Atatürk'ün Ebediyete İntikalinin 71. Yıldönümü Nedeniyle Düzenlenen "Anma Toplantısı"nda Yaptığı Konuşma

10.11.2009
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
Saygıdeğer Konuklar,
Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Atatürk'ü ebediyete intikalinin 71. yıldönümünde saygı ve rahmetle anıyoruz.
Cumhuriyetimizin kuruluşunun 86. yıldönümünü kısa süre önce gururla ve coşkuyla kutlayan aziz milletimiz, bugün de Atatürk'ün hatırasını yad ederken, kendisine olan şükran duygularını bir kez daha göstermektedir.
Düzenlenen törenlerin, Cumhuriyetimizin değerlerinin, milletimizin değerleri olduğunu da en güçlü şekilde ifade ettiği kanaatindeyim.
Elbette bu toplantı, bir anma toplantısı olmakla birlikte, geçmişten günümüze ülke olarak geldiğimiz seviyenin değerlendirilmesi imkanını da bizlere vermektedir.
Yokluklar içerisindeki bir ülkenin, birlik ve beraberlik içinde yürütülen milli mücadele sonucunda bağımsızlığını kazanması ve tüm yaralarını sararak modern bir Cumhuriyete dönüşmesi hiç de kolay olmamıştır.
Milletimiz bu süreçte, Atatürk'ün önderliğinde büyük güçlüklerin üstesinden başarıyla gelmiştir.
Varlığına kastedilen milletimizin, uygar milletler topluluğu içindeki onurlu yerini alması ise, iftiharla üzerinde durulması gereken bir başka gurur tablosunu oluşturmaktadır.
Büyük bir asker olmasının yanında Atatürk, çağın gereklerini bilen, toplumun dinamiklerini doğru anlayan, insanları doğru yönlendiren, gerçekçi, yenilikçi bir devlet adamı ve lider olarak tarihe damgasını vurmuştur.
O, Türkiye Cumhuriyetini kuran siyaset ve devlet adamı olarak hepimizin ortak değeridir.
Onu ortak değer haline getiren en temel nitelikleri, Cumhuriyet aracılığı ile vatandaşı seçebilen ve seçilebilen reşit vatandaşlar haline getirmesidir.
Modernleşme hedefiyle ülkeye, topluma; kalkınma, gelişme ve çağdaşlaşma yönünde istikamet vermesidir.
Cumhuriyet, egemenliğin millete ait olduğunu göstermiş, onu siyasi iktidarın yegane kaynağı olarak esas alma ve başka tür yol, yöntem ve niyetleri ilga etme sürecini başlatmıştır.
Bugün demokraside geldiğimiz aşamanın arkasında da yine o büyük insanın "Cumhuriyet fazilettir" diyerek her biri faziletli insanlardan teşekkül etmiş bir modern toplum olarak Türkiye'yi hayal etmesi olmuştur.
Modernleşme, geleneksel dünyanın katılaşmış, içe kapanmış bir yapının tasfiyesiyle birlikte hem geleneği hem de modernliği değerlendirmenin, sonuçlar çıkartmanın yoludur.
Türkiye'nin, medeni dünya ile buluşmak yolunda attığı her adımda, imzaladığı her anlaşmada, şehirlerinin değişiminde, her bireyin hayatının daha zengin olmasında, bugüne ve geleceğe güven duymamızda modernleşme yönündeki bu irade vardır.
Atatürk batılılaşmadan değil modernleşmeden bahsetmiş, Türkiye'nin iddiasını da kesinlikle taklit olarak değil onun üzerine çıkma olarak tayin etmiştir. Bu güven ve cesaret, bugünkü problemlerimize bakışımızda da her zaman müracaat etmemiz gereken bir temel duruşu işaretler.
Her toplumun içinde çeşitli sebeplerden kaynaklanan problemler yaşanabilir. Ancak muhteşem tarihi geçmişimiz, emeklerimizi, alın terlerimizi, kanlarımızı birbirine karıştıran tecrübe, bu ülkede yaşayan herkesin birbirine duyduğu güven ve ortak kader, her türlü problemin üstünde bizi birleştiren unsurlardır.
Türkiye, her geçen gün tarihinden aldığı moralle, daha başarılı günleri yakalamakta ve umut dolu geleceğine doğru yürümektedir.
Bu başarının ardında, milletimizin büyük tarihi tecrübesi, yeniliklere açık ama şahsiyetini koruyan sentezci yapısı ve ideolojik tavırdan uzak itidali yatmaktadır.
Milli Mücadeleyi yapanlar ve Cumhuriyeti kuranlar, başta Atatürk olmak üzere milletimizin bu hasletlerine dayanarak büyük yeniliklere adım atmışlardır.
Kuruluş döneminde yapılan tartışmalardaki zenginlikler, Cumhuriyetin temel prensiplerindeki doğrulukları ortaya koymaktadır: Gerçekçilik, meşruiyetçilik ve sorunların barışçı çözümü için gayret göstermek...
Bu temel prensipler, Cumhuriyet döneminin kuruluş döneminden sonra kazandığı demokratik boyutun güçlenmesini sağlamıştır.
Bugün dünyadaki küreselleşme ve Türkiye'nin AB süreci de bu temel üzerinde kabul görmekte ve benimsenmektedir.
TBMM'nin ilk Başkanı, Milli Mücadelenin Başkomutanı ve Cumhuriyetin kurucusu Atatürk'ün karizmatik bir lider olduğuna şüphe yoktur.
Bu karizmanın elde edilmesi ve kullanılmasının başlı başına bir başarı olduğu açıktır.
Fakat Atatürk'ün büyük başarısı karizmasında değil, kurumsallaşmaya verdiği önemdedir.
Atatürk, şahsi karizmasıyla başardığı veya gündeme soktuğu konuları dahi kurumlara ve bilimsel düşünceye emanet etmiştir.
Bu, karizmanın, akla dönüşmesi ve kurumsallaşmasıdır.
O yüzden de Cumhuriyet döneminde yapılan yenilikler, gelip geçici bir heves olarak kalmamış hayata geçmiştir.
Akla ve kurumlaşmaya verilen önem sayesinde bir çok konuda vaktiyle muhalif olanlar, zamanla kazanılmıştır.
Atatürk bu bakımdan sadece harpte, cephelerde değil, sivil hayatta ve siyasette de cesaretle liderlik yapmıştır.
Savaştan çıkmış ve meslekten asker olan bir liderin "Yurtta ve dünyada barış" istemesi ve barış için çalışması bu medeni cesaretin sonucudur.
Günümüz dünyasında Türkiye ciddi sorunlarla ve büyük imkanlarla karşı karşıyadır.
Değerli Konuklar,
Bu noktada yapmamız gereken, Cumhuriyeti kuran kadroların prensiplerini hatırlamaktır: Gerçekçilik, meşruiyetçilik ve sorunların barışçı çözümü için gayret göstermek...
Bu prensipler bugün de bize yol göstermektedir. Türkiye demokratik bir hukuk devleti olarak yurt içindeki ve yurt dışındaki bütün sorunlarını barış içinde ve evrensel standartlara uygun bir şekilde çözmek istemektedir.
Geçtiğimiz birkaç yıl içinde bu istikamette çok büyük mesafeler aldık. Bu mesafe, yurt içinde de yurt dışında da çok açıkça görülebiliyor.
Bugün Türkiye, sorunlarını demokratik hukuk devleti ve evrensel standartları esas alarak çözmeye çalışan örnek bir ülkedir. Sadece kendi meselelerimizi, komşularımızla meselelerimizi değil, çevremizdeki her bölgenin ve küresel meselelerin çözümü için çalışıyoruz.
Artık sadece bölge ülkeleri değil, küresel ülke ve aktörler de Türkiye'yi muhatap alarak meseleleri çözmek istiyorlar.
ürkiye Cumhuriyeti giderek güçlenen demokratik hukuk devletiyle, ekonomisiyle, ordusuyla, dış politikasıyla ve sivil toplumuyla küresel bir cazibe merkezi olmaktadır.
Değerli Konuklar,
Bilindiği gibi, 14 yıl sonra Cumhuriyetimizin 100. kuruluş yıldönümünü kutlayacağız.
2023 yılında nasıl bir Türkiye görmek istediğimiz konusunda toplumun tüm kesimlerinin hemfikir olduğuna inanıyorum.
Türkiye'nin demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hak ve özgürlüklerindeki standartlarını daha da yükselterek; bilimde, sanatta, kültürde, siyasette, ekonomide elde edeceği büyük başarılarla, Cumhuriyetimizin kurucularının tasavvur ettikleri hedefleri yakalayacağına inancım tamdır.
Biz on kasımları büyük Atatürk'ün vefatı dolayısıyla hüzünle, ancak onun da işaret ettiği gibi, "naçiz vücudunun" değil ilkelerinin esas olduğu, gönül verdiği milletimizin adil ve kudretli bir millet olarak geleceğe yürümesi bakımından dönüp yine kendisinin fikirlerine baktığımız, onlar üzerine bir kez daha milletçe düşündüğümüz tarihler olarak görüyoruz.
Sözlerime son verirken, daha güçlü bir Türkiye için herkesi birlikte çalışmaya davet ediyorum.
Ebediyete intikalinin 71. yıldönümünde Cumhuriyetimizin kurucusu, milletimizin unutulmaz lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü saygı, rahmet ve şükranla anıyorum.
Yazdır Paylaş Yukarı