Bloomberg HT

09.11.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült


Bloomberg HT : Londra Bloomberg stüdyolarındayız, akvaryumun hemen yanındayız. Bu dev platform bizim için hazırlandı, Bloomberg HT için hazırlandı ve Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, uzun bir süreden sonra ilk kez bir medya kuruluşuna özel bir röportaj verdi, Türk medya kuruluşuna diyelim. Hoş geldiniz efendim. Ne güzel sizi yeniden burada görmek, 5 yıl oldu mu?

Sayın Cumhurbaşkanı: Teşekkür ederim. Herhalde oldu tahmin edersem, o zaman Dışişleri Bakanı'yken Bloomberg televizyonunda bir mülakata katılmıştım, oldu epeyce.

Bloomberg HT: Şimdi bugün önemli bir gün aslında, Chatham House Ödülünü, "Yılın Devlet Adamı Ödülü'nü hem de Kraliçe’nin elinden alacaksınız. Ben tabii bunu ilk duyduğumda hemen aklıma sizin öğrencilik, akademik yıllarınız geldi. O yıllarda iki yılınız, Londra’da Exeter’de geçti ve hem turist olarak hem öğrenci olarak, Buckingham Sarayı’nın çevresinde o turladığınız dönemlerde, hiç aklınıza gelir miydi "Yıllar geçecek, ben Kraliçe'ye ev sahipliği yapacağım, bir de üstüne yetmedi, ödül alacağım elinden" diye.

Sayın Cumhurbaşkanı: Kimse tabii geleceği bilemez. Her şey işte bir kader, insanı bir tarafa götürüyor. Önemli olan o anda bulunduğunuz konumu en iyi şekilde değerlendirmek ve iyi işler yapmak, kalıcı işler yapmak. Arkanızdan güzel sözlerin söylenmesi, bu hangi pozisyon olursa olsun, nerede olursa olsun, bunların hepsi bir hatıra. Benim için de nostaljik oldu. Çünkü bildiğim yerler, gördüğüm yerler, onları şöyle tekrar bir görme imkanı oldu. Tabii bu büyük şehirler, tarihi şehirler çok fazla aslında değişmiyor. Ama değişiklik içeride, dinamizm, yeni bir dinamizm oluyor, görüntüde hiçbir şey değişmese bile.

Bloomberg HT: Aslında bu değişiklikle ilgili gündemin önemli maddelerinden biri de, AB İlerleme Raporu, AB Komisyonunun İlerleme Raporu, birkaç saat sonra açıklanmaya başlayacak. Türkiye saatiyle de galiba öğle saatlerinde artık konu Türkiye’ye gelmiş olacak. Basına sızdı bu önceden. İki tane önemli nokta var, bunlardan biri sizin de çok iyi bildiğiniz ve aslında günlerdir konuştuğunuz, Kıbrıs limanlar ve havaalanları konusu ki BBC’ye bir açıklamanız vardı, "AB bizden jest beklemesin" şeklindeydi. Peki bize sızan bilgiler doğrultusunda baktığınızda karşılıklı bir jest mümkün olabilir mi? Yani diyelim ki AB dedi ki "Bir liman ve bir havaalanı aç, ben de karşılığında bir ya da birkaç ülkeden KKTC’ye uçuş başlatayım", böyle bir jest olabilir mi?

Sayın Cumhurbaşkanı: Konuşulabilir tabii, bütün bunlar konuşulabilir ama aslında en büyük jest şu: Bir anda Adadaki bütün ambargoları, hepsini aynı anda kaldırmak. Yani Türkiye’deki ambargo diye mahsus biraz genişleterek, bu tabiri kullandım, daha iyi anlaşılsın diye. Adada, KKTC’deki Türklere Rum Kesimi ambargo uygularken, Türkiye’nin limanlarını açması politik olarak doğru değil. Yoksa ekonomik olarak aslında limanların açılması, bizim çok lehimize. Türkiye ekonomisi, Kıbrıs Rum ekonomisinden çok daha büyük, öyle değil mi?

Bloomberg HT: Evet.

Sayın Cumhurbaşkanı: Yani bizim bundan korkacağımız, çekineceğimiz bir durum söz konusu değil. Tam tersine çok arzu da ederim doğrusu. Ertesi gün bütün büyük Türk şirketleri, Kıbrıs’ı fethederler, ekonomik olarak. "Böyle bir durum varken, niçin o zaman bunu yapmıyorsunuz?" derseniz, o zaman bir politik sebep var, o da şu gayet açık: Oradaki, Adadaki Türklere ambargo devam ederken, onların üzerinde kısıtlamalar varken, Türkiye’nin görmezlikten gelip, kendisinin kısıtlamayı kaldırması, Rum Kesimine karşı politik olarak zor bir şey ve doğru olmayan bir şey. Ama çok doğru bir şey var, 2006 yılında aslında ben o zaman Dışişleri Bakanıyken, bu teklifi yapmıştık, "Adadaki bütün kısıtlamaları, bütün ambargoları, Türkiye’nin Kıbrıs’a, Kıbrıslıların Türklere, Kıbrıs Türklerinin varsa eğer Kıbrıs Rumlarına, bunların hepsini bir anda kaldıralım" diye. Avrupa’nın Adaya uyguladığı, Avrupa’nın Kıbrıs Türklerine uyguladığı ambargolar var, kısıtlamalar var. Bunların hepsini bir anda kaldıralım, güzel bir şey değil mi bu? AB’nin ruhuna da çok uygun bir şey.

Bloomberg HT: Peki o zaman bunu, aslında bu jest size yetmez, bunu jest olarak kabul etmiyoruz gibi bir çıkarımda bulunmak, yanlış mı olacaktır? Yani tarifeli uçak seferi başlatmak yeterli değil mi?

Sayın Cumhurbaşkanı: Bu jest lafına çok alışkınız biz. Açıkçası bu jest lafına çok alışkınız, her zaman hep söylenir, Türkiye’ye birileri jest yapsa. Türkiye gerçekten büyük ülke olduğu için, kendisine özgüveni vardır. Bir jest yapar Türkiye. Ondan sonra alınır cebe konur. Ondan sonra bir bakarsınız, birkaç ay geçer, "Türkiye yine bir jest yapsa." Türkiye en büyük jesti aslında 2004 yılında yaptı, biliyorsunuz. 2004 yılında Adada ilk defa bir referandum uygulandı. Bu referandum aslında Annan Planı, o zamanki Genel Sekreterin planı olarak biliniyordu, ama aynı zamanda AB’nin planıydı. Ve AB güçlü bir şekilde bu planı destekledi Adada. Hatta o zamanki genişlemeden sorumlu Verheugen çok büyük kampanya yapmak istedi, o bile engellendi. Sonunda Kıbrıs Rumları "evet" diyecek, Türkler "hayır" diyecek diye dünya buna inanmıştı, uzun yıllar. Ama sonunda Türkler, uzlaşmacılığını gösterdi "evet" dedi, Rum kesimi ve Rumlar "hayır" dedi. Ve AB tabii şok yaşadı o zaman. Hatırlıyorum ben, Verheugen AB Parlamentosunda yaptığı konuşmada, "Biz kandırıldık" dedi. Ondan sonra ne geçti, ne oldu, işte Kıbrıs Türklerine aynı uygulamalar devam ediyor. Onun için bu jest lafına Türkiye çok alışkın. Jest yapmayı tabii ki severiz, ama eğer bir kıymeti harbiyesi olacaksa, bir değeri olacaksa, bunu severiz.

Bloomberg HT: O zaman bu seferlerin başlatılacak olması teklifi çok da aslında kabul edebileceğimiz durum değil gibi görünüyor, şu an itibariyle değil mi? Çünkü iki haftadır bu hummalı pazarlık devam ediyor. Böyle bir sonuç çıkarırsak eğer…

Sayın Cumhurbaşkanı: Şimdi herkes aslında Türkiye’nin bu konuda ne kadar çok çözüm yanlısı olduğunu bilir. Gerçekten bu işten kurtulmak lazım, hep beraber kurtulmak lazım. Sadece Türkiye değil, Kıbrıslılar değil, Avrupa da kurtulmalı. Çünkü Avrupa kendi ilkelerine aykırı olarak içine bir problem aldı. Biliyorsunuz bir ülkenin AB’ye üye olmak için önce dahili meselelerini, iç meselelerini çözmesi, sınır meseleleri olmaması, komşularıyla iyi ilişkiler içerisinde olması gerekir ki; AB’nin içine herhangi bir politik problem taşınmasın. Bu konuda AB bu ilkesini o zaman çiğnedi. Bugün biliyorum birçok üye bundan çok pişman. Çünkü bu konu sadece Türkiye ve Kıbrıs Türklerini hatta Kıbrıs Rumlarını değil, bu konu, Kıbrıs problemi Avrupa’yı bazen esir alıyor, Avrupa’nın stratejik meselelerini bazen bloke ediyor. Hatta NATO işlerini zehirliyor. O açıdan bu işin bir barış, gerçek, kalıcı çözümle neticelenmesini çok istiyoruz. Hatta sık sık söyleriz biz. Bu da samimi arzumuzdur, Doğu Akdenizde Türkiye, Yunanistan, iki garantör ülke ve anayurt ve Kıbrıs’ın tamamı bir işbirliği alanı haline çevrilebilir. Neticede birbirine benzeyen çok yanlarımız vardır. Kültürlerimizle olsun, aynı bölgenin insanları olarak, çok iyi işbirliği olabilir. Ama bu Kıbrıs probleminin hakça, adaletçe, bir daha problem çıkarmayacak şekilde çözülmesi gerekir.

Bloomberg HT: Peki efendim, İlerleme Raporu, bugün açıklanacak İlerleme Raporunda, önemli bir başka madde de bu basın özgürlüğü. Aslında siz güzel haberi verdiniz Londra’da. Bununla ilgili kaygılarınızı Adalet Bakanı'yla paylaştığınızı ve bu konuda bir yasal düzenlemeye gidilebileceğini, bunun için seçim sonrasını mı beklemek gerekiyor? Hem anayasa değişikliği anlamında hem de bu düzenleme nasıl olabilir sizce, yani bunun detayı ne olabilir?

Sayın Cumhurbaşkanı: Tabii burada şu açıklamayı da yaptım, hatırlarsanız. Çünkü Avrupa’da böyle bir Türkiye imajı çıkmasını istemem. Türkiye’de ifade özgürlüğünün önünde bir engel yok. Açık ve dürüst konuşmak gerekir. İsteyen istediğini yazabilir, isteyen istediğini söyleyebilir. Ve bugün herhangi bir Avrupa Birliği üyesi ülkesinde var olan özgürlük, basın hürriyeti açısından Türkiye’de var. Bu konu şöyle: Bazı gizli dokümanlar diye biliniyor, işte mahkeme safahatında açıklanmaması gereken dosyalar açıklandı diye savcılar mevcut kanunlara göre işte soruşturma açıyorlar. Belki bazen çok aşırı gidiyorlar. Bu ciddi bir konu. Bazen okuyorum gazetelerde de, okuduğum köşe yazarıyla ilgili bakıyorsunuz 10 yıl, 20 yıl, bazen birikmiş 30 yıl cezalar talep ediliyor. Bunlarla ilgili bir düzenleme yapılması lazım. Tabii anayasa ayrı bir konudur, anayasa büyük bir mesele. Anayasa artık belli ki seçimden sonra ele alınacak bir konu.

Ama bu seçimi beklemesine gerek yok bile.

Bloomberg HT: Seçimden önce bu değişiklik yapılabilir gibi bir

Sayın Cumhurbaşkanı: Yapılabilir tabii bu yasal düzenleme, nihayetinde TBMM açık.

Bloomberg HT: Şimdi anayasa değişikliği seçim sonrasını bekliyor evet, onunla ilgili tabii ki çok soru var, ama bizi ilgilendiren en fazla konu da ekonomi. Çünkü seçimi bekleyen, bizden daha heyecanla bekleyen rating kuruluşları var aslında. Onlardan gelen açıklamalar, daha hâlâ Türkiye yatırım yapılabilir ülke seviyesine Standart&Poors ve Moodys tarafından iki basamak kalmış durumda. Bir tek Fich tek bir basamak bıraktı. Ve gelen bütün haberler aslında bütün sinyaller, bu not yükseltiminin ocak ya da şubat gibi olabileceğini, yani seçimden önce olabileceğini, şimdi eğer Standart&Poors ve Moodys bir kademe daha yükseltirse Türkiye’nin lotunu, bir kademe kalıyor, yatırım yapılabilir ülke seviyesine gelmesi için, işte o noktada seçim harcamaları ve seçimin nasıl olacağı gündemde çok yer teşkil edecek. Türkiye ekonomisine bu açıdan baktığımızda kredi derecelendirme kuruluşları algısı açısından baktığınızda ne görüyorsunuz?

Sayın Cumhurbaşkanı: Ben onların Türkiye’yi çok yakın takip ettiğini biliyorum. Bazen şöyle yapıyorlar, bunlar çok tedbirli davranıyorlar. Biraz bekliyorlar. Ama şunu da herkes biliyor ki: Derecelendirmesi iki kademe artan, üst üste iki kademe artan tek ülke Türkiye. Ve bütün bu büyük dünya krizi Türkiye’nin ne kadar sağlam olduğunu da gösterdi. Bankalarımızın hiçbiri iflas etmedi. Hiçbirine bir kuruş bile yardım yapılmadı. Bankacılık sistemi hiçbir taviz vermedi. Bunun ötesinde makro ekonomik göstergelerde iyileşmeler oluyorsa, bunlar kendiliğinden olmuyor tabii ki. Takip edilen ekonomi politikasına güvenden dolayı oluyor ve bunun neticesinde zaten görüyorsunuz, Türkiye’nin risk primi eğer İtalya’dan, İspanya’dan, Portekiz’den çok daha düşükse, bu Türkiye’nin geleceğine olan güveni gösteriyor.

Bloomberg HT: Diğer taraftan sıcak para akışı biliyorsunuz son aylarda, özellikle son haftalarda çok yoğunlaştı. Borsa aldı başını gidiyor.

Sayın Cumhurbaşkanı: Türkiye, yatırım yapılabilecek bir ülke aslında. İşte Avrupa’yı görüyorsunuz, Avrupa’da yaşamayanlar, Türkiye’de olup bitenlerin çok farkında değil. Geçen iki sene içerisinde Avrupa’da ne acılar yaşandı. Hâlâ işsizlik bazı ülkelerde Türkiye’den çok daha fazla, insanlar hayat tarzlarını değiştirmek zorunda kaldılar. Ve gelecek de vaat etmesi zor, çok eskimiş sistemler var. Türkiye’nin yaptığı doğru şey şu: Türkiye, kısa beklentilerle hareket etmedi. Türkiye hep uzun vadeye odaklandı ve doğru işleri yapmaktan çekinmedi. Sosyal güvenlik tedbirleri falan hatırlarsanız bunlar, şimdi şimdi Avrupa’da gündeme geliyor. Aslında G-20’de konuşulan birçok tedbirleri Türkiye geçen 8 sene içerisinde dikkatli şekilde adım adım yapıyor. Şimdi bunları Türkiye eskiden işte IMF’in, Dünya Bankası’nın empozesiyle, zoruyla yapardı. Ama şimdi Türkiye bunları kendi programı olarak, kendi düşüncesi olarak, kendisi sahiplenerek, bu doğru işleri yapıyor. Önemli olan da bu. Siz programları sahipleniyorsanız, bu demektir ki iradeniz var, doğru ve yanlışı görüyorsunuz ve gelecekte de öyle olacaksınız. Kredi kuruluşları da eminim ki, bunları en iyi şekilde değerlendireceklerdir. Zaten piyasalar değerlendiriyor görüyorsunuz.

Bloomberg HT: Diğer taraftan tabii ekonomiye bakıldığında, bu İran’a yaptırımlar konusunda Amerika Birleşik Devletleri'nden gelen baskılar var ki, hep bunu söylüyoruz, siz de çok kere açıkladınız. Bir taraftan ama geçen haftalarda ABD Hazine Bakan Yardımcısı Türkiye’deydi, özellikle İran’a ticaret konusunda ciddi anlamda bir baskı söz konusu oldu Türkiye’ye. Bir de olayın diğer bir boyutu var. O da banka hesaplarının terörist tanımı altında öngördükleri, Amerika’nın, banka hesaplarının izlenmesiydi ki bankaların bazıları zaten bunu yapıyor. İsviçre bankaları da, Türkiye bankalarının bazıları da zaten bunu yapıyor. Ama diğer taraftan böyle bir baskıya Türkiye ne kadar direnebilir, sizce, siz nasıl görüyorsunuz? Şu anda evet, direniyor görünüyor ama bunun bir faturası olur mu?

Sayın Cumhurbaşkanı: Hayır, Türkiye her şeyi ilkesel bazda yapıyor. Yani ilkesel bazda yapıyor. Nedir bu ilkesel baz? Önce BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı bazı kısıtlamalar var, yaptırımlar var, İran’a karşı. Bunlar bağlayıcı, çünkü "7. chapter" çerçevesi içerisine aldığı için, bağlayıcı kararlar. Dolayısıyla BM’ye üye olan herkesin, bunları uygulaması gerekir. Türkiye bunları uyguluyor, bunun ötesinde bazı ülkelerin kendilerinin tek taraflı olarak aldıkları kararlar var. Bu da o ülkeleri bağlar açıkçası. Yani ABD’nin, AB’nin veya başka ülkelerin tek taraflı aldıkları kararlar var. Bunlar bağlayıcı değil. Bu noktada şunu söylemek isterim: Türkiye İran’ın komşusu olan bir ülke. Türkiye’nin İran ile olan ticareti, İran’ın ithalatı içerisinde en büyük değil. Türkiye İran’a ne satıyor ki? Aslında Türkiye gaz alıyor. Türkiye’nin dış ticaret hacmine bakarsanız, Türkiye’nin İran’a sattığı çok fazla bir şey yok. Almanya, Fransa, İngiltere, diğer ülkeler İran’a esas mal satıyorlar. Yani İran’ın sanki dış ticaretine baktığınızda, İran’a en çok malı satan, İran’ı besleyen Türkiye imiş gibi, bunlar Türkiye üzerinde psikolojik baskı. Şimdi bankacılık konusunda da şunu söylemek isterim: Türk bankacılık sistemi çok şeffaf. Bankalarımız ne yapıyor, neyi transfer ediyor, hangi ülkeyle neler yapıyor, bunlar da gayet açık bir şekilde ortada. Yani Türk bankacılık sisteminin üzerine hiç kimse bir nokta bile şüphe koyamaz.

Bloomberg HT: Şimdi efendim, süremiz çok kısalmış, yönetmenim beni uyarıyor. Ama ben bu soruyu sormadan, sizi buradan göndermek istemiyorum. En başında 25-30 yıl evvel buralardayken, aslında bu hayat sizi nerelere getiriyor. Şimdi geçmişten bugüne geldik, bugünden geleceğe gidersek, iki yıl sonra bugün, 2012’deyiz, 9 Kasım günü şu saatte, Abdullah Gül nerede ve isminin başında hangi sıfat var?

Sayın Cumhurbaşkanı: Şimdi bugünü yaşıyoruz, bugünü biliyoruz. Geleceği bilemeyiz, bakalım ne gösterecek?

Bloomberg HT: Belki de çok daha, çünkü çok fazla söylenti var bu konuda. Hatta BM Genel Sekreterliği için de adınız geçiyor.

Sayın Cumhurbaşkanı: Kimler söylüyor bilmiyorum, ama bugün ben Cumhurbaşkanı olarak görevimi en iyi şekilde yapmakla meşgulüm.

Bloomberg HT: Peki efendim, çok teşekkürler.

Yazdır Paylaş Yukarı