Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'ni Ziyaretlerinde Yaptıkları Konuşma

13.02.2008
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
Sayın Cumhurbaşkanımızın Türkiye'nin AB üyelik süreci hakkında bilgi almak üzere, beraberlerinde Dışişleri Bakanı ve Başmüzakereci Sayın Ali Babacan olduğu halde, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'ni ziyaretlerinde yaptıkları konuşma aşağıda sunulmaktadır:

Biraz önce Dışişleri Bakanlığımızı ziyaret ettim. Geçen dört buçuk yıl içerisinde Dışişleri Bakanlığı yaparken aynı zamanda Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'yle de çok yakından ilgilendim ve dolayısıyla, Avrupa Birliği sürecini yakından takip ediyorum. Bu süreç içerisinde önce müzakerelere başlama kararı 2004 Zirvesi'nde ortaya çıktı, 2005 yılında da fiilen müzakereleri başlattık. Bu süreçte gerek Dışişleri Bakanlığı gerekse Genel Sekreterlikle çok yakın bir çalışma içerisinde oldum.

Aslında şunu herkes biliyor ki, Türkiye'nin çağdaşlaşma hamlesinin eksenini Avrupa kurumlarıyla ilişkiler teşkil etmektedir. Bu mesele son birkaç yılın meselesi de değildir. Bu ilişkiler son 200 yıldır emek verilen bir çabanın ürünüdür. Bütün bu çabalar Mustafa Kemal Atatürk'ün koyduğu ve milletimizin benimsemiş olduğu çağdaş uygarlık düzeyi hedefi doğrultusundadır. Atatürk'ün Avrupa devletleriyle tesis ettiği ilişkiler, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne yöneliminde ilham verici olmuştur. Bunun zeminini teşkil etmiştir. Avrupa Birliği ile ahdî ilişkilerimizin temelini oluşturan tarihî kararlar, aslında yıllar önce imzalanmıştır. Bunları izleyen dönemlerde bu temel üzerinde hep daha da ileriye gidilmiştir.

Dolayısıyla, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde bugün gelinen nokta bir tesadüf değildir, gayet bilinçli, şuurlu görünen bir istikametin geldiği noktadır. Bu zorlama veya tek taraflı bir tercihin sonucu da değildir. Gelinen nokta tarihsel bir birikimin sonucudur. Gelinen nokta karşılıklı çıkarlar temelinde ortak değerlere dayalı bir mutabakatın ürünü olmuştur. Dolayısıyla, hiç kimse kimseyi de zorlamamıştır, herkes tercihini bilerek kullanmıştır. Bu mutabakat, Türk ve Avrupa hükümetlerinin en üst düzeyde vermiş oldukları kararlara dayanmaktadır.

Türkiye ve Avrupa'nın 21. Yüzyıldaki geleceği işte bu temele üzerinde şekillenecektir. Türkiye Avrupa Birliği entegrasyon süreciyle ilgili gelişmeler dünya kamuoyunda derin bir ilgiyle de izlenmektedir. Bu ilgi, Türkiye'nin Avrupa projesinin sıradan ve dar kapsamlı bir proje olmadığını en iyi şekilde göstermektedir. Gerçekten de bu proje Avrupa ve Türkiye'nin ötesinde geniş bir coğrafyanın refah, istikrar ve barışını olumlu biçimde etkileyecek bir vizyonu içermektedir. Dolayısıyla, Türkiye ve Avrupa Birliği ülkeleri yukarıda izah ettiğim tarihsel arka planı ve vizyonu asla gözden kaçırmamalıdır. Bunun tesadüfen gelinen bir nokta olduğuna kimsenin inanmaması gerekir. İnanılması gereken şey, uzun bir döneme dayalı istikrarlı bir yürüyüşün neticesi olduğudur.

Reformların devam etmesi, Türkiye'nin gerçek anlamda modernleşmesi anlamına gelmektedir. Bu süreç, eğitim ve bilimde, sağlıkta, yargıda, savunmada, sanayide, tarımda, insan haklarında, çevre korumada, şehircilikte ve diğer birçok alanda standartların hayat ve hizmet kalitesinin yükseltilmesi anlamına gelmektedir. Türk halkının da bütün bunlara layık olduğuna inanıyorum. Türk halkı da bütün bunların beklentisi içerisindedir. Dolayısıyla, kimse zannetmesin ki, biz başkalarını ikna etmek, başkalarına hoş görünmek veya başkalarını tatmin etmek için bu reform sürecindeyiz. Tam tersine, kendi halkımızı daha mutlu etmek için, kendi halkımıza daha çok önem verdiğimizi göstermek için ve kendi standartlarımızı yükseltmek için bu reform sürecinin içerisindeyiz.

Avrupa Birliği her geçen gün daha fazla üyesi, daha fazla nüfusu, daha fazla farklı çıkarları olan bir birlik hâline gelmektedir. Bu gerçeği ve realiteyi de görmek zorundayız. Çünkü bu kaçıncı genişleme projesi olmuştur. Başında başlayan küçük bir çekirdek, genişleye genişleye bu noktaya gelmiştir ve daha da genişleyecektir. Türkiye'nin tam üyeliği bunun bir parçası olacaktır.

Genişleme Strateji Belgesinde Türkiye'nin stratejik önemine yapılan kuvvetli vurgu da bunun en açık belirtisidir. Avrupa Komisyonu Genişleme Stratejisi Belgesi'nde Avrupa Birliği'nin taahhütlerini yerine getirerek teknik koşullar karşılandığı müddetçe fasılların müzakerelere açılması gerekliliği de gayet açık ve sarih bir şekilde belirtilmiştir. Böylece siyasî nedenlerle müzakerenin engellenmesinin Avrupa Birliği'nin kendi taahhütlerine ve katılım müzakerelerinin doğasına aykırı olduğunun da altını çizmiştir. Bu, Avrupa Birliği'nin en önemli belgesidir.

Komisyonun bu tavrının pek çok üye ülke tarafından desteklendiği, stratejik belgesinde Türkiye'nin önemine yapılan kuvvetli vurgudan da anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, özellikle bazı üye ülkelerin Türkiye'nin üyeliğiyle ilgili politikaları, bizleri Avrupa Birliği mesaisini sürdürmekten asla alıkoymamalıdır. Daha önce de defalarca söylediğim gibi, bizim gerektiğinde bu fasılları kendimiz açıp kapatabilecek iradeyi göstermemiz gerekir. Fasılların resmî açılış ve kapanış törenleri 10 dakikayı geçmemektedir. Önemli olan ülkeyi o standartlara ulaştırmak ve o standartlara ulaştığımızı bizim görmemizdir. Bunu gördükten sonra resmî süreçlerin vakit almayan seremonilerden başka bir şey olmadığını hep beraber bir kez daha anlayacağız.



Biraz önce de söylediğim gibi bütün bu mesai, her şeyden önce Türkiye'nin toplumsal yaşamının bütün alanlarında Avrupa Birliği standartlarına ulaşması hedefine yöneliktir. Nitekim, Türkiye hâlihazırda müzakere eden bir ülkedir. Kamuoyumuzu meşgul eden sözkonusu olumsuz gelişmeler bu hukukî gerçeği asla değiştiremeyecektir. Bir taraftan herkes konuşuyor, çeşitli fikirler ileri sürüyor, ama diğer taraftan da teknik çalışmalar hiç aksamadan en güzel şekilde devam ediyor. Bunları yürütenler de işte siz değerli arkadaşlarsınız.

Konseyde onaylanıp açılış kriterleri belirlenen fasıllarda sözkonusu kriterlerin karşılanmasına yönelik çalışmalara başlanmış olması, tabii ki memnuniyet vericidir. Bu çerçevede 2008 yılında en önemli önceliğimiz, bir taraftan müzakerelerin açılmasını beklediğimiz fasıllarda müzakerelere başlamak, öte yandan açılış kriterleri belirlenen fasıllarda da bu kriterlerin karşılanması için gerekli adımların atılmasını sağlamak olmalıdır, yani burada iş bize düşmekte. Onun için geçenlerde 2008 yılının Avrupa Birliği yılı olması gerekliliğinin altını bir kez daha çizmiştim. İnanıyorum ki, başta Sayın Hükümet, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütün siyasî partiler bu konuya çok daha fazla yoğunlaşacaklardır ve şimdi gün reform sürecini tekrar çok canlı bir şekilde devreye koymak, Avrupa Birliği sürecini çok elle tutulur bir şekilde tekrar canlandırmak olacaktır.

2007 yılı, geçerli bazı sebeplerden dolayı Türkiye'nin enerjisini başka konulara çekmiştir, ama şimdi 2008 yılının artık bu konularla birinci derecede ilgilenme ve Türkiye'nin yapması gerekenleri çok daha süratli bir şekilde yapma dönemi olduğuna inanıyorum.

Katılım müzakerelerinin seyri ve bu süreçte yaşana bazı sorunlar gündemde ön plana çıksa da Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin çok boyutlu olduğu da asla unutulmamalıdır.

Topluluk programlarından malî işbirliğine, teknik destek mekanizmalarından sivil toplum diyaloguna kadar pek çok dinamiği içinde barındıran Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri, şüphesiz içinde bulunduğumuz sürecin günlük siyasî sorunlarına yenilmemelidir.

Türkiye AB müzakerelerinin tek hedefi tam üyeliktir. Türkiye'nin bu hedefe ulaşmasını engellemek ya da hedefi değiştirmek için çeşitli çabalar sözkonusu olabilir. Ama Türkiye değiştikçe, Türkiye'nin cazibesi çok daha fazla gözleri kamaştırdıkça, Türkiye'nin millî geliri 1 trilyon dolara yaklaştıkça herkes pozisyonunu ona göre ayarlayacaktır; bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın, yeter ki Türkiye olarak biz yapmamız gerekenleri en iyi şekilde yapalım. Biraz önce Sayın Bakanın da söylediği gibi, Türkiye'nin yol haritası zaten yapılmıştır. Bütün bakanlıklar, bütün bağımsız kurumların katılımıyla Türkiye neler yapacak, hangi kanunu çıkartacak, hangi yasayı çıkartacak, hangi kararnameleri devreye sokacak; bütün bunlar aslında tasnif edilmiştir. Bütün bunlar yol haritası olarak hepimizin önündedir.

Şimdi işte gündemimizi bu işlere yoğunlaştırma, hepimizin enerjimizi bu işlere sevk etme günüdür. Bunlar gerçekleştiğinde inanıyorum ki bazı Türkiye ile ilgili tereddütleri olan ülkeler pozisyonlarını bir kez daha gözden geçirme mecburiyetinde kalacaklardır.

Şunu da hatırlatmak istiyorum ki, Avrupa Birliği tarafının ahde vefa ilkesine bağlı kalması şarttır. Zaten bundan vazgeçmesi beklenemez. Bu, kendi değerlerini inkâr anlamına gelir. Türkiye karşılıklı kazanç ilkesi çerçevesinde müzakere sürecini başarıya ulaştıracak güç, birikim, heyecan ve iradeye sahiptir. Bunu şimdi en iyi şekilde göstermenin zamanı geldiğine inanıyorum. Bundan dolayı Dışişleri Bakanlığını ziyaret ettikten sonra Avrupa Birliği Genel Sekreterliği'ne de gelip, son gelişmelerle ilgili şu an gelinen durumla ilgili bazı teknik çalışmalarla ilgili sizlerden bilgi almak istedim. Önümüzdeki günler hep beraber, başta Cumhurbaşkanı olarak ben, daha sonra Sayın Hükümet, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütün siyasî partileri, herkesi bu konuda çok daha fazla yoğun çalışmaya, çok daha fazla bu konuyla ilgili halkı bilgilendirmeye, kurumlarımızın enerjilerini buna yöneltmeye ve Türkiye'yi standartlarını yükselterek müzakere sürecini en iyi şekilde yürüttüğünü göstermeye davet ediyorum. Ve bunu hep beraber başaracağımıza inanıyorum.
Yazdır Paylaş Yukarı