Milliyet Gazetesi

09.08.2009
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
Milliyet Gazetesi

Objektif

Taha Akyol

-CUMHURBAŞKANI İLE DOĞU NOTLARI (1) (9 Ağustos 2009)

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül ile Bitlis ve Ahlat gezisindeyiz. Uçakta iki gazeteciyiz, ben ve Sabah'tan Yavuz Donat. Gül'e ‘Kürt açılımı'nı soruyoruz; "Bu konuyu dönüş yolunda ayrıntılı konuşalım" diyor. Gül'ün konuyla ilgili açıklamalarını yarın yazacağım.
Cumhurbaşkanı niye böyle geziler yapıyor? İşte cevabı:
- Dünyanın en eski Müslüman Türk mezarlığı Ahlat'tadır. Tarihi önemi çok büyük!
Geziye katılan tarihçi İlber Ortaylı'nın sözleri:
- Ahlat mezarlığı muazzam bir tarihi mirastır. Ahlat 12. yüzyılda 200 bin nüfuslu bir şehirdi. Bu mezarlığı Mervanoğulları başlattı. Hasan Padişah zamanında büyüdü ve anıtsal nitelik kazandı. Selçukluların da önemli katkısı oldu...
Mervanoğulları Diyarbakır ve çevresinde hüküm sürmüş bir Kürt hanedanıdır. Hasan Padişah, Akkoyunlu Türkmen hükümdarı Uzun Hasan'dır.
Yavuz Selim'in büyükelçisi, değerli âlim İdris-i Bitlisi de buraların çocuğudur. Bitlis'te çeşitli mekânlara adı verilmiş.
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Mustafa İsen, "Sayın Cumhurbaşkanı Ahlat'ı himayelerine alacak; ayrıntılı bir program hazırlıyoruz Ahlat anıtlarının korunması ve buranın bir kültür ve turizm merkezi haline gelmesi için" diyor.
İçimde bir mutluluk; çünkü bu eserler Anadolu'daki bin yıllık varlığımızın silinmez mühürleridir.

Marifet iltifata tabidir!

Seçildiğinden beri 27 ile gittiğini belirten Gül devam ediyor:
- Cumhurbaşkanı olarak halkla temas etmeye, devlet-halk ilişkilerini geliştirmeye önem veriyorum. Ayrıca cumhurbaşkanının valileri, belediye başkanlarını, garnizonları ziyaret ederek, işadamlarıyla görüşerek onları motive etmesinin çok yararlı olduğunu görüyorum. Bütün illerimize gideceğim.
Halkla sıcak ilişkiler! Yol boyunca geçtiğimiz ilçe ve kasabalarda, kadınlı erkekli kalabalıklar, ellerinde Türk bayraklarıyla, konvoyu durdurarak Gül'ü alkışladı. ‘Bindirilmiş kıtalar' değildi bunlar. Balkonlardan, damlardan da alkışlıyorlardı.
Uçaktaki sohbetimizde Cumhurbaşkanı işadamlarının rolünü vurguluyor:
- İllerin geleceğini onlar şekillendiriyor. Gelişmenin lokomotifi oluyorlar. İşadamlarına iltifat etmeliyiz. Marifet iltifata tabidir!
Gül, en çok, işadamlarının kentlerindeki üniversitelere desteğinden övgüyle bahsediyor.
Garnizonlarda "binlerce gencimizin eğitim gördüğü"nü vurguluyor.
Gül'ün belediye başkanlarına da tavsiyeleri var:
- Siz politikacısınız, sizi halk seçti. Çalışırken mutlaka çok iyi teknik ekiplerle, en iyi mühendis, mimar ve şehircilik uzmanlarıyla çalışın. Bilgili ve geniş ufuklu danışmanlarla çalışın. Bakarsınız, bugün yaptığınız bir yol, bir geçit, yarın şehrin önünü tıkamış.


Uçaktaki sohbetimizde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile çeşitli konularda konuştuk.

İzmir ve Kayseri

Söz İzmir'den açıldı, işte Gül'ün sözleri:
- Expo'yu İzmir'in kazanması için çok çalıştık. Benim kaybettiğim tek seçim bu oldu! Gereksiz bazı siyasi meseleler çıkınca, İtalyanlar bunu iyi kullandılar ve aldılar. Biz 11 oyla kaybettik.
İzmir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu hakkındaki kanaatini soruyorum, diyor ki:
- Aziz Bey çalışkan, dürüst, devlet adabını bilen bir insan. Bu işin peşini bırakmamalı. İzmir Expo'yu gelecek sefer kazanabilir.
Ve tabii Kayseri... Kayseri'yi ziyaretinde üç kilo aldığından yakındı!
Kayseri gezisi mantısız olur mu? Ondan galiba...
Gül'ün Kayseri gözlemleri, Anadolu hakkındaki özlemlerini de yansıtıyor:
- Kilo aldım ama gururlandığım gözlemlerim de oldu. Kayseri'de olimpik yüzme havuzunda, 7-8 yaşlarında kızlı, erkekli çocuklar, başlarında öğretmenleri, yüzüyorlar, su sporları yapıyorlardı...
Gül'ün genel izlenimi:
- Kimileri konuşarak, kimileri çalışarak enerjisini harcıyor. İkincilerin artması beni mutlu ediyor.
Yarın: ‘Kürt açılımı'



- CUMHURBAŞKANI İLE DOĞU NOTLARI- (2 ) (10 Ağustos 2009)

Terör demokratik gelişmelerin sebebi değil, engelidir!

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Açılımlar terör için değil, Türkiye'nin standartlarını yükseltmek için yapılıyor. Terör için yapıldığını sanmak büyük yanılgıdır. Terör demokratik gelişmelerin sebebi değil, engelidir!" diyor

CUMHURBAŞKANI Gül ile Muş, Bitlis, Tatvan ve Ahlat'a gittik; Yavuz Donat ve ben... Anadolu'nun etnik tarihi bakımından fevkâlâde önemli olan Ahlat'ı ayrıca yazacağım. Gül'ü sevgi gösterileriyle karşılayan kalabalıkların elindeki birkaç pankartta "Cumhur Baba Hoşgeldin" yazıyordu. Dönüşte uçakta sohbet ederken bunu hatırlattık, Gül güldü:
- Yahu ben o kadar yaşlı mıyım? Demirel'e Baba derlerdi. Bana ‘ağabey' demek daha doğru olmaz mı? Ne dersiniz?
Hepimiz güldük.
Selçuklu, Harzemşah, Artuklu, Memluk, İlhanlı eserlerinin bir açık hava müzesi durumunda olan Ahlat'a Gül büyük önem veriyor, Malazgirt'e bağlıyor:
- Ahlat ve Malazgirt, bu çevreyi Cumhurbaşkanlığı'nın himayesine alarak bir restorasyon ve kültür merkezi projesi hazırlanmasını isteyeceğim!

Mem u Zin de bizim

Gül bu girişle sözü ‘Kürt açılımı'na getirdi:
- Ahlat, Malazgirt, Kars'ta Ani, böyle tarihi mekânlar bu toprakları bize yurt yapanların giriş kapılarıdır. Restore etmeliyiz. Tarihçiler daha çok araştırmalı. Türkiye'ye aidiyet duygusunun güçlenmesinde böyle şeyler önemlidir! Ahlat, Malazgirt bizim mirasımız. Bizans da bizim mirasımız. Kutadgu Bilig ve Dede Korkut gibi Mem u Zin de bizim mirasımız!
Bu noktada Gül, kültür mirasına sahip çıkılmasını Anayasa'nın da istediğini hatırlattı.
Mem u Zin, 17. yüzyılda Kürt şairi Ahmet Hâni'nin (Kürtçe Ehmede Xani) yazdığı manzum bir aşk hikâyesidir.
Türkiye ilk defa Kürt kültürünün Anadolu kökenli bir yüksek edebi eserine ‘devlet katında' sahip çıkıyor böylece!
Görüştüğüm Kültür Bakanı Ertuğrul Günay da Mem u Zin‘in Arap harfleriyle Kürtçe tıpkıbasımını ve latin harfleriyle tam metnini yayımlayacaklarını söyledi.

Doğudan, batıdan şehitler

Gül, "Kafamızı kuma gömmeyelim, Türkiye'nin kudretini görelim" diyor. Nasıl kaynaştığımızı anlatırken diyor ki:
- Atatürk 1916'da Bitlis'i işgalden kurtardı, doğuyu kurtarmak için verilen o savaşlarda İç Anadolu'dan, Ege'den, hatta Balkanlardan gelerek insanlarımız şehit düştü. Çanakkale'yi savunurken de doğudan gelerek insanlarımız şehit düştü. Bu kadar iç içe geçmişiz. Biz bir milletiz. Büyük milletlerin içinde farklılıklar da büyük olur. Aşiret, klan değil ki... Hele de bir imparatorluk mirasçısı iseniz.
Öyleyse mesele niye bu kadar büyüdü? Gül, bu sorumuz üzerine teröre değiniyor.

Terör olmasaydı

Gül, çocukluğunda Kayseri'de Kürt diye ayrı bir kavram duymadığını, İstanbul'a okumaya gittiğinde "Kürt arkadaşlarla karşılaştığını" anlattı, bir ayrı gayrılık olmadığını söyledi:
- Tarihte beraberliğimiz ve güçlü ortak kültürel değerlerimiz var. Türkiye'nin yükselen standartları içinde bu mesele çoktan halledilirdi: Terör engelledi! Açılımlar terör için değil, Türkiye'nin standartlarını yükseltmek için yapılıyor. Terör için yapıldığını sanmak büyük yanılgıdır. Terör demokratik gelişmelerin sebebi değil, engelidir!
Gül, geçmişte terörün tırmandığı dönemlerde demokratik standartları yükseltmenin mümkün olmadığını örnek olarak gösterdi.

Kimse küçümsemesin

Hükümetin gündemindeki ‘açılım'ın içeriği nedir? Gül'ün cevabı:
- Evvela Türkiye'nin yükselen standartlarını kimse küçümsemesin. Tek tek saymak yerine, değişen anlayışa bakın. Türkiye'de jargon değişti, kelimeler, kavramlar, anlayışlar değişti. Artık saygı, sevgi, şefkat, empatiden bahsediliyor. Tek tek ne yapıldığından, ne yapılacağından önemli olan budur. Gül özellikle "saygı göstermek, sevgiyi getiriyor" diye vurguladı, halkın kendisine gösterdiği ilgiyi ima eder gibi...

Modern devlet nasıl yaparsa?

Cumhurbaşkanı bu iyimserliğine rağmen Kürt meselesini "Türkiye'nin en zor, en hassas, en çok dikkat isteyen meselesi" olarak niteledi birkaç defa.
Öyleyse nasıl bir ‘açılımla' çözülecek? Cevabı şöyle:
- Modern devletler böyle soruları nasıl çözerse öyle! Türkiye'ye başka türlü yakışmaz! AB'ye üye olmak isteyen modern bir devlet nasıl çözerse öyle!
Cumhurbaşkanı, ‘tekil' sorularımıza da hep "En önemlisi genel anlayıştır, ayrıntılar için devletin ilgili organları çalışıyor" diye cevap verdi.

Araştırmaları okuyor

Kendi zihnini en çok bu meselenin meşgul ettiğini, çok okuduğunu, çok araştırdığını anlattı. Bu konuda en çok dikkatini çeken araştırmanın Mustafa Akyol'un Doğan Kitap'tan çıkan "Kürt Meselesini Yeniden Düşünmek" adlı kitabı olduğunu söyledi.
Her ciddi araştırmayı, tartışmayı izlediğini, okuduğunu belirtti.
Duygusal, yüzeysel yaklaşımlardan sakınılmasını, "söz söylerken herkesin duygularını düşünerek söylemeyi" tavsiye etti.
Milliyet‘te Devrim Sevimay'ın "Türkiye Kürt Açılımını Tartışıyor" dizisini sordum. Çünkü bu dizide her türden görüşler yer alıyor. Cumhurbaşkanı şunu söyledi:
- Okuyorum, izliyorum. Belli bir ciddiyete sahip her açıklamayı, her araştırmayı, her yayını izliyorum. Her görüşe katılmak gerekmez, görüşlerin iyi niyetle ifadesi önemli.
Gül, siyasi fikirlerde "ciddiyet ve samimiyet"in önemini birkaç defa vurguladı; "inandırıcı olmanın şartı bu" diye ekledi.

Liderlerle görüşürüm

Cumhurbaşkanı'na sordum: Gündemdeki ‘Kürt açılımı' sizin Baykal ve Bahçeli ile görüşerek sürecin önünü açmanızı gerektirse görüşür müsünüz? Cevap:
- Gereken her şeyi yaparım! Yaptım da! Milletlerin zaman zaman zor sorunları olur. Öyle dönemlerde kurumlar ve partiler ortak akıl üretirler. Ben biliyorsunuz, liderleri çağırdım, görüştüm. Herkesi iyi niyetli görüyorum?
CHP ve MHP'nin yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?
- Elbette onlar da iyi niyetli, Türkiye için düşünüp Türkiye için çalışıyorlar. Türkiye'nin bu en önemli meselesini görmemeleri mümkün mü?
Gül karmaşık sorunlar konusunda yönetimi de çok önemsiyor:
- Dünyada da böyle. Büyük meseleler bazan kapalı görüşmelerle ele alınır. Daima perde arkası teknik çalışmalar olur. Açıklamalar olgunlaşınca yapılır.
Ve Gül, tahmin edeceğimiz sorulara bu tür gerekçelerle cevap vermedi, "önemli olan perspektiftir" vurgusunu yaptı.
‘Takvim' sorumuza da "hükümet, devlet organları çalışıyor" diye cevap verdi.
Kanaatim şu: Gül bu konuda siyasi ve kurumsal açılardan bir ‘lokomotif' işlevi görüyor.

Mem u Zin nedir?

Yani Mem ve Zin... 17. yüzyılda Hakkârili Ahmed Hâni'nin kültür merkezi Cizre'de yazdığı mesnevi. Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha gibi manzum bir aşk hikâyesi. Kürtçenin önemli edebi örneklerinden biri, belki birincisidir. Erkek Mem, Kürt Beyi'nin kızı Zin'e âşık olur. Bey onu hapsettirir. Hapiste ölünce Zin de acısından ölür.
Son derece duygulu, lirik bir eser.
Ahmet Hâni aynı zamanda mutasavvıftır; Doğu Beyazıt'taki türbesi ziyaretgâhtır.
Mem u Zin 1991 yılında film yapıldı. 2002 yılında Meltem Doğanay (Zin) ve Yalçın Dümer'in (Mem) filmi Türkiye'de çevrilen ilk Kürtçe film oldu, büyük ilgi gördü.
"İslam İtikadı" gibi eserleri de bulunan Ahmed Hâni, divan tarzında Türkçe şiirler de yazmıştır. "Çârkûşe" (Dört Köşe) adlı eserinde her bir mısraı dört dilde (Arapça, Farsça, Türkçe ve Kürtçe) yazılmış rubailerden oluşuyor. Sayın Ertuğrul Günay'a bunu da tıpkıbasım ve latin harfleriyle yayımlamasını öneriyorum.

CUMHURBAŞKANI İLE DOĞU NOTLARI-3 (11 Ağustos Salı 2009)


Ahlat modelinde etnik tarih!

AHLAT Doğu Anadolu'daki tarihimizin adeta bir açık hava müzesi... Zaman birçok tarihi eseri de yok etmiş.
Ahlat'ta Emir Bayındır Kümbeti'nin yakınındaki bir cami kalıntısını geziyoruz. Arkeologlar Cumhurbaşkanı Gül'e bilgi veriyor:
- Bu cami kalıntısının üzerine ilkokul yapılmış, kalıntı gözden kaybolmuştu. Hatta okulun foseptiği cami kalıntısının içine akıyordu! 1970'lerde arkeolog Prof. Haluk Karamağaralı burada yıllarca uğraşarak ilkokulu başka yere taşıttı. Cami kalıntısını ortaya çıkardı. Şimdi restorasyon projesi hazırlanıyor!
Bu okulun hangi yılda yaptırıldığını sorduğumda Gül müdahale etti:
- Hangi yılda yapılmış olursa olsun siyasi bir kasıt yoktur. Görgüsüzlük asıl sebep. Nice tarihi eser görgüsüzlükten kayboldu.

Tarihin tahribi
Benim okulun yapılış tarihini sormamın sebebi, Ahlat'ta cumhuriyet eğitiminin ne zaman başladığına dair bir fikir edinmekti. Gül, bundan siyasi anlam çıkarılabileceğini düşünmüş olsa gerek, haklı olarak, asıl sebebin "görgüsüzlük" olduğunu anlattı.
Nice tarihi eser görgüsüzlükten, zamanın tahribatından yok oldu. Bazılarını da ‘restore ediyoruz' diye betonlaştırdık!
Cumhurbaşkanı Gül, "Ahlat ve Malazgirt" kavramını tekrar vurgulayarak, "Anadolu'daki mühürlerimiz" olan bu eserleri restore etmek gerektiğini vurguladı.
Gül, iki yıl sonra Malazgirt Zaferi'nin 940. yıldönümü olduğunu, bu çevredeki eserleri kapsayan bir restorasyon projesi hazırlattırmak istediğini anlattı.

Azerbaycanlı Mimar
Bu mühürlerden Ahlat'taki mezarlar... Ahlat hakkında kitap yazmış olan Yrd. Doç. Dr. Rahmi Tekin, o zaman "amele" denilen mimarların adlarını mezar taşlarından okuyor: Amele Fahrettin, Amele Melikşah, Amele Abdullah, Amele Baba Can...
Bu Baba Can, Ahlat'taki o emsalsiz sekiz sütun üzerine konik kubbeli Emir Bayındır Kümbeti'nin de mimarıdır. Arkeolog Doç. Dr. Nakış Karamağaralı, bu kümbetin bir eşinin Azerbaycan'da olduğunu, dünyada başka benzerinin bulunmadığını anlattı.
Dönüşte Oktay Aslanapa'nın Anadolu mimarisini inceleyen büyük kitabına baktım, Mimar Baba Can'ın Azerbaycanlı olduğunu tahmin ediyor.
O çağlarda Ahlat ve çevresi muazzam bir kültür ve ticaret merkeziydi.
Ahlat'ta kazı çalışmalarını yapan Nakış Karamağaralı Cumhurbaşkanı'na anlatıyor:
- Bu mezar taşları Ahlat'ta kadı, emir (kumandan), din âlimi, kimyacı, matematikçi, hekim, astronom gibi kişiler için yapılmıştır. O zamanki Ahlat'ın nasıl bir bilim ve kültür merkezi olduğunun kanıtlarıdır.
Divriği'de Ulu Cami, Tarcan'da Mama Hatun, Van Gevaş'ta Halime Hatun kümbetleri gibi birçok eser Ahlatlı mimarlarca yapılmış.
Camiler, imaretler, medreseler, şifahaneler...
Onun için Ahlat'ın tarihteki unvanı "Kubbet'ül İslam"dı.
Büyük nüfus ve kültür hareketleri olmadan böyle bir medeniyet teşekkül edemezdi.

‘Oğuz taifesi şehri'
Ahlat ve Van'ın tüm kuzeyi bin üç yüz yıl önce Roma'nın Ermenistan (Arapça Ermeniye) eyaletiydi. Hz. Ömer döneminde İslam fetihleri başladı. Bölgedeki hâkimiyetlerin tarihi seyrine bakınız: Abbasi, Bizans, Kürt Mervani, Türkmen Büyük Selçuklu, Dilmaçoğulları, Ahlatşahlar, Türk ve Kürt Eyyubiler, Türk-Kıpçak Harzemliler, Anadolu Selçukluları, Müslüman Moğol İlhanlılar, İranlı Fars Celayirliler, Şii Türkmen Karakoyunlular, Sünni Türkmen Akkoyunlular, Şii Türkmen Safeviler ve Osmanlı...
Evliya Çelebi, Seyahatname‘sinin 4. cildinde eski tarihçilerin Ahlat'a "Oğuz taifesi şehri" dediklerini yazıyor.
Mimari eserler bütün bu tarihin mühürleridir.
Barbar Moğol istilasından kaçan Budist ve Şaman kabileler, Türkçe bilmeyen Farslar da buralara sığınmış. Ahlat'ta hâlâ Budist tapınak mağaraları var.
İlk eserlerde Şaman izleri de fark ediliyor.
Fırat'ın doğusu Türk fetihleriyle İslamlaştıkça, Türkmen aşiretleri gibi, dindaş Kürt aşiretleri de buralara yerleştiler.
Ermeni ve Süryani varlığı da yakın zamanlara kadar devam etti.

Bin yılın eseri
Moğollardan kaçan Kayıların bir kolu Ahlat'a yerleşti, öteki kolu Söğüt'e gidip Osmanlı'yı kurdu.
Selçuklu-Osmanlı ana çizgisi, cumhuriyetteki milli varlığımızın tarihi temellerini oluşturdu.
Böyle bir tarihin bin yılda yoğurarak günümüze taşıdığı ‘harman'ı etnik olarak ayrıştırmak mümkün mü? Bin yılın yarattığı bütün harmanı yakarsınız!
Bu gerçeği, bu çoklukta birlik olgusunu tanıyarak beraber yaşamaktan başka yol yok.
Ahlat'taki kazıları değerli hocamız merhum Haluk Karamağaralı'nın kızı Doç. Dr. Nakış Karamağaralı gibi bir uzmanın yapması şanstır.
Tarihi biliyor, vasıflı bir arkeolog, dahası bir tek taşın üzerine titreyen bir bilince sahip.
Sayın Cumhurbaşkanı'nın "Ahlat ve Malazgirt" yaklaşımı gerçekten heyecan verici.
Titizlikle izleyeceğim.


CUMHURBAŞKANI İLE DOĞU NOTLARI - 4

Doğu'da değişen hayat

BİTLİS'TE Cumhurbaşkanı Gül onuruna verilen öğle yemeğinde, Ticaret Odası Başkanı Davut Tezcan konuşma yapıyor:
- Sayın Cumhurbaşkanım! Kürt açılımı denilen yaklaşımınız bütün kalpleri sarmaya başladı. Türkiye'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü çok daha güçleniyor.
Bu üslubu beğendim ve kendisini tebrik ettim.
Bitlis'in kurtuluş yıldönümü töreninde, kalpaklı Mustafa Kemal Paşa heykelinin önünde Belediye Başkanı Fehmi Alaydın da güzel bir konuşma yapıyor. Bitlis'in gelişmesine büyük katkısı olan Bitlisli işadamlarının adlarını sayarak teşekkür ediyor:
- Eren, Özgür, Kiler, Özdemir, Gencer aileleri...
Nihat Gencer'in bir tek çimento fabrikası 2000 kişiye ekmek sağlıyor. Ona göre sosyal ilişkiler ve hayat tarzı da gelişiyor.
Girişimci orta sınıf güçlendikçe Türkiye'nin sosyolojik entegrasyonunun da güçleneceğine olan inancım bu gezide arttı.

Bitlis'in kaplanları
Burada üniversitenin adı, "Bitlis Eren Üniversitesi", çünkü finansmanını büyük ölçüde işadamı Eren ailesi üstlenmiş. Temelini Gül atmış, 2010'da öğrenci alacak.
Rektör Prof. Dr. Mahmut Doğu, Gül'e ve Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'ya brifing verdi. Gül ve Çubukçu, tıp fakültesi gibi uzun vadeli ve özel sosyal ortam gerektiren bir fakülte yerine çevreye hızla katkıda bulunacak fakültelere öncelik verilmesini tavsiye etti.
Anadolu'da işadamlarının kalkınmaya ve eğitime bu ölçüde destek olması çok sevindirici.
Merkeziyetçi Fransa krallığının aksine, İngiltere'nin taşra aristokrasisi sayesinde sanayi devrimine öncülük ettiğini anlatan Tocqueville'den esinlenerek belirteyim; piyasa ekonomisi "Anadolu kaplanlar"ını yaratıyor, onlar da illerinin ekonomik ve kültürel gelişmesinin lokomotifi oluyorlar.
Bitlis'te hemen her tarafta, bu işadamlarının ticari, sınai, kültürel ve sosyal tesislerini gördüm, çok sevindim.

Ahlat'ı kurtarın!
Bu gelişmede yol şebekesinin rolü büyük. Geçtiğimiz Muş, Bitlis, Tatvan ve Ahlat duble yollarla birbirine ve bütün Türkiye'ye bağlanmış.
Ama dikkat! Ticarileşme, tarihin ve çevrenin tahribine yol açmasın! Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'a ve Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz'a açık dilekçe veriyorum:
"Ahlat'ta beton yapılaşmayı yasaklayın! ‘Ahlat taşı' kullanımını ve geleneksel mimariyi parasal teşvik edin lütfen!"
Ahlat'ta milletvekili Zeki Ergezen'in evine gittiğimizde tarihi bir konak sanmıştım. Meğer yeni yapılmış ama Ahlat taşıyla ve geleneksel mimari tarzıyla yapıldığı için ‘tarihsellik' hissi veriyor.
Mardin Valisi Hasan Duruer betonu yasakladı, mevcut betonları bile söktürüyor. "Mardin dünya mimarisinin en önemli kentlerinden biri olacak" diye hedef ortaya koydu, Mardinlileri heyecanlandırdı. Mardin artık ‘Mardinleşerek' gelişiyor. Ahlat da, Bitlis de öyle olmalı.
Ve değişen kadın...
Merhum Ecevit 1970'lerde "Kadınların sokağa çıkmaktan sakındıkları yerler henüz çoktur Türkiye'de" diye yazmıştı. (Atatürk ve Devrimcilik, sf. 80)
Bu gezide Gül'ü alkışlayan, tokalaşan erkek kalabalıkları içinde çok sayıda kadın görmekten çok mutlu oldum.
Ekonomik ve sosyal gelişme Doğu'da da kadını sosyalleştiriyor.
Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, nerede bir kadın topluluğu görse yanlarına gitti, kucakladı, sohbet etti. Kızlarını okutan anneleri kutladı.
Çubukçu'nun şu sözlerini kaydetmeden geçemeyeceğim:
- Öğretmenlerimizin yarısından fazlası kadın ama kadın okul müdürleri yüzde onu bulmuyor. Hiç kadın milli eğitim müdürümüz yoktu, haziranda Samsun'a kadın milli eğitim müdürü atadım; Hülya Ertürk çok başarılı... Daha çok kadın yöneticimiz olacak.
Türkiye'nin zamana ihtiyacı var, arabayı devirmeden gidebilirsek "muasır medeniyet"i yakalayacağız.

Yazdır Paylaş Yukarı