KİTAPLAR

Fotoğraf Galerisi

Video Galeri

Günün Fotoğrafı

 

“Üniversitenin Görev ve Rolündeki Değişime Paralel Olarak YÖK’ün de Görev ve Rolü Değişmelidir”

27.05.2011
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
“Üniversitenin Görev ve Rolündeki Değişime Paralel Olarak YÖK’ün de Görev ve Rolü Değişmelidir”

 

İstanbul’da, kendi himayesinde düzenlenen Uluslararası Yüksek Öğretim Kongresi’ne katılan Cumhurbaşkanı Gül, “YÖK kurulduğunda 27 üniversite vardı. Bugün bu sayı 160’ı geçmiştir. YÖK’ün artık yeniden yapılandırılması hususunda geniş bir toplumsal uzlaşı da vardır” dedi.

“Yeni Yönelişler ve Sorunlar” konulu kongrede bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Gül, kongre çerçevesinde yapılacak etkinliklerin Türk yükseköğretiminin geleceğine ışık tutacağını, buradan çıkacak güzel fikir ve tavsiyelerin uygulanabilir politikalar haline dönüştürüleceğini kaydederek, buna özellikle önem verdiğinin altını çizdi.

“TÜRKİYE KÜRESEL OLARAK DİKKAT ÇEKEN BİR AKTÖR”

Türkiye’nin artık küresel olarak dikkat çeken bir aktör olmaya başladığını, ekonomideki konumu, turizm, müteahhitlik hizmetleri ve güvenlik alanındaki gücünün belli olduğunu belirterek, bütün bunların yeterli olmadığına işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, bunların yanında bilim ve teknolojide yaratıcı bir konum elde edilemediği takdirde güçlü ve büyük bir ülke olunduğunun hiçbir zaman iddia edilemeyeceğini ifade etti.

ÜNİVERSİTELERİN TEMEL SORUMLULUĞU: “GERÇEĞİ ARAŞTIRMAK VE ADALETİ SAĞLAMAK”

Bilim ve teknolojinin, fikirlerin geliştiği üniversitelerin sorunlarının ve geleceğinin açık bir ortamda tartışılıp konuşulmasını ve yeni fikirlerin ortaya konulmasını çok değerli bulduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, üniversitenin temel fonksiyonunun bağımsız araştırmalar yapmak, bunlar temelinde eğitim vermek ve üretilen bilgileri gerçek hayatta uygulamak olduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Gül sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir başka ifadeyle, üniversiteler bilgi üretir, meslek ve uzmanlık sahibi yapar, toplumsal gelişimin sağlanmasına katkıda bulunur. Ülkenin her bakımdan gelişmesi ve güçlenmesine lokomotif görev yapar. Şüphesiz sadece ülkenin değil, bütün insanlığın önünü açar. Bunlar, üniversitelerin görevleridir. Bu görevlerin yanında üniversitelerin asli bir sorumluluğu olduğunun da unutulmaması gerekir. Üniversitelerin temel sorumluluğu nedir diye sorulduğunda üniversitelerin sorumluluğunun gerçeği araştırmak ve adaleti sağlamak olduğunu söyleyebiliriz.”

“ÜNİVERSİTELER, TOPLUMA KARŞI SORUMLULUĞUNU YERİNE GETİRSİN DİYE ÖZERK OLMUŞTUR”

Cumhurbaşkanı Gül, üniversitelerin, toplumun kendisine bahşettiği özerkliğe karşı derin bir ahlaki sorumluluk duygusu geliştirmesi gerektiğini vurgulayarak, “Üniversitelerin özerk olması, topluma karşı sorumsuz olması anlamına da gelmez. Kuşkusuz demokrasilerde hiçbir kurum sorumsuz değildir. Üniversite, asli vazifesi olan bağımsız araştırmaları yapabilsin ve bunları özgürce öğrencilerine aktarabilsin diye özerk olmuş kurumlardır. Üniversite özerkliği ile sorumluluk arasında çok önemli bir ilişki vardır. Üniversite, topluma karşı sorumluluğunu en iyi şekilde yerine getirsin diye özerk olmuştur. Türkiye’de üniversitelerin gerçeği araştırmak ve adaleti sağlamak konusunda sorumluluğunun çok önemli olduğu kanaatindeyim. Üniversitelerin bu sorumluluğu yerine getirmelerinin önünde hiçbir yasal engel olduğuna da inanmıyorum. Bu sorumluluğun önündeki kültürel ve tarihsel engellerin araştırılması da bizatihi üniversitelerin kendi görevidir. Hocalarımız, özgürce araştırma yapmalı ve hiçbir şekilde gerçeği araştırmaktan korkmamalıdır. Öğretim üyeleri bir tarz olarak gerçeği ve adaleti korkusuzca savunmalı ki öğrencilerimiz de bunu bir geleneğe dönüştürebilsinler. Bir üniversite için en tehlikeli fikir, tehlikeli veya sakıncalı diye bazı araştırma konularından uzak durmaktır. Üniversiteler farklı görüşlerin bir arada ve diyalog içinde dile getirildiği mekânlar olmalıdır” dedi.

“ÜNİVERSİTELER TOPLUMSAL GELİŞMELERİN İŞARETİDİR”

Üniversitelerin bir özgürlük alanı olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, toplumun üst düzeyde iddiaları olabilmesi için güçlü ve iyi üniversiteleri olması gerektiğinin altını çizdi. Güçlü üniversitelere sahip olan ülkelerin gelişmiş demokratik ülkeler olduğunun görüldüğünü, dolayısıyla üniversitelerin, ülkelerin hem demokrasilerinin, hem ekonomilerinin, hem de toplumsal diğer alanlardaki gelişmelerin işareti olduğunu ifade ederek, bu bakımdan üniversiteleri güçlü üniversite yapmak için elden ne gelirse yapılması gerektiğinin önemine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, “Ülkenin artık her tarafında bulunan üniversiteler hem farklılıklara olan hoşgörüyü artıracak hem de kalkınmanın motoru olacaklardır. Demokrasi sadece oy vermeden ibaret değildir. Üretebilen, kendi kendine yeten, eleştirel düşünebilen, yetenekli, açık ve her yönüyle yetenekleri gelişmiş bir insan gücü, hem demokrasimizin hem de kalkınmamızın teminatıdır. Modern zamanlarda üniversitelerin işlevi ve görevlerinde önemli değişim ve dönüşümler yaşanmıştır. İlk modern üniversiteler, modern ulus devletlerin doğuşuyla ortaya çıkmıştır. Üniversite bir yandan devletin sanayileşmeye paralel olarak ihtiyaç duyduğu insan gücünü karşılarken, öte yandan, bir ulusa dair ortak bilgileri üreten ve bu bilgileri yeni nesillere aktaran kültür evleri de olmuşlardır. Modern ulus devlet değiştikçe üniversitenin işlevi de değişmiştir. Söz gelimi millî sınırların ortadan kalkması ve küreselleşmeyle birlikte üniversitede her geçen küresel bir rol almış ve işleve bürünmüştür” dedi.

“YENİ TÜRKİYE’NİN, YENİ VE GÜÇLÜ ÜNİVERSİTELERE İHTİYACI VAR”

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin birçok alanda önemli değişimler geçirdiğini de kaydederek, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Hepimizin bildiği bir özdeyiş vardır, ‘Hakikat zamanın çocuğudur’ diye. Bazı hakikatlerin ortaya çıkması için uygun bir zaman da zemin de gerekmektedir. Sevinerek söylemek isterim ki ülke olarak artık üniversitelerimizden taleplerimiz artmıştır ve beklentilerimiz de yükselmiştir. Bunun zamanı gelmiştir ve geçmektedir. Böyle bir ortamın üniversitelere önemli bir motivasyon sağlayacağını düşünüyorum. Yeni Türkiye’nin artık yeni ve güçlü üniversitelere ihtiyacı vardır.”

“ÜNİVERSİTELERİN FARKLILAŞMASININ TEMELİNDE DÜNYA İLE REKABET VAR”

Üniversiteleri uluslararası rekabette öne geçirmenin yegâne yolunun, onların farklılaşabilmeleri için akademik, idari ve mali esneklik sağlanması gerektiğini belirterek, üniversitelerin farklılaşması gerektiğini, bunun temelinde, dünya ile rekabet etmesi gereği bulunduğunu kaydetti. Bugünkü sistemi taşıyabilmenin gerçekten mümkün olmadığını ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, “İstanbul’daki, Ankara’daki Türkiye’nin en köklü ve uluslararası planda en tanınmış üniversiteleriyle diğer üniversiteleri aynı sistem, kural ve tedbirler içinde yönetmek ve onlara böyle hareket edeceksiniz demenin, Türk gençliğine büyük bir haksızlık olduğu kanaatindeyim” dedi.

ÜNİVERSİTELERİN YENİDEN DÜZENLENMESİ…

Üniversiteler yeniden düzenlenirken, daha esnek olmalarının geniş biçimde tartışılmasını istediğini belirten Cumhurbaşkanı Gül, “Üniversitelerde, sadece fakülteler, kürsüler şeklinde departmanlar değil, departmanlar, disiplinler arasındaki geçişleri esnek hale getirmemiz gerekmektedir. Bir öğrenci ve öğretim üyesinin, bir yerde başladıktan sonra ilelebet orada devam edecek diye bir şey olmaması gerekir. 18 yaşında üniversiteye giren bir öğrenci geleceğin ne olduğunu, kendi kabiliyetlerini üniversite imtihanlarından sonra öğrenmektedir. Dolayısıyla bu öğrencilere gerçekten başka disipline geçme arzuları samimi, kararlıysa ve bu yönde başarı ele edebileceklerine inanıyorsanız, ona o imkanı da tanımak gerektiğine inanıyorum. Üniversitelerde fakültelerin ve bölümlerin dışında araştırma merkezleri, enstitüleri daha elastik ve özgür şekilde tanımanın gerektiğine inanıyorum. Önceki görevlerim gereği biliyorum. Bazen öyle araştırma merkezleri ve enstitüler açma çabası içinde oldum ve kanunlar, YÖK, hukuk, öyle engeller çıkardı ki bunlar, Türkiye’de yapılamadı. Başka ülkelerde gördüğümüz güzel örnekleri kendi memleketimizde de taşıyalım denildiğinde, ‘Bunlar asla olmaz’ denildi. Artık Türkiye’de sürdürülemeyen statükonun muhakkak değiştirilmesi gerektiğine inanıyorum” dedi.

“DÜNYANIN EN İYİ ÜNİVERSİTELERİYLE YARIŞABİLECEK ÜNİVERSİTELER ÇIKARTMAMIZ GEREK”

Cumhurbaşkanı Gül, YÖK’ten aldığı bilgiler ışığında, yükseköğretime erişim konusunda son 3 yılda önemli değişiklikler olduğuna dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama tekrar şunun altını çizmek istiyorum. Bazen rakamlar ve istatistikler bizi aldatabilir, tabii ki herkesin yükseköğrenim görmesini isteriz. Bu sayının yüksek olmasını gördüğümüzde mutlu oluruz. Ama niteliği, kaliteli eğitimi kesinlikle ihmal etmememiz ve bunun farkında olmamız gerekir. Yoksa bu bizi uzun vadede aldatır ve Türkiye’ye iyilik yapmamış oluruz. Bir taraftan kitle halinde yükseköğretime girenlerin sayısını genişletirken, diğer taraftan da bunların içerisinden birinci sınıf, dünyanın en iyi üniversiteleriyle yarışabilecek üniversiteler çıkartmamız gerektiğine inanıyorum. Bu noktada rekabetin en önemli unsur olduğuna inanıyorum. Devlet üniversiteleri arasındaki rekabeti elastik bir yapıya kavuşturduğumuzda, performansları açık ölçüldüğünde ve ilan edildiğinde bu rekabet başlayacaktır. Ziyaret ettiğim üniversitelerin rektörlerini burada da görüyorum. Hepsine şu soruyu sorarım. Sadece öğretim üyelerinin yayınları bize ölçü olmamalı. Gittiğimiz her yerde performanslar anlatılırken, standart olarak yayınlara referanslarda bulunulmaktadır. Muhakkak Türkiye’de çok önemli yayınlar bulunmaktadır. Bu konuda büyük bir atılım var, bununla gurur duyuyorum. Ama patentler, kullanılan fonlar, uluslararası kaynaklardan kullanılan fonlar, üretilen yeni teknolojileri de başarı listemize koymamız ve başarı ve mukayeseyi böyle yapmamız gerekmektedir.”

VAKIF ÜNİVERSİTELERİNİN ÖNEMİ

Vakıf üniversitelerinin, üniversite dünyasında önemli bir yer aldığını ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, bugün vakıf üniversitelerinin sayısının çoğaldığını, bunun da teşvik edilmesi gerektiğini YÖK’e tavsiye ettiğini belirterek şöyle dedi: “Bu teşviki yaparken bir noktayı da eklemek isterim. Asla kriterlerden de taviz verilmemeli. Türkiye, buna benzer vakıf üniversitesi değil, ama özel üniversite statüsünde açılan üniversitelerle ilgili deneyimi geçirmiştir. Bugün vakıf üniversiteleri büyük bir özveri ile çalışmaktadır. Devlet üniversitesi ile vakıf üniversitesi arasında bir ayrımın da yapılmaması gerektiğine inanıyorum. Kim daha iyi yönetiyor, eğitim veriyorsa, kimin performansı iyiyse açıkçası onu daha çok desteklemenin doğru olduğu kanaatindeyim. Ama kriterleri sağlam uygulamak gerekir. Herhangi bir istisnaya da yol açmamak gerekir. Esas rekabeti de vakıf üniversiteleri ile devlet üniversitelerinde görüyoruz ve Türk eğitim sisteminde esas rekabet sistemi, onlar sayesinde başladı. Vakıf üniversitelerinin değerini bir kez daha takdir ettiğimi ifade etmek istiyorum.”

“DÜNYA YENİ BİR ÜNİVERSİTE ANLAYIŞINA İHTİYAÇ DUYMAKTADIR”

Üniversitelerin, ülkenin değişimine en büyük katkıyı verenler olduğunu vurgulayarak, aslında sadece yeni Türkiye değil, yeni dünyadan bahsetmek gerektiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, Artık 19. yüzyılın üniversitesini tasarlayan sanayi devriminde yaşanmadığını, dünyanın 20. yüzyılın son çeyreğinde artık elektronik devrimi ile yüz yüze olduğunu kaydetti. Bu devrimin yeni teknik olanak sunduğunu, zaman ve mekân algısının bu devrimin bir sonucu olarak köklü bir biçimde değişmekte olduğunun belirten Cumhurbaşkanı Gül, daha önceki devrimin sanayi tarzı üretimin insanlara getirdiği belli bir zamanda belli bir yerde olma, fabrika işçisi olarak her gün aynı mekâna gitme zorunluluğu ve kısıtlamasının ortadan kalkmaya başladığına dikkat çekerek, zaman ve mekân kavramlarının yeniden tartışılıp, yeniden değerlendirildiğini kaydetti. Bu durumun bilince kazandırdığı esnekliğin inkâr edilemeyeceğini belirterek o esnekliğin özgürlük olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: “Günümüz dünyası, sözünü ettiğim, özgürlük içinde yeni bir demokrasi anlayışını yaratmaktadır. Ülkemizin ve dünyanın dört bir yanında yer alan toplumsal olaylar, bu durumun açık ispatıdır. O olayların elektronik ortamın tetiklemesiyle başlaması, o ortamın gelişip yayılması, üniversite gençliğinden destek bulması ve ana talebin demokrasi oluşu, yeni üniversite anlayışının niteliği hakkında bir ipucu verdiği kanaatindeyim. Dünya yeni bir üniversite anlayışına da ihtiyaç duymaktadır. Tüm bunlardan dolayı, üniversite, artık öğrencilerini ezberci ve dogmatik yetiştiremez. Dünya ile ilişkileri alabildiğince yoğunlaşan, kendi içine kapandığı dönemi geride bırakıp dünya ile bütünleşme çabası içine giren bir Türkiye’de, üniversite müfredatı sabit fikir ve doğmaların ezberleştirilmesini dışlamalı, eleştirel düşünceyi öğretmeyi esas almalıdır. Üniversite öğrencilerinde, farklıklara karşı bir duyarlılık da geliştirilmelidir. Üniversite öğrencilerine, eski ve yeni sorunlara karşı alışılmış zihinsel kalıpların dışına çıkarak yeni ve esnek çözümler üretme cesareti de kazandırılmalıdır. Üniversite, artık eskiden olduğu gibi öğrencileri tek tipleştirme ve aynılaştırma gayesi güdemez. Artık içine kapalı bir ülke olmadığımızı dışa açık olduğumuzu dünya ile bütünleştiğimizi herkes görmelidir.”

“HER YÖNÜYLE FARKLILAŞMIŞ MEZUNLAR VERMEK GEREK”

Gelinen noktada, sivil toplumu alabildiğince çeşitlenmiş ve olgunlaşmış bir Türkiye’de, her yönüyle farklılaşmış mezunlar vermek gerektiği kanaatinde olduğunu kaydederek, üniversitelerin, artık dünya sorunlarına duyarlı ve küresel liderlik özelliklerine sahip mezunlar yetiştirmesi gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Gül, öğrencilerin küresel liderlik rollerine iyi hazırlanması için üniversitelerin daha fazla küresel konulara odaklanması gerektiğini ifade etti.

“YENİ ÜNİVERSİTELERİMİZ ÜZERİNDE ÖZENLE DURULMALI”

Üniversitelerin artık program açarken sadece devletin geleneksel ihtiyaçlarını gözetemeyeceğini, toplumun talep ettiği ve küresel rekabetin ihtiyacı olan yeni alanlarda da faaliyet göstermeleri gerektiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, yeni kurulan üniversitelerin eski üniversitelerdeki programları olduğu gibi almaktan kaçınarak, yerel ihtiyaçları gözeterek, farklılaşmaya da özen göstermeleri gerektiğini kaydetti. Türkiye’nin yeni bir gelecekle karşı karşıya olduğuna, bugün neredeyse her ilde bir üniversitenin mevcut bulunduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, il bünyesinde üniversite açılması fikrini her zaman heyecanla karşıladığını, ancak bu kurumların bir yüksekokula dönüşmesi ve yetersiz kalmasının tehlike olduğunu söyledi. Üniversitenin, bir lise, bir yüksekokul olmadığını yineleyerek, akademik iklimin farklı bir şey olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Gül, şöyle dedi: “Üniversitede muhakkak o iklimi oluşturacaksınız ki orada sadece bilim ve eğitim değil, davranış da ona göre şekillensin. O bakımdan, yeni üniversitelerimiz üzerinde özenle durulması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.”

ATILMASI GEREKEN YENİ ADIMLAR…

Üniversitelerin bilimsel niteliklerinden, kalitelerinden asla ödün verilmemesi gerektiğine işaret ederek, farklı amaçlarla farklı kurumların kurulabileceğini ama üniversitelerin esas işlevini ve fonksiyonunu zayıflatacak davranışlardan tamamen kaçınılması gerektiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, bu konuda her şeyi devletten beklememek gerektiğini, yerel üniversitelerin, o bölgede yerel kurumların sahiplenmesi gereken projeler olduğunu kaydederek, o okullara gerek Türkiye’nin iyi üniversitelerinden, gerek dünyadan yeni hocaların gelmesi için adımların atılması, bunun uygulanması gerektiğini söyledi.

YÖK’ÜN YENİDEN YAPILANDIRILMASI…

Üniversitelerin finansman açısından da bir çeşitlenmeye gitmesi gerektiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, artık elit üniversitelerin elit bir kesime yüksek öğretim hizmeti sunmadığını, gelecek birkaç yıl içerisinde neredeyse nüfusun yarısından çoğunun üniversiteli olacağını ifade etti. Elit eğitim finansmanı ile evrensel eğitim finansmanının aynı olamayacağını belirterek, devletin az sayıda üniversitenin finansmanını sağlayabileceğini, ancak her gün sayısı artan üniversitelerin finansman kaynaklarını çeşitlendirmeleri gerektiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: “Üniversitenin görev ve rolündeki değişime paralel olarak YÖK’ün de görev ve rolü değişmelidir. Unutmayalım ki YÖK, 1980’den sonra kurulmuştur. O günkü Türkiye ile bugünkü Türkiye çok farklıdır. O günkü Türk insanının anlayışı ile bugünün anlayış çok farklıdır. O günkü demokratik hukuk standartlarımızla bugünkü demokratik standartlarımız, hukuk kurallarımız çok farklıdır. Zaman zaman bazı düzenlemeler değişiklikler yapılmıştır, ama bunun yeterli olmadığı kanaatindeyim. YÖK kurulduğunda 27 üniversite vardı. Bugün bu sayı 160’ı geçmiştir. YÖK’ün artık yeniden yapılandırılması hususunda geniş bir toplumsal uzlaşı da vardır. Bu yeniden yapılandırmanın nasıl olacağı konusunda da bu gibi toplantılarda yapılacak tartışmalara çok önem veriyorum. Dolayısıyla, dünyanın büyük üniversitelerinin bu konuda başarılı olmuş modellerini geniş biçimde burada tartışıp kendi ihtiyaçlarımızı konumumuzu da ortaya koyup yeni üniversite modellerimizin nasıl olacağını tespit etmemiz gerekir. Buradaki tartışmalar, raporlar haline gelip, raflarda kalacaksa bunun açıkçası israf olacağını şimdiden söylemek isterim. Bu faaliyetlerin amacı, muhakkak uygulamaya dönük olmalı ve Türk üniversite sistemine yenileme güçlendirme ve önümüzdeki yüzyıla taşıma konusunda bize yapacaklarımızın tespiti açısından en iyi şekilde değerlendirilmelidir. YÖK, artık üniversiteleri kontrol altına almaya adanmış bir kurum olmaktan çıkmalı ve üniversiteler arasında koordinasyonu sağlayan ve kamu kaynaklarının etkin kullanımını sağlamaya dönük tedbirler alan bir kurum olmalıdır. Ayrıca üniversitelerin performansını izleyen bir kurum olmalıdır. YÖK, üniversitelerin her türlü işiyle uğraşan icracı bir kurum olmaktan çıkıp, genel strateji belirleyen düzenleyici bir kurum haline dönüşmelidir. YÖK artık standartlaşmanın bir kontrolü de olamaz. YÖK, üniversitelerdeki farklılaşma ve çeşitlenmeyi desteklemeli ve her yeni program önerisini ‘örneği var mı?’ diye değerlendirmemelidir.”

OKULLAŞMA ORANLARININ ARTMASI…

Cumhurbaşkanı Gül, üniversitelerin, kurumsal etkinliği gözetmesinin önemine işaret ederek, gereksiz bürokratik külfeti hem öğretim üyeleri, hem de öğrenciler açısından azaltması gerektiğini ifade etti. Okullaşma oranlarının artmasıyla birlikte iki önemli konunun gündeme geldiğini, bunlardan birincisinin, bazı yükseköğretim programlarının kontenjanlarının boş kalması ve buna bağlı olarak kamu kaynaklarının israfının söz konusu olması olduğunu kaydederek bu konuda iyi çalışılması gerektiğini belirten Cumhurbaşkanı Gül, ikincisinin de mezun olanların istihdamının gözetilmesi olduğunu, bu konuda da üniversitelerin duyarlı olması gerektiğine inandığını kaydetti.

“DIŞARIDAN ÖĞRETİM ÜYESİ VE ÖĞRENCİ GELMESİNİ TEŞVİK ETMEK GEREK”

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin artık sınırları içinde kapalı, içe dönük bir ülke değil, dünyaya açık bir ülke olduğunu herkesin bildiğini söyleyerek, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye AB’ye tam üyelik müzakerelerini devam ettirmektedir. Bu demektir ki Kopenhag Siyasi Kriterleri çerçevesinde Türkiye’de bir demokrasi ve hukuk standartları vardır. Medya, elektronik dünya zaten dünyayı bir u borusu haline getirmiştir. Herkes her şeyi olduğu yerden takip edebilmektedir. Böyle bir dünyada üniversitelerimizin dünyaya açılması şarttır. Birincisi öğretim üyesi, ikincisi öğrenci açısından. Yine YÖK’e bu konuyu da daima tavsiye etmiştim. İlk olarak 1933 yılında ilk üniversite reformu yapılıp da yeni üniversiteler kurulduğunda Türkiye’ye Alman hocalar gelmiştir, o zaman Avrupa’da zulüm gören birçok Musevi hocalar üniversitelerimize gelmiştir ve üniversite sisteminin kurulmasında çok büyük katkıları olmuştur. O gün dünyaya açık olan bir Türkiye’nin, bugün 80, 90 ve 2000’li yıllarda dünyaya kapalı olmasını düşünmek hiç akıl kârı değildir. Dışarıdan öğretim üyelerinin gelmesini teşvik etmek gerekir. Dışarıdan öğrenci getirmeyi teşvik etmek gerekir. Yabancı bir öğrencinin Türkiye’de okuması demek o ülkeye yapacağınız çok güçlü bir yatırım demektir. Yabancı öğretim üyesinin Türkiye’ye gelmesi Türk gençliği ve bilim adamlarının da dünyaya bakışını değiştirecektir. Şimdi bizim gençlerimiz dünyayı sadece bizden ibaret zannediyorlar. Ama üniversiteden mezun olduktan sonra dünyanın ne olduğunu anlıyorlar. Dünyadaki farklı uyrukları, dinleri, dilleri, kültürleri görmesi ve bilmesi gerekir. Bunlar üniversiteyi zenginleştiren unsurlardır.”

ÜNİVERSİTELERDEKİ YABANCI ÖĞRENCİLERİN ÖNEMİ

Eskiden üniversitelerde daha çok yabancı öğrenci bulunduğunu belirterek, İstanbul Üniversitesinde okuduğu dönemde, Türkçe eğitim veren bir üniversitede, o gün bile çok sayıda yabancı öğrenci olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, bugün yabancı öğrenci sayısının az olduğu kanaatinde olduğunu dile getirerek, “Her ne kadar son 1-2 sene içinde alınan tedbirlerle genişleme söz konusu olduysa da çok gerideyiz. Bizler, yurt dışına seyahat ettiğimizde bir ülkenin bakanının, Türk üniversitesinden mezun olduğunu gördüğümüzde gururlanırız. O ülkedeki Türk iş adamlarının yatırımları, o ülke ile Türkiye arasındaki ilişkilerin güçlenmesinin altındaki sebep ne diye bakıldığında Türkiye’de burslu olarak okuyan birçok öğrencinin önemli bir etken olduğunu görürüz. Bu sadece sivil dünyada değil, askeri dünyada da böyledir. Kendi harp okullarımızda, harp akademilerimizde okuyan yabancı öğrencilerin gittikleri ülkelerde Türkiye ile kendi ülkeleri ve halkları, Türk Silahlı Kuvvetleri arasında en güçlü köprüyü oluşturduğunu okuyoruz. Onun için buna da çok önem veriyorum. Bunun Türkiye için çok büyük bir kazanç olduğuna inanıyorum.” dedi.

“KENDİ DİLİNİ İYİ BİLMEYENİN, BAŞKA DİLİ İYİ ÖĞRENMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR”

Konuşmasının son bölümünü dil konusuna ayıran Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin bu konuda yeteri kadar başarılı olamadığına dikkat çekerek, sözlerine şöyle son verdi: “Her şeyden önce herkesin kendi dilini çok iyi bilmesi gerekir. Bu anlamda dünyanın bazı iyi üniversitelerinde mühendislik talebesi ve tıp öğrencisinin bile kendi dili ile ilgili kompozisyonların yazılmasının ders olarak okutulduğunu biliyoruz. Kendi dilini çok iyi bilmeyenin, başkasının dilini iyi öğrenmesi mümkün değildir. Hepiniz öğrencilerin kâğıtlarını okuyorsunuz. Yetiştirdiğiniz öğrencilerin Türkçeyi nasıl kullandıklarını, Türkçenin ne kadar zengin olup olmadığını, en iyi notu siz veriyorsunuz. Bu konuya özellikle özen gösterilmesi gerektiğine inanıyorum. Dalı ne olursa olsun, şunu unutmayalım ki çok iyi Türkçe bilen, Türkçeye hâkim olan bir öğrenci, mühendislikte de tıpta da daha başarılı olacaktır. Yabancı dil öğretimi konusunda bizim kadar başarısız olan ne kadar ülke var bilmiyorum. Bunu da açık söylüyorum. Hem orta öğretim hem de üniversite için söylüyorum bunu. Yabancı dil biliyor diye muaf saydığımız öğrencilerin dışarı gittiklerinde ya da yabancı ile karşılaştıklarında ne kadar şaşırdıklarını hepimiz biliriz. Bu konuda, Türkiye’nin kendisini çok iyi gözden geçirmesi gerekir. Bizim uluslararası platformda en büyük dezavantajımız bir Türk gencinin ikinci dili bilmemesidir. İkinci dil bilen aramızda çok azdır, bu bugünkü dünyada bizim başarısızlığımızdır. Bunun böyle devam etmesi mümkün değildir. Yetiştirdiğimiz, mezun ettiğimiz gençler sadece Türkiye’de çalışacak değil, dünyanın her yerinde çalışabilecek kabiliyette ve güçte olması gerekir. Bilimsel olarak ne kadar yeterli olursa olsun, eğer dil konusunda yetersizse bütün kapılar kendisine kapanacaktır. Uluslararası kuruluşlarda, şirketlerde veya kendi şirketini başka ülkelerde kurarak, faaliyet gösterecek kişiler, üniversite mezunları arasından çıkacaktır.”

 

Tüm Haberler

Yazdır Paylaş Yukarı