Diyarbakır'da Şehrin İleri Gelenleriyle Düzenlenen Akşam Yemeğinde Yaptıkları Konuşma

31.12.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Sayın Cumhurbaşkanımızın Diyarbakır'da Şehrin İleri Gelenleriyle Düzenlenen Akşam Yemeğinde Yaptıkları Konuşma (Diyarbakır)

Değerli Konuklar,

Hepinize iyi akşamlar diliyorum.

Aslında gönlüm şunu isterdi: Herkesin masasını tek tek dolaşayım, herkesin elini tek tek sıkayım, ama pratikte biraz bu herhalde mümkün olmayacak. Ama canı gönülden bu duygularımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Hepinizi sevgi ve muhabbetle kucaklıyorum.

Bugün sabahtan beri Diyarbakır'da bütün vatandaşlar, bütün halkımız gerçekten büyük bir sevgi ve muhabbet gösterisinde bulundular, kucakladılar. Ben de aynı muhabbeti, aynı sıcaklığı hissediyor ve Diyarbakır'a Cumhurbaşkanı olarak ikinci kez gelmekten büyük bir mutluluk duyuyorum.

Tabii ki daha önceki görevlerim sebebiyle Diyarbakır'a geldim. Ama bu sefer iki gün kalacağım ve Diyarbakır'ı gerçekten tanıyacağım. Çünkü, daha önceki gelişlerimde ya bir merasim ya da bir konuşma vesilesiyle oldu. Cumhurbaşkanı seçildiğim ilk günlerde, Diyarbakır'a geldiğimde, o da günübirlik bir ziyaretti. Ama bu ziyaretimi doya doya Diyarbakır'ı tanımak, sizlerle beraber olmak ve Diyarbakır'ın bütün sorunlarını yalnız Diyarbakırlılarla burada konuşarak bir kez daha görmek, ilgililerden, yöneticilerden brifingler almak ve Diyarbakır ile ilgili her şeyi yakınen, Cumhurbaşkanınınız olarak daha güçlü bir şekilde takip etmek istiyorum.

Şu, tabii bir gerçek: Diyarbakır, Türkiye’nin en kadim illerinden birisi. Türkiye’nin en köklü illerinden birisi. Bugün birkaç vesileyle bazı görüşlerimi ifade ettim, burada çoğunuz dinlemediğiniz için, söyleyeceğim onları. Burası ta Milattan önce, binlerce yıl önce kurulan, İç Kaleyle kurulan ve o günden bugüne dünyanın en büyük devletlerinin, medeniyetlerin iz bırakarak geçtiği bir yer. Bütün Ortadoğu'nun kapısı, Türkiye’nin en önemli merkezi. Burası, Diyarbakır, ticarette, medeniyette, kültürde, daima cazibe merkezi olmuş bir kentimiz. Öyle ki ta Romalılardan, Abbasilerden, Emevilerden tutun da bütün Selçuklular, Artuklular ve nihayet Osmanlı Devletimiz buralarda çok büyük izler bırakmış.

Bugün Diyarbakır'da büyük surlarıın, burçlarıın, camilerin, minarelerin, binlerce yıl, yüzlerce yıl tarihi olan bu eserlerin hepsinin ayakta durduğunu görüyoruz. Ve Diyarbakır gerçekten açık bir müze. Bazıları derya içinde olurlar, ama onun farkında olmazlar. Bu sadece Diyarbakır için değil, başka illerimiz için de böyle. Edirne’de Selimiye’nin önünden herkes gelip geçer, günlük bir olay gibi.  Veya Anadolu’nun başka kentlerinde, gerçekten başkaları görse, cam fanus içerisinde saklayacakları eserlerin önünden gelip geçeriz, sıradan sanki eserler gibi. Bunlar biraz alışkanlığın neticesi olarak ortaya çıkıyor ve tabii karşılamak gerekiyor. Ama Diyarbakır gerçekten, bir tane, iki tane değil, çok sayıda, çok kıymetli, çok değerli, kültür hazinelerini muhafaza eden bir açık müze. Böyle bir şehrimizin herkes tarafından görünüp gelinmesi, bilinmesi ve eski tarihi büyük canlılığını bugün kazanması, hepimizin tabii ki çok büyük arzusudur. İnanıyorum ki, bunlar hep gerçekleşecektir.

Diyarbakır maalesef sadece siyasi olaylarla gündeme geliyor. Buna gerçekten üzülüyorum. Diyarbakır’a gelmeyen insan zanneder ki, burada sokaklarda gezmek tehlikeli. Zanneder ki, buraya gelince sokağa çıkılamaz. Zanneder ki, burada iş yaparsanız, zor. Bu çok yanlış bir imaj. Bu gerçekten çok yanlış bir imaj. Anadolu’da bu kadar gelişmiş, caddeleri bu kadar geniş, imarı bu kadar düzgün, çok fazla şehir yok. Bizim, parklarıyla, Üniversitesindeki büyük kampüsle, bu şehrin güzelliklerini gündeme çıkartmamız gerekir.

Tabiî ki bunu söylerken, Diyarbakır’ın kendine has özellikleri var. Diyarbakır'ın, kendine has kimliği var. Bunlar şüphesiz ki, Türkiye’nin hep zenginlikleridir. Ama Türkiye’nin dört bir yanının ayrı ayrı kendine has hassasiyetleri, özellikleri, değerleri var. Her zaman şunu söylüyorum: Farklılıklar, Türkiye’nin zenginlikleridir. Bizim zenginliklerimizdir farklılıklar. Farklılıkları bir tehlike, yanlış gibi görmeye başlarsak, esas sıkıntı o zaman doğar.

Bizler hepimiz büyük bir milletin, bir milletin mensuplarıyız. Büyük millet olunca, büyük milletin içerisinde tabiî ki farklılıklar olacaktır. Ama bu farklılıkları zenginlik olarak gördüğünüzde, o zaman milletin tamamı zengin olacaktır. Bu gözle bakmamız lazım. Hangi gözle bakarsanız olayları öyle değerlendirirsiniz açıkçası. Yapıcı gözle bakarsanız, yapıcı şekilde değerlendirirseniz. Hatta sorunlarınızı, problemlerinizi yapıcı gözle bakar, yapıcı cümlelerle ortaya koyarsanız; eleştirileri yaparken, yine yapıcı cümlelerle eleştirirseniz, bunların halli kolaylaşır, çözümü kolaylaşır.

Şu bir gerçek ki: Memleketimizde, vicdanlara ters gelen birçok şeyler vardı. Bunları niye saklayalım ki? Bunları herkes biliyor, hepimiz yaşadık. Sadece burada değil ki, başka yerlerde de yaşandı, bütün bunlar. Ama Türkiye gelişiyor. Türkiye sadece ekonomik olarak büyümüyor. Türkiye’deki özgürlükler, Türkiye’deki hukuk standardı, Türkiye’deki demokratik standartlar, bütün bunlar da yükseliyor. Bütün bunlar da yükselirken, o zaman şunu görüyoruz ki: Dün tabu dediğimiz, dün korktuğumuz, "Aman konuşulursa bir şey olur" diye korktuğumuz konular, bugün hayatımızın bir parçası haline geliyor. Herkes elini şöyle bir vicdanına koysun, 5-10 sene içerisinde bugüne geldiğimizdeki gelişmelere, şikayetlerimizle ilgili gelişmelere, şöyle bir elini vicdanına koysun ve baksın. Hatta son 3 sene ile ilgili baksın. Ben, "Türkiye’de iyi şeyler olacak, bütün bu konularla ilgili iyi şeyler olacak" dediğimden bu yana bile, olup bitenlere şöyle bir herkes elini vicdanına koysun ve baksın; nelerin olduğunu, nelerin.

Biz kendimize güvendikçe, biz kendimizi saydıkça ve sevdikçe, biz kendimize ayrılıkçı olarak değil, kardeş olarak baktıkça, konuşmalarımızı hep yapıcı bir üslupla yaptıkça, cümlelerimizi, hep yapıcı bir üslupla kullandıkça, göreceksiniz ki bu ülkede çok daha fazla şeyler olacak. Bunlardan hiç korkmamamız lazım.

Ama Allah korusun, korkacağımız şeyler de var tabiî ki. Eğer bu bir olan milletin içine nifak sokacak şekilde, birbirimizden sanki ayrı, inançlarımız ayrı, geleneklerimiz ayrı, temel meselelerde ayrı, vatanımız, sanki bu vatan müşterek vatanımız değilmiş gibi davranmaya kalkarsak, o zaman tabiî ki bu korkulacak bir ortam oluşturur. Onun için hepimizin çok sorumlu olması lazım. Bu ülkede hepimiz eşit vatandaşlarız. Herkes her yere gelebilir, herkes her yerde yaşayabilir. Her makam, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkese açıktır. Ve şöyle baktığımızda da, Türkiye’nin her bir köşesinden herkes en önemli makamlara gelmiştir. Cumhurbaşkanı da olmuşlardır, başbakan da olmuşlardır, bakanlar, milletvekilleri herkes olmuştur. Herkes Türkiye’nin istediği köşesine de gider ve yerleşir. Bir başka ilimizden vatandaşlarımız buraya gelir, burada yerleşme hakkı vardır. Diyarbakırlı da gider İstanbul’a, Ankara’ya, İzmir’e yerleşme hakkı vardır. Ve orada istediğini yapabilir. Bunlar, büyük nimetler tabii. Bunun tabi hepimizin kıymetini bilmesi lazım. Bakın, ben yurtdışına gittiğimde şehitliklere uğradığımda, okurum orada isimleri. Diyarbakır’dan başlar, Van’dan başlar, Edirne’den başlar, hatta Musul’dan, Bosna’dan, bütün buralardan, Kayseri’den Sivas’tan hep böyle. Onun için bu ülke hepimizindir. Bu vatan hepimizin vatanıdır, bu devlet hepimizin devletidir.

Şüphesiz ki, nasıl ülkemizin içerisinde nasıl ekonomik sıkıntılarımız varsa, bazı yöreler daha gelişmiş, bazı yöreler daha az gelişmiş; şehirlerimiz daha iyi, köylerimiz hâlâ çok geriyse, yapılması gereken çok şeyler varsa; diğer konularda da, özgürlükler konusunda da hukukun yükselmesi konusunda da sıkıntılarımız çok olmuş. Bunları niye görmezlikten gelelim ki. Yanlışlarımızı, noksanlarımızı, geçmişteki hatalarımızı, bunları hepimiz tabiî ki göreceğiz. Ama bunları düzeltmek, bunlardan daha da ileriye gitmek, özlediğimiz bir Türkiye’yi oluşturmak için hep beraber el birliği içerisinde çalışmak zorundayız açıkçası. Bunları yaptığımız süre içerisinde göreceksiniz, büyük bir sinerji doğacaktır.

Şimdi bugün Organize Sanayi Bölgesine gittim. Orada da konuştum. Burası en üst derecede teşvik verilen bir ilimiz. Ama maalesef görüyoruz ki hâlâ buraya yatırımlar gelmiyor, hâlâ burada fabrikalar açılmıyor. Evet, çok güzel şeyler var, büyük binalar yapılıyor, çok güzel mağazalar açılıyor, çok güzel alışveriş merkezleri, bunlar çok güzel. Ama bakıyorum bütün bu teşviğe rağmen, buraya hâlâ çok büyük yatırımlar gelmiyor. Diyarbakır’ın büyük zenginleri de açıkçası yatırım yapmıyorlar. Başka şehirlerden insanlar da gelip yapmıyorlar. Ama bakıyorum Adıyaman’a herkes yapmış. Adıyaman dolmuş taşmış. Mardin dolmuş taşmış. Geçenlerde Batman’a gittim, organize sanayi bölgesini ziyaret ettim, orada organize sanayi bölgesinde yer kalmamış, dolmuş hepsi. Halbuki Diyarbakır'dır merkez. Tarih boyunca böyle olmuştur. Tarih boyunca esas ticaretin nabzı burada atmıştır. Medeniyetin kökleri buradadır. Selahattin Eyyubi Diyarbakır’ı fethettiğinde 1 milyon 40 bin el yazması kitap çıkmış kütüphaneden. Bunlar kayıtlar altında, bilim adamlarının, ilim adamlarının. Yani böyle bir merkez. Bugün bilmiyorum, buranın kütüphanelerinde bir milyon kitap var mı? Yüzbinlerce nüfusu olan bir yer. Anadolu’nun en düzgün, en muntazam, en mamur illerinden birisi burası. Hatta bazı tarihçiler diyor ki; "Diyarbakır’ın İç Kalenin içindeki düzenleme Bursa’dan, İstanbul’dan, bazı yerlerden daha düzenli, tertipliydi" diyorlar. Burası böyle bir şehir. Böyle bir şehre niye insanlar akın akın gelip de yatırım yapmazlar? Niye böyle bir şehre insanlar koşarak gelip de buralardan arazi paylaşmaya kalkıp, "Aman şu da benim arazimin fabrikası olsun" diye uğraşmazlar? Bunu hepimizin düşünmesi lazım. Diyarbakırlılar’ın hepsinin düşünmesi lazım.

Onun için sözümün başında, "Diyarbakır sadece siyasi meselelerle gündemde olmaması lazım" dedim. Diyarbakır'ın, başka konularıyla da gündemde olması lazım ki, bir sinerji olsun. O zaman hep beraber, siyasi konular, diğer konular, onlar da daha kolay bir şekilde çözüm yoluna girsin. Hepimizin huzura, hepimizin birbirimizi sevmeye, hepimizin iç barışa çok büyük ihtiyacı vardır.

Size çok açık söyleyeyim, terörle, şiddetle, silahla, hiç bir şey olmaz. Sadece akan kanlar, gözyaşları… Olan buna olur ve bu hepimizin derinden üzer. Hangi eve ateş düşse, o ev yanıyor. Bunların hiçbirinin faydası söz konusu değildir. Onun için bizler hepimiz, kendimiz, kendi memleketimize, kendi davalarımıza, kendi meselelerimize sahip çıkacağız. Ve bunları, tekrar söylüyorum, noksanlıklar varsa görmezlikten gelerek değil, el birliği içerisinde bunları düzelterek yolumuza devam edeceğiz.

Şimdi "Diyarbakır, Güneydoğu Anadolu Bölgemiz, Orta Doğu'nun merkezidir, tarih boyunca böyle olmuş" dedim. Irak imar edilirken, yeniden yapılanırken, Suriye kalkınırken, bütün Körfez ülkelerinde çok büyük yatırımlar olurken, buraların Diyarbakır’dan beslenmesi lazım. Buralardaki çimento fabrikaları, buralardaki alçı fabrikaları, buralardaki demir fabrikaları, buralardan gizmesi lazım her şeyin. Her bakımdan avantajlı olan ilimiz burası.

Şimdi büyük bir memnuniyetle bu iş adamlarımıza bu ödülleri verdim ben. Bunu özellikle yaptım. Gittiğim şehirlerin hepsinde genellikle yapıyorum. Şimdi kolay değil. Tek maaşla geçinilmez. Devletin maaşlı memurlarının sayısı bellidir. Ama burada, 1 milyona yakın şehrin içinde nüfus vardır. Bunlar nasıl geçinecek? Herkese de devlet para dağıtacak diye bir şey yok. Dünyada yok böyle bir şey. Herkes, iş-güç sahibi olacak. Kimi fabrika sahibi olacak, kimi dükkan sahibi olacak, kimi de o fabrikanın en alnı açık teknisyeni olacak, mühendisi olacak, işçisi olacak, emekçisi olacak. Ama bütün bunlar için işte huzur ortamı ve barış ortamı gerekir. Bunlar olmadan günümüz boşa geçer açıkçası. Şimdi artık hepimizin buna dönmesi gereken vakittir. Herkesin kendisine çeki düzen vermesi gerekir. Bugün sabahtan beri, bilmiyorum bana kaç tane not verdiler. Yaşlı teyzeler verdi, genç kızlar verdi, delikanlılar verdi, aldım, cebime koydum. Bazılarına baktım, hepsi iş istiyor, hepsi aş istiyor; hepsi bunu istiyor. Nasıl olacak, iş nasıl bulunacak? İşte burada huzur, barış ortamı olacak ki, buradaki değerli iş adamları, buraya daha çok yatırım yapacaklar. Dışarıdan gelecekler, Kayseri’den gelecekler, buraya yatırım yapacaklar. İstanbul’dan gelecekler, buraya yatırım yapacaklar. Türkiye’nin dışından gelecekler, buraya yatırım yapacaklar. İş, aş böyle olacak. Yoksa başka türlü yok. Hazır hiç bir şey yok. Diyarbakır’da bunu sağlamamız lazım. Ve bunun için gerçekten hepimizin, gece gündüz çalışmamız lazım.

Bu GAP Eylem Planı çerçevesi içerisinde kanalların bi ran önce tamamlanmasını yakınen takip ediyorum. Maalesef geçmiş yılların büyük ihmalleri neticesinde çok gecikildi. Ama bunlar, inşallah bir-iki sene içerisinde bitirilecek. Uçaktan bakınca insanın içi yanıyor, bu araziyi görünce. Bu arazi, yıllardır arazimiz olacak; Dicle buradan akacak, Fırat öbür taraftan akacak; bu kadar buralarda baraj imkanları olacak, barajlar yapılacak, ama biz bu gördüğümüz toprakları hâlâ sulamayacağız, tam olarak. 1 milyon hektar sulanacak arazi var burada. Şimdi bütün bunlar olsa; iş, aş hep buradan çıkacak işte, ihracat buradan olacak işte. Zenginleşme buradan olacak işte. Onun için konuları konuşurken, bunları ayırt etmemiz gerekiyor. Ama bunların kimini öne çıkartacağız, kimini öne çıkartmayacağız, bunları da iyi tasnif etmemiz gerekiyor.

Varsa yoksa siyaset. Diyarbakır akla gelince sadece bu olursa, bu söylediğim gelişmeler gerçekleşemez. Onun için şehrinize sahip çıkacaksınız. Diyarbakır önce sizden sorulur. Çünkü burada yaşayan insanlarsınız. Ve Diyarbakırlılar sahip çıkacaklar şehirlerine. Ve bu ortamı, bu iklimi hep beraber oluşturacağız. Ben Cumhurbaşkanınız olarak bu konuları yakından takip edeceğim. Diğer, Türkiye’nin demokratik standartlarının yükseltilmesiyle ilgili konuları, insani ve vicdani olarak bize ters gelen konuları, bunları muhakkak ki, el birliği içerisinde düzelteceğiz. Yoksa Türkiye zaten büyük, güçlü, en gelişmiş demokratik ülke olamaz. Bunları halledeceğiz. Ama bunları hallederken, tekrar söylüyorum, bunları bir ayrışma algılaması yaratacak şekilde olmayacak bunlar. O zaman çok yazık olur, o zaman yük oluruz.

"Bu memleketin insanları Türkiye’nin her tarafında yaşıyor" dedim. O zaman o insanlara yük oluruz. Onun için, bizim gayet sorumlu şekilde davranmamız gerekiyor. Ve ülkemize, vatanımıza, şehirlerimize, halkımıza sahip çıkacağız. Ve inşallah Türkiye’yi ve bütün halkımızı çok daha mutlu edeceğiz.

Aslında yemekten önce bir konuşma, uzun konuşma pek iyi olmaz. Bugün çeşitli konularla ilgili düşüncelerimi birkaç kez paylaştığım için, burada onları da çok tekrarlamak istemiyorum. Ama ben size moral vermek istiyorum. Ve sizden de moral almak istiyorum. Birbirimizi sayacağız, seveceğiz ve el birliği içerisinde sinerji oluşturacağız. Yoksa zamanlarımız boşa gidecek, açık söylüyorum. Geçen zamanı da hiç kimse getiremez, bu da tabii yazık olur. Hepimiz yeteri kadar tecrübe edindik. Hepimiz yeteri kadar dersler aldık. Onun için lüzumsuz, gereksiz, Türkiye’ye yakışmayan, bizim milletimize yakışmayan yollara asla sapmayalım. O söylemlere asla girmeyelim ve hepimiz birliğimizi, beraberliğimizi, kardeşliğimizi pekiştirelim.

Ben hepinize tekrar sevgilerimi, muhabbetlerimi sunuyorum. İnşallah, yarın zaten çoğunuzla beraber olacağız. Ve bu vesileyle birçok kez konuşacağız. Bu vesileyle Yeni Yılın da memleketimize, ülkemize, halkımıza, Diyarbakır’a hayırlar getirmesini Cenab-ı Allah'tan temenni ediyorum. Ve bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yazdır Paylaş Yukarı