Kayseri Gazeteciler Cemiyeti Ödül Töreni'nde Yaptıkları Konuşma

20.10.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Değerli Cumhurbaşkanı Sayın Derviş Eroğlu,

Değerli Konuklar,

Türkiye’nin Dört Bir Yanından ve Türkiye Dışından Buraya Teşrif Etmiş Olan Değerli Basın Mensupları,

Önce hepinize sevgilerimi, muhabbetlerimi sunuyorum. Türkiye Gazeteciler Federasyonu’nun 31. Başkanlar Konseyi Toplantısını Kayseri’de yapıyorsunuz. Muhakkak ki size Kayserililer, en iyi evsahipliğini yapmışlardır, yapıyorlardır. Bugün Kayserili olarak bizler de aranızdayız ve sizin bu güzel çalışmalarınıza katılmaktan da, aranızda bulunmaktan da gerçekten memnuniyet duyuyorum.

Yine sevindirici olan bir şey, Kayserimiz, Anadolu’nun birçok şehri, artık sadece kendisiyle kalmıyor, kendisini aşıyor ve Türkiye dışından birçok misafirleri ağırlıyor ve önemli olaylara hep şahitlik yapıyor. Bugün de bildiğiniz gibi, Almanya Federal Cumhurbaşkanı Sayın Wulff, Kayseri’deydi, hep beraberdik. O da Kayseri’yi gördü, etti. Bundan da büyük bir memnuniyet duydum.

Hemen sözlerimin başında şunu söylemek isterim: Burada her ne kadar üç tane bayrak var, ama bizim bayraklarımız daha çoktur aslında. Biz çok daha büyük, bir dünya çapında camiayız. Çok devletlerimiz var ve milletimiz de çok çok büyük. Bununla her zaman tabii ki büyük bir onur duyuyoruz, kıvanç duyuyoruz ve aynı milletten, ama farklı devletlerimiz arasında da işbirliğini, dayanışmayı geliştirmek, güçlendirmek için de olağanüstü çalışıyoruz ve bir dönem geçiriyoruz. Hatırlarsanız, bu sene Türk Konseyi’ni kurarken bu anlayışla kurduk ve Türk Konseyi’nde birçok -dediğim gibi- Türk devletleri var. Bu, hepimiz için tabii ki büyük bir gurur kaynağı olmaktadır. Bunların içerisinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tabii ki çok ayrı bir yeri vardır. Çünkü Adada henüz barış tesis edilmemiştir. Aslında ta 1970’li yıllardan, 74’ten, Barış Harekâtı’ndan bu yana gelen bir ateşkesle her şey devam etmektedir. Kapsamlı bir barışın olması, bir çözümün olması, Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumların barış, huzur içinde yaşaması, tarihte eski günlerde yaşanan acıların tekrarlanmaması için yeni bir düzenin kurulması, hepimizin arzusudur. Zaten Türkiye Cumhuriyeti o zaman garantör olarak, kendi soydaşlarının geleceğini garanti altına almak için Adaya uluslararası hukuktan kaynaklanan hakkını kullanarak gitmişti. O günden bugüne epey bir vakit geçti. Ama bu süre içerisinde ortaya bir gerçek çıktı ki, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin çalışan bir demokrasisi var, yani işleyen bir demokrasisi var, kendini ispatlamış bir demokrasisi var. Ve bu çerçeve içerisinde de günü geldiğinde cumhurbaşkanlarını, başbakanlarını seçmiştir. Son seçimlerde Sayın Derviş Eroğlu, kendisi çok deneyimli bir siyasetçi olan hemşehrimiz, Cumhurbaşkanı olarak seçilmiştir. Ve seçildiği günden itibaren de büyük bir sorumluluk duygusu içerisinde ve gayet dikkatli bir şekilde Adadaki barış görüşmelerini sürdürmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin daima yanında olmuştur ve her bakımdan; güvenlik, ekonomik, diğer bütün konularda da yanında olmaya devam edecektir. Bu vesileyle bunu bütün dünyaya duyururum.

İkinci duyurmak istediğim nokta da şudur: Adada, kapsamlı bir çözümün ve neticede bir barışın çıkmasını Türkiye samimiyetle istemektedir. Kıbrıs Türkleri de bunu çok istemektedirler. Bu bir propaganda sözü değildir. Günü geldiğinde de bunu sandıkta ispatlamıştır. 2004 yılında Birleşmiş Milletler’in ve Avrupa Birliği’nin aynı zamanda, çözüm planı olan plan referanduma sunulduğunda, Kıbrıs Türkleri bunu kabul etmiştir. Türkiye de desteklemiştir. Ama reddeden taraf, diğer taraf olmuştur ve bütün dünya da bir gerçekle uyanmıştır; uzun yıllar aldatıldığını görmüştür. Çünkü uzun yıllar, Adanın birleşmesini isteyenlerin Kıbrıs Rumları olduğunu, ama buna mani olanların Türkiye ve Kıbrıs Türkleri olduğuna bütün dünya adeta inanmıştı. Onun için, o referandum, tarihi bir dönüm noktası oldu ve herkes gerçeği hiç değilse gördü. Şimdi, Sayın Derviş Eroğlu, daha önceki Sayın Cumhurbaşkanı Talat’ın bıraktığı yerden bu müzakereleri büyük bir sorumluluk duygusu içinde devam ettirmektedir.

Dünyanın ikinci olarak duymasını istediğim şey şudur: Muhatap Sayın Eroğlu’dur, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı. Dolayısıyla, onlar anlaşırlarsa, biz de Türkiye olarak, garantör ülke olarak onları destekleriz, her bakımdan. Desteğimiz, dolayısıyla, yine arkalarındadır. Bizim geniş vizyonumuz gayet açıktır; -bunu birçok uluslararası platformda da, Birleşmiş Milletler’de de hep paylaştım- Doğu Akdeniz’in büyük bir barış ve işbirliği alanı haline gelmesi. Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs’ın tamamı, bu barış sağlanır, bu çözüm sağlanırsa, çok büyük bir işbirliği ve dayanışma gösterebilir ve Avrupa Birliği içerisinde ayrı bir sütun oluşturabilir. Bu vizyonumuzda samimi olduğumuzu da, dış politika uygulamalarımızda zaten tüm dünyaya gösteriyoruz.

Şimdi basın mensuplarının arasındayız. Tabii böyle bir toplantıda, basının değerli temsilcileri buradayken ve sizlerin de görüşlerinizi dinledikten sonra, kısaca bu konuda da fikirlerimi bir kez daha paylaşmak isterim. Değişik fırsatlarla bunları zaten açıkça söylüyorum. Demokrasilerin vazgeçilmez prensiplerinden birisi de hür basının olmasıdır. Hür basın dediğimizde de, ifade özgürlüğünün, fikir özgürlüğünün, yazma özgürlüğünün, haberlere ulaşma özgürlüğünün o ülkede sağlanmış olmasıdır. Takdir edersiniz ki, bu konuda Türkiye vaktiyle çok tenkit edilen bir ülkeydi ve bu konuda çok büyük noksanlıklarımız vardı. Ama bugün geldiğimiz noktada, Türkiye çok büyük ilerlemeler kaydetmiş ve Avrupa Birliği’nin kriterlerini yerine getirmiş bir ülkedir. Bunu söyledikten sonra, hemen söyleyeceğim ikinci cümle şudur: Muhakkak ki şikâyetleriniz vardır, bazı noksanlıklar da hâlâ söz konusudur. Bunlardan birisi, özellikle son dönemde gördüğüm ve benim de dikkatimi çeken ve benim de dikkat çektiğim konu; gazeteciler hakkında açılan çok sayıda davanın mevcut olması ve bu davaların bazen çelişkili şekilde açılmasıdır. Eminim ki, mahkeme safhaları geldiğinde, bunların hepsi düzeltilecektir. Çünkü basın hürriyeti ve basın özgürlüğü, bir ülkenin aynı zamanda itibarıyla ilgili bir konudur. Bir ülkenin şeffaflığı, bir ülkede yanlışların ifade edilebilmesi, bir ülkede aynı zamanda kontrol mekanizması açık toplumlarda basın vasıtasıyla olur. O açıdan, Türkiye’de basın özgürlüğüne hepimiz olağanüstü değer veriyoruz ve önem veriyoruz. Şüphesiz ki, bu özgürlüğün yanlış şekilde istismar edilmemesini beklemek de bireylerin, bütün bireylerin de hakkıdır.

Şiddet söz konusu olmadığı süre içerisinde, her türlü fikir, bir ülkede konuşulabilmeli ve paylaşılabilmeli. İnsanlar, en aykırı fikirlerini bile, şiddet içermemek şartıyla konuşabilirler. Hepimiz, yeteri kadar olgunuz, neyin doğru, neyin yanlış olacağını ayırt edebilecek durumdayız. Bugün, Türkiye’de basının çok çeşitlendiğini, mülkiyet açısından, sahiplik açısından da çok çeşitlendiğini açıkça görüyoruz. Her şeyden önce, ulusal basının yanında çok güçlü bir yerel basın da söz konusu. İşte Kayseri basınının yüz yıllık bir tarihinden bahsediyoruz. Artık yerel basın da demokrasinin kökleşmesinin bir unsuru olarak kriter. Dolayısıyla, yerel basının güçlendirilmesi de yine hükümet politikalarıyla desteklenecek bir konudur. Yerel basının sadece kendi içinde kalmaması, onun çevresine, bölgelere yayılması, bütün bunlar hep teşvik edilmesi gereken şeylerdir.

Ziyaretilerim sırasında birçok bölgemizde memnuniyetle görüyorum ki, artık çok güçlü bölgesel gazeteler ve televizyonlar söz konusu. Televizyonlar, teknolojinin verdiği fırsatı en iyi şekilde değerlendirerek, ulusal yayın da yapıyorlar. Ben artık Ankara’dan, İstanbul’dan, memleket hasretini gidermek için, Kayseri televizyonlarını izleyebiliyorum, yeri geldiğinde. İnternet, yine aynı şekilde, olup bitenleri gazeteler basılmadan sizin önünüze, ekrana getiriyor. Böyle bir dünyada yerel basının da tabii ki önemi giderek artmaktadır. Kayseri bu konuda yine köklü tarihi olan bir şehirdir, yüzüncü yılını kutluyorsunuz. Ben hatırlıyorum, çocukluk yıllarımda, öğrencilik yıllarımda, o zaman evimiz tiyatronun, o zamanki halkevinin arkasında idi ve birinci katımızda o zaman Hâkimiyet Gazetesi basılırdı. Rotatiflerin sesini, kokusunu hatırlarım. Bugün tabii onların hepsi tarihe karıştı. Daha modern, daha taşınabilir, daha temiz ve süratli makineler hepinizin hizmetinde. Dolayısıyla beklentilerimiz de çok sizden. Sizin de kendinizi daima yükseltmeniz, standartlarınızı yükseltmeniz; basın olarak, yerel basın olarak daha çok dikkate gelecek bir şekilde rekabet etmeniz, yeri geldiğinde bütünleşmeniz çok önemli. Bunun da altını çizmek istiyorum. Yerel basını zayıflatan unsurlardan birisi de, nüfusa mukayese ettiğinizde, çok sayıda gazetenin, çok sayıda yayının olması. O aslında sizi güçsüzleştiriyor. O bakımdan, gönüllü olarak sizlerin birleşmeniz, sizleri güçlü kılar. Burada bir zorlama söz konusu olamaz tabii ki. İsteyen, bir sayı satacak gazete de çıkartabilir. Ama güçlü bir yerel basın oluşturmak istiyorsanız, o zaman kendi içinizde bunun tedbirlerini alıp, daha çok birleşme ve daha güçlü bir yapıya kavuşma da, herhalde dikkate alınacak konulardan birisi diye düşünüyorum.

Tekrar, sizinle beraber olmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Hepinize başarılar diliyorum. Tekrar buluşmak dileğiyle. Federasyon Başkanının sözünü de not ettik, günü geldiğinde, artık sizin bir mensubunuzuz. Sarı basın kartını henüz kullanmadım, ama günü geldiğinde onun avantajlarını kullanacağım. O zaman, geçerliliği boşa çıkmadan, zaman zaman onu ben değerlendireceğim. Peki, sağ olun.

Yazdır Paylaş Yukarı