KİTAPLAR

Fotoğraf Galerisi

Video Galeri

Günün Fotoğrafı

 

“Zengin Kültür Mirasımızın Korunması ve Yarınlara Aktarılması, Tarihî Bir Sorumluluk ve Gelecek Nesillere Borcumuzdur”

10.06.2014
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
“Zengin Kültür Mirasımızın Korunması ve Yarınlara Aktarılması, Tarihî Bir Sorumluluk ve Gelecek Nesillere Borcumuzdur”

 

Cumhurbaşkanlığının himayesinde düzenlenen ve kültürel mirasın korunarak gelecek nesillere ulaşabilmesinin önemini vurgulayan “Uluslararası Önleyici Koruma Sempozyumu”na katılan davetliler için Tarabya Köşkü’nde bir resepsiyon veren Bayan Gül, “Yaklaşık 65 bin tescilli kültür varlığı ve müzelerimizdeki milyonlarca eser ile Türkiye, dünyanın en zengin açık hava müzelerinden biridir” dedi.

 

 

Hayrünnisa Gül, Cumhurbaşkanlığının himayesinde düzenlenen ve kültürel mirasın korunarak gelecek nesillere ulaşabilmesinin önemini vurgulayan “Uluslararası Önleyici Koruma Sempozyumu”na katılan davetliler için Tarabya Köşkü’nde bir resepsiyon verdi.

Bayan Gül, resepsiyonda yaptığı konuşmada, doğal güzellikleri, tarihî ve kültürel zenginlikleriyle bir kültür başkenti olan İstanbul’da konuklarıyla bir araya gelmekten duyduğu mutluluğu ifade etti.

 

 

Bugün gerçekleştirilen Uluslararası Önleyici Koruma Sempozyumu’na ve davete katılan tüm misafirlere katımları için teşekkür eden ve “Tarabya Köşkü’ne hoş geldiniz” diyen Bayan Gül sözlerini şöyle sürdürdü: “Üzerinde yaşadığımız bu topraklar, on iki bin yıl öncesine dayanan tarihiyle dünyada eşine az rastlanır zenginlik ve çeşitlilikte bir kültürel mirasa sahiptir. Yaklaşık 65 bin tescilli kültür varlığı ve müzelerimizdeki milyonlarca eser ile Türkiye, dünyanın en zengin açık hava müzelerinden biridir. Sahip olduğumuz bu zengin kültür mirasının korunması ve yarınlara aktarılması, tarihî bir sorumluluk olduğu kadar geleceğe ve bizden sonraki nesillere de borcumuzdur.”

Kültür mirasının yaşatılmasında korumanın, üzerinde en çok durulması gereken konulardan biri olduğuna işaret eden Bayan Gül, koruma konusunun, temelde bir bilinçlenme ve eğitim meselesi olduğunu vurguladı.

“CUMHURBAŞKANLIĞINDA İLK GÜNDEN İTİBAREN KORUMA BİLİNCİNİN YERLEŞMESİNE ÖZEL ÖNEM VERDİK”

Konuşmasında Bayan Gül, “Biz de Cumhurbaşkanlığında ilk günden itibaren koruma bilincinin yerleşmesine özel bir önem verdik. Köşk’te zengin bir koleksiyon var. Birçoğu Atatürk zamanında saraylardan getirtilen gümüş, porselen, cam, çini, sedef, seledon objeler, tarihî halı ve mobilyalar, paha biçilmez tablolar bu koleksiyonun en önemli unsurları olarak sayılabilir. Ancak ne yazık ki bu kıymetli eserlerin pek çoğu iyi durumda değildi. Nadide gümüş sofra takımları nikelle kaplanmış, neredeyse tanınmaz hale gelmişti. Yağlı boya tablolar cam kaplanarak çerçevelenmiş; camın yapıştığı bazı çok kıymetli eserler küflenmeye başlamıştı. Orijinali altın varak olan çerçeveler yaldızla boyanmıştı. Depoda eski, kıymetli gümüş bir obje bulduk. Ancak ne olduğuna, nereden geldiğine dair hiç bir bilgi yoktu. 2011 yılında İngiltere’ye gerçekleştirdiğimiz devlet ziyareti sırasında Prens Charles ile bir sergiyi gezerken bu objenin bir eşini gördüm. Bu ipucundan hareketle o eserin 19. yüzyılda İngiltere tarafından Osmanlı Sultanı’na hediye edildiği bilgisine ulaştık ve kötü durumdaki eseri İngiltere’ye gönderip restore ettirdik. Yağlı boyayla boyanmış bir asker heykelimiz vardı. Boyanın temizlenmesi konusunda raporun gelmesi o kadar uzun zaman aldı ki ‘Bizim asker terhis olmadı mı hala?’ diye esprilere konu oldu. Sonunda inisiyatifi biz almak zorunda kaldık. Temizlendiğinde de eserin güzelliğiyle birlikte sanatçının imzası da ortaya çıktı. Bu hataların hiçbiri kötü niyetle yapılmadı elbette... Koruyalım derken birçok tarihî obje değersizleştiriliyor. Hiç dokunulmasa çok daha iyi olur aslında” dedi.

KÖŞK’TEKİ KOLEKSİYONUN İYİLEŞTİRİLMESİ İÇİN YAPILAN ÇALIŞMALAR

Köşk’te gördükleri bu eksiklikleri gidermek ve koleksiyonun mevcut durumunu iyileştirmek için öncelikle depolarda unutulmuş değerleri gün yüzüne çıkardıklarını anlatan Bayan Gül sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu eserler göz önünde olsun ki, yaşasınlar, istedik. Göz önünde olmayan zenginliklerimiz maalesef unutuluyor ve zamanın yıpratıcı etkisine terkediliyor. Konservasyon ve restorasyon sürecini başlatmadan önce yurt içinde ve yurt dışında kapsamlı araştırmalar yaptık ve her alanda işin uzmanlarına ulaşmaya çalıştık. Yurt dışı ziyaretlerimizde vaktimizin büyük çoğunluğunu sarayların bodrum katlarındaki restorasyon atölyelerinde geçirdik. Bu araştırmalar neticesinde halı, porselen ve cam restorasyonunda ülke olarak iyi düzeyde olduğumuzu görmek bizi mutlu etti. Mesela halılarımızı restore ettirdiğimiz Aksaray’daki atölye bu alanda dünyanın en iyilerinden biri... Buckingham Sarayı’nın halılarını da onlar tamir ediyor.”

Bayan Gül, cam ve porselen tamirinde de İstanbul’da çok başarılı ustalarımız bulunduğunu ifade ederek, “Dolmabahçe Sarayı’ndan gelen paramparça olmuş opalin bir vazomuz vardı. Parçalarını bir torbada bulduk, üşenmeyip saydım: Tam 40 parçaydı. Şimdi salonlarımızdan birini süslüyor; yakından baksanız bile tamir gördüğünü anlayamazsınız” dedi.

YURT İÇİ VE DIŞINDAKİ RESTORASYON ÇALIŞMALARI

Tablo ve çerçeve restorasyonu konusunda ise yeterli insan kaynağına sahip olmadığımızın ortaya çıkması üzerine yurt dışında alternatif arayışına gidildiğini anlatan Bayan Gül, bu konudaki araştırma safhasının bir yıl sürdüğünü; Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi pek çok ülke ile yazışıldığını ve sonunda Hollanda Kraliyet Müzesi ile iş birliği yapılmasına karar verdiklerini söyledi. Bu arada Cumhurbaşkanlığı Çankaya ve Tarabya yerleşkelerinde eskiden depo olarak kullanılan bazı alanların konservasyon atölyeleri olarak renove edildiğini anlatan Bayan Gül, tablo ve çerçevelerin konservasyonun Cumhurbaşkanlığındaki bu atölyelerde, restorasyonun da İstanbul Mimar Sinan Üniversitesi’nde oluşturulan atölyelerde yapıldığını söyledi.

ESERLERİN SAKLAMA, TAŞIMA VE SERGİLEME KOŞULLARI İYİLEŞTİRİLDİ

Bayan Gül, “Köşk’te yalnızca eserlerin durumu değil saklama ve sergileme koşulları da çok parlak değildi ne yazık ki. Restorasyon süreci devam ederken bir yandan da eserlerimiz için uygun saklama ve teşhir imkanları sağlandı. İklimlendirmesi, aydınlatması, raf sistemi ve zemin döşemesiyle oldukça modern ve teknik donanımı yüksek depolama alanları oluşturuldu. Ayrıca taşıma sistemleri konusunda da titiz bir çalışma yürütüldü. Rijks, Metropolitan, Loure gibi dünyanın önde gelen müzeleriyle temasa geçilerek onların sistemleri incelendi. Köşk’te tablo ya da obje taşımanın kuralları oluşturuldu. Kurum dışına gönderilecek her tablonun tutanakla durum tespiti yapılıyor ve sigortalanarak ‘Turtle’ denilen özel taşıma kutularında taşınıyor. Vakumlu, havası ayarlanabilen, tekerlekli bu kutular uçaktaki basınçtan bile etkilenmiyor. Kurum içindeki taşımalar için de daha basit çantalar geliştirildi. Ayrıca ilgili bütün personelimize bu yeni sistemle ilgili gerekli eğitimler verildi” dedi.

KÖŞK KOLEKSİYONU DİJİTAL ORTAMA AKTARILDI

Bu süreçteki en önemli çalışma konularından birisinin de, Köşk koleksiyonunun dijital ortama aktarılması olduğuna işaret eden Bayan Gül, RFID sisteminin kurulduğunu ve envanterdeki bütün bilgilerin bu sisteme girildiğini anlattı. Böylece eserlerin kontrol ve takibinin daha kolay, sağlıklı ve güvenli olarak yapılması sağlandığını kaydeden Bayan Gül, “Bilgisayar, tablet bilgisayar ve akıllı telefonlara yüklenebilen bir program vasıtasıyla eserlerle ilgili her türlü bilgiye her an rahatlıkla ulaşılabiliyor. Ayrıca, eserlere optik okuyucu ile sesli tanıtım sistemi kuruldu. Türkiye’de bu alanda ilk kez uygulanan bu sistemle esere yaklaştırılan bir aparat vasıtasıyla tüm bilgiler Türkçe ve İngilizce olarak dinlenebiliyor” dedi.

Bayan Gül, tüm bu çalışmaları hayata geçirirken tek gayelerinin, Cumhurbaşkanlığına Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst makamına yaraşır bir temsil niteliği kazandırmak olduğunu vurguladı.

“STANDARTLAR OLUŞTURMAYA VE KURUMSALLAŞMAYA ÖZEL ÖNEM VERDİK”

Yaptıkları bütün işlerde standartlar oluşturmaya ve kurumsallaşmaya özel önem verdiklerini de ifade eden Bayan Gül şöyle konuştu: “Doğru bir model ortaya koyabilmek kadar onun devamlılığını sağlamanın da önemli olduğunu düşünüyoruz. Dilerim, Cumhurbaşkanlığında hayata geçirdiğimiz bu çalışmalar ülkemizde konservasyon ve restorasyon konusundaki duyarlılığın artmasına ve başta müzelerimiz olmak üzere tüm kurumlarımızda koruma bilincinin gelişmesine yardımcı olur. Bu vesileyle, bu çalışmaları büyük bir özveriyle yürüten Cumhurbaşkanlığı personeline teşekkür ederim.”

Bayan Gül, sözlerini, “Uluslararası Önleyici Koruma Sempozyumu’nun tüm bu tecrübenin kalıcı olmasına ve bu alanda dünyadaki gelişmelerin ülkemiz gündemine taşınmasına katkıda bulunmasını temenni ediyorum. Sempozyumun hayata geçirilmesinde emeği olan herkese ve siz değerli katılımcılara bir kez daha teşekkür ediyor; güzel bir akşam geçirmenizi diliyorum” diyerek tamamladı.

Tarabya Köşkü’ndeki resepsiyona, aralarında uluslararası platformlarda çalışmalar yapan, UNESCO, ICOM-CC, ICOMOS ve ICORP yetkilileri, çeşitli ülkelerden akademisyenler, uzmanlar ve sanatçıların da yer aldığı yaklaşık 250 davetli katıldı.

Tüm Haberler

Yazdır Paylaş Yukarı