Osmaniye Tosçelik Fabrikasını Ziyaretinde Yaptıkları Konuşma

02.11.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Değerli Konuklar,

Büyük Tosyalı Ailesinin Değerli Mensupları,

Bugün gerçekten çok mutluyum. Tabii Osmaniye’ye gelip, Osmaniye’yi ziyaret etmekten ve burada birçok görüşmeler yapıp, birçok güzellikleri görmekten şüphesiz ki, çok mutluyum. Ama bütün bunların üstüne, yakından ama biraz uzaktan takip ettiğim sizin başarılarınızı bizzat gelip görmek, beni inanın ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Başkanı olarak gururlandırdı. Ülkeme, milletime, iş alemine olan güvenimi bir misli daha arttırdı. Bundan dolayı gerçekten çok mutluyum. Ve hemen sözlerimin başında da sizi gerçekten tebrik ediyorum. Tabii ki rahmetli babanız, ne mutlu ki açılışını gördü. Ve hemen kısa süre sonra kader böyleymiş, öbür dünyaya intikal etti, Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Ama hep beraber bütün aileniz, şüphesiz ki siz de, bütün ekibiniz, mühendisleriniz, teknisyenleriniz, işçileriniz, hep beraber çalışarak, bu yatırımı gerçekleştirdiniz, bu büyük mucize aslında. Hele iş yapanın önüne birçok engellerin çıkartıldığı, birçok zorlukların konduğu zamanlarda; bütün bunları düşündüğümüzde, böyle sıra dışı bir endüstri eserini Türkiye’ye kazandırmak, ülkemize kazandırmak, çok büyük bir olay, candan tebrik ediyorum gerçekten sizi. Hepinize, ekibinize teşekkür ediyorum.

Kalkınma demek, gelişme demek, zenginleşme demek, aslında demir-çelikle başlayan bir iş. Sinevizyonunuzun başında da o üç cümleyle güzel özetlemiştiniz. Savaşlar çelikle, bütün mesafeler yine çelikle, lokomotifle, raylarla, bunlarla kapatılacak. Tüm gökdelenler, binalar, insanlar, şehirler, köyler, aslında her şeyin, kalkınmanın temeli demir ve çelik. Türkiye bunu aslında ilk yıllarda gördü. O zamanki şartlar içerisinde, demir-çelik tesislerini tabii ki kurdu. Ama uzun süre devlet elinde bulunan bu büyük fabrikalar, ancak bu kadar çalışabilir. Verimlilik ve kalitenin büyük önem kazandığı dünyadaki rekabet ortamı içerisinde, bunların artık devlet eliyle olamayacağı, bunların sahiplerinin olması gerektiği, bütün dünya tarafından anlaşıldı ve onun için zaten özelleştirmeler yapıldı. Özelleştirmenin esas amacı, “Onu satalım ve oradan para gelsin” değil. Özelleştirmenin esas amacı fabrikalar, işyerleri, verimli, karlı ve kaliteli devam etsin.

Siz, kendiniz her şeyi koydunuz ettiniz ve bunu ortaya çıkarttınız. Türk ekonomisine tabii çok büyük katkısı oldu. Üretim, ihracat, sizlerin ödediğiniz dolaylı-dolaysız vergiler, istihdam ettiğiniz çalışan insanların ödedikleri dolaylı-dolaysız vergiler, bütün bunlar Türk ekonomisine aslında en büyük katkıdır. Hele böyle nitelikli üretim yapmak, hele böyle stratejik dallarda üretim yapmak, bunun tabii ki kıymeti çok daha farklıdır.

En çok sevindiğim şey, dinlerken sizi şu oldu: 2007 yılında tamamen kendi mühendisleriniz ve teknisyenlerinizle bir proje ekibi kurduğunuzu, her şeyi sizin kendinizin yani Türklerin dizayn ettiğini, ondan sonra makineleri, her şeyi Türk şirketlerinin yaptığını, üretimi yine sadece Türk mühendisleri, teknisyenleri işçileri, ustaları, patronları, bunlarla gerçekleştirdiğinizi söylediniz. Büyük gurur duydum gerçekten.

Konuşmalarımda dikkat ederseniz, teknolojiye çok vurgu yapıyorum ve hep şunu söylüyorum: Türkiye gibi büyük ülkeler teknoloji transfer eden ülke olarak kalamaz. Muhakkak teknolojiyi kendisinin üretmesi, daha da ileriye gidip bilimi kendisinin üretmesi gerekir. Üniversitelerde yaptığım konuşmalarda da değerli akademisyenlere, bilim adamlarına hep bunu söylüyorum. Bilim üretmedikten sonra biz büyük ülke olamayız. Bilim üretmedikten sonra biz geleceği yakalayamayız. Teknolojiyi sadece transfer ederek bir yere de gidilemez. Teknolojiyi transfer edenler daima darboğazla, engelle karşılaşabilirler. Ve onların siyasi yaptırımları da bazen hiç görünmez şekilde karşınıza çıkar. Bunun en açık şeyleri ambargolardır. Çeşitli şekilde ortaya çıkar. Onun için Türkiye’nin teknolojiyi üretmesi, bunun kendi eseri olması lazım.

Sanayinin temeli olan çelik ve demirde böyle bir bağımlılıktan kurtulup, hem de bunu özel sektör olarak gerçekleştirmeniz, her türlü takdirin üstündedir. Türkiye’nin en büyük gücü müteşebbisleridir, iş adamlarıdır, sanayicileridir, tüccarlarıdır. İşi yapanlar onlar. İnsanları istihdam edenler onlar. Ödedikleri vergiler toplanıp, onlardan kamu hizmetlerinin görülmesini sağlayanlar onlardır. İhracatı yapıp döviz gelirlerini temin edenler, yine onlardır. Onun için müteşebbislerin, iş adamlarının, sanayicilerin, iş dünyasının kıymetini daima bilmek gerekir. Ve iş dünyasının daima yanında olmak gerekir, önünü daima açmak gerekir.

Ben Türkiye’de son dönemde, böyle bir iklimin ve böyle bir ortamın olduğunu, sadece burada değil, Türkiye dışında da övünerek söylüyorum. Her yerde de söylüyorum. Onun için bugün Türkiye, dünyanın en güçlü adımlarla ilerleyen ülkelerinden birisidir. Onun için Avrupa’da herkes karamsarken Türkiye’nin önü açıktır. Ve Avrupalıların, yine onların tabiriyle, “Bir zamanlar ‘Avrupa’nın hasta adamı’ dediğimiz Türkiye, bugün Avrupa’nın en sıhhatli, en sağlıklı adamıdır” sözlerini devlet adamlarından hep duydum ve duyuyorum. İşte ülkemizin bu duruma gelmesinde, Türk özel sektörünün çok büyük katkısı vardır.

Şüphesiz ki, sizin çalışacağınız iklimi oluşturmak, devlete, hükümetlere düşmektedir. O iklim içerisindeyse en iyi bitkileri, en iyi ağaçları, en iyi meyveleri üretmek de iş adamlarına düşmektedir. Bunu ancak çalışanlar, azimli olanlar, kararlı olanlar gerçekleştirebilir. İşte onlardan birini de burada görüyoruz. Tosyalı ailesinin, ben aile derken, küçük aile hem de bütün büyük aile olarak sizleri tebrik ediyorum ve başarılarınızla da gurur duyduğumuzu burada bir kez daha ifade ediyorum. Sağolun.

 

Yazdır Paylaş Yukarı