Üçüncü Büyükelçiler Konferansı Münasebetiyle Verilen Öğle Yemeğinde Yaptıkları Konuşma

05.01.2011
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Değerli Misafirler,

Önce hepinize hoş geldiniz diyorum.

Tabii, uzun zaman hepiniz benim mesai arkadaşlarım oldunuz. Şimdi de bulunduğunuz yerlerde, temsilcimizsiniz. Dolayısıyla bu buluşmanın, bu yemeğin ayrı bir özelliği var benim için şüphesiz ki.
O bakımdan hepinize tekrar içten hoş geldiniz diyorum ve Üçüncü Büyükelçiler Konferansı münasebetiyle sizlerle birlikte olmaktan gerçekten büyük memnuniyet duyuyorum.

Cumhurbaşkanı olarak siz Büyükelçilerimizle üçüncü kez topluca yemekte biraraya geliyoruz. Bu çerçevede, sizlere desteğimi ifade ederken, görüşlerimi paylaşma ve tavsiyelerde bulunma fırsatını buluyorum.

Bu uygulamanın güzel bir gelenek haline geldiğini memnuniyetle müşahade ediyorum.  Bu sene üçüncüsü gerçekleştirilen toplantının da yararlı sonuçlar vereceğine kalpten inanıyorum.

Konferansınızın ülkemizin dış politikasının ve dünyadaki yükselen konumunun kapsamlı biçimde değerlendirilmesine fırsat verdiği kanaatindeyim. Programın her sene daha da kapsamlı hale getirilmesini takdirle karşılıyorum. Her yıl ülkemizin farklı vilayetlerini ziyaret etmenizi ve böylece dış politikamızın halkımızdan alınan güç ve destekle yürütüldüğü mesajını vermenizi de çok önemsiyorum.

Bu vesileyle, Sayın Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun şahsında Dışişleri Bakanlığı yönetimini, Büyükelçiler Konferansını artık kurumsallaştırdıkları için de tebrik ediyorum.

Sayın Büyükelçiler,

Başarılı ve etkin bir dış politika için güçlü bir "mesajı" olmak, doğru "araç ve politikaları" belirlemek ve "stratejik planlama" yapmak elzemdir. Bu nedenle, bu seneki konferans temasının "Vizyoner Diplomasi: Türkiye'nin Perspektifinden Küresel ve Bölgesel Düzen" olarak belirlenmesinden özellikle memnun oldum.

Köklü gelenekleri ve engin tecrübesi bulunan Türk dış politikasının, artık dünyaya mal olmuş mesajını şüphesiz Aziz Atatürk'ün "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" sözü oluşturmaktadır.  Uzun yıllar sanki bir sloganmış gibi ifade ettiğimiz bu sözün, bugün her zaman olduğundan daha fazla içinin doldurulduğunu söyleyebilirim.

Ülkemizin son yıllarda gerçekleştirdiği kapsamlı siyasi, demokratik ve ekonomik reformlar istikrarımızı her geçen gün konsolide etmekte, ülkemizi uluslararası politikada seçkin bir konuma kavuşturmaktadır. Şüphesiz ki, bu duruma gelmekte, stratejik hedefimiz olan Avrupa Birliği ile müzakerelerin yürütülmesinin ve bu sürecin çok güçlü katkısı olmuştur.

Öte yandan, Türk dış politikasının tarihi sicilini ve uygulamakta olduğumuz pek çok açılımı bu mesaj çerçevesinde açıklayabilme imkan ve tutarlılığına sahibiz. Yakın bölgesinde ve ötesinde barış, istikrar ve refaha net katkıda bulunan bir ülkeyiz. Küresel barış ve refaha olan katkılarımız da her geçen gün artmaktadır.

21. yüzyılın ilk on yılını geride bıraktığımız şu dönemde, klasik jeostratejik dengelerin sarsılmakta olduğunu, küreselleşmenin ortaya çıkardığı dinamiklerle uluslararası siyasi, ekonomik ve beşeri güç dengelerinin yeniden şekillenmekte olduğunu görmekteyiz.

Son olarak Chatham House'da yaptığım konuşmada değindiğim üzere, uluslararası sistemin halihazırda siyasi, ekonomik ve beşeri noksanlardan kaynaklanan üç boyutlu bir "eksik denge" halinde olduğunu söyleyebilirim. Bu duruma esasen kapanması en zor görünen "ecologic deficit"i de eklemek gerekmektedir.

Önümüzdeki on yıl yeni bir uluslararası güç dengesinin parametrelerinin oluşumuna tanıklık edecektir.

Bu dönüşüm sürecinin dinamiklerini iyi irdeleyen, ivme kazanan bu tarih akışında isabetli tahminleri yapabilen ve buna göre inisiyatif alabilen ülkeler, önümüzdeki on yıllarda uluslararası ilişkileri yönlendireceklerdir.  Tutarlı bir stratejik planlamayla uluslararası politikada kendilerine gerçekçi rol biçen ülkeler, bu süreçte kazançlı çıkacaklardır.

Bunu yapmayan, statik yaklaşımlarla, savunmacı tepkiler veren ve sadece statükoyu korumaya çalışan ülkelerin ise bu hızlanan tarih akışının dışında kalacaklarına inanıyorum.

Bununla birlikte, gerek uluslararası arenada gerek bölgesel düzeyde süreklilik unsurlarını gözardı etmemeliyiz.

Değişimin büyüsüne kapılarak ütopik birtakım dizaynlar peşinde koşan pek çok ülke ve liderin fena akıbetleri konusunda tarih bize sayısız örnekler sunmaktadır.  

Chatham House'da yaptığım konuşmada dokuz maddede nasıl bir uluslararası düzen tahayyül ettiğimi açıklamıştım. Temel olarak, "Avrupa-merkezli" bir düzenden ziyade "küresel-odaklı", kapsayıcı, güç merkezlerini çoğaltan, adil, ancak muktedir bir düzen beklentimizi dile getirmiştim.

Yeni düzen arzumuzun, revizyonist bir talep olarak anlaşılmamasını,  daha ziyade gerçekçi ve halihazırdaki sistemin daha iyi yöneten bir düzene evrilmesi olduğunu özellikle vurgulamıştım.

Sayın Büyükelçiler,

21. yüzyılın ilk çeyreğinde,  ABD liderliğinde, AB, Çin, Rusya, Hindistan ve Brezilya gibi büyük güçlerin uyumuna dayanan bir güç dengesinin ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir.

Binlerce yıllık devlet geleneğine, büyük imparatorlukların mirasına, tecrübesine, hafızasına ve refleksine sahip ülkemizin sözkonusu güç dengesinde hakettiği yeri alacağına inancım tamdır.

Zengin insan kaynaklarımız, gelişen ekonomik gücümüz, derin köklere sahip kültürümüz ve demokrasimizin faziletleri bu süreçte temel itici güçlerimiz olacaktır.

Bir süredir, Türkiye'nin BRIC ülkeleri arasına girmesi fikrini bir hedef olarak dillendiriyordum. Artık memnuniyetle müşahade ediyorum ki, birçok uluslararası stratejist ve siyasi yorumcu da  BRIC+T kavramından bahsediyorlar.

Muteber siyasi tarih ve iktisat tarihi çalışmaları göstermiştir ki, gelişmiş ülkeleri yakalamak için en az 20-30 yıllık sürekli istikrar ve hızlı ekonomik büyümeye ihtiyaç vardır.

Bu itibarla, millet olarak siyasi, ekonomik, demokratik, askeri ve bilimsel alanlarda topyekun ve uzun soluklu bir "yakalama" ve "öne geçme" çabasına girmemiz gerektiği aşikardır. Bu çabaların neticesinde kaydedeceğimiz gelişme, şüphesiz görkemli dış politika başarılarıyla da taçlandırılacaktır.

Değerli Büyükelçiler,

Büyük hedefleri bulunan, büyük bir ülkenin, Büyükelçileri olmak, şüphesiz büyük onurun yanında ciddi mesuliyetleri de beraberinde getirmektedir. Aziz milletimizin haklı özlemlerini gerçekleştirmeniz için Türk Devleti ve Hükümeti olarak sizlere güvenimiz ve desteğimiz mutlak ve muhakkaktır.

Dışarıda veya içerde görev yaparken, büyük bir ülkeyi ve asil bir milleti temsil ettiğinizi unutmayınız. Zira, etkin diplomasisi, güçlü ekonomisi ve dinamik demokrasisiyle Türkiye hepimizin başını dik tutacak başarıları temsil eden bir ülke haline gelmiştir.

 Bugün, uluslararası ilişkiler, sadece millî çıkarlar, siyasi, ekonomik ve askerî güçle değil aynı zamanda kültür, tarih ve paylaşılan evrensel değerlerle de alakalıdır. Bu nedenle ülkemizde demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerimiz konusunda yapılan her reform yurtdışında görev yapan siz Büyükelçilerimizin elini güçlü kılmaktadır.

Pek çok bölge ve ülke için bir ilham kaynağı olarak gösterilen ülkemizin yumuşak gücünün artması bu değerlerin yüceltilmesiyle mümkün olabilecektir.

Sayın Büyükelçiler,

Yurtdışındaki temsilciliklerimiz, ülkemizin dış dünyaya açılan duyu organlarıdır. En sağlıklı tespit ve değerlendirmeler ve gerektiğinde en etkili ve kritik müdahaleler sizler vasıtasıyla yerine getirilmektedir.

Aynı şekilde temsilciliklerimiz ülkemizin yurtdışındaki aynası vazifesini de icra ederler. Bu nedenle, geleneksel temsil vazifelerine ilave olarak kamu diplomasisi bağlamında büyük sorumluluk üstlenmek durumundasınız.

Türkiye'nin layık-ı veçhile bulunduğunuz ülkede doğru algılanması ve tanınması, ayrıca milli çıkarlarımızın korunması için ev sahibi ülkenin bütün sinir uçlarına dokunmanız gerekmektedir.

Bu bağlamda, resmi makamlara ilave olarak, parlamento, siyasi partiler, basın, medya, iş dünyası, üniversiteler, düşünce kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarıyla temasların ehemmiyetini özellikle vurgulamak isterim.

Kamu diplomasisi faaliyetleri artık sizlerin tek başına yürütebileceğiniz bir alan olmaktan çoktan çıkmıştır. Bu nedenle, bulunduğunuz ülkedeki tüm Türk ve Türkiye'ye müzahir kişi, kurum, kuruluşlar ve iş çevreleriyle etkili bir işbirliği kurmanız gerekmektedir.

Küreselleşme olgusu, diplomasinin eski kalıplarını da yıkmıştır. Ülkeler arasında en üst siyasi temasların artık neredeyse rutin karşılanan telefon görüşmeleri marifetiyle yapıldığı, devlet adamlarının Zirveler münasebetiyle sıkça bir araya geldiği bir ortamda, diplomatların dış politika icrasındaki işbölümü de değişmeye başlamıştır.    

Artık ülkesinin ticari ve ekonomik çıkarlarını geliştiren "girişimci diplomat" profili ön plana çıkmıştır. Çatışma bölgelerinde, kriz yönetiminde askeri ve istihbarat kuruluşlarıyla iç içe çalışan diplomatlar aranır hale gelmiştir. Bu tür ülkelerde barış ve istikrarın tesisine net katkıda bulunabilen, yeniden yapılandırma ve kapasite inşasında ciddi rol oynayabilen diplomatlara ihtiyaç duyulmaya başlamıştır.

Bu nedenle, Büyükelçilerimizin Türkiye'nin ticari ve ekonomik çıkarlarını geliştirmek ve ilerletmek için iş adamlarımıza her türlü önderliği canı gönülden yapmalarına da çok önem veriyorum.  Şirketlerimize kazandıracağınız her ihalenin, dış ticaretimizin önünden kaldırılan her engelin, ülkemize gelmeye ikna ettiğiniz her yatırımcı ve turistin vatandaşlarımız için iş ve aş olduğu aşikardır.

Tüm bunlara ilaveten, uluslararası kalkınma yardımları ve kültür diplomasimizin etkili kuruluşları olan TİKA ve Yunus Emre Merkezleri ile Türk sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerine azami destek olunuz.

Burada özellikle bunun altını çizmek istiyorum ve bir büyük ülkenin sadece söylemlerle oluşmadığını, bir büyük ülkenin icraatlarıyla oluştuğunu hepimiz biliyoruz. Uzun yıllar yardım alan bir ülke konumundan, Türkiye'nin donörler kulubüne girmiş olması, yardım yapan bir ülke haline gelmesi ve Türkiye'nin yıllık karşılıksız yardımlarının 1.5 milyar doları geçiyor olması çok övünülecek bir şeydir ülkemiz için. Ve bir ülkeyi büyük yapan, işte, aslında bu unsurlardır. O bakımdan, TİKA'ya, Yunus Emre Kültür Merkezi'ne ve diğer bütün Türk Sivil Toplum Kuruluşlarına özel destek vermenizi gerçekten çok önemsiyorum.

Bu arada, Türkiye'nin bilim ve teknoloji alanında son yıllarda kaydettiği ilerlemenin, bazı önemli misyonlarımızda Bilim ve Teknoloji Müşavirliklerinin ihdas edilmesini zorunlu kıldığı kanaatindeyim.

Bu müşavirlik veya ataşelikler, artık küresel bir nitelik kazanan Ar-Ge çalışmalarının ülkemize yönlendirilmesi ve uzun yılların ihmalinin bir neticesi olan beyin göçünün tersine çevrilmesi ve bilim ve teknoloji alanında etkili uluslararası ortaklıklar kurulması bakımından fevkalade yararlı olacaktır.

Diğer yandan, kriz bölgelerinde görev yapan Büyükelçilerimizin, birbiriyle ihtilaflı olan kesimlerin uzlaştırılması, siyasi istikrarın tesisi, yeniden yapılandırma ve kapasite yaratımı gibi alanlarda samimi ve etkili gayretleri şüphesiz ülkemizin uluslararası profilini yükseltecektir.

Ayrıca, artan doğal ve çevresel felaketler ile yaygınlaşan salgın hastalıklar ve kronik açlık sorunları küresel düzeyde ortak eylemde bulunmayı zorunlu hale getirmiştir.

Bu meyanda, BM Genel Kurulu'nda kurulması için çağrıda bulunduğum "Küresel Acil Mukabele Yeteneği" hususunun yakından takip edilmesini önemsiyorum.

Yeni diplomasi aynı zamanda yenilikçi ve yaratıcı olmayı gerektirmektedir. Bu bağlamda, Büyükelçilerimizin sonuç alıcı fikirler geliştirmeleri, yeni girişimlere ön ayak olmaları ve uygulanabilir projeler üretmeleri önem taşımaktadır. Sırf siyasi riskler içerdiği gerekçesiyle bu fikir, teşebbüs ve projeleri ortaya koymaktan çekinmeyin. Zira sizden gelecek önerilerin karar alma süreci içinde enine boyuna değerlendirildiğini unutmayınız.

Son yıllarda, Türk diplomasisinin tüm dünyada takdir edilmesini sağlayan pek çok girişim esasen ezber bozan fikirlerden neşet etmiştir.

Ortadoğu, Balkanlar, Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Kafkaslarda yürüttüğümüz politikalar adeta diplomatik manada bir "ters mühendislik" örneği teşkil etmektedir. On yıl önce Suriye ile bizi savaşın eşiğine götüren bir husumet sürecini, bugün neredeyse iki ülke arasında sınırların kalktığı bir ekonomik entegrasyon sürecine çeviren bu anlayıştır.

Soğuk Savaşla iyice kamçılanan tarihi Türk-Rus rekabetinin,  işbirliği ve çok boyutlu stratejik ortaklığa çevrilmesi ve Rusya'nın ülkemizin en büyük ekonomik partnerlerinden biri haline gelmesi şüphesiz dikkati çeken bir başarıdır.

Aynı şekilde, tarihi Türk-Sırp rekabetini samimi bir dostluk ve etkili bir işbirliğine tahvil etmemizin ardından, Balkanların istikrarına en fazla hizmet eden üçlü mekanizmaların kurulması dünyanın gözünden kaçmamıştır.

Burgenstock görüşmeleriyle Kıbrıs konusunda ezberleri bozan ülkemizin, Doğu Akdenizi bir işbirliği ve refah havzası haline getirme, Ermenistan'la imzalanan protokollerle Kafkasların tamamına huzur getirme arayışları sürmektedir.

Bu nedenle, özgün fikir, proje ve girişimlerle etrafımızda bir barış, istikrar, huzur ve refah havzası oluşturma gayretlerimize tüm hızıyla devam etmenizi istiyorum.

Değerli Büyükelçiler,

Büyükelçiliklerimiz ve bağlı konsolosluklarımız, ülkemizin, bulunulan ülkedeki kümülatif hafızasını ve vicdanını temsil ederler. Bu misyonlarımız vatandaşlarımızın ortak evidir.

Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız sizlerin en kutsal emanetinizdir. Onların maddi, manevi tüm hakları ve onurlarını korumak asli görevlerinizin başında gelmektedir. Vatandaşlarımıza azami hizmet en temel önceliğiniz olmalıdır.

 Her kesimden tüm vatandaşlarımızı eşit bir şekilde şefkatle kucaklayın ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında hiçbir ayırım yapmayın. Büyükelçilik binasını ve Rezidansınızı mümkün olduğu kadar herkese açık tutunuz. Vatandaşlarımızın içinde yaşadıkları topluma milli değerlerini koruyarak dahil olmaları için elinizden gelen tüm gayreti gösteriniz.

Özellikle Avrupa'da yükselen ırkçılık ve yabancı düşmanlığı karşısında teyakkuzda olunuz. Meselenin tüm boyutlarını akılda tutarak ve sağduyuyla yaklaşarak sorunun çözümüne katkıda bulununuz.

Görev yaptığınız ülkedeki Türk toplumunun gücü, ağırlığı ve etkinliği öncelikle sizin en büyük beşeri sermayeniz, bilahare Türkiye'nin gücüdür. 

Sayın Büyükelçiler,

Değerli Konuklar,

Özel önem verdiğim bir konuya daha değinmek istiyorum. Uluslararası kuruluşlardaki temsilimizin yeterli olmadığını uzun süre hep beraber konuştuk ve bununla ilgili yapılması gerekenleri vaktiyle Bakanlıkta, şimdi de burada hep beraber takip ediyoruz. Dışişleri Bakanlığı bu konuda azimli bir kararlılık içinde. Bunun neticelerini de almaya başladık. Hiçbir dönemde olmadığı kadar bugün, Türk vatandaşları, diplomatlar, siyasetçiler uluslararası kuruluşlarda, en yüksek makamlarda, o kuruluşları yönetiyorlar ve temsil ediyorlar. Bundan doğrusu büyük bir gurur duyuyorum ve bunların sayılarını artırmaya devam edeceğiz. Bu anlamda, eminim ki, AGİT Genel Sekreterliği konusunda değerli Büyükelçimizi seçtirmek için hepiniz bulunduğunuz ilgili ülkelerde de gerekli çalışmaları kararlılıkla devam ettiriyorsunuzdur.

Diğer yandan, BM Güvenlik Konseyi üyeliğimiz sırasında gösterdiğiniz üstün başarı için tüm Dışişleri camiasını yürekten kutlarım. Benzer bir performansı, Avrupa Konseyi, CICA ve ECO dönem başkanlıklarımız ile çok önem verdiğim Dördüncü BM En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı ev sahipliğinde de sergileyeceğinize inancım tamdır.

Sayın Büyükelçiler,

Değerli Konuklar,

Sözlerime son verirken,  şehit edilen bütün diplomatlarımızı rahmet ve minnetle anıyorum. Türk Hariciyesine üstün hizmetlerinin ardından ahirete intikal eden diplomatlarımıza da Allah'tan rahmet diliyorum.  Bu arada, hayatlarını diplomasiye adamış bütün emekli meslektaşlarınızı muhabbetle selamlıyorum.

Ayrıca, Türkiye'yi yurtdışında temsil göreviniz sırasında sizlere en büyük desteği veren, özverili katkılarını hiçbir zaman esirgemeyen Değerli Eşlerinize de takdirlerimi ifade ediyorum.

Sonuç olarak, dünyaya 360 derecelik bir perspektiften bakan; 20, 50, 100 yıl sonrasını hesaplamaya çalışan; ufku açık, bilgisi engin,  sakin, sağduyulu, girişimci, yenilikçi, netice alıcı, adil, şefkatli, başı dik ve dirayetli diplomatlar olarak hepinize vazifelerinizde başarılar diliyorum.

Yazdır Paylaş Yukarı