Hacettepe Üniversitesi'nin 2007-2008 Akademik Yılı Açılış Töreni'nde Yaptıkları Konuşma

25.09.2007
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
Sayın Cumhurbaşkanımızın, Hacettepe Üniversitesi'nin 2007-2008 Akademik Yılı açılış Töreni'nde yaptıkları konuşma aşağıda sunulmaktadır:
"Sayın Rektör,
Değerli Öğretim Üyeleri,
Sevgili Öğrenciler,
Saygıdeğer Katılımcılar,
Sözlerime başlarken, Hacettepe Üniversitesi'nin 2007-2008 Eğitim-Öğretim Yılı açılış töreninde sizlerle biraraya gelmekten memnuniyet duyduğumu dile getirmek istiyorum. Hepinizi en kalbi duygularla selâmlıyorum.
Ülkemizin köklü ve seçkin bir üniversitesi konumundaki Hacettepe Üniversitesi, yetiştirdiği nitelikli öğrenciler, akademisyen kadrosu ve bilimsel çalışmalarıyla; insanımızın bilimin aydınlığıyla buluşması, Türkiye'de bilimsel ilerlemenin süreklilik kazanması, vatandaşlarımıza çok yönlü ve kaliteli hizmet sunulması yönünde takdir edilen çalışmalar gerçekleştirmektedir.
Hacettepe Üniversitesi, çağdaş üniversite kriterlerini yakalamış, dünyanın evrensel dilini konuşan, evrensel düzeyde bilgi üreten bir üniversite seviyesine ulaşmıştır. Ve bizler bunu gurur verici gelişme olarak değerlendiriyoruz.
Değerli Konuklar,
Çağımızda bilim ve teknolojinin hızla gelişmesinin ortaya koyduğu buluş ve yenilikler, dünyanın en ücra köşesinde yaşayan kişi ve toplulukları bile çok önemli ölçüde etkilemektedir. Bu yüzdendir ki yaşadığımız günleri tanımlamak amacıyla kullanılan Bilgi Çağı kavramı, bilim ve teknolojinin birlikte meydana getirdikleri büyük gelişmenin, sadece sembolik ifadesidir. Gerçekten çağımızın esas karakteristiği bilim çağı olması, bilgi ve enformasyonun erişilebilir ve sınır tanımayan niteliğiyle yayılma hızının yüksek olmasıdır.
İletişim teknolojilerindeki başdöndürücü ilerlemeler sayesinde, ülkelerin bilgi çağındaki gelişmelerin dışında kalmaları mümkün değildir. Bugün gelişmiş ülkeler bilginin gücünü kullanarak, sürdürülebilir bir büyümeye ulaşmayı, daha çok üretimi, daha çok refahı hedeflemektedirler. Öyle ise, milletlerin dünyadaki yerlerini, bilimsel alandaki gayret ve başarıları ölçüsünde koruyabildikleri gözönünde bulundurulmalı, gençlerimiz bu anlayışla yetiştirilmelidir.
Üniversiteler, dünyanın hemen her ülkesinde toplumsal ilerlemenin lokomotifi konumundadır. Bu kurumlar adeta toplumların beyni, kalkınmanın itici gücü durumundadır.
Üniversiteler bu işlevlerini yerine getirirken, ülkenin geçmişini araştırmak, bugününü sağlam temeller üzerinde kurmak ve geleceğe dönük projeksiyonlar yapmak durumundadırlar. Bu bir anlamda ülkenin ihtiyaç duyduğu nitelikli kuşakların çağın gerekleri doğrultusunda yetiştirilerek, geleceğin bugünden kurgulanmasıdır.
Bu bakımdan üniversiteler, her ülkede üzerlerine titrenilen, dinamik bir yapıya kavuşturulması hedeflenen eğitim ve öğretim kurumlarıdır. Bilinmelidir ki, yükseköğretim, insana yapılan yatırımın en önemli halkasıdır.
Üniversiteler, eğitim-öğretim ve nitelikli insangücü yetiştirme gibi bilinen amaç ve görevleri dışında araştırma yapma, bilgi üretme, yayma ve koruma, topluma önderlik etme ve kamuoyu oluşturma amaçlarını da üstlenmiş özgür ve özerk kuruluşlardır.
Onlar, elde edilen bilimsel çalışmaları ülke ve milletin emrinde kullanarak yurt kalkınmasına hizmet ederler. Çok yönlü çalışmalarıyla eğitim, sağlık, bilim, kültür, sanat ve spordaki gelişmelere öncülük eden ve topluma yol gösteren üniversiteler, ülke ve toplum hayatını zenginleştirirler.
Bugün artık toplumların millî gelir artışı sadece yatırım ve iş gücü potansiyeli ile değil, eğitimin önemi bilinerek değerlendirilmektedir. Hatta bazı bilim adamlarımız kalkınma için lüzumlu olan değer katkılarını ölçülere vururken klasik yatırım ve iş gücü faktörlerine ancak ölçülü oranda değer vermekte, geri kalan kısmını toplumun eğitimle elde edebileceği sosyal seviye, sağlık, araştırma, entellektüel beklentilere ulaşma ve teknik gelişme olarak açıklamaktadırlar.
Artık biliyoruz ki, bir toplumun çeşitli değer ölçüleri ile zenginliği, o toplumu meydana getiren fertlerin kabiliyetlerini ortaya çıkarmak ve artırmakla mümkündür. Gelişme, hangi ölçü temel alınırsa alınsın, nihayet insan gücü ve insan kabiliyeti ile mümkün olacaktır.
Çağdaş medeniyetler, iktisadî güç ve eğitimin birbirleri üzerine yaptıkları etkilerle ilerlemişlerdir. Daha iyi ve daha çok eğitim iktisadî kalkınmayı etkilemiş, gelişen ekonomik güç toplumun seviyesini yükseltmiştir. Ulaşılan güçlü ekonomik yapı, eğitime yatırım imkânlarını artırmış, bu da toplumun daha çok gelişmesine ortam hazırlamış, insan kalitesi dediğimiz tabloyu oluşturmuştur. Öyleyse eğitime yapılacak yatırımlardan sakınılmamalı, bu alanda yapılabilecek en büyük fedakârlık göze alınarak imkânlar seferber edilmelidir. Çünkü insan kaynaklarının bir çeşit sermaye olduğu ve bu kaynaklara yatırım yapmanın özellikle kârlı bir sermaye yatırımı şekli olduğu ortaya çıkmıştır. Bu nedenle de, en iyi yatırım insanın eğitimi için yapılan yatırımdır. Zira eğitim için yapılan yatırım bir cari harcama şeklinde algılanamaz. Getireceği sonuçları, yaratacağı katma değeri daha uzun vadeli bir gelecek bakımından düşünmek gerekmektedir.
Sevinerek belirtmek isterim ki, son yıllarda eğitim yatırımları konusu hassasiyetle takip edilmektedir. Şimdi ise, üniversitelere ayrılan payı daha da büyütmek zamanıdır. Bir taraftan yeni üniversitler açarken, köklü kurumları daha farklı bir biçimde değerlendirmeliyiz. Gelişmiş ülkelerdeki kıstaslar ve ülkemizde üniversite önündeki yığılmalar gözönüne alındığında yeni üniversitelerin açılması kaçınılmazdır. Fakat burada çağdaş beklentiler doğrultusunda yeni politikalar oluşturulması da gereklidir, kanaatindeyim. Ülkemizin küçük ve merkezden uzak yörelerinde açılan akademik kurumların yapıları yeniden ele alınmalıdır. Buralarda açılacak bir üniversitenin merkezdekilerle aynı hedeflere yönelmesi kaynak israfına da neden olabilir. Taşradaki üniversitelerin yöre problemlerini çözecek ve yörenin sorunlarını ilgili platformlara taşıyacak lisans, hatta meslek yüksek okulu ağırlıklı yapılanması her halde düşünülmelidir.
Değerli Konuklar,
Bir süredir dünyamız çok önemli gelişmelere sahne oluyor. Bu gelişmelerin kuşkusuz iktisadî, siyasî, toplumsal ve kültürel sonuçları var. Ama bu gelişmelerin bilimsel bir boyutu, eğitimle ilgili bir boyutu da var, bunu hepimiz biliyoruz. Artık eğitim kurumlarında Küresel Çalışmalar adı altında dersler verilmektedir. Üniversiteler, öğrencilerin istedikleri üniversiteden dersler alabilmelerini ve öğrenimlerine ara vermeden devam edebilmelerini sağlayacak şekilde yapılanıyorlar. Düne kadar hayal ettiğimiz şeyler artık hayatın bir parçası durumuna gelmiştir. Öyleyse eğitim programları, kültürde, teknolojide, siyasette ve dış dünya ile olan ilişkilerde yaşanan değişim için gerekli olan tutum, tavır, değer ve bilgileri kazandıracak şekilde yeniden düzenlenmelidir.
Değerli Konuklar,
Toplum adına karanlığı kurcalamak, medeniyet yolunda kendi toplumunun keşif kolu olmak, olayları eleştirel bakış açısıyla sorgulamak, aydınların görevlerinden biridir. Üniversitenin rolü, kapalı mekanlarda insanlara sadece teorik bilgiler aktarmanın ötesinde, tüm sektörlerin sorunlarına ilgi göstermek olmalıdır.
Çünkü aslolan şartların ürünü olan fikirler değil, şartları değiştiren fikirlerin üretimidir.
Bunu da üniversite sağlamalıdır. Üniversitelerin toplumda olup bitenler karşısında sessiz kalmaları elbette mümkün değildir. Üniversiteler kişi ve toplumların karşı karşıya bulunduğu sorunları tanımlayan, neden ve sonuç ilişkisiyle birlikte ortaya koyan ve çözüm önerileri sunan kurumlardır.
Üniversitenin bir başka rolü kesinlikle toplumu aydınlatmak, toplumun sesinin duyurulmasına aracılık etmektir. Üniversiteler bunu yaparken, tek yönlü bir görüşün değil, çoğulculuğun, demokrasinin, aklın ve bilimin temsilcisi olmalıdırlar.
Değerli Konuklar,
Burada yeri gelmişken bir konuya dikkatlerinizi çekmek istiyorum: Bilindiği gibi Tanzimat Fermanı'yla ülkemiz yönünü Batı'ya çevirmiştir. Cumhuriyet'in ilânıyla birlikte hız kazanan bu süreçte, çağdaş medeniyetlerin temelini oluşturan evrensel değerleri benimsemek ve hayata geçirmek amacıyla bugüne kadar kapsamlı reformlar yapılmıştır.
Avrupa Birliği üyeliği bu sürecin zirve noktasıdır. Türkiye Avrupa Birliği'ne tam üye olma hedefinin bir hayal olmaktan öteye geçmesini sağlayacak kaynak ve imkânlara sahip bir ülkedir. Eğitim alanındaki çalışmalar üyelik hedefinin temel boyutlarından birini oluşturmaktadır.
Üniversitelerimizden, Avrupa Birliği üyeliği yolunda da önemli hizmetler bekliyoruz. Üniversitelerimizin Avrupa Birliği'ne entegrasyon sürecinde Avrupa üniversiteleriyle işbirliğine gitmeleri şüphesiz büyük önem taşımaktadır.
Üniversitelerimizin Sokrates ve Erasmus programları çerçevesinde Avrupa üniversiteleriyle gerçekleştirdikleri çalışmaların artarak devam etmesi, Türk yükseköğretiminde istenen değişimlerin gerçekleştirilmesinin yolunu açacağı gibi, bilgi ve kültür alışverişine de katkıda bulunacaktır.
Tabii bu arayışlar devam ettirilirken, Bologna Süreci'nin getirdiği koşulların en iyi şekilde karşılanması gerektiği de gözardı edilmemelidir. Sizlerin de yakınen bildiği gibi Bologna Süreci, 2010 yılında Avrupa'da ortak bir Yükseköğretim Alanı oluşturulmasını amaçlamaktadır. Türk yükseköğretimi bu sürecin hedefleri doğrultusunda yürüttüğü çalışmalarla, dünyanın diğer üniversiteleriyle rekabet edebilecek bir yapıya kavuşabileceklerdir.
Değerli Konuklar,
Sizin de gündeminizde olan bütün bu meseleleri bir kere daha buraya taşımamın bir sebebi var: Toplumda ve kurumlarda değişim baskısı her yerde kendini aynı şiddetle hissettiriyor. Bugünkü manada okul ve onun bir parçası olan üniversiteler Sanayi Devrimi'nin ürünüdür. Şimdi Bilgi Çağı ile birlikte öyle görünüyor ki onların mühim bir kısmı başka bir fonksiyona bürünecektir. İşte tam bu noktada bilim adamı olarak sizlere herkesten çok görev düştüğü kanaatindeyim. Geleceği yoklamak ve oradan hem topluma hem de kendimize yeni, doğru ve güzel projeler çıkarmak. Yani modern toplumun sıkça kullandığı tabirlerle oryantasyon ve vizyon çalışmaları yapmak. Ülkemizin bu manada belirlenecek bilimsel önceliklere ve buna bağlı olarak bilimsel yatırımlara ihtiyaç duyduğundan hiçbirimizin kuşkusu yoktur.
Ülkemizin yarınları, sevgili genç arkadaşlarım,
Devletimizin sonsuza kadar yaşaması, milletimizin mutluluğu her şeyden önce Türk Gençliği olarak sizin benimseyeceğiniz değer ve kavramlara bağlıdır. Sizler, aklın ve bilimin rehberliğinde ülkemizi sürekli çağdaşlaşmaya götüreceksiniz. Göreviniz, Büyük Atatürk'ün ifadesiyle muasır medeniyet seviyesine ulaşmak, hatta onu aşmaktır. İlerleme ve yenilenmeye daima açık olacaksınız. Biz gençliği toplumun geleceği olarak görüyoruz. Gençleri yönetilmesi gereken bir kitle olarak değil, yönetime hazırlanan, kendisine, görüşlerine ve yaptıklarına değer verilen bir toplumsal güç olarak kabul etmeliyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, 2007-2008 Eğitim-Öğretim Yılı'nın başarılı ve verimli geçmesini diliyor, Hacettepe Üniversitesi'nin yöneticilerini, değerli öğretim üyeleri ve görevlilerini, sevgili öğrencilerini, diğer çalışanlarını ve törene katılan konukları sevgi ile selâmlıyorum."
Yazdır Paylaş Yukarı