11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye Parlamenterler Birliği’nde konuştu. Eski bir parlamenter olarak 16 yıl boyunca meclis çatısı altında görev yaptığını belirten Cumhurbaşkanı Gül, siyasi hayatı boyunca en önemli konuşmalarını Meclis çatısı altında yaptığını ifade etti.
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye Parlamenterler Birliği’nde konuştu. Eski bir parlamenter olarak 16 yıl boyunca meclis çatısı altında görev yaptığını belirten Cumhurbaşkanı Gül, siyasi hayatı boyunca en önemli konuşmalarını Meclis çatısı altında yaptığını ifade ederek sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Meclis sadece milli iradenin temsil edildiği yer değildir; aynı zamanda çok önemli kararların alındığı, yasama faaliyetlerinin yapıldığı bir mekandır. Türkiye’de temsili demokrasi ilk meclisimizin açıldığı 1876 yılından beri var aslında. Zaman zaman sıkıntılarla da olsa devam etti, dolayısıyla köklü bir parlamenter sistem ülkemizde mevcut. Türkiye’de bir süredir yeni sistem tartışmaları var, sistem arayışları da devam ediyor.” Dedi.
Parlamenter sistemden yana olduğunu Cumhurbaşkanlığı döneminde de dile getirdiğini belirten Cumhurbaşkanı Gül: “Asıl önemli olan demokrasinin temel ilkelerinin muhafaza edilmesidir. Hukukun üstünlüğü unsurunun sistemin içerisinde bulunmasıdır. Kuvvetler ayrılığını bilhassa vurgulamak isterim. Velev ki Türk milleti sistem değişikliğine karar verirse ve bu yönde gerekli hukuki altyapı oluşturulursa, Meclisin çok güçlü olması gerekecektir. Meclisin yürütmenin etkilerinden kurtulması gerekir. Gelişmiş demokrasi ve gelişmiş hukuk düzeninin sistemin özü olması icap etmektedir.
Bugün dünya ve bölgemiz gerçekten hassas kritik bir süreçten geçiyor. Beş sene önce gerek Avrupa’da gerek Ortadoğu’da daha olumlu rüzgarlar esiyordu. Şimdi ise çok pozitif olmayan bir sürece girildi. Bu ortam içerisinde üç başlığa dış politika, ekonomi ve iç politika olmak üzere dikkat edilmesi gerekiyor.
Dış politika bağlamında ikinci bir soğuk savaşın başındayız. ABD ve Rusya ilişkilerinin istikameti, Ukrayna’nın başına gelenler, Kırım’ın uluslararası hukuka aykırı biçimde ilhak edilmesi. Tüm bu gelişmeler belli ki bu yeni dönemin uzun süreceğini gösteriyor.
Güneyimizde Ortadoğu kaos içerisinde. Siyasete başladığım 1991 yılında tek tehdit Saddam Hüseyin iken şimdi sayamayacağımız kadar çok tehdit var. Temel meselelerin hiçbiri halen çözüme kavuşturulamadı, kanayan yaramız Filistin meselesi hallolmadı, Irak iki savaştan sonra hala kaos içerisinde. Irak’ın toprak bütünlüğünü ve birliğini savunurken Suriye gözümüzün önünde kendini tüketiyor.
Bu olağanüstü dönem uzun sürecek, bilhassa Suriye’deki durum, çünkü çıkış stratejisi tespit edilmeden, kervan yolda düzülür anlayışıyla açılmış bir cephe. 2 milyon Suriyeli mülteciyi ülkemizde ağırlıyoruz. Almanya’nın son 30 yılda 2 milyon göçmen aldığı düşünüldüğüne durum daha açık hale geliyor. Her geçen gün yeni yeni yapılanmalar ortaya çıkıyor. Libya’dan diğerlerine kadar geniş coğrafyada karışıklık devam ediyor.
Bütün bunların Türkiye için yansımaları olacaktır, bilhassa terörizm, aşırıcılık ve radikalleşme konusunda. Çekinerek de olsa Afganistan-Pakistan benzetmesini söylüyorum, zira gelişmelerin neticesine hazırlanmamız gerekiyor.
Ekonomik gelişmeler de siyasi durumla doğrudan bağlantılı. Büyümek için siyasi iklimin elverişli olmasına, yatırımın olmasına, yatırım için yeterli tasarrufun bulunmasına ihtiyaç var. Ülkemizde yeterince tasarruf olmadığı için başkalarının tasarrufunu kullanmak durumundayız. Dolayısıyla hukukun üstünlüğü, güvenin sağlam olması ve öngörülebilirlik önemli unsurlar. Son 15 senede yapılan hukuk ve demokratik reformları ekonomimizi de güçlendirdi. Ancak reformlara devam edilmesi gerekiyor.” diye konuştu.
Önümüzde tehditler ve fırsatlar var.
Avrupa’da bir duraklama döneminin yaşandığına dikkat çeken 11. Cumhurbaşkanı Gül, “Elde ettiğimiz yeni pazarlar da hercümerc halinde. Önce bütün bunlardan kendimizi korumamız daha sonra da pozitif bir gündem yaratarak fırsatlardan istifade etmemiz lazım. Bu bakımdan siyasi istikrar önemli. Ancak siyasi istikrarı Mecliste çoğunluk olarak görmek dar bir bakış açısı olacaktır. Çoğulculuk ve demokrasi perspektifinden bakmamız gerekiyor. Bu bakımdan geleneksel siyasi tarzımızı değiştirmemizin zamanı geldi. Zira siyasi tarihimize baktığımızda iç mücadelelerin enerjimizi tükettiğini göreceğiz. Kıran kırana mücadeleden vazgeçmeliyiz. Farklı fikirleri farklı jargonlarla dile getirebilmemiz lazım. Yoksa bir çok fırsatı kaçırabiliriz. Türkiye büyük bir ülke, ihtişamlı bir ülke. Türkiye’yi dünyanın dört bir tarafında temsil etme onurunu yaşadığımda bunu hep gördüm ve gurur duydum.
Bizim önümüzdeki sınav Türkiye’yi bu şekilde mi götüreceğiz yoksa orta gelir seviyesini aşmış gelişmiş bir ülke haline mi geleceğiz. Türkiye potansiyeli itibarıyla orta gelir seviyesini her hal ve karda sağlayacaktır. Ancak bu seviyeyi aşmak özel bir hamle ve gayret gerektiriyor. Esasen şanslı durumdayız, zira son yıllarda önemli reformlar yapıldı ciddi kazanımlar elde edildi. Olumlu sayfayı açarsak pek çok şey var. Öte yandan kritik sayfayı açarsak yapmamız gerekenleri sıralarsak orda da çok şey var.
Önümüzde tehditler ve fırsatlar var. Evvelce fırsatlardan daha çok söz ederim ancak artık tehditler eskiye oranla daha fazla ve devasa boyutta. Türkiye’nin bu kritik kırılgan ortamda daha güçlü şekilde yoluna devam etmesi gerekiyor. Yoksa zaman kaybı olacaktır. Bu hassas dönemde tehditlerle mücadele edebilmek için, milli birlik ve beraberliğimizi farklılıklar içerisinde güçlü tutmak zorundayız. Tek çıkış yolumuz demokrasi ve hukuk standartlarımızın yükseltilmesi, bunun her alanda etkisi olacaktır.” dedi.
Cumhurbaşkanı Gül, daha sonra sözlerini şu şekilde noktaladı: “Bizim bugünkü şartlar altında geçmişi unutmadan yapmamız gerekenler var, en başta da Türkiye’yi daha güçlü daha özgür kılmak için standartlarımızı yükseltmek, bunu da siyaset yapacak, Meclis yapacak. Türkiye’de en kolay şey siyaseti ve Meclis’i tenkit etmek, karikatürize etmek. Hiçbir ülke kendi halkını temsil eden kurumları bu kadar kolay yıpratmaz.