19. Avrasya Zirvesi'nde Yaptıkları Konuşma

06.04.2016
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Ekselanslar,

Aziz Dostlarım,

Hanımefendiler, Beyefendiler,

19. Avrasya Ekonomi Zirvesi münasebetiyle, Avrasya’nın seçkin şahsiyetleri olan sizlerle tekrar bir araya gelmekten büyük memnuniyet duyuyorum.

Bana bu fırsatı veren Marmara Vakfına ve Başkanı Sayın Suver’e teşekkür ederim.

Avrasya Ekonomik Zirvelerini yıllardır izliyorum.

Bazılarına bizzat katılma imkanı buldum.

Bu toplantılar, gerçekten de bu geniş ve önemli coğrafyanın en güncel konularını yapıcı bir atmosfer içinde tartışmak için mükemmel bir fırsat sunmaktadır.

Sayın Konuklar,

Geçen takriben yirmi yılı incelediğimizde, bölgede başta ekonomi, ticaret, ulaştırma ve enerji alanları olmak üzere ortaya çıkan zengin fırsatların ve işbirliği imkanlarının Avrasya Ekonomik Zirvelerinin odak noktaları olduğunu görüyoruz.

Bu fırsatlar ve imkanlar günümüzde de geçerlidir.

Ancak son yıllarda, bunlardan tam kapasite ile yararlanılmasının önüne ciddi engellerin çıktığını görmezden gelmemiz mümkün değildir.

19. Avrasya Ekonomik Zirvesinin gündeminin incelenmesinden de, geçen dönemin aksine, bu defa fırsatlardan çok risklerin ve tehditlerin öne çıktığını görüyoruz.

Ne yazık ki, bugün karşılaştığımız engeller, ne doğal afetler gibi elimizde olmayan sebeplerden, ne de uzak coğrafyalardan gelen bizim dışımızdaki sebeplerden kaynaklanmaktadır.

Bu engelleri, yine bizlerin, yani Avrasya bölgesindeki siyasi aktörlerin bazı ihmalleri, belki zaman zaman ortaya çıkan siyasi öngörü veya maharet eksiklikleri veya kimi zaman bencilce, sorumsuz davranışları nedeniyle ortaya çıkan siyasi sorunlar yaratmaktadır.

Bölgede 1990’lardan itibaren hep birlikte yaratmış olduğumuz olumlu ve verimli ekonomik işbirliği atmosferinin böylece bozulmakta olduğunu görmek zorundayız.

Dolayısıyla öncelikle siyasi sorunlara çözüm bulunması Avrasyanın refah ve gelişme yoluna tekrar girmesini ve küresel gelişmelerde geri kalmamasını sağlayacaktır.

Sayın Konuklar,

Bahsettiğim siyasi sorunları hepiniz biliyorsunuz.

Bunları saymak yerine, sorunların izole kalmayıp kümülatif biçimde olumsuz sonuçlar yarattığına dikkat çekmek istiyorum.

Bir-iki örnek vermek gerekirse, Ukrayna’nın siyasi birliği ve toprak bütünlüğüne yapılan müdahale, Rusya ile NATO arasında büyük emeklerle kurulan mekanizmaların ortadan kalkmasına ve bütün taraflar için ciddi güvenlik risklerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Aynı şekilde, Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve AGİT gibi işbirliği enstrümanlarının da etkilerinin bu sebeple azaldığını görmek üzüntü vericidir.

Bu mesele, Rusya ile diğer aktörlerin Suriye, Libya ve Yemen gibi sorunlarda zamanlıca işbirliği yapmasını da engellemiş, bu sorunların kartopu gibi büyümesindeki etkenlerden biri olmuştur.

Bu sorunların büyümesi, Filistin meselesi gibi bir ana konunun çözümü çabalarının zayıflamasına ister istemez yol açmıştır.

Son aylarda ise, Rusya ile Türkiye arasında yaşanmakta olan gerginliğin, sadece iki ülke bakımından değil, bölgesel bakımdan da çok yönlü olumsuz etkisi bulunmaktadır.

Öte yandan, Azerbaycan’a ait olan Yukarı Karabağ bölgesinin işgali, esasen donmuş ihtilaflardan muzdarip olan Kuzey Kafkasya’da barış ve refahın önünde engel olmaya devam etmektedir.

Son günlerde Ermenistan’ın saldırgan tutumu neticesinde yaşanan olaylardan gördüğümüz üzere, Yukarı Karabağ sorunu artan sayıda can kaybı ve ciddi güvenlik riskleri yaratmaya devam etmektedir.

Bu vesileyle, şehit düşen Azeri kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve kardeş Azerbaycan halkına başsağlığı ve yaralılara acil şifalar temenni ediyorum.

Ermenistan’ın yaklaşık çeyrek asırdır Azerbaycan’ın topraklarının beşte birini işgal altında tuttuğu mevcut durumun “kabul edilemez” olduğu açıktır.

Yukarı Karabağ sorununun en kısa sürede, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin ilgili kararlarını da gözönüne alarak, barışçıl yollarla ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü esasında çözülmesi gerekmektedir.

Ateşkes ilanı olumlu bir gelişmedir ancak sözkonusu işgal sona ermediği ve Ermenistan saldırgan tutumundan vazgeçmediği müddetçe benzer çatışmaların yaşanmaya devam etme riski maalesef mevcuttur.

Türkiye, bu illegal işgal ve gasp son buluncaya kadar kardeşlik hukuku içerisinde Azerbaycan’a destek vermeye devam edecektir.

Değerli misafirler,

Avrupa Birliği ülkeleri mali kriz, göç ve mülteciler meseleleri, terörizm ve artan ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile İslamafobi’den oluşan sorunlar yumağı ile karşı karşıyadır.

AB’nin sorunlarının aslında küresel sorunların bir yansıması olduğuna, hepimizi etkilediğine, dolayısıyla çözümüne de hepimizin katkıda bulunması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle Avrupa’da periferisindeki hassasiyetleri dikkate almak zorundadır.

Bu vesileyle, Ankara’dan Brüksel’e, Bağdat’dan Lahor’a, bütün terörizm kurbanlarını rahmetle anıyorum.

Bütün bu sorunların ve tehditlerin yarattığı baskının, bazı önceliklerimizin gözardı edilmesine yol açmakta olmasından da endişe ediyorum.

Örneğin, bugün gerek en ileri Batı demokrasilerde, gerekse yeni demokrasilerde, bazı siyasi aktörlerin, serbest piyasanın güçlenmesi, ticaretin liberalleşmesi, evrensel hukuk bazında temel hak ve özgürlükler ile çoğulcu demokrasinin korunması, sosyal refahın kurulması gibi çağdaş değerleri, ekonomik veya siyasi krizleri bahane ederek, aşındırmaya çalıştıklarını üzüntüyle görüyorum.

Oysa saydığım bu değerler, insanlığın tarih boyunca sorunlarına çare olarak geliştirdiği ortak değerlerdir.

Bu değerler, bugün de her zamankinden çok geçerlidirler ve herkes için gereklidirler.

Bunların popülizme veya kısa vadeli dar çıkarlara feda edilmeleri, insanlık için geri adım teşkil edecektir.

Değerli Dostlar,

Bu öğle yemeğinde, çizmek zorunda kaldığım tablo sizleri karamsarlığa sevketmemeli.

Zira modern toplumlar olarak, sorunlara çözüm bulma kapasitemiz ve enstrümanlarımız mevcuttur.

Diplomasi ve ikili ve çok taraflı işbirliği ve ihtilafların çözümü mekanizmaları, bölgesel örgütler en etkin biçimde tekrar harekete geçirilmelidir.

Bunun iki iyi örneğinden bu vesileyle bahsetmek isterim:

Bunlardan biri, İran’ın nükleer dosyası ile ilgili ihtilafın diplomatik yöntemlerle sona ermiş olmasıdır.

Bu başarılı süreçte ikili ve çok taraflı mekanizmalar, siyasi ve ekonomik unsurlar kazan-kazan anlayışıyla ustaca değerlendirilmiştir.

İkinci örnek ise, Türkiye’nin mülteci meselesi ile ilgili olarak AB’ye yaptığı yapıcı ve yaratıcı önerilerin yarattığı olumlu atmosferdir.

Bu da iki tarafın, meşruiyete ve karşılıklı çıkarlara saygıya dayalı bir uzlaşısının geniş bir bölgeyi nasıl etkileyebileceğinin bir örneğidir.

Aynı şekilde, Suriye barış görüşmelerinde tarafların maksimalist olmayan, gerçekçi ve uygulanabilir bir nihai çözüm için gayret göstermelerini temenni ediyorum.

Irak ve Suriye’nin yeniden yapılanma çabalarının, bölgede yeni rövanşist ve irredantist tepkilere yol açmayacak şekilde sonuçlanması herkesin çıkarına olacaktır.

Son olarak, Türkiye-Rusya ilişkilerinin çok boyutlu ortaklığa dönüşmesine şahsen yıllarca emek vermiş ve bunun gerek iki halkın, gerekse Avrasya’nın refahı ve istikrarı bakımından olumlu sonuçlarını bizzat tecrübe etmiş bir devlet adamı olarak bu konuda bir çağrı yapmak istiyorum.

Türk-Rus ilişkilerinde son aylarda maalesef ortaya çıkan ihtilafın vakit geçirmeksizin giderilmesinin ve ‘’status quo ante’’nin ihyasının - hatta yeni bir ruhla daha da ileri bir düzeye taşınmasının- mümkün ve gerekli olduğunu düşünüyorum.

Böyle bir adımın, iki ülke halklarının refah ve dostluğunun ötesinde çok geniş bir coğrafyada işbirliği ve istikrar bakımından sonuçları olacağına inanıyorum.

Ekselanslar,

Hanımefendiler, Beyefendiler,

19. Avrasya Ekonomi Zirvesinin bölgemizin refahı ve istikrarı için gösterilmekte olan çabalara değerli bir katkı teşkil edeceğine olan inancımı belirterek sözlerime son vermek istiyorum.

Afiyet olsun.

Yazdır Paylaş Yukarı