkiye’nin gittiği istikamet, gelişmiş demokratik ülkelerin geldiği seviye.

         EURONEWS: Kasıtlı dediniz. Kasıtlıdan neyi ima ettiniz?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Şöyle yani, Türkiye’nin eski takip ettiği politika yanlış bir eksen üzerindeydi. Şimdi bir ülke düşünün ki, komşularıyla daima problemli, komşularıyla ticareti minimum seviyede, ekonomik ilişkileri minimum seviyede. Böyle bir şey olamaz. Adeta Türkiye bir çıkmaz sokak gibiydi eskiden. Şimdi ise böyle değil. Türkiye, bir kavşak olmuş vaziyette. Almanya’yla Fransa’nın ticaretine bakın. Kanada’yla Amerika’nın ticaretine bakın. Komşu başka ülkelerin ticaretine bakın. Hepsi ticaret hacimlerinde en yüksek payı alırken, Türkiye’nin ticareti komşularıyla çok azdı. Bu yanlış bir eksendi doğrusu. O açıdan Türkiye, esas doğru bir eksen üzerine oturuyor.

         EURONEWS: Son NATO zirvesinde, sizin de Türkiye’nin de çabalarınızla, NATO’nun yeni füze savunma sistemine karşı bir hedef ülke belirtilmedi. Gerek İran gerek herhangi bir ülke. Fakat Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Zirve çıkışında yaptığı açıklamada, “Biz, kediye, kedi deriz’ şeklinde konuşarak, hedefin İran olduğunu açıkladı. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: O açıklamadan ziyade, bizim davranışımız prensipli ve ilkeli bir davranıştı. NATO, bildiğiniz gibi bir savunma örgütü. NATO, bir saldırı örgütü değil ve NATO, bir ülkeyi hedef almaz, bu sistemde de kimde füze varsa, kim füze geliştiriyorsa, ona karşı tedbir alındı. Yarın, bugün, füzesi olmayan, başka balistik füzeye sahip olan ülkeler ortaya çıkabilir. Dolayısıyla onlar da bu sistemin içerisine girmiş oldular. O açıdan bizimki daima ilkeli ve prensipli bir şeydi. Burada bir genel tehdit değerlendirmesi yapıldı. Yoksa belli ülkeleri tek tek ortaya çıkartırsanız, yanlış yaparsınız. Hadi başka ülkeden gelirse ne yapacaksınız? İşte görüyorsunuz Ortadoğu’da değil, ama Uzakdoğu’da birdenbire ortalık ısındı. O açıdan bizimki ilkeli, prensipli bir davranıştı. Bütün üye ülkelerin bunu anlayışla karşılaması ve desteklemesi tabii ki bizi memnun etti.

         EURONEWS:  Yani “İran hedef değil” mi, diyorsunuz?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bir ülke değil, balistik füzelere karşı savunma tertibi var, burada. Kimde varsa, tabiî ki hangi ülkelerde var, yok, bu biliniyor zaten. Dolayısıyla hedef olarak da değil, saldırı amaçlı davranırsanız hedef alırsınız bir ülkeyi. Burada öyle değil. Burada, eğer NATO üyesi ülkeler herhangi bir balistik saldırıya karşı hedef olacaksa ona karşı korunuyor.

         EURONEWS: Peki NATO’nun kuracağı bu füze sisteminde, NATO üyesi dışındaki, özellikle İsrail’in de bu şemsiye altında değerlendirilmesi fikrine nasıl bakıyorsunuz?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Böyle bir şey söz konusu değil, asla söz konusu değil. Çünkü tamamen NATO üyesi ülkelerle ilgili. İsrail, NATO üyesi ülke olmadığı gibi, NATO’yla bir işbirliği de söz konusu değil. Dolayısıyla bunlar kesinlikle doğru değil ve böyle bir şey de olamaz. Yani ilke olarak da açıkça söylüyorum. Böyle bir şey söz konusu olamaz. NATO imkânları, İsrail için kullanılamaz.

         EURONEWS: İran’ın nükleer konusundaki meselesinin ele alınmasında Türkiye ile Batı arasında bir farklılık gözüküyor. Batıda bir endişe, bir kaygı var. Türkiye ise daha çok diplomatik yollar üzerinde duruyor. Bu güvenlik noktasında Türkiye ile Batı arasında bir algı farklılığı mı söz konusu?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Hayır. Şöyle, Türkiye komşusuyla ilgili bir konuda tabii ki çok hassas olacaktır. Diplomasinin alternatifi savaş; Irak’ta böyle olmadı mı? Diplomasiyle çözülemedi sonra da savaş yaşandı. Bu savaşın bütün maliyetlerini kim ödedi? Tabii ki Irak halkı ödediği gibi, çevresi de ödedi. 1990’dan bu yana Türkiye Irak’taki olumsuzluklardan dolayı çok büyük maliyet ödedi; terörle ilgili güvenlik meseleleri, göç meseleleri, ekonomik meseleler, bütün bunlar. Niçin başka bir komşumuzda bu tip maliyetler ortaya çıksın? Dolayısıyla biz tabii ki başka ülkelerden daha çok çalışacağız. Ben Latin Amerika’daki bir olayla ilgili ısrarcı değilim ki, ben komşumdaki bir olayın barışçı yollarla, diplomasi yoluyla hallolması için uğraşıyorsam, herkesin bunu takdir etmesi gerekir. Bunu anlayışla karşılaması gerekir. Nitekim Türkiye bu konuda katkı sağlamaya da başlamış vaziyette.

         EURONEWS: Türkiye de benzer tehdit veya tehlike algısına sahip mi, batıyla, bu söylediklerimizin dışında? 

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Biz Ortadoğu’da bütün nükleer silâhlara karşıyız. Aslında bütün dünyada bütün nükleer silahların kaldırılması gerekir. Bölgemizdeki bütün nükleer silahlara karşıyız. Bununla ben İran nükleer silah yapıyor demiyorum. Ama bu tür tereddütler varsa tabii ki şeffaflık içerisinde bunun da diplomasiyle çözülmesini telkin ediyoruz. Gayet açık nükleer silah bölgede veya komşuda varsa önce size zarar verir. Dolayısıyla başka ülkelerden daha çok biz bunu dikkate alırız.

         EURONEWS: Tamamen tahayyüle dayalı bir soru; bir sabah uyandınız ve Tahran nükleer silahı olduğunu açıkladı. Türkiye ne yapar bu durumda?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Farz-ı mahallerle hareket edilmez ki..

         EURONEWS: Batıdaki bu tehdit ve endişeden yola çıkarak…

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Biz kesinlikle komşumuzda veya bölgemizde nükleer silah görmek istemeyiz. Nükleer silahlara kesinlikle karşıyız ve bununla ilgili bizim çok büyük faaliyetlerimiz var. Birleşmiş Milletler’in Birinci Körfez Savaşı’nda 687 sayılı bir kararı var, bütün bölgenin, Ortadoğu’nun nükleer silahlardan arındırılması ile ilgili. BM’de tekrar bunun üzerine gidilmesi ve bu yönde çok daha büyük ölçekte çözüm bulunması daha kolay olur kanaatindeyim.

         EURONEWS: AB ile ilgili bir sorumuz olacak. Müzakere fasıllarının yarısından fazlası şu an bloke edilmiş durumda ve Türkiye’de AB’ye destek yüzde 70’lerden, yüzde 38’e düşmüş durumda. Gelinen noktada siz Türkiye’nin AB üyeliğine olan inancınızı koruyor musunuz?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Biz bunu bir devlet politikası olarak yürütüyoruz. Partiler üstü bir mesele ve konuda çok kararlıyız, bizim için stratejik bir konu bu. Ayrıca 2005 yılında müzakereler başladı, müzakerelere imza atan liderlerin hâlâ bazıları görev başında, hemen hemen hepsi de hayatta. Dolayısıyla hiç kimse attığı imzayı unutamaz. AB’nin attığı imzaları şereflendirmesi, ahdine vefa göstermesi bunun temel ilkelerinden birisidir. O bakımdan biz kararlıyız. Ama sizin söylediğiniz gibi, birçok suni problemlerle de karşılaşıyoruz. Bizim hedefimiz Türkiye’yi AB standartlarının geçerli olduğu bir ülke yapmaktır. O bakımdan ülkemizde AB müktesabatının adapte edilmesi süreci şu anda devam ediyor. Bu da Türkiye’yi çok güçlü hale getiriyor. Dolayısıyla biz bunda çok kararlıyız. AB yarın ne yapar onu bilemem, ama biz üstümüze düşenleri yapmakta kararlıyız.

         EURONEWS: AB üyeliği olmazsa, Türkiye’nin bir B planı var mı? Farklı bir projesi var mı?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Türkiye’nin herhangi bir B planı yok, ama müzakere sürecini biz başarıyla tamamlasak ve Avrupa Komisyonu, “evet, Türkiye hazır” dese bile iş bitmiyor, biliyorsunuz. Bazı üye ülkeler Türkiye’yle ilgili referandum yapacaklar. Onlar nedir, bilmiyoruz. O zaman Türk halkı ne der, onu da bilmiyoruz. Belki de Türk halkı, Norveç gibi de davranabilir. Ama burada yanlış olan şey, Türkiye’nin müzakere sürecini engellemek. Bu, dar vizyonlu bir şeydir. Maalesef, bazıları stratejik vizyondan çok uzak yaklaşıyor. Çok küçük ve günlük problemlerle hareket ediyorlar. Ama açık söylüyorum kaybeden Türkiye olmaz. Çünkü Avrupalı liderlerin şöyle bir sorumluluğu var; 25-50-75 sene sonraki Avrupa’yı düşünmek zorundalar. Ama bugün gördüğüm bu vizyon noksanlığı Avrupa’da var maalesef. Daha doğrusu birlik içinde var. 

         EURONEWS: AB, Türkiye’den limanlarını Rum gemilerine açmasını, Türkiye ise          aynı zamanda AB’nin KKTC üzerindeki ambargolarını kaldırmasını istiyor. Bu şekilde Kıbrıs konusunda AB ile bir çıkmaz oluşmuş durumda. Bu noktada Türkiye yeni bir adım atacak mı?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Türkiye çok bir adım önde oldu. O kadar çok bir adım önde oldu ki, ara çok açıldı doğrusu. Biz birkaç adım atarken başkalarının da bir iki adım atmalarını bekliyoruz. Daima, “Türkiye daima biraz jest yapsın” demek saflık olur. Gerçekçi olmak lâzım ve bu sorunU çözmek gerekir. Bizim vizyonumuz Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs’ın tamamı Doğu Akdeniz’de büyük bir işbirliği alanı oluşturabilir. Biz böyle bir vizyonla bakıyoruz.  “Türkiye limanlarını Kıbrıs Rumlarına açsın” derken, “Ama Kıbrıs Rumları da Türklere ambargoyu devam ettirsin”i kabul etmesi mümkün mü?    Bunun en doğrusu bütün ambargoların bütün kısıtlamaların hepsinin bir anda kaldırılması… Bu daha iyi bir şey değil mi? Bu AB ruhuna daha uygun değil mi? Türkiye bunu söylüyor, hep beraber Adada Akdeniz’de ne kadar kısıtlama varsa bunların hepsini bir anda kaldıralım. Bu iyi bir teklif değil mi?

         EURONEWS: Mevcut durumun sürmesi halinde Adadaki durumun sürekli hale gelmesi konusunda bir endişe görüyor musunuz?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: KKTC’de işleyen bir demokrasi var. Bu demokrasi öbür taraftan daha sağlam bir demokrasi, kendisini ispatlamış bir demokrasi var. Dolayısıyla bu böyle devam eder. Buradaki yanlış şu tabii ki: AB maalesef büyük bir yanlış yaptı, 2004 yılında. BM planı aynı zamanda AB planıydı. Bu plan her iki tarafta da referanduma tabi tutuldu, Türkler “evet”, Rumlar “hayır” dedi. “Hayır” demelerine rağmen Rumlar AB’nin bir üyesi oldu ki, bu AB’nin temel ilkelerine aykırı idi. Esas hata o zaman yapıldı.Çünkü kim AB’ye tam üye olacaksa iç ve sınır sorunlarını çözüp, temiz bir şekilde gelip, AB’ye üye olması gerekirdi. BM Güvenlik Konseyi’nde dosyası olan bir ülke AB’ye geldi, üye oldu ve bütün problemlerini AB’nin içine taşıdı. Taşımakla da kalmadı, AB’yi oy birliği ile kararlar alındığı için bloke etmeye başladı. Böyle olunca Rum Kesimi uzlaşmakta tabii ki zorlanıyor.

         EURONEWS: Türkiye, son dönemde demokratikleşme yolunda çok ciddi adımlar attı. Özellikle referandumla. Fakat aynı zamanda, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından birisi olarak görülen basın özgürlüğünde çok daha farklı bir tablo var ve kötü bir yerde. Bu, bir çelişki değil mi? Nasıl açıklıyorsunuz?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Tabii ki basın özgürlüğü demokrasinin temel ilkelerinden birisi. Ülkeyi şeffaf hale getirir ve aynı zamanda da yönetimleri kontrol eder. O bakımdan biz, Türkiye’deki basın özgürlüğüne çok önem veriyoruz ve bu bağlamda çok büyük değişiklikler de yapıldı. Ama maalesef son dönemlerde birçok gazeteci için farklı sebeplerden çok davaların açıldığını gördük. Bu, bizi de tedirgin etti. Bunun için zaten ilgili bakanlığa hemen bir tedbir almaları gerektiğini söyledim ve bununla ilgili çalışmalar yapılıyor ve bildiğim kadarıyla yakında bir yasa değişikliği söz konusu olacak. Hükümet bu konuya önem veriyor. Davalar da, mahkemelerdeki gizli belgeleri açıklama ile ilgili, ifade özgürlüğü ile ilgili değil. Tabii o da bir tehdit basın için dolayısıyla bu konu düzeltilecek. Bu kadar serbestliğin olduğu bir ülkede, yüzlerce  ulusal kanalın, binlerce lokal televizyonun, radyonun olduğu ve herkesin serbest bir şekilde yayın yaptığı bir ülkede, basın özgürlüğünün bu şekilde gölgelenmesini ben de istemem Cumhurbaşkanı olarak. Onun için bu konuda hemen bir yasal düzenlemenin yapılmasını istedim. 

         EURONEWS: Sizin de çok aktif bir şekilde bulunduğunuz Ermenistan ile bir yakınlaşma süreci yaşandı ve protokoller vardı. Bu protokoller her iki ülkede de şu an için buzdolabına kaldırılmış durumda. Uluslararası toplumu heyecanlandıran protokollerin çıkmaza girmesi neden?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Zor meseleler bir anda çözülemiyor, maalesef. Bu konuları çözme kararlılığımız çok güçlü bir şekilde devam ediyor. Kafkaslardaki bütün problemlerin çözülmesi lâzım. Bu bakımdan Türkiye Kafkaslarda Güvenlik ve İşbirliği Platformu teklifinde bulundu ve bu konuda çok çalışıyor. Sadece Türkiye ile Ermenistan arasındaki normalleşme değil, Ermenistan ile Azerbaycan arasında, Gürcistan meseleleri bütün bunların hepsi yoluna konulduğunda, Kafkaslarda büyük bir güvenlik sağlandığında, çok büyük de işbirliği sağlanacaktır. Bu vizyona sahip olan Türkiye, Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi konusunda gayet samimidir. Bu konuda karalı bir şekilde çalışmaya devam edeceğiz.

         EURONEWS: Türkiye’nin adım atmamasının sebebini, Kafkaslardaki MİNSK sürecinde ilerleme olmaması mı olarak algılamak lazım?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Geniş bir çerçeveden baktığımda bölgenin birçok gerçekleri var. Bunların çıkardığı birtakım zorluklar var. Onun için biraz daha çalışmak gerektiği kanaatindeyim. Dolayısıyla dondurulmuş değil, ilişkilerde, çalışmalarda gelinen nokta dondurulmuş değil, ama biraz daha farklı bir çalışma metodu takip ediliyor. Biraz daha sessiz bir diplomasi kararlı bir şekilde devam ediyor.

         EURONEWS: Geçtiğimiz yıl Prag’dan dönerken Kürt meselesinin Türkiye’nin en önemli meselesi olduğunu ifade ettiniz. Gelinen noktada Türkiye’nin çözüme yakın olduğunu düşünüyor musunuz ?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bu konular bazen farklı algılanıyor. Sanki bir ticari anlaşma imzalayacaksınız da, anlaşma imzalandı mı, imzalanmadı mı gibi bakılamaz bu işlere. Bu mesele nedir? Türkiye’nin her alanda demokratik standartlarının topyekün yükseltilmesi ile ilgili bir konudur. Her alanda standartları yükseldiğinde, tabii ki özgürlük standartları da yükselmiş oluyor. Bu bütün problemleri de çözecektir, Türkiye’de… O açıdan ben gayet ümitvarım, bu problemlerden Türkiye’nin kurtulacağından. Bu yönde önemli adımlar atılıyor. Ümit ediyorum ki, önümüzdeki süreç içerisinde bütün bunlar devam edecek. Terör söz konusu olursa, bu adımları atmanızı engeller. Terör bir çok şeyi engellemiştir. Terör söz konusu olmasaydı, bugünkü demokratik standartlar daha ileri seviyede olacaktı.

         EURONEWS: Türkiye, son yaşanan Mavi Marmara olayında sonra İsrail’i hâlâ dost ve müttefik bir ülke olarak görüyor mu Ortadoğu’da?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Tabii ki Mavi Marmara birçok şeyi değiştirdi. Açık söyleyeyim birçok şeyi. Çünkü Akdeniz’in ortasında bir insani yardım yapmak için giden gemilere, uluslararası sularda İsrail ordusu saldırdı ve maalesef orada birçok insanı da öldürdü. Bunu bizim unutmamız mümkün değil açıkçası. Uluslararası hukuka bağlı olan bir ülke, Birleşmiş Milletler’e üye olan bir ülke, uluslararası hukukun gereğini süratli bir şekilde yaparak bunu telafi edebilirdi. İsrail, henüz bunu telafi etmiş değil. O bakımdan, bizim bunu unutmamız söz konusu değil.

         EURONEWS: İsrail, Türkiye’nin dostluğunu kaybetti mi?

         SAYIN CUMHURBAŞKANI: Şüphesiz ki. Yani Türkiye’nin, Türk halkının dostluğunu kaybetti.

          

Yazdır Paylaş Yukarı