TES-İŞ Genel Kurulu'nda Yaptıkları Konuşma

18.12.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Değerli Misafirler,

TES-İŞ’in Değerli Mensupları,

Türk Sendikacılığının, Türk İşçi Hareketinin Değerli Liderleri,

Bugün sizlerle beraber olmaktan gerçekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Biraz önce de söylendiği gibi, daha önce bu salonlarda bulundum. Ama bugün Cumhurbaşkanınız olarak kongrenize katılıyorum.

TES-İŞ, Türk işçi hareketinin en büyük kuruluşu olan TÜRK-İŞ'in en önemli temel direklerinden birisi. Dolayısıyla, Türk sendikacılığının en önemli kurumlarından birisi.

Hemen sözlerimin başında, sizlere başarılar diliyorum, kongrenize başarılar diliyorum.

Türk sendikacılığı deyince, şüphesiz ki TÜRK-İŞ akla geliyor ve TÜRK-İŞ'in bu kurumları akla geliyor ve sendikacılık deyince de, işçinin hakkını, hukukunu, alın terini korumak için örgütlü mücadele etmek, örgütlü hale gelmek gerekiyor. Bu da aslında demokrasilerin yine temel direklerinden birisi. Demokrasi derken, sadece siyasi partilerin çoğulculuğundan değil, ülkedeki diğer sivil toplum örgütlerinin de çoğulculuğunu, herkesin hak ve hukukunu koruyabilmesi için bir araya gelmesi, örgütlenmesinden de söz ediyoruz. Dolayısıyla, çalışma hayatının en önemli iki unsuru çalışanlar ve işverenler. İşte sizler hem demokrasinin hem çalışma hayatının hem de Türkiye nüfusunun çok büyük bir kısmının örgütlü temsilcilerisiniz. O bakımdan, sizlerle beraber olmayı, sizleri dinlemeyi ve sık sık işçi temsilcileriyle, emekçilerin temsilcileriyle, Cumhurbaşkanlığı’nda da bir araya gelmeyi hep kendime prensip ettim. Bundan gerçekten çok da faydalanıyorum ve sizleri de dinliyorum ve bu çerçeve içerisinde Cumhurbaşkanı olarak yapmam gerekenleri de daha doğru yaptığım kanaatindeyim.

Değerli Misafirler,

Türkiye köklü bir değişim içerisinde, çok büyük bir değişim içerisinde. Bu değişimi herkes yaşıyor. Aslında bu değişim, kaçınılmaz bir değişim. Ya olduğumuz gibi duracağız, herkes ilerleyecek, gelişecek. O zaman biz dışlanırız tamamen. Veya biz de değişeceğiz, biz de ilerleyeceğiz, biz de yenileşeceğiz, ama önemli olan bunları sağlıklı bir şekilde yapmak, bunları daha az acısız bir şekilde yapmak. Çünkü büyüme sancıları, biraz önce Başkan da konuşmasında söyledi, bunları dikkatli bir şekilde yapmak. Bunları yaparken de, iş dünyasıyla ilgili konular söz konusu olunca da tabii ki muhataplar sendikalar olacak, güçlü sendikalar olacak. Onlarla oturup, konuşup her şeyi elbirliği içerisinde yapmak. Eminim ki, bu konuyla ilgili muhakkak tenkitler, karşılıklı hep olacaktır, ama yine de bunları takip etmesi gerekenler, başta hükümet olmak üzere, Sayın Bakanlar olmak üzere, bunları en yakın şekilde takip edecek ve bu sistem, bu diyalog, bu beraber tartışma ve neticede beraber doğruyu bulma gerçekleşecektir. Çünkü bunu hepimiz bir yapmazsak, sonunda hepimiz sıkıntı çekeriz.

Türkiye’de bazılarının mutlu, bazılarının mutsuz olması, huzur getirmez. Hepimizin hep beraber mutlu bir şekilde değişmemiz ve gelişmemiz ancak Türkiye’yi de güçlü hale getirir. Bu sadece çalışma hayatıyla ilgili konular değil. Şüphesiz ki Türkiye’nin siyasi hayatıyla ilgili, hep beraber içinde bulunduğumuz, takip ettiğimiz çok ciddi meseleler var, çok ciddi konular var. Bütün bu konuları da kavgasız, gürültüsüz, gayet dikkatli bir şekilde, gerçekçi bir şekilde konuşarak ve dünyanın gittiği istikameti bilip, Türkiye’yi de götürmek istediğimiz istikameti bilerek yapmamız gerekir.

Türkiye’yi götürmek istediğimiz istikamet de gayet açıktır. Muasır medeniyet seviyesinin daha üstüne çıkartma hedefi, yani en gelişmiş, kalkınmış, demokratik ülkelerin seviyesine ve ilerisine çıkartma hedefi. Bunun için hukukumuz değişecek, siyasi anlayışımız değişecek, bunun için farklılıklarımızı, bir zamanlar olduğu gibi, korku gibi görmeyeceğiz, her şeyi daha çok kucaklayacağız.

Özgürlüklerin sınırı daha çok gelişecek. Hiç kimse kendi öz ülkesinde kendini garip hissetmeyecek. Herkes, “burası benim memleketim” diyecek. İşte bütün bunların olabilmesi için bir taraftan geniş anlamda özgürlüklerin, diğer anlamda da çalışma hayatının tabii ki mutlu etmesi gerekir. Nihayette toplumları oluşturan bireyler, evlerine gittiklerinde, akşam kendilerinin iyi bir hayat yaşayabilmesi, çoluğuna, çocuğuna iyi bir gelecek vaat edebilmesi, onların ihtiyacını karşılayabilmesi, mutluluğun başıdır.

İşte burada emek, aslında en helal kazanç şekli, en kutsal. Alnının teriyle, emek vererek kazancını elde edenler, evine rızkını getirenler, bunlar işçilerdir ve işçilerin temsilcileri de sizlersiniz.

Aslında şu resimler bile sizin sendikanızın ve sizin sendikanıza mensup işçilerin neler yaptığını gösteriyor. Türkiye’yi aydınlatıyorsunuz, elektrikleri siz üretiyorsunuz, evlere suları siz taşıyorsunuz. Enerji her şeyin temeli. Dolayısıyla çok kritik bir ekonomik alanın, çalışma hayatının temsilcileridir TES-İŞ üyeleri. Ve ayrıca şunu da söyleyeyim. Hiç kaygılanmayın, gelecekte de yine en önemli olacak.

Türkiye’nin yatırımlarının en çok yönlendiği alan, enerji sektörüdür. Bu gerek kamuda olsun, işte nükleer santraller gibi planlanıyor, gerekse küçük HES’ler olsun, büyük barajlar olsun, gaz santralleri olsun, Türkiye’de en çok yerli-yabancı yatırımın yapıldığı yer, enerji sektörüdür ve bu böyle olmaya da devam edecektir.

Önümüzdeki kısa süre içerisinde 100 milyar dolara yakın enerjide yatırım gerçekleşecek, biliyorsunuz. Bunlar insansız gerçekleşmeyecek. Bunlar uzaktan kumandayla üretilmeyecek. Üretilen enerji, kendiliğinden gelmeyecek, dağıtılmayacak. Bütün bunlar, emekçilerin emeğiyle olacak, üretimi onlar gerçekleştirecek, dağıtımı onlar gerçekleştirecek. Dolayısıyla, sizin iş alanınız, Türkiye’nin geleceğinde çok daha güçlü olacaktır. Bundan 30 sene önceki Türkiye’nin enerjideki yatırımları, enerji alanındaki çalışanlarıyla, 10 sene sonra enerji alanındaki çalışanları arasında çok büyük sayı farkı olacaktır. Dolayısıyla, bütün Türk sendikacılığı içerisinde de eminim ki, TES-İŞ’in ağırlığı, çok daha fazla artacaktır.

İşte bütün bunlar gerçekleşirken, huzurlu, güvenli, herkesin mutlu bir şekilde olması çok önemli. Acılarla olunca bu işin tadı olmuyor. Güzelliği hep beraber paylaşırsak, onun güzelliğini hissediyoruz. Bu bakımdan, düzenlemeler yapılırken, yeni önemli stratejik kararlar alınırken, tabii ki bu sektörün önemli ayaklarından biri olan sendikalarla da çok yakın bir işbirliği içerisinde olmak, onların kaygılarını dinlemek gerekir. Bazen iş hayatında, işverenin de, çalışanların da maksimum talepleri olabilir. Açıkçası, bunların hangisinin gerçekçi, bunların hangisinin doğru olduğunu, sağduyuyla yaklaşıp, uzmanlar gözüyle yaklaşıp, doğruyu bulup, Türkiye'yi yoluna devam ettirmek gerekir.

Türkiye’de birçok sıkıntılar olabilir, ama çalışanların sıkıntısı eğer maksimum bir noktaya ulaşırsa, o zaman o ülkede hiç huzur olmaz, o ülkede hiç tat olmaz. İşte bu noktalara gelmemek için, başından hep beraber çalışmak ve problemleri çok önceden önlemek gerektiğine inanıyorum.

Türkiye hepimizindir, bu ülke hepimizindir, Doğu’dan Batı’ya herkesindir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak hepimiz bu ülkenin asil vatandaşlarıyız.

Türkiye’de sıkıntılar, yok mudur, vardır. Ama Türkiye’deki sıkıntıların sebebi, açıkçası, demokratik ve hukuk standartlarımızın düşüklüğünden dolayıydı. Bunları yükseltmek, hepimizin görevidir ve elbirliğiyle yapılacaktır. Bu sıkıntılar, Türkiye’nin farklı farklı bölgelerinde, farklı ortaya çıkabilir. Bu konularda da herkesin dikkatini çekmek isterim. Bu konularda da sakın ha gerçekçi olmayan, yanlış olan düşüncelere kimse kapılmasın. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, bu ülkenin ortak sahibi olmaktır. Bu ülkede hiçbir zaman ikinci sınıf vatandaş yaratmamamız gerekir. Bu ülkedeki bütün vatandaşlarımız istediği yere gider, istediği yerde iş kurabilir, istediği yerde çalışabilir. Türkiye’nin bütün nimetlerinden herkes, istediği gibi faydalanabilir; bunları hiç zedelememek lâzım. Vatandaşlarımız arasında farklılıklar bir gerçektir. Bunlar bizim elimizde değil ki, bunlar tarih boyunca gelen farklılıklardır. Kimimiz İstanbul’da, kimimiz Diyarbakır’da, kimimiz Trabzon’da, kimimiz Hakkâri’de, kimimiz Hatay’da doğdu. Hangi ilimize gidersek, o ilimizin kendine has özellikleri vardır. Bunlar korkulacak şeyler değil, bunlar tam tersine bu ülkenin gerçekleridir. Ama asla bunları bir ayrılık, farklılık şeklinde çıkartmamak gerekir.

Türkiye’nin kültür mirası çok zengindir. Türkiye’nin bazı kültür mirası, yeraltındadır. Bazıları yer üstündeki camilerdir, müzelerdir. Türkiye’nin bazı kültür mirası kitaplardadır. Bunlar destanlardır, Dede Korkut’tur, Mem u Zin’dir. Bütün bunlar, Türkiye’nin bir parçasıdır. Türkiye’nin tabii ki resmi dili Türkçe'dir, tabii ki böyle devam edecektir. Ama Türkiye’nin farklı farklı yerlerinde konuşulan farklı farklı lisanlar vardır. Bunların hepsi de bizim lisanlarımızdır, bunların hepsine de sahip çıkacağız. Ama bunları eğer biz farklı ideolojik, farklı siyasi saiklerle yapmaya kalkarsak, o zaman işte kendi huzurumuzu ve kendi düzenimizi bozarız ve kendi vatandaşlarımıza, kendi insanlarımıza zarar vermeye başlarız.

Hiçbir zaman toz pembe bir manzara çizmem ben, gerçekçiyimdir. Noksanlıklarımızı, eksikliklerimizi görmemiz gerekir. Vicdanlarımıza ters düşen uygulamalar neyse, bunları görmemiz gerekir, bunların üstünü kapatmamamız gerekir. Ama bunları düzeltmek, bunları gidermek, hepimizin, hep beraber elbirliği içerisinde konuşarak, anlaşarak yapabileceğimiz noktalardır. Yoksa o zaman hep beraber zorluklar yaşarız ve bu zorluklar, Türkiye’nin ilerlemesini, Türkiye’nin gelişmesini, hepimizin zenginleşmesini, mutluluğunu önleyici olur. Zaman zaman da böyle olmuştur açıkçası, zaman zaman acılar çekilmiştir. Terörün Türkiye’ye nelere mal olduğunu hep beraber biliyoruz. Acıları hep beraber çekiyoruz. Bu acılar her yerde çekiliyor. Onun için bizim bunları aşmamız lâzım. Ayağımızda, Türkiye’nin ayağında prangaların olmaması lâzım.

Türkiye adeta şahlanan bir dönemi yaşıyor, açık söyleyeyim. Sıkıntılarımız bir yanda, ama büyük bir yükseliş de var. Türkiye’nin dışına çıkan herkes bunu görür, Türkiye’de de görür. 5 sene, 10 sene önceyle hepimiz kendimizi mukayese ettiğimizde, Türkiye’nin şehirlerini mukayese ettiğimizde, -hepiniz geziyorsunuz, dolaşıyorsunuz- Türkiye’deki gelişmeyi hep beraber görüyoruz. Ama bu yeterli değildir, çok daha hızlı gelişmemiz gerekir. Bizim çünkü kaybettiğimiz çok yıllar vardır.

Burada nükleer santrallerden bahsedildi. Bu sene Kore’ye gittim, Kore’de nükleer santrallerin olduğu mıntıkaya gittim, orayı gezdirdiler bana. 1960 yılında, 1970 yılında Türkiye, Kore’den fersah fersah ilerdeydi, her bakımdan ilerdeydi.

Biz 1950’de oraya asker gönderdik, 1971’e kadar asker gönderdik. 50 bin Türk askeri gitti, geldi oraya. Gittiğimde bütün onların gittiği yerlerin resimlerini gördüm, köydü oraların hepsi. 1980 yılında ilk defa nükleer santrali kurmuşlar. Ondan sonra ikincisini ortak yapmışlar, üçüncüsünü, dördüncüsünü kendileri yapıyor. Şimdi Türkiye’ye “Size nükleer santral yapalım.” diyorlar. Dünyaya nükleer santraller yapıyorlar. Bunlar doğrusu hazmedilecek şeyler değil.

Türkiye gibi, geçmişi çok büyük olan, dünyaya çok büyük etkisi olmuş olan, bölgesinde çok büyük ağırlığı olan, birikimi çok olan böyle bir ülkenin çok zaman kaybettiğini biliyoruz. Bu zamanlar niye kaybedildi, biraz önce Başkanınız yaptığı konuşmada vurguladı. Türkiye’de ara dönemler oldu, Türkiye’de askıya alınan birçok şeyler oldu.

Bütün bunlar, siyasi tarihimizin gerçekleridir. Ama geriye bakmayacağız, ileriye bakacağız. Şimdi ileriye bakacağız, hep beraber ileriye bakacağız. Hükümet olarak, sendikalar olarak, öğrenciler olarak, bilim adamları olarak, iş adamları olarak. Ama hep ileriye bakarken de herkesin birbirinin hukukunu koruyarak ileriye bakması gerekir. Biri ileriye giderken, iş adamı ileriye giderken, sendika geride kalırsa, o zaman olmaz. Veya sendika çok ileri giderken, iş adamının eli kolu bağlanırsa, o zaman zaten o da ileriye gidemez veya başka sektörlerde.

Bizim şimdi hep beraber, toplu bir şekilde Türkiye’ye, vatandaşlarımıza, herkese sahip çıkıp, bu ülkeyi ve bu ülkenin vatandaşlarını çok daha güçlü yapmak için kenetlenmemiz gerekir. Türkiye’nin yeni bir zaman kaybetme dönemine girmeye tahammülü yoktur. Geçmişte olmuştur ve onların maliyetleri, tekrar söylüyorum, çok büyük olmuştur bize. Şimdi artık Türkiye’nin büyük zıplamalar yapması gerekir.

Uçaklar piste giderken, tekerleklerini çekerler, ona "take-off" derler. Ondan sonra da uçak yükselmeye başlar. Türkiye geçmişinde birkaç kez, böyle pistten take-off yaptı, havalandı, ama uçaklar yükselmedi, sonra tekrar maalesef inmek, bazen çakılmak durumunda kaldı. Şimdi artık böyle olmaması lâzım. Bu take-off, artık irtifa kazanması lâzım. On bin metrelere uçaklar çıkar, ondan sonra artık yolu açık olur. Şimdi Türkiye'nin artık böyle olması lâzım. Bunun için barışa, huzura, kardeşliğe ve sevgiye ihtiyaç vardır. Bunu sağlamak için de herkesin diline, hareketine çok dikkat etmesi gerekir. Konuşurken birbirimizi daha bir araya gelmeden kırarsak, bir araya gelip de yüz yüze oturmaya yüzümüz olmaz. Onun için, şimdi herkesin konuşmasına, diline öncelikle sahip olması gerekir. Ondan sonra oturup konuşması gerekir. Ondan sonra da hep beraber iş yapmamız gerekir.

Bunu sadece siyasetçiler için değil, bunu herkes için söylüyorum. Hep beraber bunu yapmamız lâzım. Bunu yaptığımızda göreceksiniz ki, çok kısa süre içerisinde kaybettiğimiz mesafeleri inanılmaz şekilde, süratle alacağız.

Tekrar söylüyorum, Türk işçi hareketinin temel direğidir TÜRK-İŞ ve TÜRK-İŞ’in de temel direklerinden birisidir sendikanız ve gelecekte de herhalde büyüme potansiyeli en çok olan sendikalardan birisidir. Çünkü işte yatırımlar buraya yapılacaktır, yatırımlar istihdam oluşturacaktır, istihdam edilen insanların da örgütlü, şüphesiz ki teşkilatlara ihtiyacı olacaktır; onlar da sizler olacaksınızdır.

Ben bir kez daha sizlerle beraber olmaktan gerçekten duyduğum memnuniyeti ve heyecanı ifade etmek istiyorum.

Hepinize başarılar diliyorum, hepinize aydınlık gelecekler diliyorum ve sizlerin Türkiye’nin geleceğini daha çok aydınlatacağınıza da inancım tamdır. Tekrar başarılar, mutluluklar ve hepinize hayırlı gelecekler temenni ediyorum. Saygılar, sevgiler sunuyorum. Sağ olun.

Yazdır Paylaş Yukarı