Sayıştay’ın 150. Kuruluş Yıldönümü Dolayısıyla Düzenlenen Törende Yaptıkları Konuşma

29.05.2012
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Saygıdeğer Konuklar,

Yurtdışından Gelen Değerli Misafirler,

Değerli Sayıştay Mensupları,

Hepinize önce sevgiler sunarak sözlerime başlamak istiyorum ve Sayıştay’ın kuruluşunun 150. yıldönümünde, sizlerle beraber olmaktan duyduğum memnuniyeti ifade etmek istiyorum. Doğrusu, sizlerle özellikle burada beraber olmak istedim. Çünkü Sayıştay’a verdiğim önemi göstermek, bu konuyla ilgili fikirlerimi kısaca da olsa sizlerle paylaşmak istedim.

150 yıl önce Osmanlı İmparatorluğu’nun bir müessesesi olarak kurulan Sayıştay, köklü devlet geleneğimizin de bir göstergesidir. Aslında Sayıştay’ın ilk başkanının Ahmet Vefik Paşa olduğunu düşünürsek, bu durum, Sayıştay’ı kuran İmparatorluğun, bu kuruma ne kadar çok önem verdiğini ve devletin yeni fonksiyonlarını belirlerken, Sayıştay’a ne kadar çok görev verdiğini de göstermektedir. Bildiğiniz gibi Ahmet Vefik Paşa, İmparatorluğun önemli reformist insanlarından birisi ve önemli yeniliklere hep imza atan bir kişiydi. Dolayısıyla böyle bir kurumun başına da onun gelmiş olmasının muhakkak ki çok anlamlı olması gerekir.

Sayıştay dediğimizde; demokrasilerin temel iki şartı var. Bunlardan birisi şeffaflık, diğeri ise hesap verebilirlik. Şüphesiz ki, demokrasilerin birçok diğer temel ilkeleri var ama, bu bağlamda çok önemli iki nokta var. Birisi, hesap vereceksiniz, ikincisi de şeffaf olacaksınız.

Aslında ileri demokrasi, gelişmiş ülke olmanın da yolu budur. Halktan topladığınız vergileri, kamu gelirlerini, devlet adına toplanan vergileri ve kaynakları nasıl harcadığınızı halka açıkça gösterebilmek ve yeri geldiğinde de onun hesabını en iyi şekilde verebilmektir. Aslında bundan noksan olunduğu süre içerisinde hiçbir devlet kendisinin adil olduğunu, hakkaniyet prensipleri içinde olduğunu, hak ve hukuka riayet ettiğini kimseye anlatamaz, iddia da edemez. Çünkü kapalı kapılar ardında neyi harcıyorsun, nasıl harcıyorsun, bunların eğer hesabı verilmiyorsa, eğer bunlarla ilgili şeffaf bir ortam yoksa, böyle bir devlete hiçbir zaman modern bir devlet denemez. Hele de demokrasiden hiçbir zaman bahsedilemez. O bakımdan Sayıştay’a çok önemli görevler düşmektedir.

Devletin mali tasarruflarından hesap verilmediği süre içerisinde daima şüpheler olacaktır, yolsuzluklar olacaktır, haksızlıklar olacaktır. Ve etkin bir şekilde kaynakların harcanıp harcanmadığından da daima şüphe duyulacaktır. O bakımdan burada aslında yine iki önemli noktadan bahsedebiliriz. Birisi tabii ki hesap verebilmekti, şeffaf olmak, demokrasi ayağı; diğeri de ekonomi ayağı. Burada da kaynakların etkin bir şekilde kullanılıp kullanılmadığı söz konusu olduğunda ortaya çıkmaktadır. Kaynaklar, etkin bir şekilde kullanılabilirse o zaman sürdürülebilir bir ekonomiden, gelişmişlikten ve kalkınmadan tabii ki bahsedebiliriz.

Diğer bir nokta da hukuki bağlantıdadır. Yolsuzluklardan uzak olmak, herhangi bir şekilde yanlış yapmamak, her şeyin kanunlar, prensipler ve gösterilen istikamette harcanabilmesi açısından da yine Sayıştay çok önemli bir işlev üstlenmektedir. Burada özellikle, dikkati çekmek istediğim bir nokta var. İcracı devlet kurumlarının, Sayıştay’ı bir ayak bağı gibi görmemeleri gerekir. Tam tersine, kolaylaştırıcı ve yardım edici, yol gösterici olarak görmeleri gerekir. Nihayette siyasi irade, icraatın başındaki siyasi irade kaynakları nasıl harcayacağına o karar verecektir. O kaynakları, doğru veya yanlış harcama konusunda nihayette millete hesabını verecektir. Dolayısıyla esas kaynakların nasıl harcanacağını siyasi irade ortaya koyacaktır ve hedefi o gösterecektir. Bürokrasi, o hedefler doğrultusunda çalışacaktır. Sayıştay tabii ki bu siyasi iradenin koyduğu hedef doğrultusunda kaynaklar etkin harcanabiliyor mu, doğru harcanabiliyor mu, bir israf oluyor mu olmuyor mu, hatta o hedef doğrultusunda başarının performansı nasıl, bütün bunlarla uğraşacaktır. Dolayısıyla Sayıştay’ı hiçbir zaman bir ayak bağı olarak görmememiz gerekir. Böyle gördüğümüz andan itibaren tamamen yanlışlara girmiş oluruz. Ve şunu da doğrusu hatırlatmak isterim bir kez daha: Ancak mali konularda ve idari konularda hesap vermemek, diktatörlüklerde ve oligarşilerde söz konusudur. Dolayısıyla demokrasiyle idare edilen ülkelerde muhakkak bu konularda yeri geldiğinde hesap verilecektir. Ve yeri geldiğinde açık seçik, şeffaf her şey ortaya çıkacaktır.

Zaman zaman halkın isyanları söz konusu olduğu dönemlerde, birçok ülkede, hatta son dönemlerde Arap Baharı diye adlandırılan ayaklanmalarda bile bu hesap verilmeyen harcamaların, hiç kimseye karşı sorumluluk hissetmeden yapılan ekonomik faaliyetlerin, etkisi olduğuna doğrusu inanmaktayım. Özellikle burada konuşmak istememin bir sebebi şu: Yeni Sayıştay Yasası çıktı, 2010 yılında. Yeni Sayıştay Yasası aslında muhakkak ki hükümetin desteğiyle, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde milletvekillerinin oylarıyla çıktı. Bunun yeteri kadar sahiplenilmediği ve yeteri kadar anlaşılmadığı kanaatindeyim. Aslında son yıllarda yaptığımız en köklü reformlardan birisi, yeni Sayıştay Yasasıdır. Çünkü ilk defa kamunun harcamaları bütün alanlarda; sivil, asker, istihbarat teşkilatları, KİT’ler, belediye şirketleri dahil olmak üzere, devletin kamunun bir kuruşunun bile harcandığı yerler, ilk defa Sayıştay’ın denetimi kapsamı içerisine girmiş oldu. Böyle büyük bir olayı aslında Türkiye gerçekleştirdi. Böyle büyük bir reformu Türkiye gerçekleştirdi. Sayıştay her zaman vardı. Ama Sayıştay’ın ilgi alanı, Sayıştay’ın kapsama alanı, denetleme alanı, zaman zaman çok kısıtlıydı. Dolayısıyla hem kamunun harcamaları, hem kamunun, devletin mallarının denetlenmesi, kayıt altına alınması bu Yasayla oldu ki, bu gerçekten Türkiye’yi en gelişmiş ülkelerin, demokratik standartlarına, mali uygulamaları standartlarına taşımıştır.

Aslında hepinizin bildiği gibi, AB ile müzakere çerçevesi içerisinde bir uyum yasası olarak da biz bunu çıkarttık. O bakımdan bu Yasaya hepimizin sahip çıkması gerekir. Bu Yasadan da hiçbir şekilde çekinmemek gerekir.

Bildiğiniz gibi daha önce kamu finansmanı ve borç yönetimi ile ilgili yasalar çıkmıştı. Kamu ihale sistemiyle ilgili yasalar çıkmıştı. Gelir İdaresi ve vergi alt yapısının güçlendirilmesiyle ilgili yasalar çıktı ve bütün bunlar kamu reformunun bir parçasıydı. İşte bunun en son parçalarından birisi Sayıştay Yasası olarak çıktı ve böyle bir anlayış geldi. Şimdi bu noktadan sonra Sayıştay’a da çok önemli görevler düşmekte. Sayıştay’ın durgun, statik yapısının ötesinde daha dinamik, daha işlevsel bir yapısı var. Ve uluslararası standartlara uygun, AB müktesebatı standartlarına uygun bir şekilde denetleme yapma durumundasınız. Yoksa herhangi bir yerde bir açık arama, herhangi bir yerde bir acaba bir noksanlık var mı şeklinde bir arama veyahut da, herhangi bir işi engellemek gibi bir güdü asla olmaması gerekir. Tam tersine işleri süratlendirmek, işlerin daha etkin, daha verimli bir şekilde ve hızlı bir şekilde gerçekleşmesini temin etmek gibi bir görevi var Sayıştay’ın. Bütün bunların yapılabilmesi için yeni bir anlayış şart.

Şüphesiz ki Sayıştay Yasasıyla başlayan süreç de henüz tamamlanmamış vaziyette. Çünkü millet adına TBMM bütün hesapları denetlemektedir. Burada son adımın TBMM’de Sayıştay Komisyonu’nun kurulmasından geçtiğini hatırlatmak isterim ve burada değerli Meclis Başkanımızdan da bunu rica ederim. Bu konuda gereken iç tüzük düzenlemesinin bir an önce yapılmasıyla ilgili çabaların başlatılmasını rica ederim. Bazı yine tali düzenlemeler gerekmektedir.

Bu kadar güzel, gerçekten reform niteliğinde bir yasa çıktıktan sonra bunu tanıtmak ve bunu en iyi şekilde uygulamak, Türkiye’ye çok şey katacaktır. Bu, Türkiye’yi çok farklı bir ülke standardına getiren yasalardan birisidir. Yolsuzluklar ona göre minimize olacaktır, yok olacaktır. Kamu kaynakları daha etkin bir biçimde kullanılacaktır ve hiç kimsenin de harcamalardan dolayı şüphesi olmayacaktır. Demin söylediğim gibi, Silahlı Kuvvetler, istihbarat teşkilatı, belediyelerin bütün şirketleri dahil olmak üzere, aklınıza ne geliyorsa, devletin bir kuruşunun harcandığı her yer bu şekilde bilgi ve denetim dahilindedir. Türk halkının bunu bilmesi, büyük bir moral kaynağı olacaktır. O bakımdan ben bu Yasanın yeteri kadar tanıtılmadığı kanaatindeyim.

Bunu çıkartanlar, gerçekten çok büyük bir iş yapmışlardır. Bu Meclis yapmıştır ve tabii ki arkasında değerli hükümet durmuştur. Dolayısıyla değerini bilmemiz ve Türkiye’ye çok büyük şey kazandırdığımızın da farkında olmamız gerekir.

İnanıyorum ki bütün bu reform süreci içerisinde çıkartılan yasalar gibi, Sayıştay Yasasının da Türkiye’nin hem mali sistemine hem idari sistemine hem de genel olarak ülkemize çok büyük katkıları olmuştur. Ve olmaya da devam edecektir.

Bu vesileyle bütün Sayıştay mensuplarına hep başarılar diliyorum. Yaptıkları hizmetlerden dolayı, milletimiz adına hep şükranlarımı sunuyorum. Ve yine değerli misafirlere, herkese Türkiye’ye hoş geldiniz diyorum. Öğleden sonra yapacağınız çalışmaların da hep başarılı olmasını temenni ediyorum. Sağolun, varolun.

 

Yazdır Paylaş Yukarı