Der Spiegel

19.10.2008
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

DER SPİEGEL: "ACELEMİZ YOK"
---Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül İle
Ankara'nın AB Yolu, Ülkesinin Modernleştirilmesi
Ve Türkler İle Almanların Bir Arada Yaşaması Üzerine---
SPIEGEL: Sayın Cumhurbaşkanı, başörtüsü tartışması neden ülkenizde şiddetli bir şekilde yürütülüyor?
GÜL: Şimdiki makamımda parti politikası yapamam. Ancak, daha önce hükümetin bir üyesi olmaktan ve reform sürecine katkıda bulunmuş olmaktan gurur duyuyorum. Başörtüsü tartışması da Türkiye'nin demokratikleştirilmesi ile ilgilidir, buna temel haklar ve temel özgürlükler de dahildir, din de buna aittir. Benim ülkem laik ve demokratik bir devlettir. Bir kadının başörtü takıp takmaması kendi kişisel tercihidir ki, bu konu aile içinde de büyütülmemektedir. Heyecan en fazla siyasetçiler konuya el attığında ve bunu kültürel bir fenomen haline getirdiklerinde yaşanmaktadır.
SPIEGEL: Fakat birçok Türk başörtüsünü hükümetin ülkeyi İslamlaştırma niyetinin bir kanıtı olarak algılıyor.
GÜL: Ben bu ihtilafı bu şekilde görmüyorum. Başörtüsü düzenlemelerinde düşünce ve din özgürlüklerini içeren Avrupa kriterlerine riayet ediyoruz.
SPIEGEL: Hükümet, üniversitelerdeki başörtüsü yasağını kaldırdı, Anayasa Mahkemesi ise bu izni yeniden iptal etti. Yaz aylarında Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın hükümet partisi neredeyse yasaklanıyordu. Bu, eski Kemalist elitler ile AKP'de toplanan yeni tutucu elitlerin güç kavgası değil mi?
GÜL: Halihazırda Türkiye'de bir değişim süreci yaşanıyor, bu süreçte ülkenin modernleştirilmesi ve demokratikleştirilmesi sözkonusudur. Bu bağlamda yalnızca Avrupa Birliği'nin standartlarını uyguluyoruz, ancak bu bazı Türkler için çok sancılı olabilir. Buna rağmen bu süreci olumlu bir gelişme olarak görüyorum.
SPIEGEL: Türk hükümeti bir yandan ekonomiyi modernleştirirken, diğer yandan sosyal açıdan tutucu bir tutum sergiliyor ki, başörtüsü de bunun bir sembolü.
GÜL: Hükümet partisi tutucu demokrat bir parti olduğunu gizlemiyor. Ancak ülkemizde sosyal demokrat ve milliyetçi partiler de var. Ekonominin son yıllarda güçlendirildiği doğrudur. Gelişiyoruz ve ilerliyoruz. Ülke aynı zamanda ikna gücünü sergileme fırsatını kaçırmıyor ve bunu demokrasi, insan hakları ve serbest ekonomi konusunda uyguluyor. Hükümet, çoğunluğu Müslüman olan toplumu modernleştiriyor; bu da Türkiye'yi oldukça emsalsiz bir ülke haline getiriyor.
SPIEGEL: Dünyadaki ekonomik kriz, ekonomi alanında elde edilen başarıları boşa çıkarabilir mi?
GÜL: Türkiye, krizden en az etkilenecek ülkeler arasındadır. 2001 yılında da benzer bir kriz atlatmış ve o günlerde gayri safi yurt içi hasılamızın yüzde 25'ini, yaklaşık 45 milyar doları bankacılık sektörüne yatırmak zorunda kalmıştık. Bu, özellikle bugünkü bakış açısıyla, işe yaradı. Bu süre içinde Türk finans pazarı, bağımsız Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun da çabalarıyla daha güçlü bir hale geldi.
SPIEGEL: Ancak, ticaret ortamı halen bu durumdan etkilenebilir, özellikle de Türkiye'nin ihracat yaptığı ülkeler sözkonusu krizden bu kadar ucuz kurtulamazlarsa?
GÜL: Krizden doğrudan etkilenen ülkelere de ihracat yaptığımız için Türkiye'nin ihracat hacminin önümüzdeki yıllarda düşmesi mümkündür. Geçtiğimiz altı yılda ortalama büyüme hızımız yüzde yedi idi. Hesaplarımıza göre bu yılki büyüme hızımız yine de yüzde dörde ulaşacak. Bu arada Türkiye Avrupa içinde en düşük bütçe açığına sahip olan ülkelerden biridir. Türkiye, birçok Avrupa ülkesinden farklı olarak Maastricht kriterlerini yerine getirebilmiştir.
SPIEGEL: Kasım ayının başında Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye yönelik en yeni ilerleme raporu açıklanacak. Raporda bilhassa reform sürecinin azalan hızı nedeniyle Türkiye'ye kötü not verilmesi bekleniyor.
GÜL: Raporda buna yer verilebilir, hatta bu isabetli bir tespit de olabilir. Zira, 2008 yılında daha ziyade iç politika problemleriyle ilgilendik. Bu nedenle hedefimizin gerisinde kalmış olabiliriz. Ancak 2009 yılında bu açığı kapatacağımızdan ümitliyim.
SPIEGEL: Sizin fikrinize göre Türkiye ne zaman AB üyesi olacak?
GÜL: Acelemiz yok. Ancak şunu bilmelisiniz ki, şimdiki Türkiye 2003 yılındaki Türkiye'den ne kadar farklı ise, beş yıl sonra da bugünkü Türkiye'den o kadar farklı olacaktır. Ülkem muazzam bir şekilde değişecek. Bunun haricinde müzakere halindeyiz ve AB ilerlemelerimizi en yakından izleyecek. Şayet bu süreç başarıyla noktalanırsa, Türkiye'nin AB üyesi olup olmayacağı konusunda siyasi bir karar gerekli olacaktır. O zaman her ülkeden imzasının arkasında durmasını ve Avrupalıların ahde vefa ilkesine uymalarını bekliyoruz.
SPIEGEL: Avrupalılar Türkiye'nin dış politikasını övgü yağdırıyorlar. Geçmişte ülkeniz düşmanlarla çevrili olduğu görüşündeydi, bugün ise Kıbrıs dışındaki bütün komşuları ile iyi ilişkiler sürdürüyor. Bu nasıl oldu?
GÜL: Son derece çözüme odaklı bir dış politika izliyoruz. Yalnızca kendi problemlerimizi değil, bölgedeki sorunları da çözebileceğimiz kanısındayız. Türkiye, Ortadoğu'da barışın ve istikrarın sağlanmasına katkıda bulunabilir.
SPIEGEL: Ankara örneğin Suriye ve İsrail arasındaki görüşmelerde arabuluculuk yapıyor. Burada durum nasıl?
GÜL: Her iki ülkenin de güvenini kazanmış olmamız bir avantajdır. Bu nedenle Suriye-İsrail barış sürecinde hususi bir rol oynuyoruz. Tarafların birbiriyle konuşmalarını kolaylaştırıyoruz. Her iki taraf da bir anlaşmaya varmak için son derece dürüstçe ve ciddiyetle çalışıyor.
SPIEGEL: PKK ile olan sorunda da, dış politikanıza ilişkin olarak belirttiğiniz gibi çözüme odaklı bir şekilde hareket ediyor musunuz? Niçin Kürt sorunu güçsüzleştiren bir yara olarak kalmaya devam ediyor?
GÜL: Kürt meselesini belirgin bir biçimde PKK meselesinden ayrı tutmalısınız. Anayasamıza göre Türk vatandaşlığına sahip olan her birey aynı haklara sahiptir, etnik aidiyetinden bağımsız olarak her memuriyete sahip olabilir. Geçmişte bu noktada problemler yaşandı: Birçok Kürt kökeni nedeniyle dışlandı, Kürtçe yazmaları veya konuşmaları yasaklandı. Şimdi bu değişti, Kürtlerin kültürel hakları kuvvetlendirildi.
SPIEGEL: Ya PKK ile olan ilişki?
GÜL: PKK bir terör örgütüdür. Büyük şehirlerde ölümcül saldırılar düzenleyen örgüt, sayısız kadın ve çocuğun ölümüne neden olmuştur. Bu teröristlerin büyük çoğunluğu Irak üzerinden Türkiye'ye girmektedir. Hepimiz PKK'nın merhametsiz ve riayetsiz bir mücadele yürüttüğünü kavramalıyız. Buna karşı kendimizi savunmak zorundayız.
SPIEGEL: İRA Kuzey İrlanda'da, hatta Londra'da da onlarca yıl bombalı, kanlı saldırılar düzenledi. O zamanki Başbakan Tony Blair İRA'ya uygulanan dışlamayı kaldırdı ve yavaş ve zahmetli bir uğraştan sonra iç savaşta barışı sağladı. Bu, Türkiye için bir örnek olamaz mı?
GÜL: Muhakkak ki terörizmle mücadelenin çok farklı yolları vardır. Uzmanlarımızın Kuzey İrlanda'daki İngiliz yöntemini de incelediklerinden ve analiz ettiklerinden eminim.
SPIEGEL: Frankfurt Kitap Fuarı vesilesiyle gerçekleştirdiğiniz Almanya ziyaretiniz esnasında Türk derneklerinin temsilcileriyle de görüştünüz. Almanya'da yaşayan Türklere hangi tavsiyelerde bulunuyorsunuz?
GÜL: Kendilerine öncelikle gerçekçi olmalarını tavsiye ediyorum. Burada yaşıyorlar, bu bir hakikattir. Almanya'da gerçekten mutlu ve topluma yararlı bir birey olmak istiyorlarsa her şeyden önce ülkenin diline hakim olmayı öğrenmeli ve Alman eğitim sisteminin kendilerine sunduğu bütün imkanlardan yararlanmalılar. Türkler, ilgili ve angaje vatandaşlar olmalılar. Burada yatırım yapmalı, bir partiye üye olmalılar. Madden Almanya'da yaşayıp, manen Türkiye'de olmanın bir anlamı yoktur. Burada toplumun bir parçası haline gelmeliler. Bu insanların Türkiye ve Almanya arasında bir köprü oluşturması her iki ülkeye de en iyi hizmettir.

Yazdır Paylaş Yukarı