Sabah Gazetesi

01.08.2008
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'le Türkiye'deki gelişmeler hakkındaki değerlendirmesini almak üzere dün bir araya geldik. Çankaya Köşkü'nde yaptığımız görüşmede, gelecekten çok umutlu olduğu mesajını verdi. Türkiye'nin bölgenin güçlü ve etkili bir ülkesi olduğunu, her ülkenin girebileceği bir türbülansa girip çıktığını, şimdi artık ileriye bakmak gerektiğini söyledi.
Gül, Avrupa standardında laik, demokratik bir hukuk devleti hedefine en kısa zamanda ulaşmak için artık gaza basmak gerektiğini, muhalefetten sivil toplum temsilcilerine kadar herkesin dahil olacağı, bilgilendirileceği bir hızlı reform sürecinin başlaması gerektiğini vurguladı. Ergenekon soruşturması için, yargı sürecinin sürdüğüne dikkat çeken Cumhurbaşkanı, burada yanlış yapmış kişilerle kurumları ayırt etmenin önemini vurguladı ve ülkenin gücünü temsil eden kurumların yıpratılmamasına özen gösterilmesini istedi.
Gül, Çukurambar'da Mehmet Tekelioğlu'nun evindeki buluşmaya ilişkin olarak da, bu eve zaman zaman gittiğini, Tekelioğlu'nun gençlik yıllarından eski bir arkadaşı ve akrabası olduğunu söyledi. Anladığım, Çankaya protokolü Cumhurbaşkanı'nı zaman zaman sıkabiliyor ve rahat bir ortamda görüşme yapmak istediği zaman burayı seçiyor. Yani gazetelere yansıyan, kendisinin ilk ziyareti değil.
Gül'le yaptığımız görüşme ise şöyle:
Ergun Babahan - Önce şöyle başlamak istiyorum. Nisandan bu yana yaşadığımız gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül -Dün bir yazılı açıklama yaptık. Çok dikkatli şekilde hazırladık. Yeni bir dönem başlaması lazım. Yani yeni polemiklere artık kimsenin ihtiyacı yok. Türkiye bütün bu şeylerden yorulmuş vaziyette şüphesiz ki. Ama ben şuna kesinlikle inanıyorum ki, bir bölünmüşlük söz konusu değil.
Yabancı gazeteler, yabancı dergiler bir sürü analiz yaptı Türkiye'yi yansıtırken, bunlar yabancılığın verdiği, biraz da gazeteciliğin verdiği şeylerdi, çok dramatik şeyler çıktı. Türkiye öyle değil. Tabii ki farklı düşünceler, çekişmeler bazen çok sert oluyor ama böyle birbirine düşman insanlar Türkiye'de yok. İkinci nokta şu: Türkiye'nin demokratik laik bir hukuk devleti olması, modern bir devlet olması... AB kriterlerinin gerçekleştiği modern bir devlet... Demokratik, laik, hukukun üstün olduğu sosyal hukuk devleti, bunlarda çok büyük mutabakat var. Şüphesiz ki çok marjinal aşırı fikirler olabilir. Her memlekette olduğu gibi. Bunun üzerinde mutabakata varılmış. Onun için zaten böyle çok büyük derin düşmanlıklardan bahsedemeyiz.
Bunları şunun için söylüyorum: Ümitsiz olmamak lazım. Tersine çok ümitli olmak lazım. Yükselen bir demokrasinin daha çok pekiştiği, demokrasinin çatısının daha çok yükseldiği, beraber olmak istediğimiz dünyayla daha çok bütünleştiğimiz bir istikamette gelişiyor. O açıdan şimdi herkesin geleceğe yoğunlaşması gerekiyor. Bu yorgunluğu atmak için normalleşmek için polemik yaratmamak lazım.
Siyasi ekonomik reform süreci... AB bir devlet politikası. Tam üyelik müzakereleri içindeyiz. Bu, Türkiye'nin her alanda standartlarını yükseltmek demektir. İnsanımızın hayat kalitesini artırmak demektir. En modern demokrasinin gerçekleşmesinde eksiklerimiz neyse bunları yapmak demektir. Eksiklerimiz var. Çünkü biz müzakereye başlarken, eksiklerimiz olmasına rağmen başladık. Ve bunları tamamlayacağımızı da ilan ettik. Hem halkımıza hem dünyaya. Dolayısıyla böyle bir reform sürecine çok güçlü şekilde sahip çıkmak lazım. Ama bu çok canlı bir havayla olur. Yani oradan tut, buradan tut şeklinde değil. Tüm kurumların, herkesin desteklediği, sivil toplumun, basının büyük cesaret verdiği, herkesin sahiplendiği böyle bir süreci canlandırmamız lazım.
Ergun Babahan - Bu süreçte size nasıl bir rol düşüyor? Yani taraflar arasında güven bunalımı ya da ilişki bozukluğu var diyelim. Bu yaranın sarılmasında Cumhurbaşkanı'nın rolü ne olmalı?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül -Şöyle söyleyeyim. Doğrusu burada farklı farklı düşünülüyor. Bir konuda bir bakıyorsun farklı düşünülüyor, öbür konuda aynı şey düşünülüyor; dolayısıyla çok kesin şey demeyelim ama bu süreçte bütün kurumların çalıştığını, bütün kurumların istişare yapabildiğini, herkesin bir araya gelebildiğini gösterdik. Ben de herkesi çağırdım konuştum. Bazen toplu, bazen teke tek. Şimdi dediğim gibi şöyle bir ay dinlenme olmalı; ondan sonra tabii hazırlık olmalı. Ama buna da herkes zihnen hazırlanmalı. Böylece güçlü olarak sürece başlamalı. Ben tabii Cumhurbaşkanı olarak bunun en büyük teşvikçisi, en büyük yol göstericisi olacağım ve dün de bunu söyledim. Bu ülkede herkesi bu sürecin içine sokabilecek bir metot kullanmak gerekir. Bazen şöyle oluyor. Aynı meseleyi destekleyecek insanlar veya kurumlar sürecin dışında olduğu için karşı çıkıyor. Halbuki onların sahiplenmesi gereken süreçler bunlar. Reform süreci böyle bir şey. Buna hepimiz güçlü şekilde sarılmalı ve destek vermeliyiz. Türkiye'nin bu şekilde problemleri çözülecek, yani önce iklim değiştirilecek ve bu iklimde güzel ağaçlar yetiştirilecek. Yoksa şu kuruyan ağacın dibine su dökelim, öbür yanlışı düzeltelim denince bunlar hem polemik konusu oluyor hem de bahçe kuruyor. Netice de alınmıyor ama bütün bir iklimi değiştirecek şey nedir? İşte topyekûn tüm kriterlerimizi beraber olmak istediğimiz birliğin seviyesine çıkarmak. Bunu zaten taahhüt etmişiz. Halkımızın çıkarına olduğu için. Buna herkes "Evet" diyor. Kesin olan veyahut olması gereken şey güçlü bir irade ve güçlü bir işbirliği.
Ergun Babahan - Bu nasıl sağlanabilir?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül -Bu şöyle olur. Meclis'in işi, tabii ki hükümetin de, çünkü icraat nihayetinde hükümet. Çok sahiplenmesi lazım. Önderlik etmesi lazım. Bunu yaparken de çok güzel şekilde sunmalı. Bütün bu fasılları sanki kendimize açıp kapıyor gibi fasıllarda ne gerekiyorsa bunları yapmak. Bunları yaparken de ne kadar çok paylaşılırsa yani Meclis'teki bütün partileri bilgilendirirse onlar da bu işin içine bu şekilde bilgilendirilince tabii daha rahat girecek. Onların desteği de böyle sağlanabilir ve Meclis bu şekilde daha güçlü olur. Bu rölantide olmuyor. Bu bir...
Ergun Babahan - Gaza basmayla...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül -Evet.
Ergun Babahan - Bu türbülansta AB'nin tutumunu nasıl buldunuz Türkiye'ye yönelik?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül - İyi niyetli olarak başta Türkiye'nin dostu olarak, farklı farklı yorumlar, farklı farklı görüşleri ifade ettiler. Ama şu bir gerçek ki, Türkiye'nin dostu çok. Yani Türkiye'nin bölgesinde oynayacağı rolü herkes farkında.
Ergun Babahan - AB süreci... Birçok kesimden hükümetin ikinci döneminde bu reformların iyi gitmediği yönünde eleştiriler vardı. Bir de anayasa konusu var. TÜSİAD, AB, medyanın önemli bölümü... Tüm kurumlar yeni anayasa yapılması konusunda hemfikir. İşte bir askeri müdahale sonucu yapılmış bölük pörçük düzeltilmiş bir anayasa. Yeni anayasa yapılmasında nasıl bir yol izlenmeli. Nasıl katılım sağlanmalı, şüpheler nasıl giderilmeli?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül -Ben değiştirmek derken bir meseleyi çözmeyi kastetmiyorum. Ama herkes öyle bir ikna olur ki, "Seviyeyi yükseltiyoruz" anlayışı içine girer. Bazen metodoloji içerik kadar önemli oluyor. Geniş katılım, bilgilendirme olursa ve amaç ve niyetlerin ne olduğu ortaya konursa, görüşmeler, istişareler önemli aktörlerle yapılırsa zaman çok daha kolay gerçekleşir bu işler diye düşünüyorum. Onun için soğukkanlı hareket etmek gerekiyor. Ama keza şunu ifade edeyim. Türkiye bugün çok etkili bir ülke, gelecekte de öyle olacak. Bakın çevresini bu kadar etkileyebilen başta bir ülke yoktur neredeyse. Bu kadar önemli bir ülke Türkiye. Herkes çok yakından izledi. Niye, çünkü Türkiye'de olanlar sadece kendisini ilgilendirmiyor, çevresini de, dışarıyı da çok ilgilendiriyor.
Türkiye gerçekten çok örnek alınan bir ülke. açıdan biz bir taraftan softpower (yumuşak güç) hakkımızı kullanacağız. Diğer taraftan Silahlı Kuvvetler böyle bir bölgede Türkiye için daima gurur ve övünç kaynağıdır. Onun güçlü olması çok önemli.
Ve ekonomi... Daha önce de söylediğim gibi. Bunların hepsi birbirini tamamlıyor. Softpower dediğimiz şey demokrasiyi, insan haklarını, özgürlükleri, hukukun üstünlüğünü hepsini kapsıyor. AB standartlarında olunca bunlar birbirini tetikliyor. Zaten AB sürecinde Türkiye'ye sermaye akımı olduğu için, makro ekonomi bu kadar düzeldi. Tabii güçlü, itibarlı, daima modern bir Silahlı Kuvvetler, bu ikisi o ülkeye ayrı bir itibar sağlıyor. Sadece Türkiye'nin içinde değil, dışında da Afganistan'dan Avrupa'ya, Afrika'ya, Doğu Akdeniz'e kadar her yerde hizmet eden ve her yerde de büyük takdir gören bir Türk Silahlı Kuvvetleri... Dolayısıyla böyle büyük güç, böyle övünülecek bir seviyeye ulaşınca o ülke çok farklı oluyor. O açıdan Türkiye böyle büyük bir potansiyeli taşıyor ve bundan hiç kuşkum yok.
Bazen şu yaşadığımız türden türbülanslara girilip çıkılıyor. Ama bu her ülkede var. Bazı ülkelerde öyle tartışmalar var ki; örneğin Katolik ülkelerde çok boyutlu dini tartışmalar yaşanıyor... Biz problemimizi bazen büyütüyoruz. Ama sonuçta hepsini aşabildiğimizi gösterdik.
Ergun Babahan - Ermenistan'dan bir davet var o konuda değerlendirmeniz...
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül -Onu değerlendiriyoruz. Hem Dışişleri'ne söyledim hem biz burada değerlendiriyoruz. Türkiye içinde problemleri nasıl çözmeye uğraşıyorsak, dışarıda da problemlerin çözümü için uğraşıyoruz. Bölgemizde kimseye düşmanlığımız yok, Ermenistan'a da yok. Nitekim görüyorsunuz, ilişkilerimiz olmadığı halde binlerce insan geliyor, burada yaşıyor, hatta çalışıyor. İnsanlık adına...
Ama problemlerin çözümü sadece Türkiye'nin gayretiyle olacak iş değil, onlara da görev düşüyor. Örneğin, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı'nı kurduk; üye olmamalarına rağmen onları çağırdık. İstanbul'da temsilcileri var.
Şimdi bu Bakü-Tiflis-Kars demiryolunu yapıyoruz. Onlara da çağrıda bulunduk. Diğer büyük bölge projelerinin hepsine girebilirler. Ama bu bölgede problemlerin barışçıl yollardan çözümünü sağlayıcı davranışın herkesten gelmesi gerekiyor. Bir de bölgedeki tüm ülkelerin toprak bütünlüğünü herkesin tanıması gerekiyor. Buna herkesin saygı göstermesi gerekiyor. Bu anlayışların gelişeceğine inanıyorum. Geliştiği sürece ilişkiler de artar. Yani bizim bu bölgede hiç kimseye bir düşmanlığımız söz konusu değildir.
Ergun Babahan - Her görevde bulundunuz. Şu anda nasıl görüyorsunuz Türkiye'nin ekonomik tablosunu ve yakın geleceğini. Bir sıkıntı görüyor musunuz, yaşanan olaylardan dolayı?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül -Tabii ki bu belirsizliklerin maliyeti oluyor ama bunların hepsi kapanmış vaziyette. Türkiye'nin potansiyeli büyük. Dikkat etmesi gereken şey şu: Ekonomi ve güven çok önemli. Yani gelecekle ilgili güveni hiç sarsmamak gerekiyor. Çünkü bir yatırımcı, alternatifleri varken ülkenizi seçiyor ve milyonlarca doları getirip ülkenize yatırıyor. Bunu yapması için önce potansiyelin olması, sonra güvenin olması ve önünün çok açık, öngörülebilir olması gerekiyor. Bütün ekonomik kurallara bu konularda dikkate etmek gerekiyor. Onun için ben siyasi ve ekonomik reformlar dedim hala ekonomik reformlarda atılması gereken adımlar olduğu kanaatindeyim. Yoksa Türkiye'nin potansiyeli harekete geçmez. Daha önce de 5 yıl 6 yıl önce Türkiye aynı Türkiye idi. Aynı potansiyeli vardı. Ama o ekonomik reform süreci olmayınca hiç kimse gelmiyordu. Reform sürecinde yerli-yabancı ayrımı yapılmadı. Hukuk çok belirgin hale getirildi. Rekabet şartları gerçekleştirildi. Herhangi bir ayrım söz konusu olmadı. O zaman makro ekonomik göstergelerde düzelme oldu. Geldi insanlar 22-23 milyar dolarlık yatırım yapmaya başladı. Bu böyle devam eder. Ben bunun daha çok artacağına inanıyorum, güven ortamı bozulmazsa. Türkiye'nin sadece siyasi ortamına güvenmiyorlar. Ekonomik şeffaflık da önemli... Ekonomik reform sürecinin de güçleneceğine inanılırsa çok fazla yabancı sermaye akımı olacağına inanıyorum. Çünkü çevremizde büyük bir likidite fazlası var. Bu birikmiş paralar bunlar bir yere gidecek. Dünyada olup bitenler öyle ders verdi ki herkese, artık hiç kimse bu birikimlerini tek küfeye koymuyor. Bir kısmı New York'ta, bir kısmı Londra'da, bir kısmı da artık İstanbul'da olacak. Yeter ki biz bu fırsatı kaçırmayalım, bu bölgede en güvenilir en yatırım yapılabilir ülke olduğumuzu gösterelim. Bu da demin söylediğim AB süreci ve ekonomik reform süreci güçlü şekilde devam ederse olur.
Ergun Babahan - Anayasa Mahkemesi'nin son kararı, bu reform sürecini hızlandırmaya katkıda bulunabilir mi sizce?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül -Ben şimdi bu yorumu mahkemeyle bağlantılı yapmak istemiyorum. Ama orada bir irade vardı. Yeni bir dönemin başlaması gerekiyor. Herkesin böyle modern bir Türkiye'yi hedeflemesi gerekiyor. Halkın hayat kalitesinin yükselmesini hedeflemesi gerekiyor. Bu kalite sadece elektrikle, suyla olmuyor. Düşünce etkinliği, demokrasi, özgürlük alanlarında da kaliteyi yükseltmek gerekiyor. Herkesin hayat kalitesini yükseltmeye destek vereceğine inanıyorum.
Ergun Babahan - Siz olsanız, yılbaşına kadar hukuk ve ekonomide nelere öncelik verirdiniz? Sizin iktidarınız döneminde bir yol planınız vardı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül -Tabii o farklı. O zaman onu yapardım ben icraatın başı olarak. Şimdi o konumda değilim. Ama dün de zaten başta hükümet olmak üzere tüm parlamento, iktidar, muhalefet, diğer kurumlar herkesin bunun önemini görmesi gerektiğini söyledim.
Ergun Babahan - Türkiye şu anda başka bir davayla meşgul. Ama görüyoruz ki kurumlar değil, ama kimi kamu görevlilerinin yanlış yapma ihtimali var. Fakat şu anki hukuk düzeni yargının bu kişilerin üzerine gitmesine imkan tanımıyor. Bu açıdan Türkiye'de yargı reformuna ihtiyaç görüyor musunuz?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül -Bu dava mahkemede. Ceza Muhakemeleri Kanunu uyarınca nasıl yapılacağı, her şey belirgin vaziyette. Her kurumun içinde yanlış yapanlar olabilir. Ama bu kurumlar yanlış yapanları zaten sahiplenmiyor. Burada bir kişinin yanlışı varsa kurumları da yıpratmamak lazım. Kurumların itibarını muhafaza etmek gerekir. Yanlış yapan siyasetten de çıkabiliyor, bürokrasiden de, sivil hayattan da çıkabiliyor. Yanlışı hemen tespit etmek, ama kurumlarımızı yıpratmamak gerekiyor.

Yazdır Paylaş Yukarı