Financial Times

08.04.2009
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült


Türkiye Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Barack Obama'nın ziyaretinin ardından Ankara'da Delphine Strauss'a verdiği mülakatta, ABD Başkanının girişimlerine tepkisinden bahsetti ve Avrupa'nın eleştirilerinin Batı'nın güvenlik çıkarlarına bir tehdit oluşturabileceği uyarısında bulundu.

SORU: Başkan Obama'nın ziyaretinin Türkiye'deki etkisinin ne olacağını düşünüyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Öncelikle ilk deniz aşırı ziyaretin ülkemize -yeni ABD Başkanının ilk ziyareti- olması ve Başkanın Türkiye'yi ve İslam dünyasına Türk parlamentosundan seslenmeyi seçmesi bizi mutlu etmiştir.
Türkiye'nin konumunun farkına vardıklarını görüyoruz. Kendisine, "Bir kağıt alın ve ABD dış politikasının önceliklerini yazın, ben de bir kağıt alıp Türkiye'nin ilgilendiği konuları yazayım. Başka hiçbir ülke ile ele aldığı konularda bu denli benzerlik göremezsiniz" dedim.
Tabii ki ABD bir süper güçtür, yani görevleri vardır ancak bu bölgede en önemli ülkelerden biriyiz. Bu bölgede, Afganistan'dan Balkanlara; enerji güvenliğinden Orta Doğu'ya; terörizmden nükleer silahsızlanmaya kadar, tüm meseleler sadece Türkiye'yi değil bütün dünyayı ilgilendirmektedir.
Bu nedenle ABD Başkanının Türkiye ziyaretinin amacı sadece iki ülke arasındaki ikili ilişkileri güçlendirmek değildir; ziyaretin bölgesel ve uluslararası meselelerle de büyük bir ilgisi vardır.
SORU: Obama'nın dün en önemli mesajlarından biri, Ermenistan ve Türkiye arasında devam eden görüşmelere verdiği destekti. Kendisi dün akşam her iki dışişleri bakanı ile de görüştü. Bu konuda kamuoyu önünde adımlar atılmadan önce yapılması gereken ne kaldı?
CUMHURBAŞKANI GÜL: İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda muhtelif zamanlarda bazı çabaların sarf edildiğini eminim biliyorsunuz. Ancak gördüğünüz gibi, benim Ermenistan ziyaretimin ardından bu çabalar hızlandırılmıştır. Bu, tarihi bir ziyarettir, zira ilk kez bir Türk cumhurbaşkanı Erivan'a gitmiştir. O zamandan bu yana, telefon görüşmeleri ve diğer temaslarla ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda belirli bir ortak anlayışa varılmıştır. Karşılıklı görüşmeler vasıtasıyla normalleştirme yolunda iyi bir anlayışa ulaştığımızı söyleyebilirim. Nitekim geçen yazdan sonra Kafkaslarda yeni bir durum mevcut. Dondurduğumuzu düşündüğümüz bu meselelerin bir anda büyük sorunlara dönüştüğünü herkes gördü.
Bu nedenle Kafkaslar'da, İstikrar ve İşbirliğiadıyla bir inisiyatif başlattık. Bu açıdan bakıldığında Kafkaslar'daki en büyük sorun Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki Karabağ sorunudur. Bu sorunun çözülerek Kafkaslara yeni bir havanın gelmesini diliyoruz. Zira burası görece küçük bir bölge olmasına rağmen, Batı ile Avrupa arasında bir duvar da olabilir, bir geçiş yolu da.
Kafkaslar'daki bu sorunları çözmek için büyük çaba sarf ediyoruz ve 2009'un bu açıdan bir fırsat yılı olacağına inanıyorum. Bu nedenle Minsk grubu başta olmak üzere, herkesi, bir çözüme ulaşmak için çabalarını artırmaya davet ediyorum.
SORU: Başkan Obama'dan bu görüşmelerde çok yakında bir ilerlemenin olabileceğini duyduk. Minsk grubunda gelişme olmadan kamuoyu önünde ileri bir adım beklemememiz gerektiğini mi söylüyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Taraflar arasında yüksek seviyede bir anlayış ve iyi niyet mevcut olduğunu söyleyebilirim.
SORU: Türkiye'nin ortaklığının ABD'nin bölgedeki politikaları açısından çok önemli olduğuna dair net bir açıklama var. ABD'nin, mesela Afganistan'da, Türkiye'den tam olarak oynamasını istediği rol nedir?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Açıkçası, bu ziyaret sırasında somut bir talep olmadı. Bu konudaki sorumluluklarımızın bilinciyle sadece askeri varlığımız açısından değil sivil faaliyetlerimizde de çabalarımızı, katkılarımızı artırdık.
Bildiğiniz gibi daha önce iki kez ISAF'ın komutasını aldık ve şimdi Afganistan'daki güçlerin komutasını tekrar devralacağız. Askeri faaliyetlerimizin başka yönleri de var. Ancak üstlendiğimiz sivil faaliyetlerdir ve NATO toplantımızda bunu kapsamlı bir şekilde paylaştım. Kabil'i ziyaret ettim. İki gün kaldım, askeri açıdan ne kadar para harcarsak harcayalım insanların kalplerini kazanamayacağımızı gördüm. Daha önce Kabil sokaklarının çamur ile kaplı olduğunu söyledim. Şimdi Kabil'deki caddelerin asfaltlanması için 100 milyon dolar tahsis ettik. İhale sürecini neredeyse bitirdik ve bilfiil yolları hazırlamaya başladık. Kızların sokağa çıkarılmadığı bir ülkede kızlar için onlarca okul açtık. Toplamda yüzlerce okul açtık.
İzlemiş olabilirsiniz; beş gün önce Afganistan ve Pakistan cumhurbaşkanları ve genelkurmay başkanları ile görüşmelerde bulunduk. Bu çok önemli... Tek amacımız bu kurumlar arasında sorunsuz bir ilişki kurmaktı ve bu gerçekleştirildi.
Her iki cumhurbaşkanının tam olarak fikirlerini aldım ve NATO liderlerine ve Başkan Obama'ya ilettim.
Görüşmelerimizi, gerçekleri ve hakikatleri son derece açık bir şekilde paylaştığımız için mutluyum. Bu çok önemlidir.
Dışişleri Bakanımız Afganistan'daki üç bölgeyi ve pek çok kenti eşiyle ziyaret etti. Afganistan'a gidip sadece oradaki birliklerimizi ziyaret edip dönen
liderlerden değiliz. Türkiye'nin bu meselelerdeki katkı payı son derece fazla. Tüm bunları neden yapıyoruz? Tüm bunları barış ve istikrar ve ortak değerlerimizi yaymak için yapıyoruz.
SORU: Anladığım kadarıyla Türkiye'nin Afganistan'da görev alması, asker sayısının artırılacağı anlamına geliyor. Bu doğru mu?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Evet, az önce de söylediğim gibi, asker ve sivil sayımızı artırıyoruz. Askeri yetkililerimiz bu konuda çalışıyor.
SORU: Asker sayısıyla ilgili bir tahmininiz var mı?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Önemli bir destek olacağı kesin ama aralarında savaş gücü bulunmayacak.
SORU: Türkiye, dış politikasında son zamanlarda büyük bir öz güven sergiliyor. Örneğin, Rasmussen'in yeni görevine karşı olduğunu çok net bir şekilde beyan etti. Tüm bu olanların Avrupalı ortaklarıyla husumet
yaratma tehlikesi var mı?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Böyle olmamalı. Özellikle de NATO gibi bir savunma örgütünde kararlar verilirken bu gibi konuların tartışılması gerekir. Türkiye, 1952'den beri NATO'nun en aktif üyesi ve iştirakçisidir. Türkiye, Soğuk Savaş döneminde Avrupa'nın savunması için kendi kaynaklarınıkullanmıştır. Bu takdirle karşılanmalıdır.
(Rasmussen'in adaylığını) telefonda tüm ortaklarımızla görüştük. Aklımızda bazı sorular vardı, endişelerimizi paylaştık ve bunlar giderildi.
Artık geleceğe bakmalı ve yeni Genel Sekreterin başarısı için hep birlikte çalışmalıyız.
Aslında bahsettiğiniz noktalarla ilgili bazı çevrelerin görüşlerinden haberim var ve bu oldukça üzücü.
Bildiğiniz gibi, AB'ye daha az katkısı olan bazı ülkeler bile çok önemli olabilecek stratejik meseleleri engelleyip veto edebiliyor.
Şu anki durumda da olduğu gibi, eğer bir ülkenin bir örgüte önemli ve hayati katkıları varsa, bu ülkenin bazı kaygıları bulunuyorsa ve bunlar önemli bir konu üzerine mantıklı endişelerse, bunlara kulak verilip cevaplandırılmaları son derece doğaldır. Yani bu gibi noktalar küçümsenmemelidir.
Biz ne şantaj yaptık ne de mantıksız bir talepte bulunduk. Biz uzlaşı içerisinde mantıklı ve çağdaş bir şekilde hareket ettik ve sonunda anlaşma sağladık. Bu yüzden bazı ülkelerden gelen bu gibi yorumlara şaşırıyorum. Böyle bir tutumun Avrupa'ya çok da yakıştığını düşünmüyorum.
SORU: Türkiye'nin (Rasmussen'in atanmasıyla ilgili) itirazlarını engellemek için bazı teminatlarverildiğine dair çok sayıda spekülasyon yapıldı. Başkan Obama'nın sizi nasıl ikna ettiğini söyleyebilir misiniz?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Gazete başlıklarına dayanarak konuşmamayı tercih ederim. Artık önümüze bakmalıyız. NATO ve yeni Genel Sekreterin başarılı olmasına çalışmalıyız.
SORU: Son zamanlarda NATO'da anlaşmazlık yaratan bir başka konu da AB-NATO işbirliği. Kıbrıs'ın bu konuda önemli bir rolü var. Türkiye meselenin daha da hassas hale gelmesini önlemek için bir jest yapabilecek mi?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Aslına bakılırsa bir jest söz konusuysa o jestin bize yapılması gerekir... Bizim iştirakimiz diğerlerinden daha çok ve stratejik açıdan daha önemli. Biz diğerlerinden daha çok fedakârlık yapıyoruz.
Bu çok önemli. 5-6 yıl dışişleri bakanlığı yaptım ve NATO ve AB'yle tüm görüşmelerimizde bu sorunun bir an önce çözümlenmesi gerektiğini defalarca söyledim. Çünkü ileride daha önemli ve stratejik konuları etkilemesi muhtemeldi.
Sonuçta dünya çok hassas; sorunların çıkması çok muhtemel. Çok büyük tehditler var ve daha sıkı işbirliği gerektiren zamanlar olabilir. Bu mesele büyük sorunların çözümüne ve istikrarın sağlanmasına engel olabilir. Bu yüzden tüm mevkidaşlarımı uyarmıştım. Gelin bu sorunu adil bir şekilde çözelim diye. Onları defalarca uyardım.
Haklısınız, bu AB için bir sorun teşkil ediyor. Bu, AB ve NATO'nun sağlıklı ve tam bir işbirliği içerisinde olmadıkları bir mesele. Ama sebebi biz değiliz, diğerleri.
SORU: Kıbrıs meselesinin çözümü için yapılan müzakerelerde zaman kaybedilmesinden üzüntü duyuyor musunuz?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Bir çözüme gidilmesi konusunda çok ciddiyiz. Bu meselenin çözümlenmesini gerçekten çok istiyoruz. Burada propaganda yapmıyorum, bunu 2004'te kanıtladık. Riske girdik, fedakârlıklar yaptık ve plan her iki tarafta da referanduma sunuldu. Türkler ve Türkiye bu plana "evet" dedi ama karşı taraf onaylamadı.
Daha başka ne yapabiliriz. Neyse bu eski bir mevzu. Kıbrıs'ta ortak bir çözüm için son derece kararlıyız. Bu yüzden Talat'ın cumhurbaşkanlığına tam destek verdik. Bu sorunun en yakın zamanda çözümlenmesini istiyoruz. Mesele çözümlendiğinde Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs'ın tamamının AB'de işbirliği içerisinde olacaklarına inanıyoruz. Asıl isteğimiz ve vizyonumuz bu. 2004'te kendimizi kanıtladık ve bu bir şaka değildi. Artık güvenilirliğimizi kanıtladık.
SORU: ABD'nin Türkiye'nin AB üyeliğine destek için müdahalede bulunması faydalı olur mu? Ya da tam tersi mi söz konusu?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Onlardan böyle bir şey istemedik. Bu kamuoyu açıklamalarını stratejik tutumlarından dolayı yaptılar, kimse bundan bir rahatsızlık duymamalıdır. Sonuçta Türkiye'yle ilgili karar AB üyelerinin kararı olacaktır ve kimse bu kararı baskı altında vermez. Türkiye ile üyelik görüşmelerini başlatma kararını üye devletlerin hepsi kendi başına verdi. Oy birliğiyle ve kendi özgür iradeleriyle verdiler. Bu, baskı altında yapılacak bir şey değil. Türkiye'nin ne denli büyük bir önem taşıdığını tüm ayrıntılarıyla ele alıp tartıştılar ve Türkiye'nin önemli olduğuna karar verdiler.
AB sürecine verilen destekteki azalma bunun uzun zaman alacak olmasından ötürü değildir. Fakat bazı üye devletlerin açıklamaları kamuoyunu altüst etti ve bu ülkelerin güvenilirliğini azalttı. Çünkü kendi attıkları imzalarla, kendi verdikleri sözlerle ters düştüler. Şu an müzakere süreci devam ediyor ve Türkiye, Birliğin müktesebatına uymak için kanun ve düzenlemelerde, anayasasında değişiklikler yapıyor... Biz yine de reform sürecine devam edeceğiz, çünkü bunlar bizim reformlarımız, bunları yapmak isteyen biziz.

Yazdır Paylaş Yukarı