Büyük Selçuklu Mirası Projesi Tanıtım Toplantısı'nda Yaptıkları Konuşma

18.06.2013
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Değerli konuklar,

Büyük Selçuklu Mirası Projesi tanıtım toplantısı vesilesiyle hepinizi Çankaya Köşkü’nde görmekten büyük memnuniyet duyuyorum. Hepinize bir kez daha hoş geldiniz diyorum.

Bugün gerçekten çok önem verdiğimiz bir toplantıya ev sahipliği yapıyoruz. Biraz önce de değerli konuşmacılar çok geniş geniş bilgi verdiler. Hatırlanacağı üzere daha önce Anadolu Selçuklu Uygarlığı Projesini himayeme almıştım. Bu çerçevede gerçekten çok güzel çalışmalar yapıldı, çok güzel kitaplar yayınlandı. Ümit ederim ki bunlar rafta kalmaz ve bütün bunlar sadece uzmanlar tarafından değil ilgili başkaları, sizler tarafından takip edilir.

Daha sonra da bunun bir devamı olarak Büyük Selçuklu Projesi’nin gündeme gelmesi söz konusu oldu. Konya Aydınlar Ocağı, Selçuklu Belediyesi ve TİKA ortaklığıyla bu proje gündeme gelince bunu da himayeme aldım ve bugün gördüğünüz gibi tanıtımı yapılıyor. Biraz önce arkadaşlar sundular, çok geniş bir coğrafyada çok güzel çalışmalar yapıldı, titiz çalışmalar yaptılar. Hepsine çok çok teşekkür ediyorum. Bunlar kolay şeyler değil tabi.

Birçok ülkede, eskiden hepsi bu devletin çatısı altında olan bu büyük coğrafyada, şimdi çok sayıda devlet var. Bütün bu devletlerin ayrı ayrı hukukları var, bunlardan izinler alınacak, buralarda çalışmalar yapılacak. Bütün bunları yaptılar. Bundan dolayı emeği geçen herkese bir kez daha teşekkür ediyorum. Sizlerin de yakından bildiği gibi Büyük Selçuklu Devleti, aziz milletimizin, Orta Asya’dan Ortadoğu’ya ve Anadolu’ya uzanan hâkimiyet ve kültürel hayat çizgisinde çok önemli bir yere sahiptir. Selçuklu Devleti zamanında insanlık ve tarih büyük bir medeniyetin doğup yaşadığına şahit olmuştur ve dünya mirasında da çok önemli bir yeri vardır. Horasan’dan başlayan büyük Türk göçü, ta Yemen’e, Mısır’a ve Akdeniz’e kadar Selçuklular sayesinde uzanmış ve bütün buralarda Türk rüzgârı esmiştir. Bu etkiden söz ederken Anadolu Selçuklularını, Harezm Devleti’ni, Suriye ve Irak selçuklularını, Kirman Selçuklularını bu medeniyetin devamları olarak görmemiz gerekir.

Avrupa Ortaçağ karanlığında yaşarken Selçuklular insani değerlere önem veren, ilmi ve âlimi koruyan yüksek anlayış sahibi olarak, kuvvetli bir Türk-İslam Medeniyetinin ortaya çıkmasını da sağlamışlardır. Türk geleneğiyle İslam inancını kaynaştıran Selçuklular, ordu düzeninden toprak ve vakıf düzenine kadar birçok müessesenin kendine yapısını oluşturmuşlar. O müesseseler gelişerek bu günlere kadar dünyanın çeşitli yerlerinde çok güzel hizmetler vermeye başlamışlardır. Her ülke, her devlet kendi modelini oluştururken, bütün bunlardan istifade etmişlerdir.

Şunu da vurgulamak isterim ki; Büyük Selçuklu Devleti, şanlı tarihimizde kendisinden daha sonra kurulan devletlere, yani Osmanlı Devleti’ne ve nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti’ne temel taşı olmuştur. Bu yönüyle Selçuklu medeniyeti, Türk medeniyetinin temel taşlarından birisidir. Tarihimize baktığımızda geniş geniş, sayfalarca hep anlatırız. Selçuklular bunun en önemli parçalarından birisidir.

Devlet yönetimindeki başarı ve ticari hayattaki hareket, Selçukluların hüküm sürdüğü coğrafyayı adeta, zamanında bir cazibe merkezi haline getirmiştir. İlim ve düşünce hayatındaki, şiir ve edebiyat sayesindeki zenginlik; Ömer Hayyam, Sadi, Enveri, İbni Sina, Biruni, Beyhaki,  El Cezeri gibi önemli pek çok âlimin ve şairin yetişmesine ve bugün de değeri korunan seçkin eserlerin hala okunmasına vesile olmuştur. Sanatta, özellikle mimari açıdan Selçuklu Dönemi, çağının en parlak dönemlerinden birini oluşturmaktadır.

Büyük Selçuklu ve takipçileri, mimaride de çığır açmışlardır. Üretilen mimari ve sanat eserlerinin her biri, şaheser olarak döneme damgasını vurmuştur. Hanlar, hamamlar, medreseler, camiler, kervansaraylar, tıp mektepleri, çeşmeler ve diğer seçkin eserler, Selçuklu medeniyet seviyesini yansıtan, çok müşahhas örneklerdir. Bunların çoğu bugün bizim coğrafyamızı da süslüyorlar. İşte bu dünya şaheseri olarak Divriği Camii. Divriği’deki Ulu Cami. O da himayemizde ve titizlikle orada da restorasyon çalışmalarının en güzel şekilde yapılmasını takip ediyoruz. Onun ustası Ahlat’lı Hürrem Şah. Ahlat da bildiğiniz gibi oradaki mezarlık, dünyadaki en büyük Müslüman-Türk mezarlığı. Daha önce birçok vesileyle de söyledim. Oradaki mezar taşlarından bir tane olsa, cam fanus içinde saklanırdı. Çok sayıda var, hepsi birbirinden şahane. Ve vaktiyle çok büyük nüfusun olduğu, çok büyük medeniyetin, çok büyük bir cazibenin olduğu bir merkezdi. Şimdi oralar da tekrar hep koruma altına alındı, oralar da hep himayem altında yeniden düzenleniyor.

Şüphesiz ki bunlar, niceleri, o dönemin çok önemli mimarları, taşa, tuğlaya ve çiniye ruh vermişler, bugün hayranlıkla seyrettiğimiz, cami, türbe, köprü ve kervansaraylar yapmışlardır. Hepimiz zaman zaman köprülere baktığımızda, hala o köprülerin ayakta durduğunu, o çok coşkun sulara direndiğini, ama bugün yapılan bazı köprülerin de sellere bile dayanamadığını görürüz ve takdirle onları anarız. Tarihte saldırılar atlatan, doğa olaylarına dayanan ve günümüze ulaşan bu mimari değerler, asırların yorgunluğuna rağmen, asalet ve güzelliklerini bugüne kadar taşımayı da başarmışlardır.

Selçuklular döneminin mirası olan eserler, aynı zamanda o dönemin mimarlarının, ustalarının ve sanatçılarının yeteneklerini, yüksek seviyedeki bilgi birikimlerini ve nihayetinde onların ruh hallerini de yansıtmaktadır.

Bu kadar zarif, bu kadar güzel mimariyi yapan insanların, muhakkak ruhları ve kişilikleri de çok zarif ve çok güzel olması gerekir.

Bütün bunların yanı sıra Selçuklu’da devlet idarecilerin sanatçıları ve mimarlara himaye vermiş olduğunu ve onları çok koruma altına aldığını da biliyoruz.

Şüphesiz ki Nizamülmülk hepimizin yeri geldiğinde örnek gösterdiğimiz çok önemli, büyük Türk devlet adamlarından birisidir bu noktada.

Bu anlayış sayesinde Selçuklular, edebiyattan mimariye, eğitimden musikiye, astronomiden tıbba, ordu ve devlet yapılanmasına kadar birçok alanda zamanlarında zirveye ulaşmışlardır.

Selçuklu medeniyetinin dikkat çeken bir diğer özelliği ise biraz önce burada da bahsedildi; bugün insanlığın ortak problemleri olan birçok soruna asırlar öncesinde çözüm bulmalarıdır. Bu da nedir? Farklı kültürlerden, farklı dinlerden, farklı inançlardan insanları, beraber, birarada tutmayı başarmış olmalarıdır.

Günümüzde de geçerliliğini devam ettiren, çok değerli mesajlar veren, gönlümüzü ve ruhumuzu aydınlatan, Ahmet Yesevi, Mevlana, Muhiddin Arabi, Konevi, Yunus, Serahsi, Yusuf  Hemedani ve Abdülkadir Geylani, tasavvuf, fıkıh, tefsir ve ilim alanında gerçekten çok güçlü nefesler olmuş, çok güçlü düşünürler olmuş ve saçtıkları ışık bugünümüzü bile hala aydınlatmaktadır.

Selçuklular, Maveraünnehir’de, Horasan’da kök salan bu büyük medeniyeti, Malazgirt Zaferiyle Anadolu’ya taşımışlardır. Dolayısıyla Anadolu ile Maveraünnehirnehir arasındaki köprüyü Selçuklular kurmuştur. Anadolu bu dönemde, bizlere yurt olmuş, kültür ve sanattaki zenginlik ve seçkin mimari eserlerin yanı sıra medeniyetler arası uyum ve hoşgörünün en güzel örneklerinin sunulduğu coğrafyalardan birisi haline gelmiştir.

Dolayısıyla bugün Selçuklu mirasından söz ederken “ışık doğudan yükselir” sözünü doğrularcasına bir medeniyet kuran Selçuk, Çağrı, Tuğrul Bey, ihtişam çağının yıldızları Alparslan, Melikşah, Sultan Sencerlerden bahsediyoruz ve hepsini büyük bir saygıyla ve rahmetle hep anıyoruz.

Aynı zamanda Şark’ın yıldız şehirleri, Merv, Rey, Belh, Herat,  Ürgenç, Şiraz, Kirman, İsfahan, Bağdat, Dehistan, Kudüs, Halep, Şam, Ahlat, Sivas, Kayseri ve Konya’dan söz ediyoruz, Selçuklular dediğimizde. Damgalarını vurdukları, eserlerini bıraktıkları, arkalarına birçok kalıcı eserler serptikleri çok önemli şehirler. Bu şehirlerin bir kısmı belki bugün o eski coşkusunu ve o canlılığını kaybetmiştir, ama vaktinde bu şehirlerin hepsi, çok büyük cazibe merkezleri olmuş; çok büyük âlimler, sanatkârlar ve insanlığa çok büyük insanlığa armağanlar hediye eden kişileri yetiştirmiş ve hep canlı olmuşlardır.

Günümüzde bu büyük medeniyete sahip çıkmak ve vefa göstermek, en çok tabi ki bizim vazifemizdir. Zira Büyük Selçuklu 1157’de tarih sahnesinden çekilirken, devamı diyebileceğimiz Anadolu Selçuklu 1318 yılına kadar hüküm sürmüş ve Anadolu’yu da bizlere vatan yapmıştır.

Biz bu gemiye sahip çıkarak insanlığın ortak mirası haline gelmiş, Selçuklu dönemine ait yapıların ve müzelerde bulunan bütün eserlerin hakkıyla korunmasını sağlamaya çalışmalıyız. Bu kadim medeniyeti yeniden, adeta okumalıyız.

İşte Büyük Selçuklu Mirası Projesi böyle bir anlayışla doğmuş ve bize sunulduğunda da bunu en üst makam olarak, Cumhurbaşkanlığı olarak himayemize almayı çok uygun görmüşümdür.

Biraz önce de ifade edildiği gibi ta Özbekistan’dan, Türkmenistan’dan, Afganistan, Azerbaycan, Ermenistan, bütün Gürcistan, Irak, İran, Türkiye, Suriye, Filistin, bütün Mısır, Yemen, bütün buralara kadar saçılan büyük bir coğrafya vardır ve bu coğrafyanın neresine gitseniz, Selçuklular’dan, bir şey bulmaktasınız.

Bütün bu çalışmalar düzenlenirken, toparlanırken bütün bu ülkelerin değerli yöneticileri, hepsi çok büyük yardımda bulunmuşlar ve hepsi bu çalışmanın yapılması için ellerinden gelen her türlü kolaylığı göstermişlerdir. Bundan dolayı değerli dostumuz olan bütün bu komşu ülkeler başta olmak üzere, bütün bu coğrafyadaki yeni devletlere, onların yöneticilerine hepsine, bir kez daha teşekkür ediyorum, bu ortak mirasın ortaya çıkmasına katkı sağladıkları ve müsaade ettikleri için.

Şüphesiz ki sadece bir envanter çalışması olarak da görmemek gerekir bunu. O, bir teknik mesele olarak kalır, öyle bakarsak. Bunun ötesine geçmemiz gerekir, bütün bunlardan ilham almamız ve bunları bugünkü çağa uygulamamız, bunları daha da ileriye taşımamız ve tarihi bilmemiz, geçmişi bilmemiz; medeniyetin sadece bugün olmadığını, çok derin bir geçmişi olduğunu görmemiz ve elimizden gelen her türlü korumayı göstermemiz gerekmektedir.

Aynı şekilde Osmanlı medeniyetiyle ilgili çok geniş bir coğrafyada, Avrupa’da, Balkanlar’da, bütün Ortadoğu’daki eserlerin toplanması, ortaya çıkması, onların en düzenli bir şekilde restore edilmesi, bütün bunların da titizlikle yapılmasına çok tabi ki önem veriyorum.

Bir kez daha bu çalışmayı yapan çok değerli bilim adamlarına, sanatçılara, herkese çok teşekkür ediyorum.

Türkiye’nin çok değerli bilim insanları çok değerli sanatçıları, sizleri burada görüyorum, hepiniz buradasınız. Bugün anlattıklarımızı aslında çok derinliğini sizler biliyorsunuz. Bütün bunların Türk halkına anlatılması, dünyaya anlatılması ve geçmişteki bu büyük medeniyetin üstünün kapatılması değil tam tersine açılıp bunlardan ilham alınarak, bugünden geleceğe doğru daha büyük başarıların elde edilmesine katkı yapmaktır. Şüphesiz ki sizlerin çok büyük gayretleriyle olacaktır.

Bir kez daha bu çalışmayı yapanları tebrik ediyorum ve hepinize başarılar diliyorum.

Sağolun.

Yazdır Paylaş Yukarı