El Hurra Televizyonu

08.04.2009
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

SORU: Obama'nın ziyaretinden sonra Washington'da yaptığınız görüşmelerde bir stratejik ortaklık konusunda ne gibi anlaşmalara varmış oldunuz efendim?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Bu ziyaret aslında bir anlaşma imzalamak için yapılan bir ziyaret değil. Bu ziyaret, Barack Obama'nın Başkan seçildikten sonra Türkiye'ye verdiği önemi göstermek ve bütün İslam dünyasına verdiği önemi göstermek için yaptığı bir ziyaret. Obama Başkan seçildikten sonra denizaşırı ilk ikili ziyaretini Türkiye'ye yapıyor. Biliyorsunuz daha önce de böyle bir konuşma yapacağını ve İslam dünyasına bir mesaj vereceğini hep söylüyorlardı. Bunu da, bu vesile ile Türkiye'de yapmasından tabii büyük memnuniyet duyduk. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmada çok güzel mesajlar verdi. Güzel bir başlangıç yaptı. Ama ikili olarak yaptığımız görüşmelerde de, biz sadece Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkileri değil, çok geniş bir coğrafyadaki bölgesel ve dünya olaylarını karşılıklı gözden geçirdik. Karşılıklı fikirlerimizi birbirimize aktardık. Daha sonra basın toplantısında da ifade ettiğimiz gibi, ilişkilerimizi daha da güçlü ve kuvvetli bir şekilde ileriye taşıma kararlılığımızı bir kez daha ilan ettik. Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasında, ta 1950 yıllarından itibaren çok daha köklü ilişkiler vardır. Onlar için önemlidir, bizim için de önemlidir. O bakımdan ilişkiler, stratejik ilişkilerdir.
SORU: Sayın Cumhurbaşkanım Obama'nın ziyareti İslam dünyası ile ilişkiler konusunda bir dönüm noktası oldu mu, öyle kabul ediyor musunuz?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Önemli. Bunu sadece Obama'nın şahsına değil, Obama'nın politikalarına bağlamak gerekir. Kendisi kampanya sırasında da çok güzel şeyler söylüyordu, Başkan seçildikten sonra da bunları tekrarlıyor. Ne diyor? "Ben daha önceki yönetim gibi tek taraflı hareket edeceğim" demiyor. Yani, "Fikirlerimi herkese empoze edeceğim" demiyor. Ne diyor o zaman? "Önce herkesi dinleyeceğim, öğreneceğim, istişare edeceğim. Daha sonra da hep beraber hareket edeceğiz. Yani çok taraflı ilişkilere önem vereceğim ve bir meşruiyet zemini üzerinde uluslararası meselelerde hareket edeceğim" diyor. Ki bu çok önemli bir değişiklik. Böyle bir değişiklik söz konusu olunca, o zaman özellikle İslam dünyasının içindeki problemler, yani Ortadoğu meselesi, Afganistan meselesi, nükleer meseleler, diğer konular. Bu konularda en azından ne düşünüyor bu ülkeler? Arap ülkeleri ne düşünüyor, Filistinliler ne düşünüyor, Afganlılar ne düşünüyor, Pakistanlılar ne düşünüyor? İranlılar gerçekten neyi düşünüyor?
Bütün bunları konuşup ve bunları diyalog yolu ile çözmek için gayret sarf edeceğini söylüyor ki, bu çok iyi bir şey doğrusu. Bu dünya için de iyi, Amerikalılar için de iyi, bütün herkes için iyi. Şimdi burada önemli olan, madem böyle iyi niyetli bir çıkış var, bir başlangıç var; o zaman bunun başarılı olması için, yani bu politikanın başarılı olması için de, bütün İslam dünyası da, Arap dünyası da kendini hazırlamalı. Kendi tezleri neyse, kendi pozisyonu ne ise, bunu gayet sağlam bir şekilde ve büyük bir birlik içerisinde, bütünlük içerisinde Amerikalılara en iyi şekilde anlatabilmeli. Tabiri caiz ise, "Ben bu işi daha iyi biliyorum ve bunu dinle ve bu işleri böyle çözebiliriz" diye, güçlü bir şekilde İslam dünyası, Arap dünyası, İran, Pakistan, Afganistan ne ise tezlerini ve kendi pozisyonunu, "problemler nasıl çözülür kendileri açısından" bunu en iyi şekilde onlara anlatabilmeli ve haklı olduklarını gösterebilmeli. Sonra da tabiî ki başkaları da haklı olabilir. Burada bir uzlaşıyla, diyalogla bu problemler çözülebilmeli. Bu açıdan bu ziyaret önemli oldu. Burada biz sadece tekrar söylüyorum Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilişkileri konuşmadık. Onları muhakkak ki konuştuk ve onlar kendi ekseninde daha güçlü bir şekilde devam edecek. Ama biz kendisine Arap dünyası, Filistinliler nasıl görüyor, Pakistanlılar, Afganistanlılar nasıl görüyor, İran ne düşünüyor, nasıl görüyor? Bütün bunları da doğrusu bir noktada anlattık ve bu noktada doğrusu memnuniyetle gördüm ki, büyük bir anlayış var ve diyalogla bu işler daha ileriye götürülebilir.
SORU: Başkan Obama Amerika Birleşik Devletleri'nin politikasında stratejik birtakım değişimlerden bahsediyor. Acaba bunlar masaya yatırıldı mı? Bölgede de böyle birtakım stratejik değişimler olması gerekiyor mu, siz konuya böyle bakıyor musunuz?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Değişiklik başlamış vaziyette zaten. "Ben düşüncelerimi tek taraflı olarak sizlere empoze edeceğim ve sizlere dikte edeceğim" dememekle, bunun tersini söylemek yani; "Ben herkesle konuşacağım, dinleyeceğim ondan sonra hep beraber karar vereceğiz" demek, en büyük strateji değişikliği. Konuşurken de "diyalog, işbirliği, siyasi çözüm" dedikten sonra "Ama masanın üzerinde de top var, tank var dememek" bu da büyük bir stratejik değişiklik.
SORU: Sizin bölgesel konularda birçok ağırlığınız var. Irak dosyasından başlarsak, Irak konusunda Amerikalılarla nasıl örtüşüyor sizin politikalarınız ve Amerika bu bölgeden çekilirse, çekildiğinde sizin bu konuda nasıl bir rolünüz olabilir? Bu konular da gündeme geldi mi?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Irak tabiî ki konuştuğumuz en önemli konulardan biri. Hatırlayacaksınız ben bir hafta önce Irak'a gittim. Hem de eşimle beraber gittim. Hem de bir gece geçirdim. Sadece orada Yeşil Hattın içinde de kalmadım. Irak'ı Bağdat'ı dolaştım. Ve orada gerçekten hem Sayın Cumhurbaşkanı hem Sayın Başbakan başta olmak üzere, Irak'ın önemli bütün politikacıları ile bütün liderleri ile dini liderleri ile hepsi ile güzel görüşmelerde bulundum. Ve orada da onlara şunu söyledim: "Sizin komşunuz olarak, Türkiye olarak Irak'ın birliği için, bütünlüğü için, problemleri en kısa zamanda aşması için, sonuna kadar türlü desteği vereceğiz, her türlü yardımı yapacağız" dedim. Bunu tabii kendileri ile de paylaştık. Nihayetinde bir ülkeye en çok komşuları yardım edebilir. Öyle değil mi?
SORU: Başkan Obama veya ABD sizden Irak'tan çekilme sırasında Türkiye arazilerinin kullanılması talebinde bulundu mu?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Böyle bir talepte bulunmadı ama bu işgal değil, işgalin sona ermesi ile ilgili her türlü yardımı Türkiye yapmaktan memnuniyet duyar.
SORU: Irak'ın terörist bölgesi olduğunu biliyoruz. Bu konuda Amerikalılar sizinle nasıl bir işbirliği içinde olmak istiyor ve siz Bağdat'tan ne istiyorsunuz bu konuda?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Üzücü olay şu: Tabii terör örgütü PKK'nın Irak topraklarında kendisine üs kurması ve oradan faaliyetlerini bir komşu ülke olan Türkiye'ye karşı yapması. Ve bu da tabii, Irak'ın özellikle Kürt yerel bölgesinin olduğu yerde gerçekleşiyor. Şu da bir gerçek: Irak anayasası, kendi toprakları üzerinde böyle illegal güçlere müsaade etmiyor. Onun için hem Irak ziyaretimde olsun, hem şimdi olsun bu konudaki işbirliğinin daha ileri düzeye götürülmesini tabii ki konuştuk.
SORU: Iraklıların bu konudaki işbirliğinden memnun musunuz?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Yeteri kadar tatmin olmuyoruz ama daha çok işbirliği olacağı kanaatindeyim önümüzdeki dönemde.
SORU: Bu konuda istihbarat konusunda mı, yoksa güç kullanma konusunda mı Iraklılardan bir yardım bekliyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Hayır. Şimdi, eğer benim toprağımda, Türkiye topraklarında Irak'ın aleyhinde çalışan, Irak'a silahlı saldırıda bulunan bir güç olsa, bunun sorumlusu kim olur? Türkiye olur değil mi? Kimi suçlarsınız? Türkiye'yi suçlarsınız. Dersiniz ki Türkiye'ye; "Ya sen temizle bunları müsaade etme, gücün yetmiyorsa ben yapacağım" dersiniz. Biz de Iraklılara diyoruz ki; "Madem sizin topraklarınız üzerinde, o zaman ya siz yapın bu işi ya yardımcı olun beraber yapalım, yoksa bize bırakın biz kendimiz yapalım." Tabii bir şart daha, bir şık daha koyabiliriz o da şudur: Irak der ki, "Evet dağlarda teröristler var ama, oralar bana da ait değil, kimseye ait olmayan bir toprak" derse o ayrı. Ama öyle değil tabii. Biz Irak'ın toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine çok önem veriyoruz. Belki Irak daha önce, kendi iç problemleri çok büyük olduğu için, bunu da biz görüyoruz, tabii anlayışla da karşılıyoruz; gücünü yeteri kadar seferber edememiştir bu işlere. O yüzden şimdi her türlü imkânı seferber etmek gerekiyor. "Silahla savaşacağım" diyenle silahla savaşmak. Yok, başka şekilde bu işler hallediliyorsa ona gayret sarf etmesi lazım Irak'ın. Dolayısıyla bütün imkânları seferber etmek lazım.
SORU: Belki ileri de Afganistan'da da birtakım rolünüz olacak. Acaba ABD bunu Türkiye'den mi istiyor? Bunu Türkiye'den istediğinde, Türkiye'nin Müslüman bir ülke olduğu için bu konuya çok daha yakın yaklaşabileceğini mi zannediyor veya umuyor? Nasıl bir rol görüyorsunuz Türkiye için?
CUMHURBAŞKANI GÜL: ABD bizden istiyor diye değil, bizim ABD'den önce Afganlılarla tarihi ilişkimiz var. Ayrıca biz Afganistan'da ISAF, yani uluslararası gücün iki kez komutanlığını yaptık. Bizim orada askeri gücümüz var. Türkiye bu askeri güçlerin komutanlığını tek başına yaptı. Bizden sonra hiçbir ülke tek başına yapamadı. Hep birleşerek toplu götürdüler. Ama Afganistan sadece asker göndermekle, sadece orada daha çok silahlı mücadele ile halledilebilecek bir yer değil. Yani tarihte de Afganistan'a Bizans İmparatorluğu'nun, Büyük İskender'in, İngilizlerin, Rusların çok teşebbüsleri oldu ve çok zor bir yer ve onun için sadece askeri yönden başarı olmaz orada. Hiç biri de başaramadı. Bu bakımdan şimdi Başkan Obama'nın bu yeni strateji kâğıdı, gayet güzel. Orada sadece askeri demiyor, başka şeyler de yapmak lazım insanları kazanmak için. O açından bizim insanları kazanmak için, Afganistan'da askeri faaliyetlerimizin yanında çok büyük insani faaliyetlerimiz var. Yüzlerce okul açtık orada, kız okulları, erkek okulları. Biz orada hastaneler açtık, bir buçuk milyon kişi tedavi edildi. Kabil, bütün caddeleri, sokakları çamur. Şimdi 100 km. Kabil'in içinde asfalt yapmaya başladık. İşte böyle halk kazanılır. O açıdan Amerikalılar Türklerin orada yaptıklarını gördükleri için, burada tabii konuştuğumuz önemli konulardan biri de buydu.
SORU: İran konusunda Washington ile Tahran arasında bir arabuluculuk konusunda hazırlığınız var mı veya böyle bir konuya sıcak bakar mısınız?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Bu işlerde arabuluculuk lafı çok hoş değil aslında. Her iki taraf da diplomasisi ve her şeyi çok güçlü ülkeler. Kendileri direkt konuşurlar. Biz belki kolaylaştırırız konuşmalarını, yaptığımız da o zaten, kolaylaştırmak yardımcı olmak. Yoksa günü geldiğinde kendileri görüşürler.
SORU: Şu anda belirgin bir rolünüz var mı, yoksa yakınlaşmalarını mı bekliyorsunuz Amerikalıların İranlılarla?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Yakınlaşırlarsa zaten bize bir şey düşmez. Bizim rolümüz, demin söylediğim çerçeve içerisinde.
SORU: Ortadoğu barış sürecinde İsrail ve Suriye arasındaki dolaylı görüşmelerde pek çok ciddi uğraşlarınız oldu. Eğer her iki taraf tekrar bunu isterse, arabuluculuk konusunda Türkiye bu konuya sıcak yaklaşır mı?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Yaparız tabii. Çünkü biz barış isteriz. Barışa bir desteğimiz olursa çok iyi olur. Suriye tarafını denediğimiz için onlar hazır şimdi. Ama İsrail'de büyük değişiklik var. Şimdiki hükümet farklı. Onların eski anlaşmaları, bütün mutabakatları, bütün bunları kabul etmesi ve bağımsız Filistin devletini kabul etmeleri gerekir her şeyden önce. O bakımdan şimdi onlar eğer hazır olurlarsa, kendilerini değiştirirlerse o zaman ancak başlanır. Yoksa olmaz.
SORU: Daha açık olursak İsrail'in iki devlet çözümünden yana tavır koymasını mı beklersiniz, öyle bir dolaylı görüşmelerde?
CUMHURBAŞKANI GÜL: İsrail'in iki devletli, Filistin devleti ve İsrail devletinin barış içinde yan yana yaşayabileceği şartı kabul etmesi gerekir her şeyden önce. Birinci mesele bu.
SORU: Obama, Ermenistan konusunda bir açılım konusunda teşvik edici birtakım sözler söyledi. Acaba bu konuda Türkiye meseleye nasıl bakıyor?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Obama'nın söylediği bizim yaptıklarımızı takdir etmek ve teşvik etmek. Biliyorsunuz Ermenistan ile Türkiye arasındaki problemlerin çözümü ve normalleşme ile ilgili bazı çalışmalar var. Çünkü bütün bunların zamanı geldi. Kafkaslarda küslüklerin gideceği, problemlerin çözüleceği bir dönem yaşıyoruz. Bu konuda Türkiye ve Ermenistan arasında görüşmeler gayet büyük bir anlayışla ve gayet iyi bir şekilde devam ediyor. Ümit ediyoruz ki, diğer problemler bunlar da hep çözülüyor, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki problem başta olmak üzere- Karabağ meselesi-,bütün bunlar çözüldüğünde, bütün Kafkaslarda çok büyük bir dayanışma ve işbirliği alanı çıkar. 2009 yılı da bu açıdan çok kritik ve önemli bir yıl. Onun için herkesin içeriden ve dışarıdan, yani içeriden derken; bölgeden ve bölge dışındaki herkesin bütün ülkelerin bütün gücünü kullanıp, problemlerin çözümüne yardımcı olması için çok elverişli bir yıl.
SORU: Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki anlaşmazlıkların çözülmesi Türkiye ile Ermenistan arasındaki meselenin çözülmesi için bir şart mı?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Demin söylediğim gibi 2009 yılı çok kritik bir yıl. Bu problemlerin hepsinin çözülmesi lazım. Bu problemleri çözmek için, hep beraber uğraşmak lazım. Çünkü donmuş problemler birden bire büyük sıcak problem haline dönüştü. Gürcistan'daki o olay yeni değildi ki, donmuş bir problemdi. Birden bire büyüyor. Onun için şimdi herkesin iyi niyetle bütün problemleri çözmek için uğraşması ve gayret sarf etmesi gerekiyor. Bu konu, Karabağ konusu, muhakkak ki çok önemli bir konu. Ben biliyorum ki, Sayın Sarkisyan da Sayın Aliyev de ellerinden geleni yapıyorlar bu konu ile ilgili. Buna çok önem veriyoruz.
SORU: Son soru Sayın Cumhurbaşkanım. Türkiye'nin bölgesel gücünün fazla olması, bu bölgede bazı ülkeleri, mesela İran'ı veya bazı Arap ülkelerini rahatsız ediyor mu? Yoksa siz bunu Amerika Birleşik Devletleri ile bu ülkelerde veya bu bölgede daha çok barışın sağlanması için mi kullanıyorsunuz?
CUMHURBAŞKANI GÜL: Her şeyden önce şunu söyleyeyim: Türkiye kendi dış politikasına bağımsız bir şekilde kendisi karar veriyor. Türkiye burada hiçbir ülkenin temsilcisi değil, Amerika Birleşik Devletleri'nin temsilcisi değil. Ama Türkiye ile Amerika Birleşik Devletleri özellikle şimdi bu yeni dönemde politikalarının birbirine çok benzeştiğini görmektedir. O bakımdan çok büyük bir çalışma, işbirliği içerisindedir. Ama Türkiye'nin güçlenmesi, ekonomik olarak güçlenmesi, Türkiye'nin bütün milli güçlerinin güçlenmesi, ordusunun güçlü, demokrasisinin güçlü olması, bu, bütün komşu ülkelerin lehinedir ve onların iyiliğine hep çalışan bir ülkeyiz biz. Yani biz bu bölgede herhangi bir komşu ülkemizin İran, Arap ülkeleri, bunların iç meseleleri ile uğraşan, oraları karıştıran, oralarda istikrarsızlık isteyen veya gizli planları olan bir ülke değiliz. Tam tersine işte altı senedir de bunu ispatlıyoruz. Hep yardımcı olmak için, hatta bizi ilgilendirmeyen problemlerde bile çözüm için uğraşan bir ülkeyiz. Yeri geldiğinde aracı oluyoruz, yeri geldiğinde kolaylaştırıcı oluyoruz. Dolayısıyla bütün gücümüzü iyi şekilde kullanıyoruz. O açıdan hiçbir komşu ülkenin tedirginlik duyduğu kanaatinde değilim. Tam tersine onlar da böyle bir Türkiye'den gurur duyuyorlar. Ben hangisine gitsem, kendimi hep evimde hissederim. Bu sadece hükümetler arasında sadece liderler arasında değil, halk arasında da böyle. Bundan büyük bir memnuniyet ve mutluluk duyuyorum.
SORU: Sayın Cumhurbaşkanım Teşekkür ederim. Şükran cezire.
CUMHURBAŞKANI GÜL: Şükran cezire. Thank you very much. Allahi sellim. Şükran.
Yazdır Paylaş Yukarı