Taşkent, 19 Mayıs 2025
Tarihi İpek Yolu’nun kalbinde yer alan Özbekistan’ın başkentinde bugün sizlere hitap ediyor olmaktan çok memnunum. Özbekistan’a ilk defa geliyorum ve bu günü uzun süredir iple çekiyordum.
Özbekistan, Türk-İslam tarihinin merkezi olma özelliğine birçok açıdan sahip. Türk-İslam aydınlanması bu bereketli topraklarda meydana gelmiştir. Öğretileri hala günümüze ışık tutan, bilim ve ilim adamları, İslam düşünürleriMaveraünnehir ve civarında yetişmiştir.
Bereketli topraklar olmasının yanı sıra çağdaş fikirlerin yeşerdiği bir coğrafyadır burası. Harezmi’denBiruni veİbn-i Sina’yaUluğ Bey’den Ali Kuşçu’ya bilim, matematik, astronomi ve tıp gibi pozitif bilimler alanında çok önemli isimler burada yetişmiştir. Timur, Babür gibi büyük şahsiyetler yine bu topraklar da doğmuştur. Çağatay Türkçesinin en büyük şairi ve fikir adamı Ali ŞirNevai, Türk dilinin ve kardeşliğinin güçlenmesini buradan sağlamıştır.
Öte yandan, bu topraklarda yetişen İmam Maturidi, İmam Buhari gibi din alimleriöğretileriyle İslami inanç ilkelerine önemli katkılar sağlamıştır. Nitekim, bugün Özbekistan’ın teberrük ziyaretlerinin ana destinasyonu olması çok isabetlidir.
Tabii bahsettiğim tüm bu kıymetli şahsiyetlerin, dönemin Özbekistan toprakları içerisinde yaşanmış olması, bu topraklarda hüküm sürmüş hakanların, hanların sağladığı güven ikliminin mevcut olmasıyla yakından ilişkilidir. Refah, huzur ve özgür düşünce böyle bir anlayışın olduğu yerde yeşerebilmiştir. Böylelikle Türkve İslam dünyasının ilim ve medeniyet merkezi olmuştur.
Bir yandan, İpek Yolu üzerinde yapılan ticaretten sağlanan gelir, diğer taraftan bilime ve sanata atfedilen önem, hükümdarların bu konularda potansiyeli olanları himayeleri altına alarak onlara imkan vermeleri bu toprakların gücüne güç katmıştır. Böylelikle, 8.-12. yüzyıllar arasında bu topraklardan yaşanan “Birinci Rönesans”sadece Özbekistan’ı aydınlaşmamış, ışığı tüm Orta Asya’ya saçılmıştır.
Bu dönemde “Orta Asya, en büyük ve gelişmiş kentlere, en zarif sanata ve hemen her alanda en ileri bilgi ve teknolojiye sahip olmuştur. Dünya ticaretini ve ekonomisini yönetmiştir. Tarihte aynı mekân ve zamanda bu kadar çok bilim adamının bir arada olduğu başka bir döneme pek rastlanmaz. Bu dönemde, gökbilimi, matematik, jeoloji, tıp, kimya, musiki, sosyal bilimler, felsefe ve ilahiyat başta olmak üzere hemen her alanda başarı elde edilmiştir.”İşte bu birikim, modern dünyanın oluşumuna sağlam bir zemin hazırlamıştır.
Özbekistan’ın 2500 yıllık tarihi şehirleri bu esaslar üzerine inşa edilmiştir. Devlet geleneğinin kökü buralardan gelmektedir. “Medeni” kelimesinin esas anlamı malum “şehirli” demektir. İşte Özbekistan, bu şehirli yapısı ve köklü tarihi ve her alanda bilgi birikimi ile Türk-İslam medeniyetinin en önemli merkezlerinden biridir.
Nasıl o dönemde kadim şehirleriyle bu topraklar, bir cazibe merkezi ise bugün de Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’invizyoner liderliğiyle Özbekistan, bölgesinin cazibe merkezi haline dönüşmüştür.Ben kendisinin bu dönemi “Üçüncü Rönesans” olarak adlandırmasına yürekten katılıyorum. “Üçüncü Rönesans” dönemini yaşamakta olan Özbekistan,mevcut güven ve istikrar ortamı, zengin yer altı kaynakları ve beşeri gücüyle bize eski görkemli zamanlarını hatırlatıyor.
2023 yılında Cumhurbaşkanı Mirziyoyev tarafından imzalanan "Özbekistan-2030" stratejisini ve önemli nutuklarını dikkatle okudum ve gerçekten etkilendim. Bu belgede bahsedilen hedefler çok iyi seçilmiş ve çok gerçekçi. İstikrarlı ekonomik büyüme, nüfusun gereksinimlerinin yerini getirilmesi ve farklı alanlarda uluslararası standartların karşılanması konularında bu belge somut bir yol haritası çiziyor. Kurumların önemine, kurallara saygıya, hukukun ve adaletin üstünlüğüne yapılan vurgu olağanüstü. Eminim ki bu reformcu anlayış Özbekistan’ı kısa sürede çok daha ileriye taşıyacak.
Burada şunun üzerinde durmak istiyorum. Bir ülkenin en ileri seviyede kalkınabilmesi için eğitimin ana unsur olduğunu konuşmalarımda hep söylemişimdir. Üst yapılar, yollar, binalar bunlar bir şekilde er ya da geç yapılır. Ancak eğitim, bir barakada bile iyi bir şekilde gerçekleşse, o ülke için getirisi tahminlerin ötesindedir. Beşeri alana yapılan yatırımın mutlaka karşılığı alınır. Bu nedenle beşeri sermeye eldeki tüm diğer sermayelerden aslında daha değerli.
Buraya seyahatimden önce Nobel Ödüllü bilim insanı Aziz Sancar Hoca ile biraraya geldim. Kendisi malumunuz büyük bir Türk dünyası gönüllüsü. Özbekistan’a daha önce 4 kez gelmiş. Özbekistan topraklarının eğitim ve bilim alanlarında yüksek potansiyelinden bana bahsetti. Zaten, bu iki konu bu toprakların DNAsında var. Dolayısıyla bu alanlarda önümüzdeki dönemlerde Özbekistan’ın öncülüğünde Türk dünyasının önemli başarılara imza atabileceği kanaatindeyim.
Hatta şu aklıma geliyor. Neden Türk Devletleri Teşkilatı’nın pozitif bilimler ve Teknoloji ile ilgili bir ilişkili kurumu Özbekistan’da olmasın? Türk Akademi Astana’da ve sosyal bilimler üzerinde çalışıyor. TürkPA Bakü’de. Dolayısıyla bu toprakların genlerine işlemiş bu alanda Türk Devletleri Teşkilatı’nın çatısı altında böyle bir yapı kurulabilir ve çok da faydalı olur.
Özbekistan’a hem Batıdan hem Doğudan artan ilgi aslında hiç şaşırtıcı olmamalı. Geniş nüfusu, girişimciliği, çalışkanlığı ile Özbek halkı Özbekistan’ın beşeri gücü. Gençler bu beşeri gücün en önemli bileşeni. Aynı zamanda, Özbekistan’ın yeraltı zenginliklerine ve bugünün en “popüler konusu” nadir toprak elementlerine sahip olması ise az ülkeye nasip olan bir durum. Dolayısıyla bu iki zenginlik, Özbekistan’ın jeo-stratejik önemini daha da arttırıyor. Bu önemli öz kaynaklarıyla, Özbekistan büyük aktörlerle ilişkilerde de başarılı dengeli bir ilişki yürütüyor. Çok-vektörlü dış politikası bu açıdan övgüyü hak ediyor.
Son dönemde Özbekistan’ın Avrupa ile geliştirdiği ilişkiler memnuniyet verici. Malumunuz, Amerika’daki yönetim değişikliğinin yansımaları, Avrupa’da özellikle iki alanda bir endişe yarattı. Birincisi, topraklarını tek başına savunabilme kapasitesini geliştirme ihtiyacı. İkincisi ise ekonomilerini sürdürülebilir hale getirme zarureti. Zaten, AB, Rusya-Ukrayna savaşıdolayısıyla bir travma içerisinde uzun b süredir ve bir yorgunluk döneminde. Bu savaşla, Avrupa ile Asya arasındaki ticaret yolları bakımından Kuzey Koridorunun yerine Hazar geçişli Orta Koridor’un daha elverişli bir alternatif olduğunu görüldü.
Bununla birlikte bildiğimiz gibi, dünyada şu anda, ileri teknolojinin yapıtaşı olan kritik hammaddeye erişim alanında da bir rekabet sözkonusu. Özbekistan başta olmak üzere Orta Asya’nın bu konuda ne kadar cömert topraklara sahip olduğu aşikâr. İşte kendi ekonomik sürdürülebilirliği açısından AB, Orta Asya’nın kıymetini daha iyi anlamış durumda. Bu memnuniyet verici bir ilgi artışı. Ancak şunu unutmayalım ki bu ilişkinin karşılıklı kazan-kazan temelinde sürmesi gerekir.
Avrupa Birliği çıpası, özellikle uluslararası standartları yakalama, hukukun üstünlüğü, ekonomik kriterlerve iyi yönetişim şartları gibi konularda önemli. Özellikle evrensel normların adaptasyonu Özbekistan’a büyük fayda sağlar. Öte yandan, şu da bir gerçektir ki içinde bulunulan küresel konjonktürde Avrupa’nın Özbekistan’a ve diğer Türk Cumhuriyetlerine çok daha fazla ihtiyacı bulunuyor. Bir kere bunun farkında olmak gerek. Dolayıyla özgüvenli bir şekilde, tavize mahal vermeden, Avrupa ile ilişkileri ilerletmek lazım.
Şunu da gururla görüyorum ki uluslararası arenada Özbekistan’ın yıldızını her gün biraz daha yükseliyor.Bölgesinin sorunlarına ve ihtiyaçlarına duyarlı olan Özbekistan, su yönetimi, iklim değişimiyle mücadele gibi dünyamızı ilgilendiren önemli konuları BM gündemine dirayetle taşıyor. Hızla değişen dünya gündeminde maalesef arka sıralarda kalan Afganistan’la ilgili Özbekistan’ın önemli girişimleri mevcut. Tüm bu konularda, Özbek diplomasisi, BM Genel Kurulunda aktif ve başarılı bir rol oynuyor.
Özbekistan’ın komşularıyla yürüttüğü iyi ilişkileri ve Türk dünyasının güçlenmesine yönelik sarfettiği çaba gerçekten takdire şayan. Burada jeopolitik ve jeoekonomikönemi giderek daha fazla artan Türk dünyası için bir parantez açayım. Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulmasına katkı sağlayan, 2009 yılındaki kurucu anlaşmasını Nahçıvan’daimzalamış ve bu konuya gönül verişmiş biri olarak şunu samimiyetle söylemek isterim. Özbekistan’sız bu işbirliği mekanizması eksikti. Özbekistan’ın Teşkilata 2019 yılında tam üye olmasıyla bu eksik tamamlanmış oldu.
Teşkilata girdiğinden itibaren Özbekistan, Türk işbirliği için çok önemli katkılar sağlamakta gerek teklifleri, gerek yürütülen projelerdeki başarılı liderliğiyle. Dolaylısıyla Özbekistan’ın üyeliği ile Türk Devletleri Teşkilatı kendini tam anlamıyla buldu. Zaten Özbekistan’sız ne Türk tarihi yazılabilir, ne de bölgede güçlendirişmiş işbirliği sürdürülebilir.
Bakınız dünyanıniçinden geçtiği jeopolitik kasırgaya karşı, ancak Türk Devletleri olarak ele ele tutabilirsek, güçlü durabiliriz. Unutmayalım ki birimizin derdi, diğerimizin derdidir. Türklük bağları bu dertler hakkında birlikte istişare etmeyi, birlikte çözüm üretmeyi gerektirir. Bu açıdan Türk Devletleri Teşkilatı çok özel bir yapı. Buraya, tüm Türk Devletleri bir şekilde angaje olmalı. Teşkilatın çalışmalarına katılabilmeli, somut projeleri birlikte hayata geçirebilmeli. Bunun önüne çıkarılabilecek, dış aktörler kaynaklı engellerden hep birlikte kaçınmalıyız. Bu bakımdan gözlemci statüsüne sahip olarak KKTC’nin da bu yapının çalışmalarına aktif olarak katılabilmesini ümit ediyorum.
Türkiye-Özbekistan ilişkilerine baktığımızda, bir durgunluk döneminden sonra 2016 yılından itibaren ırmakların tekrar coşkuyla buluşmasına benzer bir kavuşmaya şahit oluyoruz. Diğer Türk Devletlerinin olduğu gibi Özbekistan’ın da bağımsızlığını tanıyan ilk ülke olan Türkiye, Türk-Özbek ilişkilerinin geliştirilmesine her daim önem atfetmiştir. Son dönemde de bu konuda çok somut sonuçlar elde edildiğini görüyorum. Bu açıdan Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ı ve Sayın Mirziyoyev’i tebrik etmek lazım.
Türk dünyasının bu kilit önemibulunan iki ülkesi arasında işbirliğini güçlü tutmak çok kıymetli. Bu işbirliğinin sıkı olmasının tüm Türk dünyasına olumlu yansımaları bulunuyor. Görüyorum ki büyük Türk firmalarının Özbekistan’da önemli alt ve üst yapı yatırımları mevcut. Bunların artarak devam etmesini diliyorum.
Bununla birlikte, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin desteklenmesi de önemli. Bu işletmeler özel sektörün güçlendirilmesi ve istihdamın yaygınlaştırılması açısından göründüklerinden daha fazla bir rol oynuyor. Bu bakımdan Türkiye ve Özbekistan arasında bu alanda da işbirliğinin daha da artmasını temenni ediyorum.
Yine eğitim, özellikle mesleki eğitim alanında işbirliğinin arttırılabileceğini kanaatindeyim. Ülkelerimizin en önemli benzerliklerinden biri nitelikli iş gücü. Bu alanda kapasitenin arttırılması için ortak çalışmaları arttırmalıyız.
Sözlerimi bitirirken, Özbekistan’ın kadim şehirlerini ilk defa ziyaret edecek olmaktan, Türk-İslam tarihini kalbine yolculuk yapacak olmaktan duyduğum mutluluğu tekrar dile getirmek istiyorum.Teşekkürler.