Karadeniz Teknik Üniversitesi'nin Akademik Yıl Açılış Töreninde Yaptıkları Konuşma

04.10.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

 

Değerli Konuklar,

Değerli Misafirler,

Karadeniz Teknik Üniversitesi'nin Çok Saygıdeğer Öğretim Üyeleri,

Değerli Öğrenciler,

Hepinizi sevgiyle muhabbetle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum. Bugün Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin 2010-2011 eğitim-öğretim yılının açılışı münasebetiyle sizlerle olmaktan duyduğum büyük mutluluğu da ifade etmek istiyorum. Sözlerimin başında, hepinize başarılar diliyorum.

Ümit ediyorum ki bu yıl, sizler için, herkes için verimli bir yıl olacaktır. Biraz önce, Rektör bey, Üniversiteyle ilgili geniş bilgi verirken, hep beraber izledik. Aslında birkaç sene sonra, 50. yıl mezuniyetlerini verecek, bu Üniversite. Yine rakamları, şöyle gözünüzün önüne tekrar getirirseniz, 2000’e yakın akademik kadrosu olan, 130 binin üzerinde mezunu olan, çok sayıda içinden üniversite çıkartmış ve çok sayıda da fakültesi olan bir üniversite. Bu Üniversite, İstanbul, Ankara ve İzmir’den, hatta İzmir ile beraber, -onu bugün öğrendim, ben İzmir’den sonra zannederdim- kurulan bir üniversite. Türkiye’nin en köklü üniversitelerinden birisi. Ve o günden bugüne de sadece bölgeye, Trabzon’a değil, bütün Türkiye’ye çok değerli insanlar yetiştirmiş, kadrolar yetiştirmiş, devlet adamları, siyasetçiler yetiştirmiş, bürokratlar yetiştirmiş bir üniversite.

Bu Üniversite, zannedilmesin ki sadece Trabzon’a ait bir üniversite. Biraz önceki rakamlardan yine, Üniversite'nin ne kadar şehrin dışına taştığını, ne kadar Türkiye üniversitesi olduğunu, hatta Türkiye dışından öğrencilerin olduğunu öğrendim ve çok memnun oldum. Öğrencilerinin büyük bir kısmının dışarıdan geliyor olması, eminim ki öğretim üyelerinin de önemli bir kısmı da yine Türkiye’nin farklı farklı bölgelerindendir; bu, Üniversite'yi yerelleşmekten kurtarıyor ve Üniversite'yi gerçekten büyük bir üniversite yapıyor. Bütün bu gerçekleri öğrenmekten çok memnun oldum. Emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Herkese teşekkür ediyorum.

Bu Üniversite'nin bir ayrıcalığı var. İsmi teknik üniversite olup da, tıp fakültesi, sağlık birimlerini de içinde barındıran bir üniversite. O bakımdan demek ki, nadir olan, tek olan üniversitelerden birisi. Yine tabii bu Üniversitenin, Trabzon gibi, Türkiye’nin büyük şehirlerinden birinde bulunması; büyük şehir derken, isminin resmen büyük şehir olması, olmaması, o sonra gelecek bir husus. Ama şehrin büyük olması, şehrin tarihiyle, şehrin çoğulculuğuyla, şehrin kültürüyle, şehrin alternatifleriyle ilgili bir şey. Yoksa sadece bizatihi nüfus, bir şehri büyük şehir yapmaz. Bundan dolayı, Fatih Sultan Mehmet’ten, Yavuz Sultan Selim’den, Kanuni Sultan Süleyman’a kadar tarihi giden ve onların hatıralarını taşıyan, Cumhuriyet döneminde, Atatürk’ün defalarca kez gelip gittiği nadir şehirlerden olan ve demin söylediğim gibi, çok sayıda devlet adamı yetiştirmiş, kültür adamı yetiştirmiş, bilim adamı yetiştirmiş bir şehir. Böyle bir şehirdeki üniversitenin tabii ki güçlü olması ve bütün Karadeniz’e, Türkiye’nin tamamına ve başta Kafkaslar’a olmak üzere bölgeye hitap etmesi gerekir. Üniversitemizin böyle olduğunu, anlatılanlardan ve takip ettiğim kadarıyla görüyorum ve çok gerçekten memnun oluyorum.

Şunu hatırlatmak isterim: Türkiye’nin en önemli kurumlarının başında gelir üniversiteler. Bir ülkeyi kalkındıran, bir ülkeyi yetiştiren, bir ülkeyi gerçekten saygın hale getiren çok kurum vardır, ama bunlardan biri de ve en öncelikli olanları da bilim yuvalarıdır, üniversitelerdir. Üniversiteler, sadece eğitim veren kurumlar değildir. Siz değerli öğretim üyeleri, sadece eğitim vermiyorsunuz. Öğrencileri sadece yetiştirmiyorsunuz. Siz aynı zamanda bilim de üretmek durumundasınız. Araştırma-geliştirme dediğimiz konulara da vakit ayırmak zorundasınız. Dolayısıyla ikisini bir götüren kurumlardır, üniversiteler. Bu açıdan, ülkenin kalkınmışlığına lokomotif yapacak kurumların başında üniversiteler gelmektedir. Bölgelerin de yine kalkınmışlığına lokomotiflik yapacak kurumların başında üniversiteler gelmektedir.

Üniversiteleri güçlü olan ülkelere baktığımızda, onların ne kadar ilerlemiş, gelişmiş olduğunu hemen görüyoruz. Bugün öğrendim, Times Higher Education listesinde iki Türk üniversitesinin olmasını, gerçekten memnuniyetle karşılıyorum. Çünkü bu liste, önemli bir liste. Birçok listeler yayınlanır, birçok değerlendirme kuruluşları vardır, ama bunların içerisinde de saygın olan, dikkate alınması gereken ve gerekmeyenler vardır. O açıdan, en azından iki üniversitemizin önde olması, Türkiye için tabii ki çok sevindirici bir şeydir. Ama inanıyorum ki önümüzdeki yıllarda, bunların sayısı artacaktır. Bunu sadece bir temenni olarak söylemedim.

Burada sizinle samimi olarak paylaşmak isterim ki, uzun yıllar üniversitelerimiz enerjilerini başka konulara çok sarf ettiler. Esas öncelikleri olan eğitimi yaptılar belki. Araştırma-geliştirme, bilim üretme, teknoloji üretme konularında, çok fazla teşvik belki edilmediler, imkan belki verilmedi, belki o ortam tam sağlanamadı, ama bir gerçek var ki, çok fazla başarılı olamadık. Memnuniyetle burada ifade edeceğim, son yıllarda, bu konuda, Türk üniversitelerinde çok önemli gelişmeler var. Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne bakın, biraz önce yine ekrana geldi, Sayın Rektör anlatırken; belli bir dönemde TÜBİTAK’tan sadece 5 proje alınırken, şimdi yılda şimdi 16 proje almaya başladığınızı öğrendik. Bir zamanlar TÜBİTAK ile işbirliği yapmak bile üniversiteler için adeta sakıncalı bir konuydu. Yani böyle bir gerçeğimiz vardı Türkiye’de. Mevcut fonlardan faydalanmaya bir niyet olmuyordu bazen. Uluslararası fonlar var, bizim de katkı yaptığımız uluslar arası fonlar. Her üniversitedeki konuşmamda neredeyse değinirim. Onlara gidip müracaat etmezdik ve biz başka ülkeleri adeta sübvanse ederdik. Bizim devlet olarak o fonlara verdiğimiz katkılarla, başka ülkelerin, Avrupa ülkelerinin araştırmacıları, geliştirmecileri o fonları kullanırlardı. Ama son 4-5 seneye baktığımızda bu konuda gerçekten çok ümit verici ve güven verici bir gelişme var. Hem kendi fonlarımız, her ne kadar Sayın YÖK Başkanı fonlarımızın yetersizliğini söyledi, ama 5-6 sene önce bu fonların hiçbiri yoktu. Türkiye bütçesinden araştırma-geliştirmeye fon ayrılmazdı, TÜBİTAK’a para verilmezdi. Şimdi önemli miktarlarda fonlar ayrılmaya başlandı. Milli gelirimizin belli bir oranına yetişmek için hedefler kondu. Yabancı fonlar yine çok daha fazla Türk bilim adamlarının, üniversitelerinin hizmetine açık hale gelmeye başladı. Ve neticede üniversitelerimiz de bunlardan faydalanmaya başladılar.

Bilime, araştırmaya, geliştirmeye yapılan yatırımlar ertesi gün netice vermez. Bir yol yaparsınız, bitince kurdelesini kesersiniz, üstünden otomobiller geçer. Bir hastane yaparsınız, açılışını yaparsınız, ertesi gün hastaları tedavi etmeye başlar. Ama bilime, araştırmaya, üniversiteye yapılan yatırımlar, 5-10 sene sonra kendini göstermeye başlar. Orta ve uzun vadede neticesini görürüz. Ama o gösterdiği neticeyse, çok değerli neticeler olur. Onun için Türkiye’nin orta ve uzun vadede dünyada dikkati çekecek kadar bilim üreteceğine ve teknoloji üreteceğine inanıyorum.

Bunu her fırsatta tekrarlarım. Türkiye, daima teknoloji transfer eden ve o transfer ettiği teknolojiyi uygulayan bir ülke olamaz. Türkiye sadece kitapları ve bilimi tercüme eden ve onları başka bir şekilde kitap haline getirip yayınlayan, öğrencilerin hizmetine sunan bir ülke olamaz. Türkiye'nin, muhakkak ki teknoloji de üretmesi lazım ve ürettiği teknolojiyi başka tarafa transfer etmesi lazım. Çünkü Türkiye 70 milyon nüfusu olan, çok önemli bir coğrafyada bulunan ve dünya siyasetinde çok önemli değeri ve konumu olan bir ülke. Böyle bir ülke, teknolojide tamamen bağımlı olamaz. Bugünkü dünyada herkes birbirine bağımlıdır. Bu ayrı bir konu. Her şeyi siz üretmezsiniz. Mukayeseli üstünlüğünüze göre, bazı şeyleri siz üretirsiniz, bazı şeyleri alırsınız. Bu daha ekonomik olur, bu ayrı bir konu. Ama sizin de başkalarına satacağınız, devredeceğiniz teknolojileri ve bilgiyi üretmeniz gerekmektedir.

Yine Sayın YÖK Başkanı'nın buradaki konuşmasında bahsettiği, ziraatla ilgili, sağlıkla ilgili konulara baktığınızda, gerçekten bu konular bizim için hazır bekleyen konulardır. Onun için üniversitelerin sadece eğitim veren kurumlar olmadığını söyledim. Üniversitelerin aynı zamanda araştırma-geliştirme yapması ve öğretim üyelerinin, akademisyenlerin, şüphesiz ki bunlara yeteri kadar da vakit ayırabilecekleri bir sistemin de olması gerekmektedir.

Yine üniversitelerin performansına bakarken, bazı değerlendirmeler tekrar dikkate alınmalı. Şöyle ki bu kadar çok üniversite mezunu vermiş olmak tabii önemli. Öğretim elemanlarının, akademisyenlerin yayınları, şüphesiz ki önemli. Ama onların buldukları patentler, üstlendikleri patentler, onların gerçekleştirdikleri projeler, bunlar da çok önemli. İşte bu konuda da yine üniversiteleri çok teşvik etmemiz gerekmektedir.

Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin geç de olsa bir teknoparka kavuştuğunu öğrendim. Binaları bitmiş, herhalde yakında faaliyete geçecek. Bu çok önemli. Öğretim üyelerini, aynı zamanda orada teşvik etmeniz gerekir. Burada ders anlatırken, orada da bir ayaklarının olması gerekir. Burası teknik üniversite. Her ne kadar tıp fakültesi var, ama burası teknik üniversite nihayetinde. Orada da bir ayaklarının olması gerekir. Onların yaptıkları işleri, bilgilerini, tecrübelerini, bütün bilimsel alt yapılarını, çalışmalarını, ekonomiye transfer edecekleri bir sistemin yeri orası aslında, teknoparklar. Dolayısıyla sadece teorik kalmamak gerekiyor. Orada kurulacak küçük şirketler, orada kurulacak küçük teşebbüslerle, gerektiğinde öğrencilerinizi bu işin içine sokarak, onları teşvik ederek, muhakkak ki teknoparkı kısa süre içerisinde doldurmak ve orayı çok dikkat çekecek hale getirmek gerekir. Buraya Türkiye’nin bazı firmaları da tabii ki gelebilir, onları da davet edebilirsiniz. Teknoparkların kendi avantajları olduğu gibi, bölgenin de, Trabzon’un da kendi avantajları ve teşvikleri var. Dolayısıyla bütün bunları topladığımızda, burasının çok cazip bir yer olduğunu ifade etmek isterim.

Kısacası şunu söylemek istiyorum: Üniversiteleri alışkın olduğumuz üniversitelerden çıkartmamız gerekir. Türkiye topyekûn kendisini yeniliyor. Bu topyekûn yenileme içerisinde üniversiteler, biraz geç bu yenilenmeye başladılar. Üniversitelerin de kendilerini süratli bir şekilde yenilemesi gerekir. Çünkü Türkiye bazı dönemleri kaçırdı. Sanayi Devrimini kaçırdık. Hatta bilgisayar, bütün bu dönemleri kaçırdık. Ama Türkiye'nin bundan sonra ortaya çıkan, yeni bilim alanlarındaki dönemleri kaçırmaması gerekir. Onun için bizim, kendimizi iyi organize etmemiz gerekir. 10-15 sene sonranın güçlü ülkeleri arasına, yine Türkiye’nin girmesi gerekir.

Meclis açılışında kısaca değindiğim gibi, dünya büyük bir değişim içinde zaten. Sadece Türkiye değil, her ülke değişiyor. Ve dünya da değişiyor. Dünya değişirken 10-15-20 senenin sonranın dünyasında ağırlık sıkletleri farklı yerlere varmaktadır. Dünyanın önemli merkezleri farklı yerler olacaktır. Büyük ekonomik faaliyetler, farklı coğrafyalarda olacaktır. Buna aday ülkeler de bellidir. İşte bu aday ülkelerin içerisinde muhakkak Türkiye’nin de olması gerekir. Bu kadar geçmişi olan, tarihi olan bir ülkeyiz. Bu salonun adı, Profesör Osman Turan salonu. Osman Turan hemşehriniz, büyük tarihçiydi, biliyorsunuz. "Türk Cihan İmparatorlukları" diye çok kalın bir kitabı vardır. Yani cihan imparatorlukları kurmuş bir ülkenin 15-20 yıl sonraki dünyanın şekillenmesinde muhakkak yerinin olması gerekir. İşte bunun olabilmesi için de herkese çok iş düştüğü gibi, üniversitelere de çok iş düşmektedir. Onun için üniversiteler uzun yıllar enerjilerini maalesef biraz boşa harcadılar, ama şimdi herkes bunun farkında. Türkiye zaten bunun farkında ve bunun için de çok ümitliyiz.

Karadeniz Teknik Üniversitesi de, Türkiye’nin en seçkin üniversitelerinden birisidir. Bunu başında da söyledim. Bunu da hak etmiştir. Hem tarihi itibariyle hem imkanları itibariyle. Belki de Türkiye’nin en iyi kampuslarından birisine sahipsiniz. Gezme imkanı olmadı, ama yukarıdan baktım ve gördüm. Bu kadar güzel bir kampusu zor bulursunuz. İmkanları da her bakımdan iyi. Karadenizliler, Türkiye herkese sahip çıkıyor. Dolayısıyla sizin Üniversitenizden de çok başarılar bekliyoruz. Bu söylediğim hedefe, vizyona ve misyona ulaşmasında Türkiye’nin, bu Üniversitenin de muhakkak ki katkıları olacaktır. Bu duygularla, başta siz değerli öğretim üyeleri olmak üzere, değerli öğrencilere, yeni üniversiteli olanlara, herkese başarılar diliyorum. Ve hepinizin başarılarıyla, hep beraber, gurur duyacağımı, burada ifade ediyorum. Sağolan, varolun.

 

Yazdır Paylaş Yukarı