11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, Kuala Lumpur'da Oxford İslam Araştırmaları Merkezi'nin 40. yıl dönümü etkinlikleri vesilesiyle yaptığı konuşma (29 Eylül 2025)

13.10.2025
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

29 Eylül 2025

Ekselansları,

Hanımlar ve Beyler,

 

Bugün burada bulunmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Oxford İslam Araştırmaları Merkezi'nin (OCIS) 40. yıldönümü vesilesiyle gerçekleştirilen etkinliklere bizleri davet eden Majesteleri Sultan Nazrin Şah'a misafirperverlikleri için teşekkür ederim.

 

Malezya’nın benim için yeri özel. Bu güzel ülkeye 80'li ve 90'lı yıllarda önce ekonomist, sonra siyasetçi olarak birçok ziyarette bulundum. Son olarak 2003 yılında Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı olarak geldim.

 

Müşterek geleneksel değerlerimizin modern bir ekonomik vizyon ve küresel entegrasyon çabasıyla desteklendiğinde neler başarabileceğinin bir örneğini teşkil eden Kuala Lumpur’un, yirmi yılı aşkın bir aradan sonra daha da etkileyici bir şehre dönüşmüş olduğunu görüyorum.

 

İki temel hususa kısaca değinerek bugünkü toplantıya katkıda bulunmak istiyorum.

 

Birincisi, Müslüman ülkelerin ekonomik faaliyetlerde, yatırımlarda, ticarette ve kalkınma konularında iş birliğini derinleştirmeye devam etmesinin taşıdığı önem hakkında.

 

Kurumsal çerçeveden bakıldığında, İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde faaliyet gösteren Ekonomik ve Ticari İş Birliği Daimi Komitesi (İSEDAK), bu alanda ciddi değere sahip kolaylaştırıcı bir araç. İslam dünyasında ekonomik iş birliğini geliştirmeye yönelik olarak kullanılabilecek kurumsal altyapılardan bir tanesi.

 

Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak yedi yıl boyunca bu komiteye başkanlık etmiş olmam sebebiyle, İSEDAK’ın büyük bir potansiyel sunduğunu bizzat gözlemledim. Bu doğrultuda, somut hedefler belirlenmeli ve bunlara yönelik çaba sarf edilmeli. Bugüne kadar çok yol kat edildi, ancak daha da ileriye gidilmesi gerekiyor.

 

Akla gelen bir diğer işbirliği örneği, Müslüman ülkeler arasındaki gümrük vergilerinin azaltılmasına yönelik çalışmalar yapılması. Ancak bunun gibi adımlar ticareti artıracak ve işbirliği ruhunu olumlu etkileyerek, İslam dünyasında söylemin ötesine geçen gerçek bir müşterek yaratabilecektir.

 

Değinmek istediğim ikinci husus, İslami finans ve bankacılık uygulamalarına ilişkin.

 

Bunlar, geleneksel bankacılık uygulamalarına alternatifler sunmaları açısından kıymetliler. Ancak İslami bankacılığın modern finans sistemi içinde rekabetçi, gerçekçi ve bütünleşik bir şekilde faaliyet gösterebilmesi önem arz ediyor. Merkez bankaları, araştırmacılar, akademisyenler ve para politikalarını yürütenler söz konusu uygulamaların gelişimine katkı sağlamalı. Aksi takdirde, İslami bankacılık anlamlı bir etki yaratamaz ve içi boş bir kavrama dönüşür.

 

Üyelerinin gelişimini farklı finansal teknikler kullanarak destekleyen ve İslami bankacılık prensipleri üzerine teorik çalışmalara katkı sunan İslam Kalkınma Bankası, bu alandaki güzel bir başarı örneği.

 

Bahsekonu uygulamalara ilişkin olarak ciddi çalışmalara imza atan Malezya Merkez Bankası ile Menkul Kıymetler Komisyonu’nun kıymetli katkılarını zikretmemek olmaz. Malezya'nın İslami bankacılıktaki takdir edilesi lider rolünün devam edeceğini ve bu alanda olumlu yöndeki uluslararası etkisini daha da artacağını ümit ediyorum.

 

Not edilmesi elzem bir husus ise, Müslüman ülkelerin ekonomik kalkınmasına yönelik olarak çaba sarf ederken, en temel gereksinimlerin unutulmamasıdır. Güçlü kurumlar ve yasalar, demokrasileri büyüyen ve dirençli ekonomiler haline getiren belki de en önemli unsurlardır. İyi yönetişim, hukukun üstünlüğü, şeffaflık ve hesap verebilirlik, güçlü ekonomik politikalar ve sonuçlar için şarttır.

 

Saygıdeğer Dinleyiciler,

 

Filistin'de hâlâ devam eden insanlık trajedisine değinmeden sözlerimi bitiremem. Tüm uluslararası çabalara rağmen İsrail'in soykırımı maalesef durmuyor.

 

İsrail, Filistin topraklarını işgal etti, halkını katletti ve yasadışı yerleşim yerlerini genişletmeye devam ediyor.

 

Filistin'de olanları tek kelimeyle özetlemek gerekirse, kullanılacak sözcük çok açık: bu bir işgal. Yerleşim yerlerinin artırılması ise, işgali kalıcı ve geri döndürülemez kılmak için bilinçli bir politika.

 

İnsanlık bu korkunç yıkıma tanıklık etmeyi sürdürüyor. İsrail'in saldırganlığı sınır tanımıyor ve hiçbir uluslararası veya insani hukuka saygı göstermiyor.

 

İslam aleminin, daha da kenetlenmesi ve anlamlı bir küresel tepkiye öncülük etmesi zaruridir. Suudi Arabistan Kralı Faysal'ın önayak olduğu 1973'teki gibi, cesur adımlar atmalıyız. Filistin’deki trajediyi durdurmak için, Müslüman ülkeler, dünyaya birlikte harekete geçmeye hazır olduklarını göstermeleridir. Ancak o zaman, İsrail'i hâlâ destekleyenler politikalarını sorgulamaya ve değiştirmeye başlayacaklardır.

 

Sözlerimi sonlandırırken, OCIS'in önemini bir kez daha vurgulamak isterim. Bu yıl merkezin 40. yıl dönümünü kutlamaları kapsamında, Temmuz ayında Birleşik Krallık'ta Majesteleri Kral Charles'ın katılımıyla bir araya geldik. Şimdi ise Malezya'da, Sultan Nazrin Şah'ın davetlisi olarak toplanıyoruz. Kırk yaşına erişen merkezin önemi, özellikle de içinde bulunduğumuz küresel çalkantı dönemi düşünüldüğünde, küçümsenemeyecek boyuttadır.

 

Bugün, çeşitli radikal düşüncelerin sesi gitgide yükselirken, OCIS İslam'ı dünyaya ve Batı'ya hakkıyla tanıtmak ve önyargıları kırmak açısından hayati bir rol oynuyor.

 

Merkezin Oxford'da bugünkü konjonktürde tesis edilmesinin belki de imkânsız olacağı düşünüldüğünde, kırk yıl önce OCIS’i kuranlar tarafından büyük bir öngörü sergilendiği net biçimde görülüyor. Önümüzdeki dönemde bu kıymetli merkezin nüfuzunu daha da artıracağını ve çalışmalarını derinleştirmeye devam edeceğini ümit ediyorum.

 

Teşekkürler.


Yazdır Paylaş Yukarı