Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen Dünya Tüketici Ürünleri Forumu’na katılan Cumhurbaşkanı Gül, perakende sektörünün, ortaya koyduğu performansla Türk ekonomisinin lokomotif sektörü olduğunu kaydederek, “Ekonomimiz 2010 yılında %9,2; 2011 yılında ise %8,5 oranında büyüyerek AB ve OECD ülkeleri arasında birinci, dünyada ise Çin’den sonra en hızlı büyüyen ikinci ülke konumuna geldi. Bu etkileyici büyüme performansında kamunun katkısı sınırlı olup asıl öncü rolü özel sektörümüz oynamıştır” dedi.
Forumda yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu yıl 56.sı düzenlenen Dünya Tüketici Ürünleri Forumu Küresel Zirvesi’nde konuklara hitap etmekten duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Gül, 150 ülkeden yaklaşık 400 farklı büyüklükteki perakendeci ve üretici kuruluşun CEO ve Başkanlarını ülkemizde bir araya getirdikleri için forumun eşbaşkanları Muhtar Kent ve Lars Olofsson’a teşekkür etti.
“TÜRKİYE TOPLAM PERAKENDE BÜYÜKLÜĞÜ BAKIMINDAN DÜNYADA ONUNCU, AVRUPA’DA İSE YEDİNCİ”
Gerek Avrupa’da, gerek dünyanın başka bölgelerinde ekonomik krizin devam ettiği bir ortamda, en kritik sektörlerden biri olan tüketici ürünleri sektörünün önde gelen firmalarının İstanbul’da bir araya gelmelerinin önemine değinen Cumhurbaşkanı Gül, “Bugün burada bulunan firmaların yaklaşık 3 trilyon dolarlık ciro yarattığı; 10 milyon kişiye doğrudan iş ve en az 100 milyon kişiye de dolaylı olarak istihdam sağladığı düşünüldüğünde toplantının önemi ortadadır. Öte yandan, tüketici ürünleri sektörü ülkemiz ekonomisi bakımından da kritik önemi haiz bir sektördür. Zira Türkiye, bugün toplam perakende büyüklüğü olarak dünyada onuncu, Avrupa’da ise yedinci ülke konumundadır” dedi.
TÜRKİYE PERAKENDE SEKTÖRÜNÜN 2011 CİROSU 175 MİLYAR DOLAR
Cumhurbaşkanı Gül, 2011 yıl sonu itibarıyla Türkiye perakende sektörünün yaklaşık 175 milyar dolar ciroya sahip olduğunu kaydederek, bunun içerisinde yer alan organize perakende sektörünün cirosunun ise yaklaşık 75 milyar dolar civarında hesaplandığını aktardı. Sadece 2011 yılında kaydedilen büyüme ile genel perakende sektöründe yaklaşık 100 bin kişiye, elektronik perakendeciliğinde ise yaklaşık 5 bin kişiye yeni istihdam imkânı sağlandığını söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, perakende sektörünün, ortaya koyduğu bu performansla Türk ekonomisinin lokomotif sektörü olduğunu vurguladı.
DÜNYA EKONOMİSİNİN SON YILLARDA YAŞADIĞI TÜRBÜLANSLAR
Dünya ekonomisinin 2007 Ağustos ayından beri ciddi türbülanslar yaşadığına dikkat çekerek, küresel düzeyde ve özellikle Avrupa’da meydana gelen ekonomik krizin olumsuz etkilerinden hiçbir ülkenin muaf olmadığını, çünkü günümüzde tüm ekonomilerin artık birbirine bağımlı olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Gül, “Büyük kamu borç yükleri, bütçe açıkları, reel sektörde yaşanan durgunluktan kaynaklanan negatif makro ekonomik göstergeler geleceğe yönelik olumlu beklentileri azaltmaktadır. Birçok ülkedeki yüksek işsizlik oranları ise toplumsal yansımaları da olan diğer bir kritik sorun olarak karşımıza çıkmaktadır” diye konuştu.
“DÜNYA EKONOMİSİ ADETA BİR ‘EKONOMİK DEHŞET DENGESİ’ HALİNDE”
Finans sektöründe 2008 yılından itibaren görülmeye başlanan sorunların maalesef köklü bir şekilde çözülemediğine de işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, ülkelerin ağırlıklı olarak merkez bankalarının şimdiye kadar görülmemiş büyüklükteki likidite operasyonlarıyla bazı tedbirler almaya çalıştıklarını, ancak sadece merkez bankaları sahnede olunca ve sadece para basmak bir çözüm olarak ortaya konunca güven ortamını sağlamanın mümkün olmadığını ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü: “Sonuç olarak, ‘sürünen bir küresel kriz algısı’, tüketiciler, üreticiler ve aynı şekilde yatırımcıların beklentilerini olumsuz yönde etkilemektedir. Halihazırda dünya ekonomisi adeta bir ‘ekonomik dehşet dengesi’ halindedir.”
“FELAKET SENARYOLARINDAN KURTULMANIN YOLU HEP BİRLİKTE ÇALIŞMAKTAN GEÇİYOR”
Büyük ekonomilerden birinin kamu borçlarını çevirememesi veya ekonomik bloklar arasında başlayacak bir korumacılık savaşının, tüm dünya ekonomisini alt-üst etme potansiyeline sahip olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, böyle bir felaket senaryosundan kurtulmanın yolunun ise; gelişmiş, yükselen veya gelişmekte olan tüm ülkelerin aynı güvertede olduklarının bilinciyle; daha fazla üretim, daha fazla yatırım ve daha fazla ticaret için hep birlikte hareket etmekten geçtiğini belirtti.
“TÜRKİYE YÜKSELEN EKONOMİLER ARASINDA MÜSTESNA BİR YERE SAHİP”
Son 50 yılda dünya ekonomisinin çeşitli ülke grupları arasındaki gelir dağılımında büyük değişikliklerin yaşandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, “1960-1985 yılları arasında küresel ekonomik hâsılanın yaklaşık üçte ikisi gelişmiş ülke ekonomileri tarafından üretilmekteydi. Bu oran zaman içerisinde gerilemeye başladı. Küresel ekonomik krizin etkisini iyice hissettirdiği 2008 yılında %56 olan bu oran; bu yıl itibariyle %50'ye gerilemiştir. Buna karşılık, yükselen piyasa ekonomilerinin 1960’larda sadece %17 olan küresel ekonomik hasıla içindeki payının, 2013 yılı itibariyle %50'ye yükselmesi beklenmektedir. Bahsekonu trend böyle devam ettiği takdirde, 2030 yılı itibariyle yükselen piyasa ekonomilerinin küresel hasılanın yaklaşık üçte ikisini üreteceği tahmin edilmektedir. Bu veriler ışığında dünya ekonomisinin geleceği bakımından yükselen piyasa ekonomilerinin oynayacağı kritik rol aşikardır. Türkiye söz konusu yükselen ekonomiler arasında müstesna bir yere sahiptir. Ülkemiz her geçen gün dinamizm kazanan ekonomisiyle, hem kendini, hem de etrafında yer alan kritik coğrafyaları dönüştürebilecek vizyon ve potansiyele sahiptir” dedi.
“BUGÜNKÜ EKONOMİK BAŞARININ ARKASINDA 2002 YILINDAN İTİBAREN UYGULANAN REFORMLAR VAR”
Avrupa’da yaşanan derin ekonomik kriz ve Orta Doğu’da cereyan eden büyük halk hareketlerine rağmen, Türkiye’nin büyümeye ve kalkınmaya devam ettiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, küresel ekonomik krize rağmen Türk ekonomisinde görülen ekonomik istikrar, sıkı mali disiplin, hızlı büyüme ve güçlü bankacılık sektörünün ardında; 2002 yılından itibaren hayata geçirilen köklü iktisadi, siyasi ve hukuki reformların bulunduğunu belirtti.
TÜRKİYE’NİN KÜRESEL KRİZ DÖNEMİNDEKİ PERSPEKTİFİ
Cumhurbaşkanı Gül, 2008 yılına gelindiğinde ülkemizin sağlam bir kamu maliyesi ve güçlü bir bankacılık sistemine sahip olduğunu, 2009 yılında, küresel krizin en yoğun olarak yaşandığı dönemde birçok Avrupa ülkesinde hükümetler kamu harcamalarını ve bütçe açığını artırarak krizden çıkmak gibi bir çözüm arayışındayken Türkiye’de bunun tam tersi bir strateji izlendiğini, 2009 yılında üç yıllık Orta Vadeli Program’ın açıklandığını ve üç yıl içerisinde mali disiplinin nasıl güçlendirileceğine ilişkin bir perspektif ortaya koyulduğunu belirtti.
2010 VE 2011 YILLARINDA TÜRKİYE’NİN REKOR BÜYÜME PERFORMANSI
Kriz sırasında Türkiye’de ekonomi yönetiminin aldığı kararlar ve bunların ekonomiye yansımalarının pek çok ülkeden farklı olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye ekonomisinin, başta Avro Bölgesi ülkeleri olmak üzere birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeden kendini pozitif bir şekilde ayrıştırdığını belirtti. Cumhurbaşkanı Gül sözlerini şöyle sürdürdü: “Ekonomimiz 2010 yılında %9,2; 2011 yılında ise %8,5 oranında büyüyerek Avrupa Birliği ve OECD ülkeleri arasında en yüksek büyüme oranını yakalayan, Çin’den sonra en hızlı büyüyen ikinci ülke konumuna geldi. Burada bir noktanın altını çizmekte yarar görüyorum; yakalamış olduğumuz bu etkileyici büyüme performansında kamunun katkısı son derece sınırlı olmuştur. Büyümemizde asıl öncü rolü özel sektörümüz oynamıştır. Zira bu dönemde sıkı bütçe disiplininden asla vazgeçmedik. Nitekim Türkiye’de toplam kamu borç stokunun millî gelire oranı yaklaşık %39 civarında olup bütçe açığının millî gelire oranı ise %1.4’e gerilemiştir. Bugün Avro Bölgesi’nin bazı ekonomilerinde bu oranların sırasıyla %100’ün ve %10’ların üstünde seyrettiği dikkate alındığında Türk ekonomisinin diğer ekonomilerden ne denli pozitif olarak ayrıştığı daha iyi anlaşılacaktır.”
“2009 NİSAN AYINDAN BU YANA YAKLAŞIK 4 MİLYON KİŞİYE YENİ İSTİHDAM SAĞLANDI”
Cumhurbaşkanı Gül, Avrupa ekonomilerinin ortalamasından yaklaşık 5 kat daha hızlı büyüyen Türkiye’nin, önümüzdeki dönemde de büyümeye ve kalkınmaya devam edeceğini vurguladı. Uygulamaya konulan akıllı ve zamanlı politikalar sayesinde bu büyümenin aynı zamanda “istihdam yaratan” bir büyüme olduğunu da işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, krizin işgücü piyasası üzerindeki etkilerinin en yoğun hissedildiği 2009 Nisan ayından bu yana Türkiye’de yaklaşık 4 milyon kişiye yeni istihdam sağlandığını belirtti.
“ÜLKEMİZDE GÜNLÜK 1 DOLARIN ALTINDA GELİRE SAHİP NÜFUS SIFIRLANDI”
Diğer ülkelerle mukayese edildiğinde Türkiye’nin, son dönemde en yüksek istihdam sağlayan ve işsizlik oranını en hızlı düşüren ülkeler arasında üst sıralarda yer aldığını söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, ülkemizde günlük 1 doların altında gelire sahip nüfusun sıfırlandığını kaydetti. Cumhurbaşkanı Gül, günlük geliri 4,3 doların altında olan nüfus 2002 yılında %30 iken, 2010 yılında bu oranın %3,66’ya düştüğünü, küresel krizden sonra dünya genelindeki eğilim, gelir adaletsizliğinin artması yönünde olurken Türkiye’de tam tersi bir gelişme yaşandığını kaydetti.
“BUGÜN TÜRK EKONOMİSİNİN SAĞLAM OLMASINI SAĞLAYAN ALANLARDAN BİRİ BANKACILIK SEKTÖRÜDÜR”
Ülkemizin gelir dağılımının her geçen yıl iyiye gittiğini, zenginle fakir arasındaki uçumun daraldığını dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, “Böylece ortaya çıkan geniş orta sınıf, iç piyasamızın canlılığının en önemli sebeplerinden birisidir. Bu durum, siz perakende sektörünün önde gelen firmaları için de altın fırsatlar sunmaktadır. Bugün Türkiye ekonomisinin ayaklarını yere sağlam basmasını sağlayan önemli bir alan, örnek bir bankacılık sektörü ile güçlü bir düzenleme ve denetleme çerçevesidir. Günümüzde pek çok gelişmiş ülkenin bankacılık sektörünün karşı karşıya kalmış olduğu zafiyetler, vakitlice alınan tedbir ve düzenlemeler sayesinde Türk Bankacılık sektörü için söz konusu değildir” dedi.
Cumhurbaşkanı Gül, son 5 yılda yaşanan krizler sırasında Türk bankalarına 1 liralık dahi kamu kaynağı aktarılmazken, bankalarımızın sermaye yeterlilik oranının ise %17 gibi yüksek bir seviyede bulunduğunu da ifade etti.
“ÜLKEMİZ; KITALAR VE MEDENİYETLER ARASINDA PASİF BİR KÖPRÜ DEĞİL, BÖLGESEL VE KÜRESEL BİR MERKEZDİR”
Son dönemde ülkemizin kıtalar, medeniyetler ve kültürler arasında pasif bir köprü olmanın çok daha ötesine giderek, artık bir “bölgesel ve küresel hub” haline dönüştüğünü kaydeden Cumhurbaşkanı Gül sözlerini şöyle sürdürdü: “Söz konusu realiteyi görmek için, Haziran’ın ilk 20 gününde Türkiye’yi değişik vesilelerle ziyaret eden 10 Devlet Başkanı ve 4 Hükümet Başkanı ile görüştüğümü söylemem, herhalde yeterli olacaktır. Türkiye olarak ‘küresel ekonomik bağımlılığın’ ortaya çıkardığı risk ve fırsatlara cevap vermek için küresel düzeyde ‘network’ü olan bir ülke haline gelmeye çalışıyoruz. Arap Baharı ve küresel ekonomik dengelerin Asya’ya kayması nedeniyle, dünyanın kadim medeniyetleri olan Akdeniz Havzası, Orta doğu, Çin ve Hindistan yeniden tarih sahnesine çıkmıştır. Türkiye ise bu tektonik kaymaların kesişme noktasında yer alan bir ülke olarak emsalsiz bir konumdadır. Esasen Türkiye gerek tarihî olarak, gerekse günümüzde çok boyutlu münasebetlere sahip bir ülkedir. Bugün burada toplandığımız yedi bin yıllık tarihi bulunan İstanbul şehri, 3 büyük imparatorluğa yaklaşık 1600 yıl boyunca başkentlik yapmış bir şehirdir. Bu itibarla İstanbul, tarihî olarak Avrupa, Asya ve Afrika arasında siyasi, ekonomik ve kültürel bir hub vazifesi görmüştür. 19. yüzyılda İstanbul’dan yönetilen Levant bölgesi ve bu bölgenin İzmir, Kahire ve Beyrut gibi şehirleri, bugün Londra, New York ve Amsterdam gibi küresel şehirlerin işlevine sahip olmuşlardır. İstanbul yeniden bu tarihi fonksiyonunu kazanmak yolunda hızla mesafe almaktadır.”
AFRO-AVRASYA EKSENİNİN YÜKSELEN HİLALİ TÜRKİYE
Türkiye’nin üzerinde yer aldığı bu toprakların, tarihte pek çok ilklerin yaşandığı, her köşesi ilham kaynağı olan bir coğrafya olduğunu bildiren Cumhurbaşkanı Gül, geçmişte tarihî İpek ve Baharat yolunun kesiştiği bu topraklarda, günümüzde de Afro-Avrasya ekseninin “yükselen hilali” Türk ekonomisinin önemli fırsatlar sunduğuna işaret etti.
“TÜRK EKONOMİSİ 2050’DE AVRUPA’NIN 2., DÜNYANIN 9. BÜYÜK EKONOMİSİ OLACAK”
Cumhurbaşkanı Gül, Goldman Sachs tarafından yakın tarihte yapılan bir araştırmada, Türk ekonomisinin 2050 yılı itibariyle Avrupa’nın ikinci, dünyanın ise dokuzuncu büyük ekonomisi olacağını tahmin edildiğini aktardı.
Foruma katılanlara, “Aranızda uzun yıllardır Türkiye’de iş yapan firmalar olduğunu biliyorum. Bu firmaların ülkemizdeki operasyonlarını, Türkiye üzerinden diğer bölgelere de yaymaları vaktinin artık geldiğini düşünüyorum. Türkiye, firmalarınızın bölgesel üretim, lojistik ve dağıtım merkezi olmasının yanı sıra, küresel operasyonlarınız bakımından da önemli bir tedarikçi olabilir. Bu kapsamda, Türkiye’de kendileri de küresel bir firma olma yolunda ilerleyen çok sayıda ortak bulabileceğinizden eminim” diyen Cumhurbaşkanı Gül, ülkemizin genç ve eğitimli işgücü ile jeopolitik ve iktisadi-kültürel avantajlarının, firmalara küresel düzeyde önemli mukayeseli üstünlükler sağlayacağını belirtti.
YATIRIMCILARIN AR-GE ÇALIŞMALARINA TEŞVİK
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’de son dönemde yatırım ortamını geliştirmek için önemli teşviklerin hayata geçirilmesinin yanında firmaların Ar-Ge faaliyetlerine ciddi destek ve teşvikler sağlandığına da dikkat çekerek, yatırımcılara bölgesel Ar-Ge merkezlerini Türkiye’ye kaydırmaları çağrısında bulundu.
İçinde bulunulan zor dönemde sorumlu davranıldığında ve doğru politikalar uygulandığında önemli fırsatların da yakalanabileceğine inandığını kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, yükselmekte olan ekonomilerin dünyada üretimin yeniden canlandırılması ve küresel krizin sona erdirilmesi açısından önemli bir potansiyeli bulunduğunu belirtti.
TÜKETİCİ ÜRÜNLERİ SEKTÖRÜNÜN SORUMLULUKLARI
Cumhurbaşkanı Gül, küresel refahın tüm dünyaya olabildiğince adil dağılmadan, dünyada gerçek bir barış ve huzurdan bahsetmenin mümkün olmayacağını aktararak, “Bu itibarla, tüketici ürünleri sektörünün halen dünya nüfusunun önemli bir bölümünde görülen yetersiz beslenme, açlık ve yoksullukla mücadelede önemli sorumlulukları olması gerektiği kanaatindeyim. Somali’de yaşanan son açlık krizi, hepimiz için utanç kaynağı olmalıdır. Benzer krizlerin bir daha yaşanmaması için gerek devletler, gerekse burada bulunan küresel şirketler olarak gerekli adımları şimdiden atmalıyız. Öte yandan, tüketici ürünleri sektörünün, adil ticaret, çevre ve gıda güvenliği ile sürdürülebilir kalkınma bakımından da önemli sorumlulukları olduğu aşikârdır. İleride müşterileriniz olacak gelecek nesillerin sağlıklı bir şekilde hayatlarını sürdürmesi, sürdürülebilir bir gelir ve çevre imkânlarına sahip olması bugünden atacağınız adımlara bağlı olacaktır” dedi.