Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirvesi'nde Yaptıkları Konuşma

03.10.2009
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
"Azerbaycan Cumhurbaşkanı ve Aziz Kardeşim Sayın İlham Aliyev,
Dost ve Kardeş Ülkelerin Kıymetli Cumhurbaşkanları,
Değerli Kardeşlerim,
Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Nursultan Nazarbaev,
Kırgız Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Kurmanbek Bakiyev,
Türkmenistan Devlet Başkan Yardımcısı Sayın Hıdır Saparliyev,
Kıymetli Katılımcılar, Aziz Kardeşlerim,

Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları 9. Zirve toplantısı vesilesiyle bugün Nahçıvan'da sizlerle birarada bulunmaktan çok büyük bir memnuniyet ve büyük bir mutluluk duyduğumu ifade ederek söze başlamak istiyorum.

Bu vesile ile "Dünyanın Görüntüsü" anlamına gelen adı gibi kendisi de güzel Nahçıvan'da sizlerle beraber olmayı bir ayrıcalık olarak görmekteyim.
Bizi Nahçıvan'a davet ettiği için de Sayın Cumhurbaşkanı, Değerli Kardeşime ayrıca bir kez daha teşekkür ediyorum.
Nahçıvan, Türkiye açısından çok büyük önem taşımaktadır. Nahçıvan bölgesindeki Azerbaycan ile sınırımız fiziki anlamda küçük, fakat siyasi anlamda büyüktür. 10-12 kilometrelik bir sınır ama, bunun anlamı siyasi olarak çok büyüktür. Bu sınırımız Türkiye'nin Türk Cumhuriyetleri ile coğrafi birlikteliğini de pekiştiren simgesel bir geçittir.

Öte yandan, Azerbaycan'ın diğer topraklarından kopuk olması neticesinde Nahçıvan ile komşuluk ve kardeşlik ilişkilerinin ötesinde bir kaynaşma içerisinde bulunmaktayız. Bu anlayış ile şahsım ve beraberimdeki Türk heyeti adına, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev'e Zirve toplantımızın Nahçıvan'da tertiplenmesinden dolayı en kalbi teşekkürlerimi sunmak isterim.

Değerli Cumhurbaşkanları,
Kıymetli Katılımcılar,

1992 senesinde başlattığımız Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirveler Süreci'nin bugünlere ulaşmasında hepimizin emeği ve siyasi iradesi belirleyici bir rol oynamıştır. 1992 yılından bugüne kadar geçen zamanda dünyamız siyasi, ekonomik ve güvenlik alanlarında küresel sınamalar ile karşı karşıya kalmıştır. Bu sorunlar Avrasya coğrafyasını etkilemiştir.

Kafkasya'da ve Orta Asya'da başta güvenlik alanında olmak üzere çeşitli tehditlerle karşı karşıya kalındığı bu dönemde, önemli dayanışma ve danışma platformu olarak Zirveler Süreci hem kardeş ülkelerimiz arasındaki ilişkileri, hem de küresel sorunları değerlendirme fırsatını bizlere vermektedir.

Kardeş ülkelerimiz arasındaki siyasi, ticari, ekonomik, kültürel ve sosyal konular öncelikli olmak üzere her alanda ilişkilerin geliştirilmesi, geleceğe dönük öngörüler, tahminler ve değerlendirmeler Zirveler Sürecinin gündeminde tabii ki önemli yer tutmaktadır.

Zirve bildirilerine de yansıyan kararlarımızı hayata geçirmek amacıyla büyük gayretler sarf etmekteyiz. Önümüzde kat etmemiz gereken bir hayli mesafe olmasına rağmen geldiğimiz durumdaki birikim ve kazanımlarımızı da göz ardı etmememiz gerekir. İnanıyorum ki bu süre içerisinde çok büyük mesafeler de katettik, başarılar elde ettik.

Türk Dili Konuşan Ülkeler Devlet Başkanları Zirveler sürecinin kurumsallaşması alanında bugün imzalayacağımız Nahçıvan Anlaşması ile gerçekten çok kıymetli ve tarihi bir adım atmış olacağız. Aslında bir rüyayı gerçekleştiriyoruz ve buna en çok kendisini Türk hisseden insanlar çok sevinecek, çok memnun olacaklardır. Bu vesileyle şunu da söylemek isterim: Türkler çok büyük bir coğrafyaya yayılmıştır ve kendini Türk hisseden milyonlarca insan vardır. Büyük bir millet içerisinde bugün ne mutlu ki ayrı ayrı bağımsız devletlerimiz vardır. Bu bağımsız devletlerimizin hepsi de çok büyük mesafeler katetmekte, başarılar elde etmektedir. Hepsinin de başı çok diktir. Bu bağımsız devletler arasında karşılıklı saygı ve eşitliğe dayalı bir işbirliği yapmak en tabii hakkımızdır. Kendini Türk hisseden herkes bu heyecanı duyar. Bu da gayet açıktır ki, bu beraberlik ve dayanışma hiçbir şeyin alternatifi de değildir, herhangi bir yere karşı da değildir, bundan herhangi bir olumsuz anlam çıkarmaya da hiç gerek yoktur. Bu da kendini Türk hisseden insanların, dayanışmayı, işbirliğini geliştirmesi gibi iyiniyetli, hayırlı bir teşebbüstür. İşte bu teşebbüsü bugün nihaileştiriyoruz ve imzalıyoruz burada. Bundan büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Gelecek nesiller açısından fevkalade önemli bir miras olan bu anlaşmayla teşkil edilecek altyapının, ülkelerimizin ve bulunduğumuz coğrafyanın uluslararası siyasette her geçen gün artmakta olan önemini yansıtan bir biçimde gelişip büyüyeceğine ve uluslararası işbirliğine katkı sağlayacağına samimiyetle inanıyorum.

Bugün hiçbir ülkenin karşı karşıya kaldığı sorunları tek başına çözmesi mümkün değildir. Bunun yanısıra ulusal kaynaklar ne kadar gelişmiş olursa olsun ekonomik ve toplumsal kalkınma sağlanmasında ülkelerin tek başlarına başarılı olmaları mümkün değildir. Nitekim kendi kendini izole eden ülkelerin kalkınma düzeylerinin diğer ülkelerden çok daha düşük olduğunu hep birlikte müşahede etmekteyiz. Ne kadar çok işbirliği varsa o kadar da çok refah ve kalkınma sözkonusudur.
21. yüzyılı, savaşların değil barışın, korkunun değil güvenin, haksızlığın değil adaletin, terör ve şiddetin değil huzurun, açlık ve fakirliğin değil refahın hakim olduğu bir yüzyıl yapabiliriz. Bu dünyanın kurulmasına katkı sunmak, hele bizim gibi aynı kültürü ve tarihi paylaşan bizlerin ortak sorumluluğu ve tarihi görevidir.

Ülkelerimiz arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler kayda değer bir noktaya ulaşmıştır. Bununla birlikte, ülkelerimizin nitelikli ve dinamik insan gücü, büyük yeraltı ve yerüstü kaynakları ile ilişkilerimizi daha da ileri noktaya götürme yönünde imkanlarımız mevcuttur. Özellikle ekonomik işbirliğine çok daha fazla önem veriyorum. Bu alanda yapılacak daha çok şey olduğuna ve potansiyelin büyük olduğuna inanıyorum. Bugün bütün dünya ekonomik bir krizden geçiyor, herkes etkileniyor. Türkiye G-20 toplantılarına iştirak eden bir ülkedir ve burada Türk dünyasının da sesi olmaktadır. Burada elde edilen tecrübeleri birbirimize aktarmalıyız ki, birimizin noksanını diğerimiz giderebilmeliyiz. Özellikle karşılıklı yatırımları artırmalıyız. Yatırımların artırılması için gerekli hukuki altyapıları da kolaylaştırmalıyız. Yatırımları sadece ticaret olarak değil, çok geniş alanda düşünmeliyiz. Finans yatırımlarına, turizm alanına çok önem vermeliyiz. Türk dünyasının dünyaca bilinen çok güzel bölgeleri vardır ve bu bölgeler ayrı ayrı hepimizin ülkelerindedir. Bunları ne kadar çok tanıtırsak, ne kadar çok buralara güzel yatırımlar yaparsak, inanıyorum ki hepsi birbirini tamamlayacaktır.
Bugünkü ekonomik ve ticari ilişkilerimiz, bu alandaki potansiyelimizi yansıtmaktan uzaktır. Başta enerji, ulaştırma, iletişim ve turizm olmak üzere ekonomik alandaki işbirliğimizi geliştirmemiz, özel sektörü karşılıklı yatırımlara teşvik etmemiz gerekmektedir. Öte yandan, Kars-Tiflis-Bakü demiryolu gibi Asya'yı Avrupa'ya bağlayacak yeni ulaşım koridorlarının kurulmasının ekonomilerimizin uluslararası pazarlarla bütünleşmesinde önemli rol oynayacağına inanmaktayım. Aslında tarihi yolları, İpek Yolu'nu canlandırıyoruz. Kazakistan'ı Avrupa'ya bağlıyoruz. Bu yolları da diğer kardeş ülkelerle irtibatlandırıp ulaşım meselesini hallediyoruz. Unutmayalım ki, ulaşım olmadan ekonomik işbirliğini temin etmek mümkün değildir.

Bu düşünceler ile Nahçıvan Anlaşması ile teşkil edeceğimiz İşbirliği Konseyi ve diğer mekanizmaların hem ülkelerimiz hem de bölgesel ilişkiler açısından önemli bir araç haline geleceğine inanıyorum.

Dünya'daki bu tür kurumsal beraberlikler kendi başlarına birer ağırlık merkezi teşkil etmektedirler. Avrasya coğrafyasında da benzer çok sayıda işbirliği mekanizması bulunmaktadır. Uluslararası ve bölgesel işbirliği örgütleri ve mekanizmaları arasındaki ilişkiler bugün önem kazanmaktadır.

1992 yılında başlattığımız Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirveler Süreci'nin çalışmalarında eksikliğini hissettiğimiz kurumsal altyapının Nahçıvan Anlaşması ile giderilecek olmasından büyük bir memnuniyet duyuyorum. 17 yıllık bir rüya bugün Nahçıvan'da gerçekleşmektedir.

Bu anlaşmanın onay işlemlerinin bir an evvel sonuçlanacağını ve müteakip Zirveye kadar Nahçıvan Anlaşması'nın öngördüğü yapılar ile Daimi Sekretaryayı işler hale getirebileceğimize de inancım tamdır. Yeni oluşturulan mekanizmaların, geçtiğimiz yıl Ekim ayı içinde İstanbul'da imzalanan anlaşmayla kurulan Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi ve TÜRKSOY ile beraber ülkelerimize çok güçlü bir kurumsal işbirliği altyapısını sunacaklarına inanıyorum. TÜRKSOY konusunda da Sayın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'in tekliflerini aynen destekliyoruz. Bu bağlamda, Sayın Nazarbayev'in Akademi fikrini de çok vizyoner bir fikir olarak görüyoruz. Unutmayalım ki, bizim bütün bu teşebbüslerimizin altında bilim, ilim, bilimsel çalışmalar olmalıdır. Bunları da akademisyenler yapacaktır. Dünya standarlarında, akademik kariyeri olan çalışmalar yapıldığı süre içerisinde, bütün bunlar, dünya kütüphanelerine ve dünyaya referans olacaktır. Bu konuda bizim eksikliğimiz vardır. Başka ülkelerin tarihi, tarihi mirasları, insanlığa katkıları ile ilgili çok şeyi biliyoruz, akademik şekilde yazılmalarından dolayı. Ama Türklerin dünyaya, insanlığa katkıları ile ilgili çok büyük işler olmasına rağmen, bunlar akademik şekilde sınıflandırılıp yazılmadığı için bilinmiyor. O bakımdan bu çalışmayı da çok değerli buluyoruz ve bunu da sonuna kadar destekleyeceğiz.

Tüm bu kuruluşlar Türk dünyasının tüm meselelerinin ortak bir şekilde sahiplenilmesine ve dünyaya anlatılmasına da imkân verecektir. Bu beraberlik belki ilk aşamada bir ülkü beraberliği olarak görülebilir. Ancak hedefimiz bu beraberliğimizin bölgemizde ve dünyada barışa, güvenliğe ve kalkınmaya destek sağlaması amacıyladır. Tekrar şunu ifade etmek istiyorum ki: Başka bir şeyin alternatifi değildir. Hepimiz başka kurumlarda da çok daha aktifiz ama, oralarda aktif olmamız, burada da aktif olmamıza engel değildir.

AB ile bütünleşen Türkiye, AB ve Türk Dünyası arasında da yakınlaşma işlevi, fonksiyonu görecektir. Diğer taraftan, Avrasya'daki pek çok işbirliği mekanizmasına üye olan Orta Asya Türk Cumhuriyetleri de Türkiye ve Avrupa'yı Asya ile yakınlaştıracaktır.

Avrasya'nın en önemli gündem maddeleri arasında yer alan enerji güvenliği konusunda da beraberliğimizin önemli hamle ve kazanımlara imkân vereceğine inanıyorum. Zira enerji kaynaklarının ve Doğu-Batı nakil hatlarının çeşitlendirilmesinde ülkelerimizin arz ettiği potansiyelin tam anlamıyla kullanılmasında bu beraberliğin önemli bir rolü olacaktır. Enerji kaynaklarının ve transit koridorlarının çeşitlendirilmesine yönelik projeler ülkelerimizin sürdürülebilir ekonomik kalkınması ve refahı açısından da hassasiyet taşımakta ve bu alandaki işbirliğimizin önemini arttırmaktadır.

Kardeş ülkelerimiz arasındaki işbirliğinin siyasi, kültürel ve ekonomik boyutu kadar toplumsal boyutu da önemlidir. Halklarımız arasındaki kaynaşmayı güçlendirmek amacıyla büyük kitlelere hitap edebilecek bazı etkinlikler de gerçekleştirebileceğimizi düşünüyorum. Bu çerçevede belirli aralıklarla olimpiyat oyunlarından esinlenerek geleneksel Türk sporlarının da yer alacağı sportif faaliyetlerin düzenlenmesini değerlendirmelerinize sunmak istiyorum. Spor, gençleri, yeni nesilleri birbirine kaynaştıran çok büyük bir faaliyet alanıdır. Zaman zaman nasıl olimpiyatlar yapılıyor, bu şekilde faaliyetler yapabiliriz diye düşünüyorum.
1992 yılında bu süreci birlikte başlattığımız Özbekistan ve Türkmenistan'ın Nahçıvan Anlaşması'na çok önem verdiklerini biliyorum. Sayın Özbekistan Cumhurbaşkanı, değerli kardeşimizin de bir gün aramızda olacağına inanıyorum.

Sayın Cumhurbaşkanları,
Kıymetli Katılımcılar,

Bugün burada bulunmamız vesilesiyle, Türk dış politikasına ilişkin değerlendirmelerimi de sizlerle kısaca paylaşmaktan mutluluk duyacağım.

Türkiye, bölgesinde, bir barış ve istikrar unsuru olarak mevcudiyetini sürdürmeyi hedeflemektedir. Bölgemizdeki ülkelerle yapıcı ilişkiler içinde bulunmaya yönelik yaklaşımımız sayesinde Türkiye, son 7 yıl zarfında komşularıyla sorunlarını çözüm yoluna koymuş, ilişkilerini son derece iyi bir noktaya getirmiştir.

Bölgemizdeki sorunlar, aynı zamanda küresel sonuçları olan sorunlardır. Dikkat ederseniz, dünyanın çok önemli olayları Türkiye'nin etrafında cereyan etmektedir. Bundan dolayı da bütün büyük ülkeler bu konularla yakından ilgilenmektedir. Ve bunlar uluslar arası krizlerdir. Bu yüzden bölgemizde izlediğimiz yapıcı ve barışçı politikanın, sadece bölgesel değil, aynı zamanda küresel barışa da hizmet ettiğine inanmaktayım.

Biz bu anlayış ile hareket ederek ülkemizi doğrudan veya dolaylı etkileyen tüm sorunların çözümüne aktif katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Pasif iyi komşuluk ilişkisinden, aktif dostluk ve işbirliği ilişkisine geçmeyi hedefliyoruz. Bunun bölge ve dünya barışına yaptığı katkı doğulu ve batılı bütün dostlarımız tarafından takdir edilmektedir.

Komşumuz Yunanistan'la devam eden diyalog süreci, bu durumun çok müşahhas örneğidir. Keza, son dönemde hız kazanan, komşumuz Ermenistan'la ilişkilerimizi normalleştirmeye yönelik gayretlerimiz iyi niyetimizi bütün dünyaya göstermektedir.

Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki ihtilaf başta olmak üzere, Güney Kafkasya'daki diğer ihtilafların da bölge ülkelerinin toprak bütünlüklerinin korunması temelinde kalıcı çözüme kavuşmasının zamanı gelmiştir.
Özellikle Azerbaycan'ın toprak bütünlüğüne çok önem veriyoruz. Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarında, bir an önce bu işgalin sona ermesi gerektiğine de çok inanıyoruz. Bunun için de artık zamanın geldiğine inanıyoruz. Arzu ediyoruz ki Karabağ sorunu, diyalog yoluyla, konuşarak, diplomasi ile çözülür ve bu şekilde bütün Kafkaslar'da barış hakim olur. Ama bunun şüphesiz ki adımı da işgalin sona ermesiyle gerçekleşecektir.

Türkiye'nin barış, güvenlik ve istikrar vizyonunun bölgemizde ve Avrasya coğrafyasında hakim kılındığı takdirde kronik sorunların kısa sürede çözümlenebileceğine inanıyoruz.

2008 Ağustos ayında Gürcistan'da yaşanan kriz sonrasında ortaya koyduğumuz "Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu" önerimiz, bu yöndeki çabalara önemli katkılar sunacaktır.
Bizi ve bütün dünyayı yakından ilgilendiren konuların başında, Irak'ın toprak bütünlüğü, siyasi birliği ve iç barışı geliyor.
Irak'ta tüm kesimleri kapsayan siyasi diyalog sürecinin devamına ve ulusal uzlaşının tesisine büyük önem atfediyoruz. Bu önemin bir tezahürü, Türkiye'nin girişimiyle başlatılan Irak'a Komşu Ülkeler Süreci'dir.

Irak bağlamında vurgulamak istediğim diğer bir konu da, gerek terörizmle mücadele, gerek ikili ilişkiler için önem arz eden Stratejik Diyalog Mekanizması'dır. Bu sürecin de geliştirilerek sürdürülmesine desteğimiz tamdır.

Türkiye olarak üzerinde hassasiyetle durduğumuz diğer bir bölgesel mesele de Filistin-İsrail ihtilafıdır.

Filistin-İsrail ihtilafının, yanyana barış ve güvenlik içinde var olacak iki devlet temelinde çözüme kavuşturulmasını, bölge ve dünya barışının vazgeçilmez bir şartı olarak görüyoruz.

Komşumuz Suriye'nin bölgesel barış, güvenlik ve istikrar arayışlarında kilit rol oynayabilecek konumda bulunduğunu her zaman söyledik. Keza, Lübnan da bölgesel istikrar bakımından kritik önem taşıyamaktadır. Türkiye olarak Lübnan'da kapsamlı bir siyasi uzlaşının hakim kılınmasına emek sarfediyoruz.

Komşumuz İran'ın, uluslararası toplumu uzun zamandır meşgul eden nükleer programı üzerindeki anlaşmazlığın, diyalog yoluyla çözümlenmesi taraftarıyız ve bu konudaki çabaları destekliyoruz.

Afganistan'ın içinde bulunduğu durum ve Pakistan'daki gelişmeleri de yakından takip ediyoruz. Afganistan ve Pakistan halklarının radikal akımlarla mücadelelerini destekliyor ve bu ülkelerin hakettikleri müreffeh hayat koşullarına kavuşmaları için bölgedeki altyapı yatırımlarımızı sürdürüyoruz.

Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Ada'da kapsamlı bir çözüm bulunmasına yönelik çabaları desteklemektedir. Mevcut müzakere sürecinde tüm tarafların yapıcı davranmaları halinde 2009 yılı sonuna kadar kapsamlı bir çözümün gerçekleşebileceğine inanıyoruz. Ada'da aslında 2004 yılında bu sağlanabilirdi. Bu konuda Türkiye BM programını destekledi ama, maalesef gerçekleşmedi. Ümit ediyorum ki, şimdi bu müzakereler neticelenir. Çünkü oradaki Kıbrıslı Türk kardeşlerimizin izolasyon altında kalmalarına herhalde hiçbir Türk'ün gönlü razı olmaz.

Türkiye olarak dünyanın çeşitli bölgelerinde BM, NATO, AB ve AGİT şemsiyesi altındaki barışı koruma faaliyetlerine de etkin katılım sağlamaya devam edeceğiz.

Kalkınma ile ilgili sorunlarının çözümü yolunda en az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri güçlü biçimde destekliyoruz. Bu anlamda Türkiye'nin TİKA teşkilatı çok büyük faaliyetler göstermektedir. Ayrıca Türkiye ve İspanya'nın ortak sunuculuğunda Birleşmiş Milletler girişimi haline gelen Medeniyetler İttifakı'nın çok önemli olduğuna inanıyoruz. Buna benzer çalışmaları Değerli Cumhurbaşkanı kardeşlerim de yapıyorlar özellikle dinler arasındaki diyaloğu artırmak için. Bunlara da çok değer veriyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanları,
Kıymetli Katılımcılar,

Türkiye'nin izlediği bu dış politikanın ilham kaynağı Türklüğün geleneksel anlayışına ve değerlerine dayanmaktadır. Nitekim bu dış politikamızın esinlendiği hoşgörü, iyi komşuluk, birbirine karşılıklı saygı gibi temel kavramlar Türk dünyasının birikim ve ortak değerlerin özünü teşkil etmektedir.

Bu kavramları en iyi şekilde hayata geçirebildiğimiz takdirde hem Türk Cumhuriyetleri arasındaki ikili meselelerin çözümüne hem de bölgesel işbirliği anlamında olumlu hamleler yapabileceğimize inanıyorum.
Bu vesileyle bütün bu faaliyetlere çok büyük gayret gösteren, büyük Cumhurbaşkanları olmuştur bütün ülkelerimizde. Onları rahmetle anıyorum. 1992 yılında bu faaliyetlerin başlamasında önemli katkısı olan Türkiye Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ı, Sayın Haydar Aliyev'i, ki kendisi hayatta iken bu konulara çok büyük destek vermiştir, muhakkak ki Sayın Türkmenbaşı'nı ve diğer bütün Türk Cumhuriyetlerindeki bütün devlet başkanlarını, bu konulara emek veren, gayret veren herkesi; hayatta olmayanları rahmetle anıyorum, hayatta olanlara da hep teşekkür ediyoruz, onlara da hep tabii ki minnet duygularımız var.
Sözlerime son vermeden sizi bir toplantıya davet ettiğimi duyurmak istiyorum. İslam Konferansı Teşkilatı içerisinde ki onun Dışişleri Bakanları toplantısı Kazakistan'a gelecektir önümüzdeki yıl. Geçen seneler Azerbaycan'da çok başarılı bir şekilde bu toplantılar yapılmıştır. Buranın bir ekonomik işbirliğini geliştirmekle ilgili komitesi vardır. Buna İSEDAK deniyor. Bu Komite'nin 25. Kuruluş Yıldönümü ve bu Komite'nin daimi başkanı da Türk Cumhurbaşkanı'dır. Bu 25. Yıl vesilesiyle bütün İslam ülkelerinin cumhurbaşkanlarını İstanbul'a davet ettik. Bu işbirliğini tekrar gözden geçirelim, yapılması gereken yeni faaliyetler, atılması gereken adımlar varsa bunları kararlaştıralım diye. Sizleri de bu toplantıya davet ediyorum. Gelirseniz bizi şereflendireceksinizdir.
Tekrar bizlere bu imkanı sunduğu için, Değerli Dostumuz Sayın Cumhurbaşkanı Aliyev'e teşekkür ediyorum ve bu hayırlı hareketin bütün Türk dünyasına, bütün dünya Türklerine de hayırlı olmasını temenni ediyorum. "
Yazdır Paylaş Yukarı