NTV

27.08.2008
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült



MURAT AKGÜN- İyi günler. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Çankaya Köşkü'nde birinci yılını doldurdu. Bu yıl aslında şöyle biraz gerilere bakacak olursak, hem iç hem dış politika açısından birbirinden önemli olaylara gebeydi. Tabii ki bu olayları da göz önünde bulundurduğumuz zaman bu son bir yılın aynı zamanda Türk siyasetine de hiç kuşkusuz damgasını vuran dönemlerden, zaman dilimlerinden biri olduğunu düşünebiliriz.
Peki, Sayın Cumhurbaşkanı bu son bir yılda bu önemli olaylar karşısında neler düşündü, neler yapmak istedi, yapabildikleri, yapamadıkları nelerdi; işte bu soruların yanıtları için şimdi Ruşen Çakır ile beraber Çankaya Köşkü'nde Sayın Cumhurbaşkanı'yla beraberiz.
Efendim, bize vakit ayırdığınız için öncelikle teşekkür ederim.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Sağ olun.
MURAT AKGÜN- Efendim, biraz evvel de söyledim. Bu bir yıl birbirinden önemli olaylarla geçti. Bu konuda sorularla sizin görüşlerinizi alma imkanı bulacağız. Ancak, önce şöyle kısa bir toparlama rica ediyorum. Şöyle ki, siz Cumhurbaşkanı olduktan sonra çeşitli yorumlar yapıldı. Kimi "Canı sıkılır, çünkü o çok hareketliydi" dedi, kimi, "O benim Cumhurbaşkanım olamaz" dedi. Kısacası, siz herkesin Cumhurbaşkanı olma hedefine ulaşabildiniz mi? Bu çerçevede son yılın kısaca bir değerlendirmesini alabilir miyiz?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Teşekkür ederim tabii, böyle bir soruyla başladın.
Her şeyden önce ben, konumumun farkındayım. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Anayasaya göre sorumluluklarımı biliyorum. Ve yine Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi'de yaptığım yeminimi çok iyi biliyorum ve daima o yeminimi hatırımda tutarım. Daha sonra da gerek Cumhurbaşkanı seçildikten sonra Meclis'te yaptığım konuşmada, gerekse Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılışında yaptığım daha kapsamlı konuşmada da, bütün düşüncelerimi, nasıl bir Cumhurbaşkanı olacağımı, nelere önem verdiğimi, neleri yapacağımı paylaşmıştım.
Bir sene içerisinde bütün bunlara bağlı olduğuma inanıyorum. Çünkü Cumhurbaşkanlığı makamı siyasi bir makam değildir. Cumhurbaşkanı Anayasamıza göre Türkiye Cumhuriyeti'ni, Türk milletinin birliğini, bütünlüğünü temsil eder. Ben Cumhurbaşkanı olarak devletin başıyım ve bu sıfatla bütün bunları yapıyorum. Ayrıca, Anayasa'nın uygulanmasını temin eder, bunu gözler ve bütün devlet kurumları arasında da en iyi şekilde uyumu sağlamakla görevlidir. Bunları hep daima zihnimde tuttum. Tabii ki bütün bunları yaparken, yeminde de belirttiğim gibi bağlı olmam gereken ilkeler, önem vermem gereken konular ve tarafsızlığım var; bunlar çok önemlidir. Bunlara bağlı kaldığıma inanıyorum ve bunlara özen gösterdim. Bundan sonra tabii özen göstermeye devam edeceğim. Benim için önemli olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesi kucaklamak. Herkesin -beni sevebilir, sevmeyebilir- Mecliste veyahut da dışarıda farklı zeminlerde bana oy vermiş olabilir veya oy vermemiş olabilir, ama ben hepsinin hakkını, hukukunu gözetmek durumundayım. Bu bilinç içerisindeyim ve böyle devam edeceğim.
MURAT AKGÜN- Efendim, vicdanınız bu anlamda rahat ?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Vicdanım, evet bu anlamda rahat. Tabii ki siyasi amaçlı çeşitli yazılar, çeşitli görüşler, serbest bir ortam içerisinde, açık toplum içerisinde söyleniyor, yazılıyor, çiziliyor; ama ben vicdanen rahatım. Çünkü gerçekten buna önem veriyorum. Bu makam siyasi bir makam değil. Siyasetin içinden geldim şüphesiz ki, ama siyaseti bıraktım. Dolayısıyla, gözetmem gereken hususlar ayrıdır. Böyle onurlu, şerefli bir görevde bulunan, Yüce Türk milletini temsil etmek gibi bir durumda olan bir kişi için, diğer konuların hepsi gerçekten çok küçük kalır.
RUŞEN ÇAKIR- Efendim, isterseniz bu bir yıl meselesine bir ara verelim. Çünkü güncel bir meseleye gelelim. Sizin Cumhurbaşkanı olarak ilk gittiğiniz ülkelerden birisi Gürcistan'dı ve Murat da yanılmıyorsam yanınızdaydı. Çok ciddi bir dönemeçten geçiyor bölgemiz, Kafkasya. Hatta bunun dünyayı kapsayabileceği, yeni bir soğuk savaş olabileceği şeklinde değerlendirmeler de var. Bu bir yıl meselesine dönmek kaydıyla soruyorum, ama bu mesele de çünkü çok acil ve her an yeni birtakım açıklamalar oluyor. Burada sizin bakışınız nedir; bu gidişat hakikaten çok kaygı verici mi, yoksa bu karşılıklı diplomatik manevralardan ibaret geçici bir durum mu?
MURAT AKGÜN- Osetya ve Abhazya'nın bağımsızlıklarının tanınması?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Demin söylediğiniz gibi ilk ziyaret ettiğim ülkelerden birisi oldu, ama daha önemlisi son iki ay içerisinde neredeyse iki kez bir araya geldik Gürcistan Devlet Başkanı'yla; Kazakistan'da ve Kars'ta bir araya geldik.
Bugün karşılaştığımız sorun potansiyel olarak vardı. Uzun süredir vardı. Bu bakımdan gerek Gürcistan'da, gerek daha sonra bir araya geldiğimiz iki seferde de bu konuyu kendisiyle konuştum ve bu konunun çok hassas bir konu olduğunu, çok dikkatli hareket edilmesi gerektiğini gayet güçlü bir şekilde kendisiyle tabii paylaşmıştım. Maalesef bugün ortada sıcak bir durum var tabii. Kafkaslar bizim de bölgemizdir. İstikrar, huzur, barış Kafkaslar'da bizim de çıkarımızadır. Ne kadar barış, huzur, istikrar söz konusu olursa, o kadar çok da ekonomik işbirliği olur. Zaten halklar birbirine hep bağlı halklardır. Nüfusumuza bakarsanız Kafkasların her bölgesinden vatandaşlarımız vardır, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımız vardır. Oralarda yine akrabalarımız vardır. O açıdan kan, gözyaşı bizim görmek istemediğimiz şeylerdir. Onun için bu işlerin suhuletle ve konuşarak, diyalogla çözülmesini daima biz önerdik. Her ortamda bu konulara dikkati çektik. Bugün de doğrusu bunun için çalışma içerisindeyiz. Ben olay çıktıktan sonra gerek Gürcistan Devlet Başkanı'yla, gerekse Rusya Devlet Başkanı'yla konuştum. Sayın Başbakan'ın ziyaretleri oldu. Dışişleri Bakanı -arkadaşlar bana bilgi veriyorlar- yoğun bir temas ve çalışma içerisinde, bugün de birçok görüşmeler yapmış.
Bu işlerin dışında kalamayız tabii ki, güçlü bir şekilde bu bölgede istikrar için de uğraşacağız. Bir taraftan şüphesiz ki müttefiklerimiz var. Bir taraftan komşularımız söz konusu. Burada Türkiye'nin dikkatli, dengeli, ama kararlı bir şekilde, doğruları şeffaf bir şekilde savunması ve bunlar için uğraşması gerekir, yapılan da bu.
RUŞEN ÇAKIR- Peki, dış politika konusunda çok tecrübe sahibisiniz ve reel politiği çok iyi biliyorsunuz. Bugün için iyimser olmanın şartları mümkün mü? Açıkçası ben çok olamıyorum.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Şöyle: Bölgemizde daima dikkatli olmak gerektiğini her zaman söylerim, onun için Türkiye'nin daima güçlü olması gerektiğini, güçlü olmanın da nelerden geçtiğini kamuoyu ile paylaşmışımdır. Şüphesiz ki dünden itibaren yeni bir safha almış oldu bu sorun. Buna karşı uluslararası camianın tavrı o.
MURAT AKGÜN - Osetya ve Abhazya'nın tanınmasını kastediyorsunuz değil mi?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Şüphesiz ki tabii Rusya'nın bu kararı alması, herkes tarafından biraz aceleci bulundu. Çünkü Gürcistan'ın toprak bütünlüğü ve egemenliği herkes için tabii ki önemli. Birleşmiş Milletler'in tanıdığı, sınırlarını tanıdığı bir ülke. O açıdan şüphesiz ki işler biraz daha zorlandı, ama bunun altında birçok saikler, birçok gerekçeler var. Bunlar da tartışılıyor, sizler de tartışıyorsunuz. Yani, sadece Gürcistan bağlamında değil, bunun dışında da başka bazı saikler ve bazı meseleler var.
MURAT AKGÜN- Sayın Cumhurbaşkanı, peki KKTC'ye bunun yansıması nasıl olabilir? Çünkü KKTC de bizim açımızdan benzeri bir durum. Beri taraftan bir de bizim bir pakt önerimiz var. Bugün mesela Rus Büyükelçisi, "Olabilir, ama çok pembe hayaller peşinde değiliz" dedi. Ermenilerden gelen hâlâ bir ses yok. Bir süre sonra zaten Ermenistan konusuna girmek istiyorum. Ne dersiniz, o pakt önerisi biraz havada mı kaldı?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Hayır. Baştan tabii bir öneri, bir düşünce ortaya atılınca, o sanki yarın gerçekleşecek, ertesi gün de bunun imzaları yapılacak gibi algılamak yanlış. Bu, Türkiye'nin, bölgedeki istikrara, sorunların daha büyük problem olmadan çözümüne yönelik bir platform oluşturmayla ilgili gündeme getirdiği bir konudur. Ortadoğu ile ilgili de bazen Türkiye'nin önemli girişimleri söz konusu olduğunda eleştirileri hemen görüyorum. Sanki ertesi gün koskoca Ortadoğu problemini Türkiye bir sihirli değnekle çözecekmiş gibi davranılıyor ve algılanıyor. Halbuki böyle değil.
MURAT AKGÜN - Peki, o zaman iç politikaya dönmeden evvel, daha doğrusu bir yılınıza dönmeden evvel bir de hazır Kafkaslar'dayken, Ermenistan'ı sormak istiyorum. Herkesin merak ettiği bir şey var; 6 Eylül'de maç var, siz oraya davet edildiniz, gidecek misiniz, henüz bir kararınız var mı?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Henüz karar vermedik, değerlendiriyoruz. Tabii neticeyi muhakkak ki paylaşacağız.
RUŞEN ÇAKIR- Giderseniz sürpriz olmaz ama? Bu bir opsiyon, seçeneklerden birisi gitme seçeneği.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Seçeneklerden birisi gitmek, birisi gitmemek.
MURAT AKGÜN- Ya da buradan seyretmek?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Değerlendiriyoruz.
MURAT AKGÜN - Ne dersiniz? Ermenistan Milli Takımını hiç gördünüz mü, seyrettiniz mi; maçla ilgili bir fikriniz var mı?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Burada önemli olan şey, tabii ki bir şeyin faydası var mı, yok mu; bütün bunları da değerlendirmek gerekiyor. Zaten bir değerlendirme yapılıyor. Bugünlerde son değerlendirmeleri arkadaşlar bitirmek üzere.
RUŞEN ÇAKIR- Bir yıla dönelim. Ben şunu hatırladım; Amerika'dan döndüğümde siz Dışişleri Bakanı'yken biz sohbet etmiştik Bakanlıktaki makamınızda, seçimlerden kısa bir süre önce. Cumhuriyet mitinglerini ben size o zaman sormuştum; siz bana demiştiniz ki, "Ben Cumhuriyet mitinglerine girerim, oradaki insanlarla tek tek gidip konuşabilirim, ben bundan çekinmem" demiştiniz.
Şimdi son bir yıldır Türkiye'de çok ciddi bir kutuplaşma, bir gerginlik yaşandı. Bu Anayasa Mahkemesi kararından sonra "bu bitti mi bitmedi mi" tartışmasını ayrı bırakalım, ama toplumda bir gerginlik var, dozu hakkında tartışma olsa da. Ve Cumhuriyet mitinglerinde kendini gösteren kitlelerin, sizin Cumhurbaşkanlığınızla da bir sorunu var, bunu söylemekte bir mahzur yok. Bu bir yıl içerisinde Cumhuriyet mitinglerine giden profildeki insanlarla nasıl diyaloglar kurdunuz, ya da kurmaya çalıştınız mı? O insanların özellikle laiklik konusu ekseninde olan birtakım kaygı ve endişeleri var, biliyorum, bunların giderilmesi konusunda neler oldu?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Önce şunu söylemek isterim. Bir halkın mutabakatıyla veyahut da cumhurbaşkanının seçimlerde yüzde 100, yüzde 90 oy alarak seçildiği ülkelerin, nasıl ülkeler olduğunu biliyorsunuz. Demokratik ülkelerde, çoğulcu ülkelerde tabii ki cumhurbaşkanlarını, başbakanları, hükümetleri destekleyenler de olacaktır, desteklemeyenler de olacaktır. Bu gayet normaldir. Eğer zaten böyle olmazsa o zaman o rejimle ilgili kuşkular dile gelir. Malum rejimlerdir bunlar. Şu kadar oy aldı, Cumhurbaşkanı oldu diye.
Türkiye'de herkesin fikrini kanunlar içerisinde açıkça ifade edebilmesi, tenkitlerini yapabilmesi, eleştirilerini ortaya koyması; bu, bizim gurur duyacağımız bir ortamdır, böyle bir ülkeyle gurur duyarız açıkçası. Bir de bütün bunların yasaklandığını düşünün, insanların içinden geçeni ifade edemediğini düşünün.
Türkiye'deki bölünme veyahut da farklı farklı düşünceler; bunlar doğrusu bazen olduğunun ötesinde yansıtılıyor. Tabii ki çok ayrı düşüncede olan insanlar, birbiriyle mücadele eden siyasi gruplar var. Bunlar işin doğasının gereği. Ama bölünmüşlük, bazı ülkelerdeki gibi amansız bir bölünmüşlük, Türkiye'de söz konusu değil, buna inanmıyorum ben. Ayrıca, Türkiye'de hepimizin çok büyük ortak paydaları var. Bunlar söz konusu olduğunda da, insanların, herkesin nasıl bütünleştiğini, herkesin nasıl bir nefes, bir soluk olduğunu da gösteren çok çok anlar olmuştur. O açıdan Türkiye'deki bu bölünmüşlük denen şeyi, olduğunun ötesine geçirmemek gerekir. İnsanlar beraber yaşar, çok farklı düşüncedeki insanlar birbiriyle evlenirler, alış veriş yaparlar. Sokaklara yansımış bölünmüşlükler, bunlar söz konusu değil. İfade ederken bir araya geliyorlar ve bazen çok keskin şekilde düşüncelerini ifade ediyorlar.
Başında da söylediğim gibi ben, bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını, bütün vatandaşlarımı temsil ediyorum. Dolayısıyla, onların hepsinin düşüncelerini, hissiyatlarını anlamam gerekir. Benim en çok önem verdiğim konulardan birisi, zaman zaman kendimi başkalarının yerine koyup öyle düşünmektir.
RUŞEN ÇAKIR - Empati.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Buna empati derler, sizin de söylediğiniz gibi. Ben bunu siyasi hayatımda da gerçekleştirmeye çok önem vermişimdir. O açıdan vatandaşlarımın farklı düşüncelerini gayet iyi anlıyorum ve görüyorum.
Cumhurbaşkanı olduğum süre içerisinde de temas kurarken, davet yaparken hiçbir ayırım yapmadım. Benimle ilgili kampanya yapanlar da dahil, bu kampanyaları organize edenler de dahil, gazetelerini bunlara ayıranlar, televizyonlarını, köşelerini bunlara ayıranlar da dahil hepsini ben Köşk'e davet ettim.
RUŞEN ÇAKIR - Geldiler mi?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Kimi geldi, kimi gelmedi. Ama gelenler de çok oldu, onu söylemek isterim. Gelenler hep bilirler, davetleri oldu davetlerine katıldım.
MURAT AKGÜN- Peki, hiç gelmeyeceğini bile bile davet ettiğiniz oldu mu? Yani, bu kişi gelmez, ama yine de bizim görevimiz, davet edelim dediğiniz oldu mu?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Onu doğrusu düşünmem, bu kişi gelmez diye. Öyle düşünmem doğrusu. Benim acaba onlarla ilgili farklı düşündüğümü hissederler mi, düşünürler mi diye özellikle davet ettiğim muhakkak ki çok insan, çok sivil toplum örgütü temsilcisi olmuştur. Şüphesiz ki, nihayetin de buraların da bir limiti vardır, buraların da kendine has bir kuralı vardır; bu çerçeve içerisinde o açıdan benim hiçbir önyargım söz konusu olamaz. Çünkü, eğer ben başka düşüncelerle ayırım yaparsam tarafsızlığımı zedelersem, o zaman bu makamı hak etmemiş olurum.
MURAT AKGÜN - Sayın Cumhurbaşkanı, bir yılınızı değerlendirirken, tabii işe bir de muhalefetle, iktidarla, hükümetle ilişkiler kanadından bakmakta yarar var diye düşünmüştük. Şöyle ki: Size yönelik eleştirilerden bir tanesi, "hükümetle arasına çok mesafe koyamadı, gelen her türlü yasa taslağı, atama hemen onaylanıyor" dendi. Beri taraftan da özellikle ana muhalefetle gözle görülür bir soğukluk var. Biz Ruşen ile konuştuk buraya gelmeden evvel. Siz en son Baykal ile -eğer yanlış hatırlamıyorsam- Mart ayında bir yemekte beraber olmuşsunuz. Ne dersiniz, bu soğukluğu aşmanın bir imkanı olacak mı ikinci yılın başından itibaren?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Ben başında söyledim size. İnsanlar beni destekler veya desteklemezler, o onların bileceği iştir. Benim görevim ise, herkese eşit mesafede olmak ve herkesi kucaklamaktır. Yine Anayasa'nın bana verdiği görev, bütün anayasal kurumlarla uyumu sağlamaktır bu çerçeve içerisinde. Eminim ki sizler de hep takip ettiniz, çünkü burayı en çok takip edenler sizlersiniz, arşivlerinize baktığınızda göreceksiniz. Baştan düzenli bir şekilde görüşmem gereken, istişare etmem gereken kişilerle, başta Sayın Başbakan olmak üzere, Genelkurmay Başkanı ve diğer devlet görevlileriyle, hiç aksatmadan, belki hiçbir dönemde olmadığı kadar düzenli görüşmelerimizi, istişarelerimizi yaptık. Bana verilmesi gereken bilgiler daima vaktinde, zamanında, en güzel şekilde verildi. Ben de önerilerimi, tavsiyelerimi, görüşlerimi daima paylaştım.
Bunun ötesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki bütün partilerin başkanlarıyla da görüşmeler yaptım. Bunların hepsiyle Sayın Baykal da dahil olmak üzere baş başa görüşmelerim oldu. Türkiye'nin önemli meseleleri söz konusu olduğunda hepsini davet ettim, hepsiyle uzun uzun görüştüm, hepsinin görüşlerini aldım. Bu görüşleri değerlendirip aktarmam gereken yerlerde aktardım. Konuşmam gereken, faydalanmam gereken yerlerde faydalandım. Ayrıca, hepsini bir masanın etrafında topladım, gelmeyen oldu şüphesiz ki, ama kendi takdiri. Bütün siyasi partilerin başkanlarını bir masanın etrafında topladım, yine önemli günlerdi. Ayrıca, Meclis'te temsil edilmeyen, ama vaktiyle Türk siyasi hayatında önemli rol oynamış siyasi partilerin başkanlarını yine Çankaya'da topladım, bir masa etrafında oturduk, konuştuk.
Ben doğrusu üstüme düşenleri gayet dikkatli bir şekilde yapmaya çalışıyorum tabii. Davetlerimi hiç ayırım yapmadan herkese yaptım. Ayırım yapmadım hiç kimseye, bir dışlanmışlık hissi vermedim, daha önce Çankaya'ya çıkmayanları da davet ettim, hepsini.
Ayrıca, bazı ziyaretlerime milletvekillerini götürdüm. Muhalefet partilerinin milletvekillerini de tabii belli oranlar içerisinde davet ettim, katıldılar. Yurt dışı ziyaretlerime Cumhuriyet Halk Partisinden de, diğer partilerden de geldiler.
Tabii bunun dışında siyasi organların, siyasi oluşumların, partilerin kendi bazı kararları söz konusu oluyor. Onlara tabii ki benim müdahale etme hakkım yok.
MURAT AKGÜN- Peki ama, Sayın Baykal ile Sayın Bahçeli ile mesela ilişkilerinizin istediğiniz düzeyde olduğunu söyleyebilir misiniz?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Ben bir araya geldiğimde hepsiyle gayet açık, net, gayet içerikli bir şekilde düşüncemi, görüşlerimi paylaştım. Onlar da düşüncelerini içerikli bir şekilde hep benimle paylaştılar.
RUŞEN ÇAKIR- İsterseniz atamalar meselesinde ben bir…
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Aslında Murat Bey de bahsetti bu konuyu, siz açacaksınız herhalde, açarsanız memnun olurum.
RUŞEN ÇAKIR- Şimdi şöyle bir şey: Mesela bizim NTV'nin web sayfasında dün bu röportajın duyurusu yapıldığında okuyucu yorumları hemen -daha yapılmamış röportaja yorum geldi- bir tanesi şöyle bir cümle koymuş: "Bir yılda iki veto". O kadar.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Peki, daha önceki Cumhurbaşkanları, benden önceki Sayın Cumhurbaşkanı, 10. Cumhurbaşkanı ve 9. Cumhurbaşkanı, onlar bir yılda kaç veto etmiş?
RUŞEN ÇAKIR- Ben şahsen bilmiyorum.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bu da sizin göreviniz. Benden önceki Sayın Cumhurbaşkanı bir veto etmiş. Ondan önceki Cumhurbaşkanı iki veya üç.
RUŞEN ÇAKIR- İlk yılında mı diyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- İlk yılında, evet.
Bu, siyasi amaçlı yapılmış bir şey. Tabii ki ben gelen yasaların şu kadar çoğunu veto etim diye övünmem açıkçası. Arzu ederim ki hiç olmasın. Her şey gayet düzgün bir şekilde gelsin. Niçin Türkiye Büyük Millet Meclisi bir kez daha çalışsın, yani yazık değil mi? Ama bütün bunlara rağmen oluyor, bazen yanlışlar oluyor, bazen noksanlar söz konusu oluyor, o zaman da şüphesiz ki, Anayasanın bana verdiği görev çerçevesi içerisinde görevimi yapmam gerekir. Benden önceki Sayın Cumhurbaşkanları bu atamalarla ilgili neler yapmışlar, nasıl davranmışlar bir senede, o rakamları koyun. Aslında bizim web sayfamızda var, Çankaya'nın.
RUŞEN ÇAKIR- Burada atama demişken, ben, sizin ilk yaptığınız atama, -yanlış hatırlamıyorsam, doğrudan atadınız- YÖK Başkanı; Profesör Yusuf Ziya Özcan'ı atadınız. Açıkçası size umutla bakan bazı çevreleri de hayal kırıklığına uğrattığınızı gözledim ben. Orada daha bir tüm toplumun, tüm kesimin yakından tanıdığı birtakım isimlerin gelebileceğini. Çünkü, sonra başörtüsü meselesinde gördük, YÖK'ün ne kadar kritik bir yerde olduğunu. Orada mesela YÖK Başkanı atamanızda bir hayal kırıklığı yarattınız, bazı çevrelerde tabii.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Olabilir, bazı çevreler öyle görebilir. Şüphesiz ki, Türkiye'de çok değerli insanlar var, yani çok başka isimler de olabilirdi. Ama ben isim bazına girmek istemem. Önemli olan uygulamalar. Ben YÖK Başkanı'nı atadıktan sonra ona söylediğim şey şudur: YÖK'te herhangi bir bölünmüşlüğün olmaması. Çünkü daha önce bir bölünmüşlük vardı YÖK içerisinde. Çalışmalar çok dar bir kadro ile yapılıyordu. Bunun muhakkak giderilmesini, sadece üniversitelerin kalitesinin yükseltilmesini, rekabetin artırılmasını, bilimin, ilimin araştırmaların geliştirilmesini, buna yönelmelerini beklediğimi, asla bir ayırımcılık, herhangi bir ideolojik davranış, bunları beklemediğimi söyledim. Bunların altını kesinlikle çizdim ve onlara şunu söyledim: Daha önceki yönetim tarafından yüksek öğretimin, üniversitelerin yeniden yapılanmasıyla ilgili bir strateji belgesi bırakılmıştı. Onun çok iyi olduğunu biliyorum, çünkü okudum. Avrupa Birliği ile müzakere sürecinde hazırlandı, tarama sürecinde hazırlandı o belge. Onu rehber edinmelerini söyledim.
Uygulamaya baktığımızda, doğrusu bir bölünmüşlüğün giderildiğini, hep beraber eski yeni yöneticilerin beraber toplandıklarını, kararlar aldıklarını görüyorum. Son bana gelen o 21 rektörle ilgili bile…
MURAT AKGÜN- Yeni kurulan üniversiteler mi?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Hayır. Ayın 5'inde rektör olarak tayin ettiğim. Onlarla ilgili kararlarda bile, hepsinin müşterek kararlar aldıklarını görmek de memnun etti beni açıkçası. Üniversitelerde kapasite farklı bir yerde.
RUŞEN ÇAKIR- Ama mesela başörtüsü tartışması sırasında YÖK'ün müdahalesi krizin derinleşmesine yol açmıştı.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Ben şimdi YÖK savunmasıyla ilgili bir şey yapmak istemem. Yalnız ben performanslarına baktığımda bir yanlışlarını açıkçası görmedim. Yani, başörtüsüyle ilgili Anayasa değişikliği o zaman çıkmış, onunla ilgili kendi aralarında oturup konuşup hukuki bir şey yapmışlarsa, doğru-yanlış, onu benim savunacak halim yok tabii. Ama ben şunu söylemek istiyorum: Benim için önemli olan, üniversitelerin Türkiye'de ülkenin kalkınmasına, modernleşmesine lokomotiflik görevi yapmasıdır. Üniversitelerin yeniden yapılanması ve bu yapılanma olurken de Avrupa Birliği müzakereleri çerçevesi içerisinde dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki en iyi üniversiteler nasılsa, bizim üniversitelerimizin de öyle olmasını, üniversitelerin çok politize olduğunu maalesef görüyorum, bundan kurtulunmasını arzuluyorum. Altını tekrar çizmek istiyorum, düşünceleri, fikirleri ne olursa olsun, bu benim için hiç önemli değil. Bunun hiç önemli olmadığını son yaptığım 21 rektör atamasındaki rektörlere tek tek bakarsanız, vicdan sahibi olan herkes görür.
MURAT AKGÜN- Ama orada bazı eleştiriler oldu. Mesela Adalet ve Kalkınma Partisi'nden milletvekili adayı olmuş bir kişinin bir üniversiteye rektör olarak atanması, ya da üçüncü sıradan önünüze gelen bir ismin birinci sırada kabul edilmesi; bunlar hep size yönelik eleştirilerdi.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bakın, ben size bir şey söyleyeyim. 28 üniversite rektörü atadım. Bunların 22 tanesi YÖK tarafından bana birinci sırada gönderilen insanlardı. Yani, önüme gelen 28 rektörün 22 tanesini birinci sırada olan insanlardan atadım. Ayrıca bakarsanız, yani ben eleştiri yapılırken önyargılı olunmamasını söyledim. Bir rektörün Adalet ve Kalkınma Partisi'nden aday olduğu doğrudur. Ama başka de rektörler var, başka siyasi partilerden; muhalefet partilerinde çok değerli önemli görevler almışlar, niye onlardan bahsedilmez? Benim için bu önemli değil, ama orada yaptığım çalışmalar neticesinde en doğru adayın o olduğunu gördüğüm için onu atadım. Ama başka yerlerde de yine çeşitli partilerden aday olmuş insanlar vardı, ama atamadım ben.
RUŞEN ÇAKIR- Peki, bu sistemin rektörlerin -daha genel bir şey ama- sizin tarafınızdan en son atamasının yapılması, size, sizin demokrasi, bilimsel özerklik anlayışınıza uyuyor mu, yani bu iyi bir formül mü?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Teşekkür ederim böyle bir soruyu sorduğunuz için.
Doğru değil. Şöyle düşünüyorum: Gerçekten bu konuya epeyce zaman ayırdım ve bu konuyla epeyce uğraştım. Üniversiteler yeniden yapılanırken, üniversite rektörlerinin tayiniyle ilgili veya seçimiyle ilgili yeni bir usul olması gerekir. Ben üniversite rektörlerinin üniversite içerisinde milletvekili seçilir gibi seçilmelerinin de doğru olmadığı kanaatindeyim. Nihayette demokratik yarış, siyasetçiler arasında olan bir şey. Bir üniversiteyi kim daha güçlü yapar, bir üniversite nasıl daha güçlü hale gelir; bilimde, ilimde, araştırmada nasıl daha büyük katkıları olur, gelişir; üniversiteler arasında nasıl çok daha büyük bir rekabet doğar; öğrenciler, nasıl o üniversitenin öğrencisi olmakla gurur duyarlar; öğretim üyelerinin imkanları nasıl daha çok olur; önemli olan şey bu. O açıdan ben açıkçası, yeni bir sistemin getirilmesini, bununla ilgili çalışmaların yapılmasını, Cumhurbaşkanı'nın hiç bu işe karışmamasını arzu ediyorum. Bu konuda da hem Hükümete, hem Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bir çağrıda da bulunmak isterim bu vesileyle. Yani, bu konu gayet soğukkanlılıkla ele alınsın. Çünkü, üniversiteler bir ülkenin gelişmesi, kalkınması, sadece maddi olarak değil, demokratik olarak da gelişmesi için çok önemli. Soft power dediğimiz demokrasi, insan hakları, özgürlükler bakımında, her türlü fikrin rahatlıkla konuşulabildiği, yeni düşüncelerin gelişebildiği, bunlara mekanlık yapan yerlerdir. Üniversitelerimizi bu seviyeye getirmemiz lazım. Onun için milletvekili seçilir gibi, rektörlerin seçimle gelmelerinin mahzurlarını çok gördüm, çok derin yaralar açılıyor, hatta seçildikten sonra bunlar devam ediyor. Yeniden seçilmek için doğrusu olmadık işler yapılıyor.
RUŞEN ÇAKIR- Kadrolaşmalar yapılıyor.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Ve üniversiteler çok enerji kaybediyor, prestij kaybediyor. O bakımdan katılıyorum, Cumhurbaşkanı'nın falan bu işlerle ilgisi olmaması gerekir. Ama, bununla ilgili güçlü yeni bir yapılanmaya gidilmelidir. Dünyanın en iyi üniversiteleri nasıl oluyorsa, üzerinde çalışılır. Çalışılmıştır da aslında. Bununla ilgili çok güzel eserler de var, çok güzel raporlar da var. Aslında YÖK'ün hazırladığı strateji belgesi, üniversitelerin yeniden yapılanmasıyla ilgili çok iyi istikametleri de içeriyor.
MURAT AKGÜN- Efendim, hep ciddi şeyleri soracağız; ama, bu da ciddi başka bir konu. Politikacıların, özellikle bir ülkenin en üst konumundaki siyasetçi kişiliğiyle Cumhurbaşkanı'nın özel hayatı.
Şimdi örnekler var. Mesela Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin tatili mesele oluyor. Keza İngiliz ana muhalefet partisi liderinin tatili Fethiye'de büyük tartışmalara yol açtı. Sizin de eşiniz Hanımefendi'nin türbanı nasıl bağladığı veyahut da Başbakanın eşi Sayın Hanımefendiyle ilişkilerine yönelik birtakım spekülasyonlar basında geniş şekilde yer aldı. Siz o zaman neler hissettiniz; bunu öğrenmek isterdik. Siz bu yaklaşımlarına basının, nasıl karşılıyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Kamuyu temsil eden, kamunun gücünü temsil eden veya milleti temsil eden insanlarla ilgili herkesin tabii ki bilgi edinme hakkı vardır. Herkesin görüşleri farklı farklı olacaktır. Şunlar da bizim tamamen özel hayatımız diye alanımızı genişletme hakkımız yoktur. Bunlar gayet normaldir. Ama böyle gerçekten çok özel, istismar edilmemesi gereken konular vardır. Yani, nihayetinde bir tatil yapılacaksa, o herkesin hakkıdır. Çünkü işini, görevini daha sonra iyi yapabilmesi için böyle bir hakkı vardır. Onu zorlaştırmanın, bunları dozunu kaçıracak şekilde istismar etmenin de doğru olmadığı kanaatindeyim ben. Ama, eleştiriler varsa eğer, tabii ki yapılabilir.
MURAT AKGÜN- En çok eleştiri, bir iş adamının yatıyla tatil yapılmasıydı.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bakın ben size şunu söyleyeyim: Ben, özel hayatımla ilgili ne yaptıysam, bunların hepsini kendim karşılamışımdır. Ben kendim özel hayatımla ilgili yaptığım ne varsa, bu tatilim olabilir, başka harcamalarım olabilir, bunlar benim kendi özel harcamalarımdır. Ben bu konularda şeffafım.
5 sene Dışişleri Bakanlığı yaptım, neredeyse hiç tatil yapmadım. Bu, övünülecek bir şey değil. Savaş halindeki ülkelerin başkanları, başbakanları tatil yapıyorlar ki, işlerini daha doğru yapabilsinler, daha zinde olabilsinler. Programım elvermedi, sadece iki yıl ikişer gün yaptım. Birinde yine ailemle beraber bir yere gittim. Kaldığım otelin resimleri, şeyleri böyle afişe edildi, ama ücretini ben kendim ödedim.
MURAT AKGÜN- Bu son tatil de bu çerçevede anladığım kadarıyla?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bu son tatilde de bana düşen kısmını ben kendim ödedim.
RUŞEN ÇAKIR- Bu özel hayat derken, tabii ki Çankaya Köşküne, tesettür, yani başörtüsünün Sayın Hayrünnisa Hanımla beraber girmiş olması, Türkiye'de ve aslında dünyada da belli anlamlarda ilgi uyandırdı, tartışmalara yol açtı. Şu anda bir yıl içerisinde bu mesele artık kapandı mı, ne diyorsunuz? Türkiye'nin artık böyle bir meselesi yok mu? Yani, first Lady tabiriyle Hanımefendi'nin kıyafeti…
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Benim öyle bir misyonum, öyle bir amacım yok. Benim işim neyse o. Hayatımız nasılsa, benim hayatım nasılsa biz hayatımızı öyle devam ettiriyoruz. Gizli, saklı bir şey değil.
RUŞEN ÇAKIR- Benim sormak istediğim şu, yani o başta çok haber yapıldı, çok tartışıldı, ama son dönemlerde yok sanki.
MURAT AKGÜN- Sanki alışıldı alışılmadı…
RUŞEN ÇAKIR- Normalleşti mi, öyle bir şey mi oldu?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bilemem. Zaten halkın içerisine girerseniz böyle problemler söz konusu değil. İnsanların karakteri önemli, insanlar doğru bir iş mi yapıyor, yanlış bir iş mi yapıyor; bu önemli.
İnsanlar ülkesine, insanlığa faydalı mı oluyor, yoksa faydası olmuyor mu; bu önemli açıkçası.
RUŞEN ÇAKIR- Şekilde zaten bir sorun yok gibi?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- O açıdan ben şekille ilgilenmem açıkçası.
RUŞEN ÇAKIR- Bu Erbakan meselesini tabii ki sormamız gerekli.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Buyurun sorun.
RUŞEN ÇAKIR- Ne soracağımı biliyorsunuz.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Sorun ne soracaksınız.
RUŞEN ÇAKIR- Burada benim anladığım kadarıyla, yani gördüğümüz kadarıyla Necmettin Erbakan'ın affı meselesinde sizin de aynı davada yargılanıyor olmanızın getirdiği bir -itiraz edenler, yahut da eleştirenler- onu çok öne çıkartıyorlar, yoksa normal şartlarda bu davada siz olmasaydınız, siz sanık olmasaydınız, belki de bu bu kadar dile gelmeyecekti; bu konuda siz ne diyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Ben bu konuyla ilgili açıklamalar yaptım, ama maalesef bazıları önyargılı olarak davranıyorlar bu konuda. Baştan Sayın Erbakan affedilirken, daha doğrusu cezasının geri kalan kısmı kaldırılırken, sadece yükümlülük kısmı sona erdirilmiştir. Onunla ilgili diğer davalar, o tazminat davaları, devam etmektedir. Bu konu açılmışken şunu da söylemek isterim. İnsanlar tam bilemiyorlar, zannediyorlar ki, Cumhurbaşkanı istediği insanı affedebilir. Böyle değil. Sadece hükümlü olan, yani mahkemesi bitmiş, suçluluğu sabit olmuş insanlar içerisinden eğer sağlık durumu elverişsiz olanlar varsa, onlar savcılara müracaat edecekler, savcılar hastanelere gönderecekler, hastaneler bunu onaylayacak, Adli Tıp bunu onaylayacak, Adalet Bakanlığı bana gönderecek öyle olur. Yani, ben istediğim bir kişiyi getirin bunu affediyorum diyemem.
İkincisi; kamuoyunu yine gazetelerde gördüm birçok isimler, "bunları da affet, adil ol Cumhurbaşkanı" dediler.
MURAT AKGÜN- 42 kanserli hasta var.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Benim en çok önem verdiğim konu, inanın ki adil olmaktır. Adaletli olmayan bir devlet adamı çok kötülük yapmış olur. Bu da en titiz olduğum konulardan birisi. Ben bunu görünce hemen arkadaşlarımı çağırdım, nedir bu konu dedim. Ve onun üzerine şu bilgileri verdiler, dediler ki, "tutuklu olan bir insan, mahkemesi devam eden, henüz suçu sabit görülmemiş ve mahkeme tarafından hükümlü hale getirilmemiş bir insanı siz affedemezsiniz" dediler. Şimdi o isimlere baktım, onların yarıdan çoğu yani büyük bir kısmı tutuklu, mahkemeleri devam ediyor. Anayasa bana böyle bir hak vermemiş, benim onlarla ilgili yapabileceğim bir konu yok. Mesela geçenlerde yine vefat eden Okkır, onunla ilgili de, mahkemesi devam ediyor, hükümlü değil henüz. Bize müracaat etmişler, ama biz hemen Adalet Bakanlığı'na da bildirmişiz, mahkemeler baksın buna diye. Ama benim böyle affetme hakkım yok.
RUŞEN ÇAKIR- Doğru diyorsunuz da, mesela şu anda Ferit İlsever, çok kötü bir kanserle mücadele ediyor ve gözümüzün önünde belki de Okkır'ın başına gelen, yani böyle bir temenni. Şimdi siz burada şahıs olarak..?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Tabii ona da baktırdım ben. Çünkü bana ben şu kişiyi getirin de affedeyim diyemiyorum Anayasa'ya göre. Bu söylediğiniz kişiyle ilgili Cumhuriyet Savcılığı'nın hastaneye sevk etmesi gerekiyor. Hastanelerin bu kişinin sağlık durumunun elverişsiz olduğunu onaylaması gerekiyor. Adli Tıp bağımsız bir kurum. Adli Tıp, "Evet, cezaevinde, hapishanede durmaması gerekir" diye rapor veriyor ve o rapor bana geliyor, ben o zaman onu affediyorum veya etmiyorum; benim önüme gelmiş böyle bir durum yok. Gelsin benim böyle önüme, ben o zaman o dosyaya bakayım. Ama benim önüme gelmeyen bir durumla ilgili, benimle ilgili olmayan bir durumla ilgili "Bana yanlış yapıyorsun, adil olmuyorsun" demek de herhalde bana karşı adaletsizlik, adil olmayan bir davranış.
MURAT AKGÜN- Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Erbakan'ın sizin hakkınızda çok…
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bu konuya geleyim, müsaade ederseniz yarım kaldı, buna bir açıklık getirmek istedim. Çünkü kamuoyu yanlış biliyor bazı konuları.
Ayrıca, bana şimdiye kadar 5 dosya geldi bununla ilgili bir sene içerisinde.
RUŞEN ÇAKIR- Erbakan gibi ..
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Sayın Erbakan da dahil olmak üzere 5 dosya geldi. Bu dosyalardan 3'ünü ben değerlendirdim. Aslında birinde birazcık doğrusu tereddütlerimiz oldu, tekrar incelenmesi için gönderdik, daha gelmedi.
Şimdi benimle ilgili konuya gelince. Siz hepiniz biliyorsunuz. Refah Partisiyle ilgili bir konu o gün bu. Onunla ilgili iki dava söz konusudur. Biri ceza davası, biri de hukuk davası. Ceza davası açıldı, o zaman milletvekili olmayan partinin genel başkan yardımcıları, partinin genel sekreteri, partinin genel muhasibi -muhasip diyorum, para işlerine bakan muhasibi- bunların hepsi yargılandı ve beraat ettiler. Ben, o davada yargılanamadım milletvekili olduğum için. Ama ben o zaman o partinin protokolün en sonundaki, dışişlerinden sorumlu başkan yardımcısıydım. Buna rağmen ben Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gittim, komisyona -belki de ilktir bu- "Benim dokunulmazlığımı kaldırın" dedim. Ama başkaları da olduğu için kaldırmadılar. Ama ben gittim ve bunu söyledim.
Şimdi hukuk davasına gelince, ama dokunulmazlık engel değil tazminat davaları için. Tazminat davası benimle ilgili de açıldı, yargılanıldı ve "Dışişlerinden sorumlu bir başkan yardımcısının para işleriyle alakası yoktur" diye mahkeme karar verdi. Genel muhasiple ilgili bile "alakası yok" diye karar verdiler. Genel sekreterle ilgili karar verdiler "İlgisi yok" diye.
Şimdi bunlar biliniyor. Bunlarla ilgili açıklamaları yaptık, ama bazı çevreler Cumhurbaşkanlığı makamını hâlâ siyasi görüyorlar herhalde, yıpratmak için bunları söylüyorlar.
MURAT AKGÜN- Siz Refah günleri deyince aklıma şu geldi: Yol ayırdıktan sonra Sayın Erbakan'la, sizin hakkınızda çok ağır eleştirilerde bulundu. Sadece size değil, sizinle beraber partiden ayrılanlara. Sonra siz bu kararı verdikten sonra "Onlar bizim evlatlarımız" dedi. Bu değişikliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bir şey söyleyemem. Ben demin söylediğim gibi, şu anda ben konumum gereği, herkese, beraber çalıştığım insanlara veyahut da bana karşı siyasette mücadele eden insanlara karşı da ben eşit mesafede olmak zorundayım ve böyleyim, kendimi böyle görüyorum.
MURAT AKGÜN- Sayın Cumhurbaşkanım, madem netameli konulara girdik. Bir Çukurambar konusu var.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Sorun.
MURAT AKGÜN- Anayasa Mahkemesi'nin Adalet ve Kalkınma Partisi'yle ilgili kararından hemen önceye rastgeldi. Bu görüşme niçin basından saklandı, kamuoyundan saklandı, niçin bir evde yapıldı, orada bir dördüncü kişi oldu mu olmadı mı?
Bir de son soru bu kadar fırsat bulmuşken; orada ne konuştunuz efendim?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Ben size şunu söyleyeyim: Tabiî ki hepimizin konumları var, ayrıca insani konumlarımız var; arkadaşlıklarımız var, çeşitli ilişkilerimiz var. O toplantıda benim olduğumu hiç kimse bilmiyordu. Siz biliyor muydunuz, takip eden basın biliyor muydu? Yani gizli, benim bilinmemem gerekmiş olsaydı hiçbiriniz bunu bilmiyordunuz, ama biz dedik "söyle" diye ev sahibine, o açıkladı. Dedi ki, "Evet burada Sayın Cumhurbaşkanımız da vardı" dedi. Yani, biz gizli, saklayacak olsak…
RUŞEN ÇAKIR- Başkalarının bilmesini istediniz?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Hayır, yani böyle bir ilgi olunca, biz söylemeseydik bu haber de olmayacaktı belki. Biz söyledik, dolayısıyla gizli kapaklı bir şey değil. Ama muhakkak ki bizim de bir araya gelip rahat konuşabileceğimiz bazı şeylere demek ki ihtiyacımız oluyor.
RUŞEN ÇAKIR- Yani, anladığım kadarıyla Başbakan Erdoğan'ın o evde olduğunu bilen gazetecilere, siz kendinizin de burada olduğunuzu söylemesi için Mehmet Beye söylediniz, o duyurdu.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Evet.
MURAT AKGÜN- Peki ne konuştunuz efendim? Çünkü o kadar kritik bir dönem ki.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Kendi aramızda konuştuk, herkesin tabii ki zaman zaman konuşmaya ihtiyacı var.
MURAT AKGÜN- Peki, dördüncü bir kişi var mıydı efendim ev sahibi, siz, Sayın Başbakan?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Hayır, söz konusu değil.
MURAT AKGÜN- Çünkü, bu konuda çok spekülasyon oldu.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Hayır, söz konusu değil. Onunla ilgili biliyorsunuz Anayasa Mahkemesi Başkanı'nı çok söylediler. Daha sonra gördüğüm kadarıyla Mahkeme Başkanı'nın beraber olduğu arkadaşları, yine üye arkadaşları açıklamalarda bulundu.
RUŞEN ÇAKIR- Netameli genel olarak çok kritik bir konuyu herhalde izleyiciler de bekliyordur ne zaman bu laf ilk defa geçecek diye. Herhalde 40'ınca dakika da geçiyor. Ergenekon.
Ergenekon, bir ara bayağı büyük bir gürültü oldu, şimdi biraz yatışmış gibi, ama en son Osman Paksüt'ün eşinin de ifadesinin alınacağını duyarak yeniden bir gündeme geldi. Siz tabii ki siyaset üstü bir konumdasınız, ama Ergenekon meselesi de Türkiye'nin kaderini çok yakından ilgilendiren bir soruşturma ve artık bir dava açıldı. Çankaya Köşkü'nden Ergenekon nasıl takip ediliyor, nasıl bakıyorsunuz, yani her şey tam hukuk devleti normları içinde mi gidiyor, yoksa bir eleştiri, biliyorsunuz bunun bir çete ayıklamadan ziyade muhalefeti sindirme operasyonu olduğu yolunda da eleştiriler ve yaklaşımlar var; bu konuda sizin gözleminiz nedir?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL - Bu davanın çok önce başladığını hatırlayacaksınız, yani ben Cumhurbaşkanı olmadan önce de, bununla ilgili operasyonların olduğunu hep biliyorsunuz tabii o zamanlar.
İkinci olarak şunu söylemek isterim: Bu davayla ilgili ismi geçenler veya şu anda tutuklu olanlar; hiç kimseyi suçlu ilan edemeyiz. Çünkü mahkemeler kararını vermeden hiç kimseyi suçlu ilan edemeyiz. Bu konuda herkesin dikkatli olması gerekir. Ama, şunu da söylemek isterim. Önemli bir dava tabii ki. Bu konular Türkiye'de her zaman vardı. Bunların varlığını da herkes bilirdi, ama bu konulara değinilmezdi.
RUŞEN ÇAKIR- İlk defa değiniliyor.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Şimdi memnuniyet verici olan bir şey şu ki, savcılar bununla ilgili çalışmalarını yapmışlar, kendilerine göre dokümanları delillendirmişler ve böyle bir konuyu mahkeme safhasına getirmişler, mahkeme aşamasına ulaşmış bir konu bu.
MURAT AKGÜN - Kamu vicdanını rahatlatacak bir sonuç çıkacağına inanıyor musunuz?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bir şey söyleyemem. Bakın ne dedim ben: Önemli olan, bu kadar iddialar, bu kadar silahlar, bu kadar deliller olduğuna göre, bunların savcılar tarafından toparlanıp, -onlar da kendi görevlerini yapmış oluyorlar- bunu mahkeme safhasında da hakimlere, mahkemeye teslim etmeleridir.
Şimdi biz, tekrar söylüyorum, hiç kimseyi burada suçlu ilan edemeyiz. Hiç kimseye çeşitli şeyler yükleyemeyiz. Bunlar ahlâki de olmaz, hukuki de olmaz, doğru da olmaz. Ama böyle bir davanın Türk mahkemelerine teslim edilmesini ve mahkemelerimizin açık, şeffaf, kuralları belli, usuller çerçevesi içerisinde bunlara bakacak olmasının, ben Türkiye açısından bir aşama olduğu kanaatindeyim.
RUŞEN ÇAKIR- Söylediniz ki, hep vardı bunlar, biliyorduk, evet biliyoruz. Hatta derin devlet deniyordu. Şu anda siz devletin başı olarak, en tepesindeki kişi olarak sizi de çok yakından ilgilendiriyor; eğer derin bir devlet varsa. Ama şöyle de bir yaklaşım var, demin Murat'ın sorduğuyla belki paralel. "Sonuna kadar gidilecek mi, gidilmeyecek mi?" diye bir soru var.
Şimdi bazıları bu operasyonların tamamen kurmaca olduğunu düşünürken, bazıları da destekliyor, ama bunun bir yerde duracağını, çünkü bu hesaplaşmanın yani bir nevi devletin kendisinin geçmişiyle hesaplaşmasının bir sınırı olacağını, yani yine kolun yen içinde kalacağını düşünüyor. Hakikaten Türkiye tam anlamıyla bir arınma yaşayabilir mi?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Ben doğrusu bu konuyla ilgili daha fazla konuşmak istemem. Ama yine bu konuyla ilgili bir noktayı söylemek isterim. Çeşitli insanlar, çeşitli yanlış yapan kişiler, bunlarla ilgili iddialar zaten toparlanıyor, mahkemelere gidiyor, mahkemeler kuralları çerçevesi içerisinde hareket ediyor. Kurumlarımızı, bütün kurumlarımızı bir yıpratma vesilesi olarak da bu meseleleri asla kullanmamamız lazım. Çünkü kurumlar bizim kurumlarımızdır. Bütün kurumların içerisinde, siyaset kurumunun içerisinde de, asker içerisinde de, polis içerisinde de, bürokrasi içerisinde de, sivil hayatta yanlış yapanlar çıkabilir, yetkilerini kendilerine göre sınırlarının aşırı dışına çıkıp değerlendirenler, kendilerine görev çıkartanlar olabilir. Bunlar karşısında, kanunlar karşısında herkes nasıl eşitse, bu eşitlik bugün işte çalışıyor, görüyorsunuz. Bu açıdan kurumlarımızı -özellikle bu davayla ilgili de söylüyorum- bunu yıpratmamaya, kurumlarımızı ayrı tutmaya -yanlış yapanlar ayrıdır, ama kurumlar ayrıdır- herkesin dikkat etmesi gerektiğini de özellikle ben burada söylemek istiyorum. Çünkü, bazen hissiyatlar çok öne çıkıyor. Bazen işte perdenin arkasını bilmeden çok aşırı eleştiriler yapılıyor, işin dozajı aşıyor ve sonunda kendi kendimizi yıpratır duruma da geliyoruz. Böyle olmamalı, açık, şeffaf, dürüst bir şekilde kimse engellenmemeli, savcıların ve hakimlerin gayet özgürce, kanunların verdiği bütün yetkileri rahatlıkla kullanarak hareket etmeleri gerekir.
MURAT AKGÜN - Sayın Cumhurbaşkanı, buradan hemen teröre geçmek istiyorum. Terör hâlâ Türkiye'nin en önemli sorunlarından, hatta bir numaralı sorunu bile denilebilir. Dün Koşaner Paşanın bir eleştirisi vardı, "Sanki Türkiye'de terör yokmuşçasına yasalar yapılıyor" dedi. Buradan yola çıkarak ne dersiniz; Avrupa Birliği'yle ilişkiler, Türkiye'nin terörle mücadelesinde bir zafiyet yaratacak tehlike oluşturuyor mu? Terörle mücadelemizde yasalardan kaynaklanan sıkıntılar var mı sizce?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Şimdi bakın, bu dinamik bir süreç. Aslında konuşmanın tamamına -eminim ki dinlediniz- bakarsanız eğer güzel bir konuşmaydı. Zaman zaman biz de Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, bu dinamik süreç içerisinde yeni tedbirler alınır mı veyahut da yaptığımız, iyi niyetli çıkarttığımız ve herkesin, hepimizin desteklediği bazı yasalar istismar ediliyor mu, artısını eksisini, hep beraber gözden geçiriyoruz. Dolayısıyla dünkü konuşma da bu çerçeve içerisindedir. Bir taraftan dikkat ederseniz, insan haklarının standardının yükselmesiyle nasıl gurur duyduğumuz, Avrupa Birliği sürecine nasıl önem verdiğimiz; bütün bunlar, herkesin üstüne düşeni en iyi şekilde yapma, hukukun üstünlüğünü pekiştirme, özgürlüklerle ilgili çok güzel vurgular varken, bir taraftan da böyle bir boşluğun ortaya çıktığı konusunda dikkat çekti Komutan, bunlar, bizim daha önce de kendi aramızda konuştuğumuz konulardır. Eminim ki bunlarla ilgili çalışmalar yapılacaktır. O açıdan tekrar söylüyorum, kurumlarımıza karşı, Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı, Emniyet Teşkilatımıza karşı yıpratıcı bir tavır almamak gerekir. Yani, kişiler yanlış yapabilir, bu ayrıdır. Kişiyi alıp ayırırsınız, ama kurumların güçlü olması lazımdır.
MURAT AKGÜN- Kişilerin hataları kurumlara mal olmamalı diyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bu ülkede Türk Silahlı Kuvvetleri, bu ülkede Emniyet Teşkilatımız ne kadar güçlü olursa o kadar gurur duyarız ve buna hepimizin ihtiyacı var ve hepimiz bu dikkati göstermeliyiz.
RUŞEN ÇAKIR- Siz Cumhurbaşkanı olduktan sonra ilk yurt içi gezinizi Güneydoğu'ya yaptınız ve çok coşkulu bir gezi olduğunu hatırlıyorum.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Evet.
RUŞEN ÇAKIR- Siz de çok etkilenmiştiniz ve hatta kendinize bir eylem planı hazırladınız ve bunu takip etmeye çalıştınız. Sonra Dağlıca olayı ile beraber, onun öncesinde başka saldırı, ama Dağlıca ile beraber çok sert bir döneme girdi, sonra harekatlar vesaire ve kara harekatı, hava harekatı çok zorlu bir dönem yaşadı Türkiye ve son dönemde bakıyoruz ki kırsal alandaki o mayınlar dışında pek fazla bir etkili eylemde bulunamıyorlar, ama şehirlerde çok ciddi sorunlar yaşanıyor. İşte Mersin'de olan olay, İzmir'de patlayan bomba, Güngören'de patlayan bomba gibi, yani kırsal alandaki hareket kabiliyetinin sıkışması üzerine örgütün şehirlere yönelmesi. Bu süreci yakından takip ettiğinizi biliyorum. Bu süreçte Türkiye'nin parametreleri neler, yani şimdi Kuzey Irak'taki varlığına karşı Amerika ile ABD ile istihbarat işbirliği kara harekatı vesaire deniliyordu, bayağı da sonuç alındığını görüyoruz, ama şimdi şehirlerde bambaşka, çok da az buçuk bildiğimiz, ama çok da alışık olmadığımız ve peş peşe eylemler yaşanıyor.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Terör, gündemimizdeki en önemli konudur, Türkiye'nin en önemli konusudur, dünyanın en önemli konusudur aslında. Tabii ki biz de bu konuyla ilgili uzun yıllardır büyük bir mücadele devam etmektedir. Terörle mücadelenin de birçok yolu vardır. Bir taraftan silaha silahla karşı koymak, mücadele etmek, diğer taraftan da tabii ki başka imkanları da hep devreye sokarak götürmek bu işi.
Ben Cumhurbaşkanı olunca, sizin de söylediğiniz gibi ilk ziyaretimi önce Van, ilçeler Başkale, Yüksekova, Hakkâri, Siirt, Şırnak, Diyarbakır'a yaptım. Bütün buraları gezdim ve buralarda halkla, vatandaşlarımla iç içe oldum, gerçekten inanılmaz bir coşkuyla, inanılmaz bir sevgiyle karşılandım. Bu coşku ve bu sevgi benim şahsımda devletimize olan sevgiydi. Çünkü devletinin başını halk kendi içinde gördü. Hiç kimsenin inmediği ve yürümediği yerlerde indim ve halkla, çocuklarla, kadınlarla herkesle kucaklaştım orada. Bu beni çok gururlandırdı. Onların gösterdiği sevgi, bu ülkenin birliğinin ve bütünlüğünün bozulamayacağına olan inancımı bir kez daha pekiştirdi. Aynı şekilde orada çok zor şartlar altında adeta vatan müdafaası savunması yapan, terörle amansız bir mücadele içinde olan Silahlı Kuvvetlerimizin mensuplarını, Mehmetçikleri, onları bizzat yerinde gördüm, mevzilerinde bulundum. Helikopter bizi bıraktı, duramadı gitti, sonra geldi aldı. Hangi zor şartlar altında Türk askerinin, subayının ne büyük fedakarlıklarla bu mücadeleyi verdiğini yerinde gördüm, büyük bir gurur duydum gerçekten.
Bütün vatandaşlarımızın devletimize olan aidiyet duygusu çok güçlü olmalıdır. Türkiye'nin bütün coğrafyası, doğusu, batısı, kuzeyi, güneyi veyahut da kendini nasıl tanımlıyorsa, yani etnik olarak veya dini gruplar, mezhep olarak, herkesin bu ülkenin eşit vatandaşı olduğunu ve Türkiye'nin hepsinin öz yurdu olduğunu, öz yurdunda hiç kimsenin kendisini garip hissetmemesi gerektiğine inanıyorum ve bunun için bütün vatandaşlarımızın aidiyet duygusunu güçlendirmenin birinci mesele olduğuna inanıyorum.
Muhakkak ki birçok meseleler var, problemler var. Bunları görmezlikten asla gelemeyiz. Yani, problemleri hasıraltı etmek, kapının arkasına saklamak, bu en kolay iştir. Ama bu problemlerin daha kronik olarak gelecek nesillerin karşısına çıkmasını neden olur ki, bu aslında yapılmış büyük bir kötülüktür. Sıkıntıları cesaretle ve soğukkanlılıkla ele alıp, inceleyip, üstüne gidip ve bunları vaktinde çözmemiz lazım. Bu konu da bunlardan birisidir, bir taraftan terör, bir taraftan da ülkemizde kiminin terör, kiminin Güneydoğu Anadolu, kiminin Kürt meselesi dediği bu meselenin, muhakkak ki kendi inisiyatifimizle kendi kendimize çözmemiz lazım. Şüphesiz ki bunun çözümünde çok önemli gelişmeler de olmuştur Türkiye'de. Türkiye'nin demokratik standartları yükseldikçe, aslında şikayetlerin çoğunun bittiğini insaflıysa herkesin de görmesi gerekir.
Muhakkak ki daha yapılacak işler vardır. Birçok meselelerimizle ilgili nasıl yapılacak işler varsa, bu konuyla ilgili de vardır ve devletimiz bunu gayet soğukkanlılıkla değerlendiriyor ve bununla ilgili çalışmalar yapılıyor. Ama terör, bölücü terör, ne olursa olsun hiçbir şekilde gerekçe gösterilemez. Bununla ilgili sonuna kadar devletimiz mücadele edecektir. Asla bir zafiyet gösterilmeyecektir. Maalesef bu kolay bir konu değil, çünkü sınırımız da çok dağlık bölge, orada kontrol edilemeyen bir alan vardır. O açıdan Irak ile ilişkilerimiz çok önemlidir. Geçen dönem içerisinde yine bu konuyla ilgili çok önemli mesafeler alınmıştır. Amerika Birleşik Devletleri bu konunun içerisine sokulabilmiştir; bu önemli. Amerika Birleşik Devletleri -Dışişleri Bakanıyken de çok söyledim- dünyadaki birçok konuyla ilgilenen bir ülkedir. Süper bir ülke. Böyle süper bir ülkenin bu konuda Türkiye ile işbirliği yapması için dikkatleri çekilebilmiştir ve bu işin içine sokulabilmiştir. Sayın Başbakanın ziyareti, daha sonra benim ziyaretim, gayet açık, net bir şekilde…
MURAT AKGÜN- Ama Amerikalılar şimdi çekilecek Irak'tan, 2011 yılından bahsediliyor. Bu Irak genelinde ve özellikle Kuzey Irak genelinde bir sıkıntı yaratır mı sizce?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Hayır, o ayrı bu ayrı. Irak'tan çekilmeleri bildiğiniz gibi -Irak şu anda işgal altında da- işgali bırakacaklar. Terörle mücadelede zaten o güçlerin buraya güç vermeleri de söz konusu değil tabii ki, Amerikan askeri gelip de Irak'ın kuzeyinde dağlarda bize yardımcı olmuyor zaten, ama başka ilişkiler söz konusu.
Burada önemli bir konu da şu: Irak Hükümetiyle bu konuda samimi bir işbirliği başlamıştır; bu çok önemli tabii. Irak Hükümetiyle işbirliği çok önemli. Irak Devlet Başkanı ziyaret etmiştir, Sayın Başbakan ziyaret etmiştir.
MURAT AKGÜN- Sizin iade-i ziyaretiniz söz konusu mu Bağdat'a?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Tabii ben de Bağdat'ı ziyaret etmek istiyorum. Bunun zamanlamasını arkadaşlarımız çalışıyorlar.
Burada önemli anlaşmalar yapılmıştır. Bu anlaşmaların uygulamasıyla ilgili çeşitli toplantılar yapılmaktadır. Onlar da bu mücadeleye destek vermektedirler. Şunu söyleyeyim: Terörle mücadelede evet şehirlerimizde bazı olaylar olmaktadır, ama o kadar utanılacak olaylar olmaktadır ki, terör örgütü bunları sahiplenememektedir. Güngören'deki olayı, İzmir'deki veya başka yerdeki olayları çıkıp sahiplenememektedir. Bu kadar insanlık dışı, bu kadar masum insanlara karşı, çocuklara, kadınlara karşı yapılan canice bir saldırıdır; çıkıp bunları ben yaptım diyememektedir.
RUŞEN ÇAKIR- Göngören'in kesin onlar tarafından yapıldığına emin misiniz?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bana verilen bilgiler böyledir.
MURAT AKGÜN - İzmir?
RUŞEN ÇAKIR - PKK tarafından?,.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bunların hepsi terörle ilgili konulardır, ama burada bir şeyin daha altını çizmek istiyorum. Polis teşkilatımıza da gerçekten takdirlerimi sunmak istiyorum. Dikkat ederseniz en karmaşık olaylar bile çözülebilmekte, ortaya çıkartılabilmektedir. Bu bakımdan büyük bir fedakarlık içerisinde çalışmakta, ayrıca tabii ki birçok olay da önceden önlenmektedir. Bundan dolayı nasıl Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yaptıkları büyük mücadelede hepimiz destek veriyoruz ve büyük bir gurur duyuyorsak, Polis Teşkilatına, Emniyet Teşkilatına da bu fedakarca yaptıkları çalışmalara hepimizin gönülden destek vermesi ve onlarla gurur duymamız gerekir.
MURAT AKGÜN - Cumhurbaşkanlığı'nın toplumdaki prestiji; bu, her zaman konuşulan, anketlere konu olan bir şeydir. Bugün bir gazetemizde bu konuda bir haber vardı, Cumhurbaşkanlığı son bir yılda prestij kaybetti, asker ve polis aynı, ama Cumhurbaşkanlığı puan kaybetti, dördüncü sıraya indi diye. Sizin bu yönde bir izleniminiz oldu mu, yahut bu araştırmaya siz ne diyorsunuz efendim?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Nedir o araştırma bilmem, çünkü Türkiye'de çok önyargılı yani kasıtlı yapılan birçok şey var, kredibilitesini bilmediğim bir araştırma, görmedim de. Yalnız Polis Teşkilatı, Türk Silahlı Kuvvetleri halkın gönlünde ne kadar çok yücelirse o kadar çok mutlu olurum ben.
RUŞEN ÇAKIR- İsterseniz burada demin konuştuğumuz herkesin Cumhurbaşkanı olması meselesinde biliyorsunuz son dönemlerde çok kullanılan bir konsensüs, uzlaşma, mutabakat, hepsi aynı laf aslında. Ve burada en son Olli Rehn'in Milliyet Gazetesinde bir yazısı çıktı biliyorsunuz. Amerikalı bir Anayasa Profesörünün, Arato'nun açıklamaları oldu. İçeridekileri saymıyorum, dün de Devlet Bahçeli benzer şey yaptı ve burada dönüp dolaşıp bu mutabakat arayışı, uzlaşma arayışında gözler Çankaya'ya, buraya çevriliyor. Sizin bu konuda bir yılda aslında şöyle bir şey var, kapatma davası Türkiye'de fazladan bir gerilime yol açmıştı, dava da sonuçlandı ve kapatmamayla sonuçlanmasının getirdiği bir rahatlama da var. Şimdi bir normalleşmeden söz ediliyor. Galiba iklim de elverişli, yani bir normalleşme ve uzlaşmak için. Sizin bu önümüzdeki dönemde bu konuda bir somut projeleriniz var mı, yoksa gelişmelere göre birtakım tavırlar mı alacaksınız?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bakalım. Ben icraatın başı değilim, ben hükümet değilim, ben Hükümetin Başkanı Sayın Başbakan'ın konumunda değilim. Benim görevlerim Anayasa ile belli. Sizlere daha önce de söylediğim gibi, Türkiye'nin güçlenmesi, Türkiye'nin refahı, Türkiye'de bütün insanların mutluluğu için Anayasa'nın verdiği görevler çerçevesi içerisinde hareket ederim ve fikirlerimi açıkça paylaşırım. Bu çerçeve içerisinde Türkiye'de enerjimizin hangi istikamete sevk edilmesi gerektiğini de ben defalarca söyledim. Bunun en önemli noktalarından birisi Avrupa Birliği ile bütünleşme sürecini hızlandırmak, reform sürecini hızlandırmak. Reform süreci dediğimde de siyasi demokratik reform süreci ve ekonomik reform süreci. Bunun ikisinin de altını özellikle çiziyorum.
Şüphesiz ki Türkiye'de Anayasa tartışmaları söz konusu. Anayasa tartışmaları tekrar herhalde açılacaktır; çünkü, bütün siyasi partilerin, bütün sivil toplum örgütlerinin, bir anayasa değişikliği talepleri veya yeni bir anayasa talepleri söz konusudur, vardır; bu konuda herkes ortak görüşlerini ifade ediyorlar. Burada benim çok önem verdiğim nokta, bunun metodolojisinin çok dikkatli bir şekilde takip edilmesi, herkesi işin içerisine sokacak bir şekilde bu çalışmaların yapılması. Sayın Meclis Başkanı'nın yaptığı açıklamalar var. Yani, gayet güzel. Bazen insanlar yapılan bir işte tuzunun olmasını isterler. Yapılan iş güzel olsa bile, kendi katkısı ve tuzu yoksa onu tenkit ederler; çünkü, kendilerinin bir katkısı yok. O açıdan bazen usul, metod, esas kadar önemli oluyor. İnanıyorum ki, bu önümüzdeki süreçte herkes buna çok dikkat edecektir. Avrupa Birliği ile ilgili yine fırsatları kaçırmamamız gerekir. Çünkü Avrupa Birliği süreci, Türkiye'yi güçlendiren, modernleştiren, Türk halkının standartlarını yükselten, Türkiye'yi zenginleştiren bir süreç. O açıdan reformlara daima vurgu yapıyorum. Bu konuda herkesin dikkatini çekiyorum. Yine altını çizerek söylüyorum, bir taraftan demokratikleşmeyle ilgili reformlar, diğer taraftan da ekonomiyle ilgili konular; bunlar çok önemli. Çünkü ekonomide ne kadar çok şeffaflık, ekonomide ne kadar çok kurallar, ekonomide ne kadar çok fırsat eşitliği; bütün bunlar yerli yerinde olursa, Türkiye o kadar cazip bir ülke haline gelir, daha çok yatırım gelir. İçeride müteşebbisler daha çok heyecan bulurlar. O açıdan ekonomik reformların altını çiziyorum ben. Orta vadeli, uzun vadeli yönlenmenin Türkiye'nin büyük çıkarına olduğunu hep düşünüyorum.
Ben doğrusu ancak bu fikirlerimi paylaşıp, bu fikirlerimle ilgili önerilerimi yapabilirim. Şimdi sizin sorunuza bu şekilde cevap vermek istiyorum.
RUŞEN ÇAKIR- Biliyorsunuz bir yıl boyunca açıkçası herkes olmasa bile büyük bir çoğunluğun, tüm herkesin burada bir masanın etrafında sizin öncülüğünüzde bir araya gelmesini arzuladı toplum. Çünkü bir ara çok gerildi biliyorsunuz. Şu anda gerginlik azalmış gibi gözüküyor, ama her an yeni birtakım kutuplaşmalar olabilir. Mesela sembolik de olsa, ki bazen semboller birçok şeyin önüne geçebilir.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Sembolik, tabii ki dediğiniz çok önemli. Ben Hacı Bektaş'a gittim, konuşma yaptım, halkın içerisine girdim, halkla kucaklaştım. Bunlar sembolik. Doğuya, Güneydoğu Anadolu'ya gittim. Van'a gittim, Siirt'e gittim, Şırnak'a gittim, Diyarbakır'a gittim, Yüksekova'ya gittim, Hakkari'ye gittim, her yerde halkın içine girdim, her yerde halkla kucaklaştım; bunlar sembolik değil mi? Kimse kendisini dışlanmış hissetmesin diye kanunlar çerçevesinde hareket eden herkesi, bütün siyasi partileri buraya davet ettim. Meclis'te olmayan siyasi partileri davet ettim. Bütün grupları davet ettim. Grubu olmayan partileri davet ettim. Burada hepsiyle toplantılar yaptım, Türkiye'nin meselelerini açık yüreklilikle hepsiyle konuştum. Sivil toplum örgütlerinden bütün sendikaları ayırım yapmadan, KESK'inden, MEMURSEN'inden, diğerine kadar, bütün işçi sendikalarını, DİSK, Türk-İş, hepsini buraya davet ettim. Yani mesela şunu da yapın derseniz düşünürüm tabii onları.
MURAT AKGÜN- Hükümet ile aranızda yeterince mesafe koyabildiğinizi düşünüyor musunuz? Çünkü, size yönelik eleştirilerden bir tanesi çıktığınız partiyle hâlâ diğer siyasi partilere göre daha yakın davrandığınız iddiası, eleştirisi.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Güzel bir soru sordunuz.
Şimdi, Hükümetle kavgalı olmak ayrı bir şey, Hükümetle belli mesafeler içerisinde Türkiye'nin çıkarına çalışmak farklı bir şey. Benden önce siyasetten gelmiş olan Sayın Cumhurbaşkanlarının -vardır bunlar- dönemleriyle benim dönemimi mukayese ederseniz, en iyi değerlendirmeyi sizler yaparsınız. Ama Hükümetle kavgalı olmak veyahut da Hükümetin yaptığı doğru işleri de "bu yanlıştır" diye ortaya çıkmanın da bir marifet olduğu inancında değilim açıkçası. Ama yanlış söz konusu olursa, Hükümet de bir yanlış yaparsa, bu yanlışı da gayet açık yüreklilikle konuşurum, söylerim, düzeltmelerini isterim. Nitekim de böyle yapıyorum. Yani, şöyle yanlış bir anlayış var, enerjilerimizi biz kavgaya mı harcayacağız? Devlet kurumları arasında uyumu sağlamak anayasal bir görev, benim görevim o. Yani, Hükümetle diğer anayasal kurumlarımızla, yargıyla… Ben bütün yüksek yargının başkanlarını buraya davet ettim o kritik dönemlerde, onlarla oturdum konuştum, onlar içini bana açtı, ben onları dinledim, vermek istedikleri mesajları aldım, paylaşmam gerekenlerle paylaştım. Bütün bunları yaptım ben. Tabii ki bütün bunları yapmaya devam edeceğim.
Ama şu önemli: Ben herkesin dikkatini çekerim. Kavgayla, çekişmeyle bu ülke çok şey kaybetti. Bunların maliyetini eğer toplarsanız, çok büyük maliyet çıkar, bu maliyet de milletin sırtına bindi. Onun için doğru bir istikamette uyum içerisinde olmak, herkes doğru bir istikamette Türkiye'nin yücelmesi, problemlerini aşması, gelişmesi, kalkınması için enerjisini ortaya koymak ve yardımcı olmak durumunda.
MURAT AKGÜN- Doğru istikamet deyince hemen akla Anayasa değişikliği geliyor Sayın Cumhurbaşkanı. Biraz evvele bu konuya değindiniz, ama benim öğrenmek istediğim şey şu: Bu Meclis Anayasa'yı değiştirebilir mi veyahut ana muhalefet partisinin katkısı olmadan değiştirme yönüne gidilirse yeterli sonuç çıkar mı?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bakın bir şey diyeceğim. Bu Meclis derken -kesinlikle niyetiniz öyle değil- Meclisin itibarını sarsmamamız lazım. Çünkü, bu Meclis şimdiye kadar…
MURAT AKGÜN- Son Meclis?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Son Meclis de… Bu Meclis şimdiye kadar ortaya çıkan, vasıfları itibariyle çok dikkati çeken bir Meclis. Niçin? Yazın sıcağında yapılan seçimlerde en büyük katılımla, seçmenlerin, vatandaşlarımızın en üst seviyede katılımıyla yapılmış bir seçim ve Türkiye'deki bütün ekstrem diyebileceğimiz siyasi akımları bile yansıtan bir Meclis. Temsil kabiliyeti bakımından ve katılım açısından böyle bir Meclis neredeyse yok. Avrupa'da, Amerika'da, başka yerlerde bakarsanız yüzde kaç katılımla seçiliniyor. O açıdan bu Meclisin prestiji büyüktür. Tabii ki bu Meclis kararlarını, siyasi kararlarını alacaktır. Yanlış da olabilir. Yanlış kanun çıkarsa Anayasa Mahkemesi vardır, Anayasa Mahkemesi bunları düzeltir. Bu Meclis kanunları da yapabilir, Anayasa'yı da değiştirebilir. Anayasa nasıl değiştirilir? Bütün kurallar, her şey ortadadır.
Burada psikolojik taraf daha önemli. Biraz önce söylediğimi bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Herkesin iştirakini sağlayabilmek gerekir. Çünkü, Anayasa öyle bir belge ki, herkesi bağlayan en üst belge. İstediğiniz anda değiştiremezsiniz. Bu belge, çok büyük bir belge, çok önemli bir belge. Anayasa'nın üstünde başka bir güç yok. O açıdan Anayasa yapılırken, herkesin mümkün olan en geniş katılımını sağlamanın ve onların görüşlerini fikirlerini almanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. O açıdan usul, metot, bazen esas kadar önemlidir diyorum. Ortaya çıkan şey bazen çok güzel olabilir, ama kendi katkısı olmadığı için buna karşı çıkabilir insanlar.
RUŞEN ÇAKIR- İsterseniz burada şimdi mesela Alevilik… Siz demin Hacı Bektaş'tan bahsettiniz. Türban meselesini konuşamadık, yani başörtüsü meselesi bundan sonra askıda mı oldu; onu da sormak istedim. İsterseniz değinirsiniz, ama…
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Onları politikacılarla konuşun.
RUŞEN ÇAKIR- Tamam.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Yani, ne söyleyeceğim ki ben türban meselesiyle ilgili veya diğer meselelerle ilgili?
RUŞEN ÇAKIR- Şimdi bu son karardan sonra artık Türkiye'nin gündemine bir müddet gelmeyeceğini düşünüyorum ben şahsen.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Gelir gelmez, bu ayrı mesele. Sokakta gidiyorsunuz, görüyorsunuz insanların halini. İnsanların birbiriyle bir problemi var mı? Yani, biz kendimiz mesele çıkartmayalım. Bizim yapacağımız çok şey var. Etrafımızda savaşlar var, Türkiye'nin milli çıkarları var, Türkiye'nin geleceği var, kaybedilmiş yıllarımız var. Enerjimizi bunlara vermemiz lazım.
RUŞEN ÇAKIR- O zaman bu konuda şimdi dış politikayla ilgili geçen…
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bakın, bilim, teknoloji, kültür, çevre, bütün bunlar bizim sorunlarımız, yani bunları biz niye bu kadar ihmal ediyoruz?
RUŞEN ÇAKIR- Çevre konusuna girmeyelim isterseniz, son günlerin popüler konusu olarak.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Niye girmeyeceğiz?
RUŞEN ÇAKIR- Neyse, çok polemik konusu olduğu için.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Ben polemikler çerçevesi içerisinde konuşmuyorum, ama Türkiye'nin sorunları, polemik diye neyi söylüyorsunuz, ben anlamadım.
RUŞEN ÇAKIR- Boş zamanda çevreci olmak, sürekli çevreci olmak tartışmalarını biliyorsunuz.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Söylenenler ayrı, ama unutmayın ki Kyoto Sözleşmesi birçok kişinin hayalinden bile geçmezdi, Kyoto Sözleşmesi'yle ilgili süreci de…
RUŞEN ÇAKIR- Siz yaptınız?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Ben yapmadım, Sayın Başbakan başlattı.
RUŞEN ÇAKIR- Ama sizin de…
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Şüphesiz ki tabii benim de tavsiyelerim oldu, ben de paylaştım fikirlerimi, gittim Türkiye'de yapılan uluslararası çok önemli bir toplantı, Bodrum'da Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı'nın toplantısına katıldım. Dünyanın en önemli insanları geldiler, konuştuk. Türkiye'deki arazilerin yüzde 10'unun milli orman haline getirilmesiyle ilgili bu kararlar alındı. Bunlar çok büyük olaylar, çok büyük şeyler. Tabii ki yani ben günlük politik şeylere girmek istemiyorum, ama esasa bakalım. Bilimle, teknolojiyle ilgili ben bu Köşk'te toplantılar yaptım. İlk defa bilim ödüllerini Köşk'te verdim, gurur duydum. Bilim adamları, profesörler, doktorlar, doçentler, buluşlarıyla yaptıkları büyük çabaları burada onurlandırdık. Kültür çalışmaları yaptık. Burada hepsini onurlandırdık. Yani, bunlar Türkiye'nin büyük meseleleri, eğitim konuları. Yani, türban falan filan, insanlar nasıl isterse öyle hareket etsin, bana ne, yani niye ben o konulara gireyim.
RUŞEN ÇAKIR - İsterseniz dünyanın büyük meselelerine geçelim mi?
MURAT AKGÜN - Evet, Amerika ile ilişkiler, seçimler yaklaşıyor.
RUŞEN ÇAKIR - Geçen bir yabancı basına verdiğiniz demeçte, artık Amerika Birleşik Devletlerinin tek kutuplu halinden çıkıldığını, çıkılmakta olduğunu söylediniz. Zaten başta konuştuğumuz Gürcistan olayları da bunun bir ışığı. Ama sizin Cumhurbaşkanı olduğunuz dönemden itibaren, özellikle Başkan Bush döneminin sonlarına girildiği andan itibaren dünyada bayağı büyük bir değişim var ve Türkiye bunu hem Balkanlar, hem Kafkaslar, hem Ortadoğu bağlamında çok birinci derecede, hem de global ekonomi anlamda yakından izliyor.
Şimdi önümüzde Amerika'da da seçimler var. Her halükarda Başkan Bush devam edemiyor. Mc Cain'in de seçilse, Obama da seçilse yeni bir dönem başlayacak ve 2009 yılından itibaren bayağı bir değişiklik olacak. Sizin bu bir yıl içerisinde dış politikada çok aktif olduğunuzu birtakım ilkeler ışığında birçok yerde, Balkanlarda, Ortadoğu'da…
MURAT AKGÜN - Özellikle komşu ülkelere yönelik.
RUŞEN ÇAKIR - Komşu ülkelere yönelik biliyoruz. Önümüzdeki dönemde 2009-2010 Türkiyesine baktığımız zaman, bu yeni şekillenen dünyada Türkiye'nin fırsatları ve risklerini nasıl görüyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bakın ben önce size şunu söyleyeyim: Bu bir sene içerisinde en büyük zamanı, gayreti, faaliyetlerinizi neye ayırdınız diye sorarsanız; Türk dış politikasına Çankaya olarak verdiğim destek derim.
RUŞEN ÇAKIR- Onu şimdi biz sona sakladık.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Saklarsınız, bilmiyorum, çünkü sorduğunuz şeylere bakınca, sanki hiç sormayacakmışsınız gibi geldi bana.
En önemli şeyi burada görürüm. Yani bu çerçeve içerisinde baktığımızda Türkiye sadece kendi içiyle uğraşan bir ülke değil, Türkiye çevresiyle uğraşan, bölgesel meselelerle uğraşan, Türkiye uluslararası konularla meselelerle uğraşan ve katkı sağlamak için çok çaba gösteren bir ülke. Türkiye'nin büyüklüğü de herkes tarafından çok iyi tanınmaktadır ve görülmektedir. Bu çerçeve içerisinde baktığımızda önce tabii komşularımızla ilişkilerimiz daha pekiştiriliyor, daha konsolide ediliyor tabiri caizse. Bunun muhakkak ki, siyasi, ekonomik çok büyük çıkarları var. Bakarsanız ihracatımızın, ekonomik ilişkilerimizin ne kadar arttığını göreceksiniz. Ondan sonra bütün bir Türk dünyasıyla büyük bir boşluk olduğu kanaatindeydim ben, onu doldurmak için doğrusu özel bir gayret içerisindeyim ve ziyaretlerimiz temaslarımız bu çerçeve içerisinde yine gayet güçlü bir şekilde devam ediyor. Bazen bakıyorum garibime gidiyor, bir senedir şuraya iki kere gittim. Mesela Kazakistan'a iki kez gittim, "İki kez gitti" deniyor. Ama bir sene içerisinde Rusya Cumhurbaşkanıyken Sayın Putin, Kazakistan'a altı kez gitti. O açıdan bu tip ziyaretlerimizi falan turistik görenler de oldu bizim. Ama gittiğimiz her yerde bir dakikayı boş geçirmeyecek şekilde temaslarımız oldu, doğrusu daima faydalı olmak için hep uğraştık.
Amerika Birleşik Devletleri tabii ki dünyayı etkileyen bir süper güç, orada ne olacak onu bilemeyiz. Yarış devam ediyor. Ama biz kendi çıkarlarımız doğrultusunda her şeyi yapacağız. Kendi çıkarlarımız neyi gerektiriyorsa, bir taraftan müttefiklik ilişkilerimiz, diğer taraftan kendi çıkarlarımız var. Bu çerçeve içerisinde tabii ki götüreceğiz.
MURAT AKGÜN- Son bir soru yöneltmek istiyorum müsaadenizle. 2009'da bir yerel seçimler geçireceğiz. Yurt dışındaki uluslararası ekonomik krizin ülkemizi daha fazla vurabileceğine dair yorumlar var, doğrudur, yanlıştır, ama bu bir eleştiri konusu ve artık bir vakıa.
Nasıl bir 2009 öngörüyorsunuz Sayın Cumhurbaşkanı; iç sorunlarıyla, dış sorunlarıyla, ekonomik sorunlarıyla bize bir çerçeve çizer misiniz?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Ben Türkiye'nin doğrusu önünün çok parlak olduğuna inanıyorum. Her bakımdan çok parlak olduğuna inanıyorum. Demin Ruşen Bey'in söylediği bazı problemler var, ama onlar risk ortaya koyarken, aynı zamanda fırsatlar da ortaya koyuyor. Türkiye'nin önemini, gücünü ve Türkiye'ye verilen değeri ortaya çıkartıyor. İşte Kafkaslarla ilgili potansiyel vardı, ama dünya farkında değildi, biz bunun farkındaydık.
Şimdi orası çıkınca, Türkiyesiz ne yapacaklar? Herkesin tabii ki Türkiye ne düşünüyor diye, Türkiye ne yapacak diye bekliyor, Türkiye'den beklentileri var. Bu görüşme trafiğine bakarsanız, bu ortaya çıkar, gerek Sayın Başbakan, gerek Dışişleri Bakanımızın yaptığı temaslara.
Irak'tan Amerika Birleşik Devletleri 2011 yılında çekilecek. Şimdi Türkiye'nin önemi muhakkak ki Irak için de, bölge için de tekrar farklı bir hale gelecek. O açıdan ben, gerek siyasi açıdan olsun, gerek ekonomik açıdan olsun, Türkiye'nin her yıl çok daha güçlü olacağına, önünün çok açık olduğuna inanıyorum. Yeter ki biz kendi enerjimizi, kendi meselelerimizi tartışırken içeri vermeyelim ve enerjimizi toplayarak Türkiye'nin ileriye gitmesi ve güçlenmesine sarf edebilecek bir tavır içerisinde olalım. Anlamsız meselelerle kendi kendimizi yormayalım. Demin de sorduğunuz soru çerçevesinde bunu özellikle söylemek istiyorum. Yani, kendi kendimizi yormamamız lazım.
Bizim kaybettiğimiz çok yıllar var, bizim çok hızlı mesafe almamız lazım, gece gündüz koşturmamız lazım. Türkiye, çünkü bu imkanları taşıyan bir ülke. Türkiye'nin birkaç sene içerisinde çok daha görünür bir şekilde bu bölgenin en güvenilir ülkesi olacağına inanıyorum. Türkiye'nin çevresindeki birçok ülkedeki büyük firmaların, büyük sermayelerin Türkiye'de muhakkak bir ayağının olacağına inanıyorum. Nasıl eskiden büyük biriken sermayeler sadece New York'a, sadece Londra'ya gidiyorsa, bunların artık bir istikametinin de Türkiye olduğuna inanıyorum.
MURAT AKGÜN- Ekonomik kriz sürse de mi Sayın Cumhurbaşkanım?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Evet.
MURAT AKGÜN- Uluslararasını kastediyorum.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Tabii tabii. Ben bütün bunların Türkiye'ye büyük bir fırsat vereceğine inanıyorum. Yeter ki biz kendi içimizde dediğim gibi bu büyük fırsatları kaybedecek, bu büyük fırsatları kendi elimizle yok edecek davranışlar içerisinde olmayalım. Onun için gerçek meselelerle hep beraber uğraşalım ve herkes birbirini kucaklasın, demokrasinin şartları neyse buna hepimiz saygı göstererek yerine getirelim. Günü geldiğinde milletin karşısına gidilir, 2009 yılında işte seçimler dediniz, gayet güzel, seçimler bir kez daha tazeler her şeyi. Herkes netice ne çıkarsa çıksın buna saygı gösterir ama yolumuza hep beraber devam ederiz. Türkiye'nin 2009'da, 2010'da birkaç sene sonra hayal edilemeyecek seviyeye geleceğine samimi olarak inanıyorum, kesin inanıyorum buna. Beş sene önce Türkiye'nin ihracatı neydi, Türkiye'nin gayri safi milli hasılası neydi, Türkiye'nin fert başına milli geliri neydi; bunları mukayese edin. Türkiye'ye bir senede gelen yabancı devlet adamı sayısı nasıldı? Şimdi herkes Türkiye'ye gelmek için uğraşıyor. Biz neredeyse davetleri nasıl yerine getireceğiz, hangisine gideceğiz; bunların arasında karar veremiyoruz, sıraya koyuyoruz. Niçin? Türkiye bu büyük potansiyeli içinde muhafaza ettiği için. Herkes Türkiye ile dost olmak istiyor. Herkes Türkiye ile ekonomik işbirliği içerisinde olmak istiyor, en büyük güç, süper güç Amerika Birleşik Devletleri de, komşumuz ülkeler de.
RUŞEN ÇAKIR - Son bir soru sorabilir miyim?
Kapatma davasının sonucundan sonra verdiğiniz bir röportajda iki kavramı öne çıkartmıştınız. Empati, bundan bahsettiniz bugünkü röportajda da. İnsanın kendini başkasının yerine koyması, bir de öz eleştiri. Şimdi başkalarından nasıl bir öz eleştiri beklediğinizi bir kenara koyalım, ben size kendi şahsınızda bu bir yılın öz eleştirisini kendi açınızdan ekibinizle beraber yaptığınızda ne diyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Şüphesiz ki her kim yaptığım iş için "dört dörtlük, bunun hiçbir noksanı, kusuru yoktur" diyorsa, ona inanmamanız gerekir. Muhakkak ki benim de bir sene içerisinde daha iyi yapabileceğim işler olmuştur, onu öyle değil de böyle yapsaydım dediğim noktalar vardır, bunlar gayet normal şeyler.
RUŞEN ÇAKIR- Ama içiniz rahat?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Efendim?
RUŞEN ÇAKIR- Genel olarak baktığınız zaman?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Genel olarak baktığım zaman şüphesiz ki içim gayet rahat. Çünkü yeminime sadığım, herkese eşit mesafedeyim, Çankaya'yı herkese açtım. Fikri, zikri ne olursa olsun, benim Cumhurbaşkanı olmamam için her türlü çabayı gösteren insanlara, gerek siyaset içi, gerek siyaset dışı, herkese açtım. En ufak bir şekilde onun öncesini hatırlama. Hiçbir şekilde hiçbir vatandaşıma dışlanmışlık duygusu vermemek en önemli görevlerimden birisi. Doğrusu gece gündüz koşturdum. 20 yurt dışı ziyareti yaptım. İlk defa Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Japonya'ya gittim. Japonya gibi dev bir ülke. Japonya gibi büyük ekonomik potansiyeli olan bir ülke, Japonya gibi dışarı en çok yatırım yapan bir ülkeye ilk resmi ziyareti yaptım. Bu sadece sembolik de değildir. Japonya'nın en büyük şirketleriyle bir araya geldim. Gittiğim bütün ziyaretlerde iş adamlarını yanımda götürdüm. Hiçbir kompleks duymadan, onların önemli meseleleri varsa tanıttım, onların önemli meseleleriyle uğraştım. Körfez ülkelerinin hepsi Türkiye'ye geldiler bir sene içerisinde. Bazıları ilk ziyaret oldu. Türkiye'ye o kadar önemli ziyaretler oldu ki, işte Kraliçe'nin ziyareti gibi, Türkiye'yi tanıtım açısından çok büyük fırsatlar ortaya çıktı. Afrika Zirvesi Türkiye'de yapıldı. 50 Afrika ülkesi katıldı bu zirveye. Her ülke heyetiyle tek tek görüştüm.
MURAT AKGÜN- Bunun sonucunu alabilecek miyiz efendim, Güvenlik Konseyi'nin Geçici Üyeliğine seçilebilecek miyiz; izleniminiz nedir?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Şüphesiz ki seçilmek için biz elimizden gelen her türlü çabayı göstermek zorundayız.
MURAT AKGÜN - Çünkü, büyük masraflar yapıldı, büyük çabalar yapıldı.
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Bütün bunlar yapılabilir. Güvenlik Konseyi söz konusu olmasa bile. Siz 50 Afrika ülkesiyle resmi 50 temasın yapılmasının Afrika'ya en büyük yatırım olduğunu herhalde görmeniz gerekir. Bütün iş adamlarımız onlarla buluştu, oraya olan yatırımlarımız, ticaretimiz çok büyük.
Kıbrıs'la ilgili nihayet kararlı bir şekilde…
MURAT AKGÜN-Evet, dış politikayla başlayıp onunla bitirelim, görüşmelerden beklentiniz nedir?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Kıbrıs'la ilgili gayet kararlı bir şekilde, bir taraftan uzlaşmayı, çözümü, yani kapsamlı bir çözümü destekleyen, ama diğer taraftan da gayet kararlı bir şekilde duruşumuzu devam ettiriyoruz.
Balkanlarla ilgili çok önemli ziyaretler söz konusu oldu. Dolayısıyla benim içim gayet rahat.
MURAT AKGÜN- Önümüzü açık görüyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- İlk defa Çankaya'yı açtım, şehit ailelerini hiç ayırım yapmadan buraya davet ettim, iş adamlarını, sendikaları. Şüphesiz ki aklımdan geçip yapamadığım birçok şey olmuştur veya yaptığım şeyi daha güzel yapabilirdim dediğim konular da muhakkak ki vardır, ben hiçbir zaman noksanım yoktur diyemem.
RUŞEN ÇAKIR- Yanlış yaptığınız olmadı mı?
CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL- Olabilir, yanlış yaptığım da olabilir.
MURAT AKGÜN- Sayın Cumhurbaşkanı, vakit ayırıp sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ediyorum efendim.

Yazdır Paylaş Yukarı