11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün 24. Avrasya Ekonomi Zirvesi'ndeki Konuşması

16.07.2021
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Değerli Katılımcılar,

Hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum.

24. Avrasya Ekonomi Zirvesini düzenleyerek dijital ortamda da olsa bizleri tekrar bir araya getiren Marmara Vakfına ve Başkanı Akkan Bey ile değerli arkadaşlarına çok teşekkür ediyorum.

Ümit ediyorum ki, bu uzaktan görüştüğümüz son toplantı olur. Bundan sonra yüz yüze bir araya gelme fırsatı olur. Bu inancımla hepinize tekrar sevgilerimi sunuyorum.

Malumunuz olduğu üzere, bütün dünya bir buçuk senedir pandemi kriziyle başbaşa kaldı. Hiç tahayyül edemeyeceğimiz, düşünemeyeceğimiz boyutlara ulaştı hastalık. Milyonlarca insan hayatını kaybetti. Her ülkede çok büyük ekonomik sıkıntılar çekildi. İş hayatı büyük problemlerle karşı karşıya kaldı.

Özellikle eğitim hayatı çok büyük bir darbe aldı bu durumdan. Ama neticede uğraşıldı ve aşı bulundu. Aşı bulununca da tünelin ucundaki ışık gözükmüş oldu.

Ümit ediyorum ki, süratli bir şekilde aşı bütün dünyaya yayılacak ve neticede bu iş bitmiş olacak.

Şunu unutmamak gerekir; dünyanın bir kısmının aşı olup bir kısmının aşı olmaması bu problemin bittiği anlamına gelmez. Herkesin bu kadar seyahat ettiği bir ortamda tabii ki tehlike devam edecektir. Bunun da bilinci içinde olduğumuzu görüyorum.

Pandemiden büyük derslerin çıkartıldığını da görüyorum. Geçen yılki konuşmamda Dünya Sağlık Örgütünün yeniden yapılandırılması ve finansal olarak güçlendirilmesi gerektiğini söylemiştim. Memnuniyetle görüyorum ki bu yönde devletler adımlar atmaya başladılar, ciddi çalışmalar söz konusu oldu. Yine eğitim konusunda da sıkıntılar yaşandı ama bu sıkıntılar içerisinde de bazı yeni buluşlar, metodlar, teknolojiler geliştirildi. Bunlar da insanlığa hediye olarak kalacak, ileride kullanılmaya devam edilecek.

Pandemi aniden ortaya çıkan bir felaketti. Depremler gibi. İnsanlık böyle aniden ortaya çıkan felaketlere hemen odaklanıyor. Bütün gücünü enerjisini biraraya getiriyor. Yıkılan, harap olan binalar, yollar yapılıyor veya aşı ile hastalık, mikroplar öldürülüyor. Ama başka bir tehlike var ki göz göre göre, hepimiz yaşaya yaşaya gerçekleşiyor. Bu da Küresel Isınma ve İklim Değişikliği…

Meşhur misalde olduğu gibi, kaynar suyun içine atılan kurbağa nasıl alışıyorsa o ortama biz de bir nevi bunun alışkanlığını yaşıyoruz.

Ama on yıllarca önce bilim adamları herkesin dikkatini çekmişti. Bu şekilde giderse bu küre yaşanmaz hale gelecek, kıyamet kopacak diye. Sonra bunu dikkate alan düşünürler, filozoflar, siyasetçiler ve devlet adamları çıktı ve önemli adımlar atıldı. Konferanslar yapıldı, toplantılar yapıldı, araştırmalar yapıldı. Benim de Cumhurbaşkanı olarak katıldığım Kopenhag’da yapılan zirve gibi. Bunların en önemlileri uluslarası anlaşmalar oldu, Paris İklim Anlaşması gibi. Bütün bu toplantılarda yeni standartlar, yeni kurallar geliştirilip, ülkeleri gönüllü olarak bu çalışmalara katmak için uğraşılmaya başlandı. Burada da tabii bir ileri bir geri gidilmeye başlanıyor ne yazık ki. Bunun da sebebi şu; gelişmiş ve kalkınmış ülkeler tabii ki eğitime de çok para harcadıkları için eğitimli hale geldiler ve eğitimli nüfuslar bu işin bilincindeler. Onlar sorunun dehşetini daha çok görüyorlar. İleri de dünyanın yaşanmaz olacağını görebiliyorlar. Yeşiller Partileri hep bu ülkelerden çıktı. Onun için bu ülkeler küresel ısınmayı öncelikli bir sorun olarak görüyorlar. Ekonomilerini düşük karbon salınımı yapan teknolojilerle yeşile döndürüyorlar. Bunu diğer ülkelerden de istedikleri zaman gelişmemiş ülkeler, gelişmiş olan ülkelere bir dakika diyorlar, sen tamamladın kalkınmanı, ben de o seviyeye geleyim ben de o zaman bu işlerden vazgeçeyim yani kömürle enerji o zaman üretmeyeyim diyorlar. Bunda bir noktada haklılık payı var. İşte bunun anlaşılması gerekiyor. Onun için uluslararası düzeyde bağlayıcı bir karara varmak, bir sistem geliştirmek gerekiyor. Hukuki olarak bağlayıcı olmasa da gönüllü olarak bağlayıcı. Bu yapılamadığı süre içerisinde, dünya süratli bir şekilde ısınmaya ve zarar da geri döndürülemez bir noktaya gelmeye devam edecek. Onun için belki bir nevi tazminat şeklinde gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkelere yeşil ekonomiye geçiş sürecinde yardımcı olmaları, finansal destek sağlamaları gerekiyor. Bunlar çok girift konular tabii ki. Bu konularda ne kadar sorumlu davranılırsa o kadar tedbirler erken alınır ve geri dönüşü mümkün olmayan bir noktaya varılmamış olur.Henüz daha o noktaya varılmadığı görülüyor. Onun için çabaları daha da yoğunlaştırmak lazım.

Türkiye olarak hükümetlerimiz bu konuya çok önem verdi. Cumhurbaşkanlığım döneminde iklim zirvelerine bizzat katılarak verdiğimiz önemi gösterdim. Tabii Türkiye’yi yöneten diğer devlet başkanları, başbakanlar onlar da hep gereğini yaptılar. Neticede kendi planlamamızı da ona göre yapıp enerji üretimimizin kaynaklarını gayet kararlı bir şekilde değiştirdik. Yenilenebilir kaynaklarla elektrik üretiminde Türkiye dünyada 13. sıraya kadar yükseldi. Şu anda elektrik üretimimizin yüzde 50’sini yenilenebilir kaynaklardan sağlıyoruz. Özellikle de son yıllarda güneş ve rüzgar konusunda çok ileri mesafeler katettik ve dikkat çeken başarılar elde ettik.

Aynı şekilde ormanlarımızı çoğaltma konusunda da yine hükümetlerimiz gayet bilinçli bir şekilde  hareket ediyorlar. Başta şehirlerimiz olmak üzere son 20-30 sene içerisinde Türkiye genelinde çok ciddi ağaçlandırma çalışmaları yapıldı. Bütün Anadolu şehirleri yeşillendi. Şehirlerin dışındaki alanlarda da devlet kurumları öncülüğünde yeni ormanlar yaratılıyor. Bu konuda da Türkiye’nin gayet başarılı olduğunu söyleyebilirim.

Değerli katılımcılar son olarak şunu söylemek istiyorum; bilim adamları hala dünyanın geri dönülemeyecek noktaya gelmediğini söylüyorlar. Bununla birlikte küresel ısınmanın olumsuz etkilerini artık hepimiz hissetmeye başladık. Amerika seyahatlerini yaparken pilotlar özellikle bizi Kuzeyden götürürlerdi ve bana eriyen buzulları gösterirlerdi. Dakikalarca onların eridiğini gözümle görerek o güzergahlardan geçerdim. Sizler de küresel ısınmanın farklı sonuçlarına şahitlik etmişsinizdir. O bakımdan bir taraftan devletler bir taraftan gönüllü kuruluşlar ellerinden gelen herşeyi yapmalı ve bu bilinci iyice uyandırmalı. Doğru kararlar hakkaniyetli ve adaletli bir şekilde alınmalı ve bütün ülkeleri bağlayıcı, herkesi işin içerisine sokan bir küresel ısınmayla mücadele sistemi kurulmalı. Bunun da altını tekrar çiziyorum. Eğer bu fedakarlıklar hakkaniyetli ve adaletli bir şekilde yapılmazsa o zaman kimse buna yanaşmaz açık söyleyeyim. En önemli nokta zaten bu olmuş oluyor.

Bu dünya bize emanet. Gerek dini olarak, teolojik olarak düşünelim, gerek felsefi açıdan düşünelim bu bir emanet. Bu emaneti geçmişte insanlık nasıl bize devrettiyse, bizim de bu emaneti gelecek kuşaklara, nesillere yaşanabilir bir şekilde devretme sorumluluğumuz var. Umarım ki bu konuda gerekli adımlar atılır.

Marmara Grubu Vakfına tekrar teşekkür ediyorum; böylesine önemli bir konuda hepimize görüşlerini birkez daha ortaya koyma fırsatı verdi. İnanıyorum ki bu gönüllü katkılar, hükümetlerin de resmi kurumların da hep işine yarayacaktır.

Hepinize sevgiler, saygılar…

Yazdır Paylaş Yukarı