Global Finance

21.07.2009
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Türkiye: Rehber Ülke
21 Temmuz 2009'da, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Global Finance'i Çankaya Köşkü'nde kabul etti. Cumhurbaşkanı Gül ile Türkiye'nin küresel ekonomideki rolünden uluslararası ilişkilerde durduğu yere kadar geniş kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdik.
Global Finance: Sayın Cumhurbaşkanı, Türkiye Avrupa için vazgeçilmez midir? Avrupa Türkiye'ye, Türkiye'nin Avrupa'ya ihtiyacı olduğundan daha mı fazla ihtiyaç duyuyor?
Cumhurbaşkanı Gül: Bugünün dünyasında, her ülke bir diğerine bağlı. Bu bakımdan, Türkiye'yle Avrupa Birliği birbiri için çok önemli. Son 500 yıllık tarihî gerçekler göstermiştir ki, Türkiye aslında Avrupa'nın ayrılmaz bir parçasıdır. Türkiye'nin Avrupa için önemi, Avrupa Komisyonu'nun strateji raporunda teyit edilmiştir. Bunu sadece Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak söylemiyorum. Daha müzakere süreci başlamadan önce, AB, Türkiye'nin Avrupa'ya katkısı üzerine 2 farklı çalışma yapmıştı. Sonuç olarak, 2004 AB zirvesinde konsensüs ile süreç başlamış oldu. Dolayısıyla, bu anlamda hem Avrupa Komisyonu hem de Avrupa Birliği Konseyi'nin teyitleri çok önemliydi.
GF: Hazar Denizi'nden Avusturya'ya gaz akışını sağlayacak 2000 mil uzunluğa sahip ve 11 milyar dolara mal olacak Nabucco Projesi'nin ne zaman tamamlanması öngörülüyor?
Cumhurbaşkanı Gül: Nabucco Boru Hattı Projesi'yle ilgili olarak önemli olan, projenin başlamış ve hükümetler arası anlaşmanın sağlanmış olmasıdır. Hatırlayacağınız gibi, dünyadaki ikinci en büyük boru hattı projesi olan, Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi henüz proje aşamasındayken, insanlar bunun hayata geçirilip geçirilemeyeceğini tartışıyordu. Ancak, hat döşendi ve Kazak gazının Akdeniz'e ulaştırılması hayali gerçekleştirilmiş oldu. Aynı durum, Nabucco Boru Hattı Projesi için de söz konusu. Avusturya, Bulgaristan, Macaristan, Romanya ve Türkiye hükümetleri ile ilgili şirketler arasında anlaşma geçen hafta imzalandı. Dolayısıyla, hattın inşaatına yakın dönemde başlanacaktır. Çünkü, teknik açıdan çok zor bir proje değil. Avrupa açısından enerji güvenliği meselesi öncelikli bir mesele. Hattı besleyecek gaz, kuzey ülkelerinden, güney ülkelerinden ve Kafkasya da dâhil çeşitli bölge ve kaynaklardan gelecek.
GF: İstanbul'daki Marmaray deniz altı tünelinin, sizce Türkiye Avrupa ekseninde ne gibi etkileri olur?
Cumhurbaşkanı Gül: Nasıl boru hatları ülkeleri enerji kaynakları açısından bağlıyorsa, taşımacılık projeleri de ülkeler arasında bağlantı sağlamanın bir diğer yolu elbette. Bu açıdan, Marmaray projesi çok önemli bir proje. Gelecek sene faaliyete geçmiş olacak. Proje tamamlandığında, insanlar trenle Çin'den Londra'ya doğrudan geçebilecek. Raylar zaten mevcut, ancak belli bölümler yenileniyor. Türkiye'yi Gürcistan'a ve Azerbaycan'a bağlayacak olan Kars-Tiflis-Bakü demiryolu hattı mesela, gelecek yıl tamamlanacak.
GF: Kuzey Irak Özerk Bölgesi Cumhurbaşkanı Mesut Barzani, Türkiye'ye katılmak istediğini belirtti. Sizce bunda samimi mi?
Cumhurbaşkanı Gül: Bu duruma ekonomik perspektiften baktığınızda, Kuzey Irak neredeyse Türkiye'yle birleşmiş durumda zaten. Benim bu kanaatim, Kuzey Irak, Irak'ın bir parçası değil şeklinde algılanmamalı. Bütün Irak'la ekonomik bağlarımız mevcut ve bu bağlar büyük oranda Irak'ın kuzeyinde yoğunlaşmış durumda, orada çok sayıda Türk şirketi faaliyet halinde. Elbette Türkiye, Irak'ın toprak ve siyasi bütünlüğüne büyük önem veriyor.
GF: Kıbrıs meselesi, bu yılın sonuna kadar çözülebilir mi?
Cumhurbaşkanı Gül: Evet, umuyoruz ki öyle olur. Bu bizim en büyük isteklerimizden biri. Aslında, o zamanki BM başkanı Kofi Annan'ın adıyla anılan Annan Planı'nın adanın iki tarafında da referanduma konulduğu 2004 yılında bir fırsat kaçırıldı. Plan, Rum kesimi tarafından reddedildi ama Kıbrıs Türkleri bu planı onayladı. Eylül 2008'de başlayan yeni müzakere turlarının, bu meselenin çözümüyle sonuçlanması en büyük arzumuz. Bizim vizyonumuz şudur: Eğer Kıbrıs meselesi çözüme kavuşursa Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs bir bütün olarak Doğu Akdeniz'de çok önemli bir ekonomik bölge tesis etme imkânına sahip olacaklardır.
GF: Sayın Cumhurbaşkanı, peki Sayın Barack Obama'nın başkanlığında Türkiye-Amerikan ilişkileri nasıl gidiyor ve Orta Doğu barış görüşmelerinde Türkiye'nin rolü nedir?
Cumhurbaşkanı Gül: En başta, şunu belirtmek isterim; yönetimde kim olursa olsun, Türk-Amerikan ilişkileri son 50 yıldır somut prensiplere dayanmaktadır. Bütün alanlarda, çok güçlü birlikteliklerimiz var. Başkan Obama'nın küresel vizyonu ile Türkiye'nin bu meselelere bakışı örtüşüyor. Bu yüzden, Türk-Amerikan iş birliğinin çok daha yakın ve ilişkilerin çok daha güçlü olacağına inandığım bir döneme giriyoruz. Başkan Obama göreve gelişinden kısa bir süre sonra, ilk ziyaretlerinden birini Türkiye'ye gerçekleştirdi. Bu ziyaret esnasında kendisiyle hem ikili hem de bölgesel iş birliği konularını görüştük. Orta Doğu'da barış tesis etmek adına Türkiye'nin katkısı çok önemli, zira Türkiye Orta Doğu meselesindeki bütün taraflarla ilişki halinde, hem İsrail hem de Arap ülkeleriyle yakın münasebetleri var. Türkiye, İsrail ve Suriye arasında müzakere sürecinde arabulucu ülke oldu. Bu, Türkiye'nin dolaylı yoldan sürece dâhil olması. Türkiye, bölgede barışı tesis etmek hedefiyle desteğini sürdürecek ve bu yöndeki çabalara katkı sağlamaya devam edecektir. Bu bağlamda, Başkan Obama'nın çabalarını da takdir ediyoruz.
GF: Fransa Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel, sizce Türkiye'nin AB üyeliği konusunda birer engel mi?
Cumhurbaşkanı Gül: Müzakere sürecinde kimseyi engel olarak görmüyoruz. Bu müzakerelere Fransa ve Almanya'nın da kararıyla başladığımızı hatırlatmak isterim. Son derece kararlı bir şekilde bu sürece devam ediyoruz. Elbette müzakereler sırasında iniş çıkışlar, görüş farklılıkları ve bu tür konuşmalar olacaktır. Ancak yasal çerçeve oluşturuldu ve bu yasal çerçeve bağlayıcıdır. Biz, süreci başarılı bir şekilde tamamlamaya yoğunlaştık.
GF: Bana Türkiye'nin AB üyelik sürecinin başarıyla tamamlanmasıyla ilgili bir zaman dilimi verebilir misiniz?
Cumhurbaşkanı Gül: Bir zaman dilimi vermek elbette zor. Ancak büyük ülkelerin müzakere süreçlerine bakarsanız, uzun sürdüğünü görüyorsunuz. Mesela İspanya ve İngiltere'nin 10-12 yılını almış AB üyelikleri ve bu süreçte, Fransa İngiltere'nin üyeliğini 2 kez veto etmiş. Bu durumda, Türkiye için önemli olan, hazırlıklarını tamamlaması ve belli bir ivmeyle yoluna devam etmesidir.
GF: Türkiye'nin Çin'le ve ülkenin en batı ucu, Çin'in Sincan eyaletinde yaşayan 9 milyondan fazla Müslüman Uygur halkıyla ilişkileri nasıl?
Cumhurbaşkanı Gül: Çin, gerek nüfusu gerekse bölgesel ve küresel ölçekte ekonomi potansiyeli ve politikasıyla büyük bir ülke. Çin'le tarihten gelen bağlarımız mevcut ve bugün bu bağlar oldukça iyi. Geçtiğimiz günlerde, Çin Devlet Başkanı Sayın Hu Jintao'nun resmî davetlisi olarak Çin'e resmî bir ziyaret gerçekleştirdim. Oldukça verimli bir görüşme yaptık ve bir kısım anlaşmalara imza attık. Ekonomik bağlarımızı daha da güçlendirecek adımlar attık. Çin'in farklı bölgelerine, çeşitli kültürel ve endüstri bölgelerine ziyaretler yaptım. Ayrıca, Sincan-Uygur Özerk Bölgesine ve başkent Urumçi'ye de bu vesileyle bir ziyaret gerçekleştirdim. Orada yaşayan halk, Müslüman ve Uygur, Türk soyundan gelen insanlar. Türkiye, elbette Çin'in toprak bütünlüğüne saygı duymaktadır. Çin, bildiğiniz gibi çok milletli ve çok dinli bir ülke. Biz, her Çin vatandaşının eşit muamele görmesini istiyoruz. Uygur toplumu, Çin'in zenginliğidir. Onları, mutlu ve müreffeh Çin vatandaşları olarak görmeyi arzu ediyoruz. O bölgedeki insanları, insan hakları ve temel hak ve özgürlüklerden istifade eden toplum olarak görmek istiyoruz. Uygur halkını, Çin'le Türkiye arasındaki iş birliğini geliştiren bir köprü olarak addediyoruz.
GF: Türkiye'nin, küresel ekonomik krize bakışı nedir?
Cumhurbaşkanı Gül: Küresel ekonomi olağanüstü bir kriz dönemden geçiyor. Türkiye, bu krizi son dönemde uyguladığı makro ekonomik politikaları ve yapısal reformları sayesinde güçlü ve iyi hazırlanmış bir şekilde karşıladı. Mali disiplin, bankacılık sistemindeki değişiklikler, özelleştirmede ilerleme, ekonomide büyük sektörleri rekabete açmak ve dalgalı kur rejimi; bunların hepsi Türk ekonomisinin esnek olmasını sağladı. Ancak özellikle son yıllarda önemli ölçüde yükselen, dünya ekonomisiyle bütünleşme seviyesi sebebiyle elbette Türkiye de krizin olumsuz etkilerini yaşadı. Bu yüzden, ekonomiyi dengede tutmak için vergileri indirmek, işsiz vatandaşlarımıza mali destek sağlamak, küçük ve orta ölçekli işletmelere düşük faizli kredi imkânı sağlamak, altyapı yatırımları ve yerel yönetimlere daha fazla mali yardım tahsis etmek gibi bir dizi tedbir aldı. Bir diğer teşvik programı geçtiğimiz Haziran ayında ilan edildi. Yeni bir istihdam program paketi, 6 ay içinde özel sektörde yaklaşık 500.000 kişiye iş imkânı sağlayacak.
Bu programlar uygulandığında, inanıyoruz ki küresel ekonomi toparlanmaya başlar başlamaz, Türkiye en hızlı büyüyen ekonomiler arasına girecektir. Krizin küresel boyutlarını dikkate alırsak, küresel iş birliği ve birliktelik içinde gerekli istikrar tedbirlerini almak son derece önemlidir. Bu yüzden, Türkiye dünya ekonominin düzlüğe çıkmasını temin etmek adına uluslararası çabalara katkıda bulunmaya devam edecektir.

Yazdır Paylaş Yukarı