Süddeutsche Zeitung

16.10.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
Süddeutsche Zeitung

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: “İslam artık Almanya'nın da bir parçası”, bu cümle Federal Cumhurbaşkanı Christian Wulff'a ait. Kendisini Pazartesi günü Ankara'ya bekliyorsunuz. Wulff bu cümlesi nedeniyle birçok eleştiri aldı. 2,6 milyon Türk kökenli insanın yaşadığı Almanya'da İslam'ın toplumdaki rolü hakkında aniden şiddetli bir tartışma alevlendi. Bu sizi şaşırtıyor mu?  

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Wulff'un ilk yurtdışı ziyaretlerinden birinde Türkiye'ye gelmesini takdirle karşılıyoruz. Almanya'nın birleşmesinin 20. yılı vesilesiyle yaptığı konuşmayı çok beğendim. Ancak, sözlerinin Almanya'da yanlış anlaşıldığını düşünüyorum.

Christian Wulff yalnızca, Almanya'da Türk Müslümanlar olduğu gibi Müslüman olan Alman vatandaşlarının da olduğu gerçeğini dile getirdi. Bu ifadenin niçin eleştirilere neden olduğunu anlamakta zorlanıyorum. Dünyanın hiçbir büyük ve önemli ülkesinde yalnızca bir din ve bir kültür yoktur. Küçük bir ülkede olabilir belki, ancak dünyaya açılanlar, farklı kültür ve dinlerle yaşamak zorundadır. Burada yalnızca, farklı dine ve kültüre sahip vatandaşların yaşadıkları ülkeye sadık olup olmadıkları sorulabilir.

Türkiye-Almanya arasındaki en son futbol karşılaşması buna güzel bir örnek teşkil etti. Mesut Özil Almanya için bir gol attı!

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Ama bu yüzden stadyumdaki Türkler tarafından şiddetle yuhalandı.

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bunu yapmamalıydılar. Ve eğer, Mesut Özil bana hangi takımda oynaması gerektiğini sorsaydı, onu Alman takımında oynaması için cesaretlendirirdim. 

Kendisini sınırsız destekliyorum. Yaptıkları, uyum adına son derece başarılı bir örnektir ve Türk-Alman dostluğuna bir katkıdır.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Önümüzdeki yıl, Almanya'nın Türkiye'den misafir işçi getirmesinin tam 50. yılı olacak ve biz halen uyumdan bahsediyoruz. Almanya'da yaşayan Türkler için bir tavsiyeniz var mı? Geleceklerini nasıl planlamalılar?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Başlangıçta herkes bunun geçici olduğunu düşünüyordu. Şimdi ise yarısı Alman vatandaşı ve politika, kültür, spor ve ekonomi alanında güzel uyum örnekleri var. Ancak, bazılarının halen Türkiye'den ayrıldıkları günlerdeki gibi yaşamaya devam ettikleri bir gerçektir. Halbuki kendi köy ve kasabaları bile artık çok değişti. Bu insanlar Anadolu'dan geliyorlardı ve Münih, Frankfurt ya da Hamburg'u görmeden önce hiç büyük bir şehirde yaşamamışlardı. Bu onlar için bir şoktu. Bu nedenle onlara haksızlık etmeyelim, zira geçen zaman içinde ne Türk tarafı ne de Alman tarafı bu kişilere gerekli olan yardımı yaptı. Böylelikle onlar da kendilerine bir kılavuz aradılar. Şimdi iki ülkenin  bu konuda bir problemi var.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Peki şimdi ne yapılmalı?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Yakın gelecekte birçok değişikliğin olacağından ümitliyim, zira en önemli eksiklik dildi. İnsan yaşadığı ülkenin dilini konuşamıyorsa, bunun hiç kimseye faydası olmaz, ne bireye, ne ülkeye, ne de topluma. Bu nedenle her fırsatta akıcı ve aksansız bir şekilde Almanca öğrenmeleri gerektiğini dile getiriyorum. Bu okul öncesi yuva çağında başlamalıdır, ancak bunun için de gerekli olanaklar yaratılmalıdır. Bunu Sayın Merkel'e de söyledim.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Birçok AB ülkesinde sağcı partiler Müslümanlara karşı bir hava yaratıyor ve bununla oy topluyorlar. Bu sizi huzursuz etmiyor mu?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Çoğunluk barış içinde birlikte yaşıyor. Ancak, böyle bir havanın yaratıldığı doğrudur. Bu, toplumun eğitim ve refah seviyesinden bağımsız olarak zaman zaman ortaya çıkan bir hastalık gibi. Bu hastalık antisemitizm, İslamofobi ya da ırkçılık şeklinde olabilir. Böyle bir durumda bir ülkenin politikacıları ve entelektüelleri buna karşı mücadele etmelidir.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Bu, Türkiye'nin AB üyeliği arzusu açısından ne anlama geliyor?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Yarım milyar nüfuslu bir AB, 60-70 milyon nüfusu olan bir ülkeden korkmamalıdır. Ortak demokratik değerlerimiz varsa, gerisi çeşitlilik olarak kabullenilmelidir.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Fakat halihazırda Türkiye'nin AB müzakereleri durakladı.

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Evet, süreç yeniden hızlandırılmalıdır. Bazı hususlarda biz hatalıyız, diğerlerinde AB. Bizim tarafımızda, anayasa değişikliğine ilişkin başarılı referandum pozitif bir gelişmedir. Anayasa reformu, AB tarafından sürekli talep edilen birçok unsuru kapsamaktadır. AB sürecindeki yavaşlama, Avrupalı politikacıların ve entelektüellerin stratejik düşünce bağlamındaki vizyonlarının eksikliğinden kaynaklanmaktadır. 25, 50 ya da 100 yıl sonrasını düşünmelidirler. O zaman Türkiye'nin AB'yi güçlendireceğini görebilirler. Enerjiden güvenliğe kadar birçok husus sayabilirim. Ancak yalnızca günlük meseleler düşünüldüğünde süreç duraklıyor.

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Türkiye son yıllarda hem siyasi hem de ekonomik açıdan büyük bir değişim geçirdi. Halen AB'ye ihtiyacı var mı?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Evet, stratejik bir hedefimiz var. Ülkemizi değiştirmek ve daha da demokratikleştirmek istiyoruz. Fakat Türkiye'nin otomatik olarak üye olamayacağını kendimize hatırlatmamız önemlidir. Ancak AB ülkelerinin düzeyine eriştiğimizde AB'ye girebiliriz. Ayrıca bazı ülkelerde referandum yapılacak. Öte yandan bu süreç sonunda, Norveç'te olduğu gibi Türk halkı “hayır” da diyebilir. O zaman tam üyelik olmayabilir. Bu nedenle de süreci duraklatmak doğru değildir.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Türkiye'nin dış politikası değişiyor. Ülkeniz eskiden düşmanı olan ülkelerle, örneğin Yunanistan ya da Suriye, hatta bütün Arap dünyası ile artık iyi ilişkiler içinde. Bazıları Neo Osmanlı politikasından bahsetmeye başladı bile. Türkiye nereye gidiyor? Doğuya mı?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Yeniden söylüyorum: Stratejik hedefimiz AB'dir. Ülkemizin hangi ülkelerle ilişkilerini iyileştirdiğinden ziyade kendini hangi değerlere adadığına bakmak gerekir. Tabii ki jeopolitik konumumuzun getirebileceği en büyük faydayı elde etmek istiyoruz. Burada tarih de önemli bir rol oynuyor. İngiltere de Commonwealth ülkeleri ile aynısını yapmaktadır.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Türkiye, BM yaptırımlarına rağmen İran ile iyi ilişkiler içinde olmak istiyor. Türk basınında bir kamuoyu araştırmasına atıfla, Türklerin çoğunluğunun İran'ın nükleer silah edinmesine karşı çıkmayacağı yer aldı. Hükümet bu konuda ne düşünüyor? Nükleer silahlı bir İran'dan korkmuyor musunuz?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bu söylediğiniz doğru değil. Türkler asla bir komşumuzun ya da bölgedeki diğer bir ülkenin  nükleer silahlara sahip olmasını istemez. Bu bizim için doğrudan bir tehdit teşkil eder. Bu, İran'ın nükleer silah imal ettiğini söylediğim anlamına gelmez. Bu uzlaşmazlığın diplomatik yollardan çözülmesi gerektiğine inanıyorum. Diplomatik çözüm olmazsa savaş çıkabilir. Biz komşu bir ülkede savaş istemiyoruz. Komşumuz olan Irak'ta bunun bizim açımızdan etkilerini gördük. Güvenliğimiz ve ekonomimiz açısından ortaya çıkan sonuçları ve göçü tecrübe ettik.  

Bu nedenle Türkiye'nin barış ve diplomasiye yönelik girişimleri doğru yorumlanmalıdır.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Türkiye son olarak Orta Doğu'da arabulucu rolü üstlenmişti, örneğin Suriye ve İsrail arasında. Halihazırda İsrail ile olan ilişkiler şimdiye kadar hiç olmadığı derecede kötü, iki taraf da kıpırdamıyor. Bu nasıl devam edecek?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bu yalnızca İsrail'e bağlıdır. Eğer İsrail Türkiye ile olan dostluğuna değer veriyorsa, ne yapması gerektiğini bilir.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Bu, İsrail Mavi Marmara gemisinde ölen dokuz kişi için özür dileyip, BM Genel Kurulu görüşmeleri çerçevesinde tarafınızdan talep edildiği gibi tazminat ödemediği sürece bir yakınlaşma olmayacağı anlamına mı geliyor?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: İsrail uluslararası sularda sivil bir yardım konvoyuna saldırdı. Bu öyle kolayca unutulamaz. Uluslararası hukuk BM üyesi olan her ülkeyi bağlar.

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Erivan'daki bir milli futbol karşılaşmasına gitmenizle başlayan Ermenistan ile olan tarihi yakınlaşma da halihazırda ilerlemiyor. Bundan sonraki maçı mı bekliyorsunuz?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Eğer bunun bir faydası olacaksa, yine bir maça giderdim. Kendime güvenim tam. Ancak karmaşık süreçler bir anda çözülemez.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Türkiye'deki milliyetçi güçlerin Ermenistan sınırının açılmasına yönelik direnişlerini hafife mi aldınız?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Mesele yalnızca Türkiye değil, bütün Kafkasya'dır. Burada istikrara ihtiyacımız var. Ancak biz işimize devam ediyoruz. Sessizce ama kararlılıkla.

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Kürt uzlaşmazlığının sona ereceğine dair yine yeni bir ümit var. Hatta bir kerelik fırsatlardan bahsedilmeye başlandı bile. Ancak birçok Kürt şimdiye kadar elde edilenlerden memnun değil.  

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Demokratik standartlarımızın iyileştirilmesi gereken alanlar var ve bu yalnızca bu konu için geçerli değil. Hükümet bunu yapmakta kararlı ve halk hükümeti destekliyor. Diğer tarafta terör problemi mevcut. Terör uygulayanlara karşı en sert önlemleri alacağız.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Almanya'da birçok Türk çocuğu kendi anadillerini öğrenirken, neden Türkiye'deki çocuklar okullarda Kürtçe öğrenemesinler?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Her dil öğretilebilir. Mesele bunun nasıl ve hangi çerçevede yapılacağıdır. Bu her ülkede farklı olabilir. Önemli olan buna yönelik ihtiyacı tatmin etmektir. Farklı diller kültürel mirasımızın da bir parçasıdır.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Türkiye'de de İslam’ın toplumdaki rolü tartışılıyor. AKP iktidarda olduğu sekiz yıl içinde neden gizli İslamlaşmaya karşı olan korkuları bertaraf edemedi?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bu noktada bazı yanlış anlamalar var. Düşünce ya da din özgürlüğü gibi temel haklardan bahsederken, din özgürlüğünü diğerlerinden ayıramayız. Söz konusu hakları kısacağımıza dair bir eğilim olsaydı, asıl endişe verici durum bu olurdu. Biz aksine daha fazla özgürlük istiyoruz.

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Düşünce özgürlüğünden bahsettiniz. Ancak, Ceza Kanunu'nun Türklüğe hakareti cezaya  tabi tutan kötü üne sahip 301. maddesi halen mevcut. Gazeteciler baskı altında. Son olarak yargı Taraf gazetesine bir gün içinde 44 dava açtı.

SAYIN CUMHURBAŞKANI: 301. maddeyi değiştirdik. Ama son günlerde gördük ki, gazetecilere yeniden davalar açılıyor. Bundan hoşlanmıyorum ve bunu da açıkça gösterdim. Ancak, bu konuda da Türkiye'de durum hiç de eskisi kadar kötü değil.   

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Artık eskiden olmayan bir şey var: İnternet. Ülkenizin garip bir internet yasası var. Bloke edilmiş internet sayfaları listesinde Türkiye, Çin ve Kuzey Kore ile aynı sırada. Siz, Cumhurbaşkanı olarak bizzat Twitter'ı kullanıyorsunuz, Türkler Facebook'u seviyorlar, ancak, Youtube'a erişemiyorlar. Neden?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bu soruyu sormamanızı isterdim. Bu durum benim de hoşuma gitmiyor. Ancak burada önemli olan nokta ifade özgürlüğünden ziyade vergi meselesidir. Problemin, diğer ülkeler örnek alınarak hemen çözülmesi talimatını verdim. Anlaşılan yasa değişikliklerine ihtiyaç olacak.

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Ama yalnızca vergi meselesi değil bu. Birçok internet sayfası mahkemeler tarafından özel kişilere ya da Atatürk'e hakaretten yasaklandı.

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Vergi meselesi Youtube'u ilgilendiriyor ve şu anda en önemli olan bu. Ancak problemin incelenmesi talimatım hepsini kapsıyor. Bu konuda bazı şeylerin değişmesini istiyorum. İnterneti en çok kullanan ülkeler arasında Türkiye, İngilizce konuşulan ülkelerin hemen ardından geliyor. Burada kötü bir görüntü sunmamalıyız. 

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Türkiye, ordunun rolünü şimdiye dek olmadığı kadar yoğun bir şekilde tartışıyor. Bazı generaller  Cumhurbaşkanı olarak seçilmenizi engellemek istemişlerdi. Anayasa uyarınca Başkomutan sizsiniz. Ordu emrinize uyar mı?   

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bu konuda hiç şüphem yok. Anayasa uyarınca Türk ordusunun Başkomutanı benim. Tabii ki her büyük kurumda eleştirilecek unsurlar mevcuttur. Bu konunun bir parçası, ancak bunun dışında ordumuzla gurur duyuyorum ve bunda çok samimiyim.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Bir-iki yıldan beri generaller ve yüksek rütbeli askerler hakkında çok sayıda dava yürütülüyor. Bu Türkiye için yeni bir durum. Eskiden çok güçlü olan ordunun önemi değişiyor mu? Ordu siyasi rolünü kaybediyor olabilir mi?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Demokratikleşme sürecimizde her kurumun rolü inceleniyor. Ordu ve sivil toplum arasındaki ilişkiler yeniden tanımlandı. Örneğin Milli Güvenlik Kurulu eskiden daha farklı bir yapıya sahipti, halbuki bugün sivil yönetim altında. Ayrıca askeri mahkemeler de bugün daha farklı bir konuma sahip.

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Temel haklardan bahsettiniz. Kadın-erkek eşitliği açısından Türkiye çok kötü bir yerde. Dünya Ekonomik Forumu tarafından hazırlanan ve kısa bir süre önce açıklanan küresel cinsiyet ayrımcılığı endeksinde 134 ülke arasında Türkiye 126. sırada yer aldı. Buna göre Türk çalışanların  yalnızca yüzde 26'sı kadın. Örneğin AKP hükümeti şimdiye kadar bir kadın vali atamadı.

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bu küresel araştırmaların gerçeği yansıttığına inanmıyorum. Etrafınıza bir bakın, ekonomide, yargıda, üniversitelerde, diplomatik görevde birçok aktif kadın var. Bazı yerlerde personelin yüzde 50'si kadın. Ancak siyasetteki kadın sayısı konusunda haklısınız. Burada iyileştirmeler yapılmalı; ve bu yalnızca AKP için değil, aynı zamanda muhalefet için de geçerli.

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Kadın kotası nasıl olurdu?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: En son Anayasa değişikliğinde ilk kez kadınlar için pozitif ayrımcılık getirildi.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Federal Cumhurbaşkanı Wulff'a doğum yeriniz olan Kayseri'yi göstermek istiyorsunuz. Neden?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Misafirlerimizden sıklıkla duyuyoruz: Evet, İstanbul ve Ankara'ya gittik. Güzeldi, ancak Türkiye'nin geri kalan yerleri nasıl? Kayseri ülkemizin tam ortasında. Şehri ziyaret edenler, Anadolu hakkında daha eksiksiz bir tablo görüyorlar. Nihayetinde Kayseri, Almanların “İslami Kalvinizm” adını verdiği özellikleriyle, diğer bir ifadeyle ticari çalışkanlığı ve girişimci ruhu ile ünlü olmuş bir şehir. Ve Kayseri çok güzel bir kent. Gurur duyuyorum.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: Wullf'un gezisi İstanbul'da, öğrencilerin Almanca öğrenim göreceği Türk-Alman Üniversitesi'nin temelinin atılmasıyla sona erecek.  

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Bu üniversite benim için Dışişleri Bakanı olduğum zamandan beri özel bir meseleydi.  

SÜDDEUTSCHE ZEİTUNG: O zaman Almanya'da da bir Türk üniversitesi kurulmalı mı?

SAYIN CUMHURBAŞKANI: Neden? Eski işçi ailelerin çocukları Alman üniversitelerinde öğrenim görmeliler. Bu kendi başarıları için önemlidir. Ancak Boğaz'daki üniversite bizi bağlayan bir köprü olmalı. Böyle projelere ihtiyacımız var.

 

Yazdır Paylaş Yukarı