5. Dünya Su Forumu'nun Açılış Töreni'nde Yaptıkları Konuşma

16.03.2009
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
"Sayın Devlet ve Hükümet Başkanları,
Altesler,
Sayın Bakanlar,
Ekselanslar, Uluslararası Örgütlerin Değerli Yöneticileri,
Saygıdeğer Katılımcılar,
Türkiye'ye ve İstanbul'a hoşgeldiniz.
Türkiye ile Dünya Su Konseyi tarafından ortaklaşa bu yıl beşincisi düzenlenen Dünya Su Forumu'na, Marakeş, Lahey, Kyoto ve Meksiko'nun ardından İstanbul'da evsahipliği yapmaktan; uluslararası su camiasının saygın temsilcilerini ülkemizde ağırlamaktan büyük sevinç duyuyoruz.
Dünya Su Forumu'na Türkiye'den ve yurtdışından iştirak eden Sayın Devlet ve Hükümet Başkanlarını; Bakanları; parlamenterleri; yerel yöneticileri; sivil toplum örgütleri, iş çevreleri, bilim ve akademi dünyası ile basın kuruluşlarının yetkililerini en içten duygularımla selamlıyorum.
İstanbul'daki bu mühim buluşmamıza gösterilen büyük ve yakın ilgi bizleri fevkalade mutlu etmiştir.
Az sonra Dünya Su Forumu sürecinde İstanbul'da bir ilki gerçekleştirerek, Devlet ve Hükümet Başkanları olarak da ayrıca biraraya geleceğiz.
Böylece, suyun sadece "teknik" bir konu olmadığını, en üst düzeyde siyasi önem ve öncelik verilmesi gereken, insanlığın müşterek geleceğini ilgilendiren bir mesele teşkil ettiğini vurgulama imkanına sahip olacağız.
Değerli Katılımcılar,
Dünyamız, tüm güçlüklere rağmen, her geçen gün modernleşiyor, değişiyor, gelişiyor.
Küreselleşen, daha açık ve daha şeffaf bir dünyada yaşıyoruz.
Ancak aynı zamanda, bütün dünya milletlerinin eşit ekonomik ve teknolojik imkanlara, eşit gelişmişlik ve refah seviyelerine sahip olmadıklarını da açık yüreklilikle kabul etmemiz gerekiyor.
Burada, daha önceki konuşmalarımda da vurgulamaya özen gösterdiğim bir unsuru öncelikle tekrar etmek istiyorum:
İnsanlık artık tüm milletlerin kaderlerinin birbirlerine kuvvetle bağlandığı yeni bir döneme girmiştir.
Kimsenin, "ben sadece kendi ülkemde, kendi bölgemde yaşıyorum" demeye hakkı yoktur. Zira, susuzluk, kuraklık ve sel gibi felaketler sınır tanımamaktadır.
Dünyanın en ücra köşelerinde meydana gelen gelişmeler, bir gün gelip bizleri de etkilemektedir.
Dolayısıyla, bugün varılan noktada, dünya milletleri olarak sahip olduğumuz siyasi, ekonomik ve toplumsal avantajları, keza mücadele etmemiz gereken olumsuzlukları, zorlukları gerçekçi bir bakış açısıyla tahlil etmemiz; sorunlarımıza elbirliğiyle ortak çözümler üretmemiz gereken keskin bir dönemeçten geçmekteyiz.
Saygıdeğer Misafirler,
Dünyamızın karşı karşıya kaldığı en hayati toplumsal ve ekonomik meselelerin başında şüphesiz çevrenin korunması gelmektedir.
Daha fazla geç kalmadan, tabiatla ahenk içinde yaşamayı şiar edinmemizin tüm uluslararası toplumun ortak sorumluluğu olduğuna inanıyorum.
Bugün yaptığımız hataları gelecekte nasıl olsa bir şekilde telafi edebileceğimiz yanılgısına düşmememiz gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce bizleri kaçınılmaz olarak artık hatalarımızı telafi edemeyeceğimiz bir aşamaya taşıyacaktır.
Dolayısıyla, esas hedefimiz dünyayı beraber paylaştığımız tüm canlıların üzerinde hayatlarını idame ettirdikleri zeminin muhafazası olmalıdır.
Hepimizin gayet iyi bildiği üzere "su" hayatımızı idame ettirebilmemiz için vazgeçilmezdir.
Bu nedenle, su konusuna özel bir önem vermemiz gerektiği de açıktır.
Su, sürdürülebilir kalkınmanın en önemli itici güçlerinden biridir. Su olmadan fakirlik, açlık ve hastalıklarla mücadele edemeyiz.
Yedi milyara yakın insanın gıda güvenliğinin temini için de tarımsal faaliyetlere yeterli miktarda su tahsis etmek durumundayız.
Değerli Katılımcılar,
Ekonomik kalkınma ve refahımız, gıda üretimi, sağlık koşullarının iyileştirilmesi ve en temel ihtiyacımız olan içme suyu temini için her geçen gün su kaynaklarına daha fazla ihtiyaç duyuyoruz.
Dolayısıyla, su aslında yalnızca hayat değil, aynı zamanda medeniyettir.
Oysa, elimizdeki rakamlar maalesef endişe verici bazı gerçekleri de açık ve acı bir şekilde ortaya koymaktadır.
Bugün dünyada yaklaşık bir milyar insan temiz ve sağlıklı içme suyundan mahrumdur. İki buçuk milyar insan, sanitasyon olarak tabir edilen, suyla ilgili temizlik ve sağlık hizmetlerine sahip değildir.
Bu rakamlar toplam dünya nüfusunun neredeyse yarısına tekabül etmektedir. Bir başka deyişle, her iki kişiden biri günlük hayatını idame ettirmek için ihtiyacı olan suyla ilgili hizmetlere erişim konusunda sorun yaşamaktadır.
Afrika ülkelerinde hastanelerde tedavi gören her iki kişiden biri temiz içme ve kullanım suyu yokluğundan kaynaklanan rahatsızlıklardan muzdariptir. Bu hastalıkların ne yazık ki ciddi bir bölümü ölümcüldür.
Her gün binlerce çocuk sağlıksız su tüketimi nedeniyle hayatını kaybetmektedir.
Dünyanın farklı bölge ve ülkelerindeki günlük su tüketim miktarları bakımından çok önemli eşitsizlikler, adaletsizlikler sözkonusudur.
Sanayileşmiş, ekonomik gelişmesini tamamlamış ülkelerde kişi başına ortalama günde 266 litre su tüketilirken, örneğin Afrika ortalaması 67 litre, Asya ortalaması 143, Arap ülkeleri ortalaması 158, Latin Amerika ortalaması ise 184 litredir.
Aslında su sıkıntısı yaşayan ülkeler arasında yer alan Türkiye'de kişi başına günde 111 litre su tüketilmektedir.
Su zengini bir ülkede kişi başına yıllık su tüketimi ortalama 10.000 m3 olarak kabul edilmektedir. Türkiye'de ise bu miktar 1830 m3 civarındadır.
Gerekli tedbirler alınmaz ise Türkiye'nin de 2010 yılından itibaren su bakımından yoksulluk sınırının altına düşebileceği hesaplanmaktadır.
Bu durum, Türkiye'nin su zengini bir ülke olmadığını göstermektedir.
Türkiye gibi su zengini olmayan ülkeler su kaynaklarını hakça, makul ve en iyi şekilde geliştirmek, yönetmek, kullanmak ve korumak zorundadırlar.
Bununla beraber, ülkemiz su konusunda işbirliği yapılması gerektiğinin de bilincindedir.
Bu işbirliğine suyun faydalarının paylaşılmasıyla başlanabileceğini düşünüyoruz.
Suyun, milletleri ayrıştıran değil, birbirlerine yakınlaştıran bir işbirliği alanı haline gelmesini savunuyoruz.
Bu itibarla, bu yılki Dünya Su Forumu'nun ana teması da "Farklılıkların Suda Yakınlaşması" olarak belirlenmiştir.
Değerli Misafirler,
Uluslararası toplum, susuz bir geleceğin olmayacağını gözönünde bulundurarak, gerekli politika değişikliğine gitmek mecburiyetindedir.
Mevcut sorunların ortadan kaldırılmasının şüphesiz en etkin yolu, devletlerin su yatırımlarına ağırlık vermelerinden, içme ve kullanma suyuna ilişkin altyapı çalışmalarının arttırılmasından geçmektedir.
Suyu sınırsız bir kaynak olarak görmeye son vermeli, tüketimimizi bu değerli kaynağın sınırlı olduğu bilincine göre uyarlamalıyız.
Su, aynı zamanda dünyamızı şekillendiren büyük bir doğal güçtür. Tabiatın bu gücünden en verimli şekilde ve sürdürülebilirlik ilkesini esas alarak istifade etmeliyiz.
Bunun için de su kaynaklarının akılcı yönetimini başarmak ve modern teknolojiden kuyumcu terazisi hassaslığında bir dengeyle yararlanmak zorundayız.
2000 yılındaki Birleşmiş Milletler Binyıl Bildirgesi ve 2002 senesindeki Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi, uluslararası camianın bu konuyu küresel düzeyde ele alma iradesini yansıtmaktadır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, konunun arzettiği önemin bir göstergesi olarak, 2005 ile 2015 yılları arasındaki 10 yıllık dilimi uluslararası "Hayat İçin Su" eylem dönemi olarak ilan etmiştir.
Konulan bu hedefler ve alınan kararlar su kaynaklarının uygun şekilde yönetiminin önemini göstermektedir.
Fakat bu hususta kayda değer bir ilerleme sağlayabilmek için, hükümetlerin, yerel idarelerin ve diğer paydaşların yoğun işbirliği yapmalarına ihtiyaç vardır.
Sayın Katılımcılar,
Dünya Su Forumu, üç yılı aşkın bir süreye yayılmış hazırlık faaliyetlerinin bir neticesi olarak, küresel sorunlara somut çözümler getirilmesi amacını taşıyan çok önemli bir süreçtir.
İstanbul buluşması kapsamında düzenlenecek 100'ü aşkın panelin, sunulacak 500'ü aşkın tebliğin, gerçekleştirilecek konferans, toplantı ve oturumların suyla ilgili meselelerin tüm teknik yönleriyle en ayrıntılı şekilde ele alınmasına imkan tanıyacağına, yeni fikirlere vesile olacağına inanıyorum.
Forumun sağlayacağı fikrî ve ilmî platform, yürütülecek bilgi ve tecrübe alışverişi ile mutabık kalınacak çözüm önerilerinin hepimizi önceki toplantılardan bir adım daha ileriye taşıyacağına yürekten inanıyorum.
Samimi kanaatim şudur: Devlet adamlarının, yöneticilerin görevi yalnızca kendi milletlerinin ve bugünkü nesillerin mutluluk ve refahını düşünmek olmamalıdır.
Gelecek nesillerin ve bizimle aynı olanaklara sahip olmayan milletlerin mutluluk ve refahını da gözetmekle mükellefiz.
Bu müşterek sorumluluğumuz çevre konularında daha da önem kazanmaktadır.
Zira, az önce de vurguladığım üzere, çevre konusundaki hatalarımızın telafisi, sanılanın aksine, mümkün olamayabilir. Bunun bedelini de maalesef gelecek nesiller, çocuklarımız ve torunlarımız ödeyecektir.
Değerli Katılımcılar,
Geçmişte "çevreci" olup-olmamak, bir siyasi tercih olarak algılanırken, bugün artık hepimiz "çevreci" olmak zorundayız.
Küresel sorunlara, küresel cevaplar gereklidir.
Bu vesileyle, hepimizi, çocuklarımız için, suyu minnetle kucaklayıp gelecek nesillere miras bırakabilecekleri sürdürülebilir bir 21. Yüzyıl inşa etmeye davet ediyorum.
Tüm uluslararası camiayı, iki kıtanın birleştiği İstanbul'da 5. Dünya Su Forumu çerçevesinde "Farklılıkları Suda Yakınlaştırmaya" çağırıyor, katılımınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyor, Forum çalışmalarında başarılar diliyorum."
Yazdır Paylaş Yukarı