KİTAPLAR

Fotoğraf Galerisi

Video Galeri

Günün Fotoğrafı

 

Cumhurbaşkanı Gül The Times'a konuştu: "Türkiye, Batı'nın bir Parçasıdır"

03.07.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
Cumhurbaşkanı Gül The Times'a konuştu: "Türkiye, Batı'nın bir Parçasıdır"

Mülakatın Orijinal Hali

 

İngiltere’nin The Times gazetesine mülakat veren Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin AB üyeliği konusu başta olmak üzere, Türk dış politikası ve vizyonuna ilişkin bir çok konuda görüşlerini paylaştı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün İngiliz The Times gazetesine verdiği mülakat, “Türkiye Avrupa’nın bir parçasıdır” başlığı ile gazetenin 2 Temmuz tarihli sayısında ve internet sayfasında yayımlandı.

Mülakatta, Gazeteci Martin Fletcher’in; “Batı’da bir çok kişi, Türkiye’nin yüzünü Doğu’ya döndürdüğüne ve AB üyeliğinden vazgeçtiğine inanıyor. Bunun gerçeklik payı nedir?” sorusuna cevaben Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin, hem stratejik hem de siyasi açıdan Avrupa’nın bir parçası olduğunu vurguladı. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik müzakereleri yürüten bir ülke konumunda olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Gül, açıklamalarını şu şekilde sürdürdü: “Türkiye, AB üyeliğine kilitlenmiştir ve bu konuda da son derece kararlıdır. Belki, insanların çok da fazla aşina olmadıkları yeni ilişkiler kurmuş olabiliriz ki bu durum da endişelere mahal verebilir. Türkiye’yle ilgili sadece belli konulara yönelik projeleri uygulamaya koyan bir ülke algısı oluşmuş olabilir. Ancak, Türkiye bugün kendi projelerini üreten bir ülkedir ve bu kafa karıştırmış olabilir. Türkiye, liderlik rolü oynuyor ve yeni alanlara daha aktif bir şekilde açılıyor. Dolayısıyla, Türkiye bölgesine sahip çıkıyor. Oysa eskiden, başkalarının programlarını uygulardık. İşte bu kafa karışıklığı bundan kaynaklanıyor olabilir.”

“HANGİ ZORLUKLA KARŞILAŞIRSAK KARŞILAŞALIM, AB ÜYELİĞİNDE KARARLIYIZ”

AB üyeliğinin Türkiye’nin stratejik hedefi olduğunu, bu konunun siyaset üstü olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, “Ne tür zorluklarla karşılaşırsak karşılaşalım, AB üyeliğinde kararlıyız. Bu zorluklar bugün mevcuttur ama yarın böyle zorluklar olmayabilir. Bunlar bizi caydırmayacaktır. Elbette şu hususu da göz ardı etmemek gerek; büyük bir nüfus ve büyük bir ekonomiye sahip bir ülkenin müzakere süreci her zaman zor olmuştur. Mesela, İngiltere’nin üyeliği iki kez veto edilmiştir” dedi.

Gazeteci Fletcher’in “Peki, sabrınızın bir sınırı yok mu? İlk üyelik başvuru tarihinin üzerinden 23 sene, ülkenizin müzakerelere başlamasının üzerinden ise 5 sene geçti” sorusunu da Cumhurbaşkanı Gül; “Evet, fakat geçmişte biz de bazı hatalar yaptık. 23 sene önce başvurduk ama AB kapısını çalmadan gerekli hazırlıkları yapmamıştık. Eksikliklerimizi görebiliyorum. Ne zaman ki standartlarımızı yükselttik sonrasında, 2005 yılında, müzakere süreci başladı” şeklinde yanıt verdi.

“TÜRKİYE SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA, ALGIYLA GERÇEK ARASINDA BÜYÜK BİR FARK VAR”

Bazı üye ülkelerin, Türkiye’yi AB içinde istememesinin Türkiye’ye hayal kırıklığı yaşatıp yaşatmadığı sorusuna da Cumhurbaşkanı Gül, bazı ülkelerin, yapay sorun ürettiğini, ancak bu sorunların hepsinin aşılacağını belirtti. Türkiye’nin, ekonomik ve siyasi açıdan güçlendikçe, daha cazip olacağını ve bu ülkelerin tavırlarını değiştireceğini kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, bunun “kazan-kazan durumu” olduğunu ve bazı ülkelerin Türkiye’nin üyeliğinin AB’ye büyük katkısının olacağını fark etmesi gerektiğini aktardı.

Fletcher’in Türkiye’nin Avrupa’nın büyüyen tek ekonomisi olduğu değerlendirmesine de Cumhurbaşkanı Gül, kafalarında hala 1970’lerin Türkiyesi imajı olan siyasiler tanıdığını kaydederek, “1980’de toplam ticaret hacmimiz sadece 5 milyar dolardı. Bugün, 350 milyar dolardır. Avrupa’nın en büyük altıncı ekonomisiyiz. Daha dinamik bir ülkeyiz. Mali sistemimiz Avrupa’nın en iyisi. Bugün, Türkiye’nin gayrı safi yurtiçi hâsılasının ilk çeyrekte %11 büyüdüğü açıklandı. OECD’ye göre, Türkiye Avrupa’nın en hızlı büyüyen ülkesi olacak. Küresel mali krizde dahi, Türkiye 100 milyar dolardan fazla ihracat gerçekleştirdi. Ve bu ürünlerin çoğu yiyecek değil, sanayi ürünleri. Şunu belirtmekte fayda mülahaza ediyorum: Türkiye söz konusu olduğunda, algıyla gerçek arasında büyük bir fark var” dedi. Cumhurbaşkanı Gül, turizmde de geçen yıl dünyanın diğer ülkelerinde düşüşler yaşanırken, sadece Türkiye’nin turist sayısını %3 yakın artırdığına dikkat çekti.

“TÜRKİYE, OECD’DE DONÖR (BAĞIŞ YAPANLAR) KULÜBÜNE ÜYE”

Türkiye’nin, OECD’de Donörler Kulübüne üye bir ülke olduğunu da belirten Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin, geçen yıl, hiçbir karşılık beklemeden, Afrika’da, Balkanlar’da ve Asya’da 1,5 milyar dolarlık insani yardım yaptığını ve bunun 800 milyon dolarının devlet, geri kalanı Sivil Toplum Kuruluşları tarafından yapıldığını aktardı.

Gazeteci Fletcher’in “Avrupa’nın uyanmaya ihtiyacı mı var? “ sorusuna da “Kanaatim o ki, iş çevreleri Türkiye’yi zaten yakından takip ediyor ve Türkiye’nin potansiyelini gayet iyi biliyorlar. İstanbul’dan Paris’e arabanızla seyahat edebilir ve bu sayede Türkiye’nin otobanlarını kıyas edebilirsiniz” diyen Cumhurbaşkanı Gül, Avrupa’da Türkiye’deki kadar modern havaalanları olan başka bir ülke bulunmadığına da dikkat çekti.

“TÜRKİYE’DE SESSİZ BİR DEVRİM GERÇEKLEŞİYOR”

“Türkiye’nin yüzünü Doğu’ya döndüğü ve AB’den vazgeçmekte olduğuna dair anlatılanlar, Türkiye’yi AB’de görmek istemeyen ülkeler tarafından mı abartılıyor?” sorusuna da, Türkiye’nin başka ülkelerle ilişkilerinden dolayı yargılanmaması gerektiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, “Türkiye’nin çevre ülkelerle de ilişkileri var; Rusya’yla da var Uzak Doğuyla da. Mesela, Endonezya Cumhurbaşkanı buradaydı. Kendisiyle vizeleri tamamen kaldırma kararı aldık. Başka bir çok konuda da yoğun görüşmelerimiz oldu. Bunun yanı sıra, Arap, Körfez ülkeleri ve Türkçe konuşan Orta Asya ülkeleriyle de gayet iyi ilişkilerimiz mevcut. Bu, Türkiye’nin Doğu ya da Batı’ya yönelmesi iddialarına temel teşkil etmemeli ve tartışma bu minvalde yapılmamalıdır. Birleşik Krallığa, İngiliz Milletler Topluluğu’na bakın. Orada, Endonezya’dan Kanada’ya, Kamerun’dan Pakistan’a ilişkiler var. Ya da İspanya’yı ele alalım. İspanya, radikal Latin Amerika ülkeleriyle güçlü ilişkilere sahip. Fransa, hakeza. Türkiye, değerleriyle, ülkede hangi standartların kök saldığıyla değerlendirilmeli. Demokratik standartlar, insan haklarına saygı, kadın-erkek eşitliği, şeffaflık, hesap verebilirlik ya da serbest piyasa ekonomisinin işleyişi. Eğer bu değerler, olumsuz yönde ise, o halde bizi gerçekten sorgulayabilirisiniz. Diyebilirsiniz ki, Türkiye Doğu’ya yöneliyor ve Türkiye’nin geleceğini sorgulamakta da hakkınız olur. Eğer demokratik standartlar kötüye gidiyorsa, eğer insan haklarına saygı yoksa kadın-erkek eşitliğinden bahsedilemiyorsa, şeffaflık diye bir şey yoksa hesap verilebilirlik mevcut değilse o zaman Türkiye, Doğu’ya doğru kayıyor diyebilirsiniz” dedi.

“STANDARTLARIMIZ, AB KRİTERLERİNE YÜKSELTİLİYOR”

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’de sessiz bir devrim gerçekleştiğini ve her alanda standartların, AB kriterlerine doğru yükseldiğini kaydederek, yine de yapacak çalışmaların olduğunu da sözlerine ekleyerek, “Dışarıdan bakarak, Türkiye’yi nasıl yargılayabilirsiniz ve Türkiye Doğu’ya kayıyor, Batı’yla bağlarını zayıflatıyor nasıl diyebilirsiniz. Bu kabul edilemez. Bazıları, Batı’nın Türkiye’nin son zamanlarda takındığı tavırlardan dolayı endişe etmeye hakkı olduğunu söylüyor. Mesela, İran konusunda Türkiye, Amerika ve AB’nin savunduğu BM yaptırımlarına karşı hayır oyu verdi. Sanırım burada bir yanlış anlaşılma var, bu konunun arka planı bilinmeli öncelikle. Batı’nın güçlü bir müttefiki olan Türkiye’nin geçmişte de bugün de bunu ispat ettiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, iki hafta önce, Güney Kore ziyareti sırasında başkaları için, insanlık için hayatını feda eden 1000 Türk askerinin mezarını ziyaret ettiğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin Afganistan’da, 2000’e yakın askerinin bulunduğunu ve Türkiye’nin ISAF’ın komutanlığını iki kez üstlendiğini hatırlatarak sözlerini şöyle sürdürdü; “Başka bir çok önemli meselelerde de beraberiz. Birlikte terörizme, radikalizme El-Kaide ve başka aşırı örgütlere karşı mücadele ediyoruz. Bu bölgede kitle imha silahlarına kesinlikle karşıyız. Bu son derece açık”

İRAN’DAKİ NÜKLEER ENERJİ SORUNU: “BU SORUNUN BARIŞÇIL YOLLARLA ÇÖZÜLMESİNİ İSTİYORUZ”

Cumhurbaşkanı Gül, İran’a ilişkin olarak da; “İran’a şunu söylüyoruz: Bakın, siz Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’nun (IAEA) bir parçasısınız ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’na (NPT) tarafsınız. Nükleer enerji konusunda, onlardan yardım alıyorsunuz. Onlara karşı, şeffaf olmalısınız. Sorumluluklarınız var. Bunları açık, seçik söylüyoruz onlara. Bizim pozisyonumuz şudur: komşu olduğumuz için, bu sorunun barışçıl yollarla çözülmesini istiyoruz. Bölgemizde böylesi bir sıcak mesele istemiyoruz. Savaş görmek istemiyoruz. Bu Irak’ta oldu ve sonuçları hem ekonomik hem de güvenlik yönünden bizi son derece olumsuz etkiledi. Sadece Irak halkı değil biz de sıkıntı çektik. Dolayısıyla, bu mesele diplomatik yollardan çözüme kavuşturulmalı. Elbette, bir komşu ülke olarak diğer ülkelerden daha çok gayret göstermeliyiz. Eğer tartışılan ülke Latin Amerika ya da Pasifik de olsaydı daha az endişe ederdik. Bu yüzden öncelikle bu konu anlaşılmalı” değerlendirmesinde bulundu.

Martin Fletcher’in bu konuda, “Riskin sizin için daha yüksek olduğunu mu söylüyorsunuz?” sorusuna da, “Evet. Ama bu konuda yalnız başımıza hareket etmedik. Başkan Obama’dan nisanda bir mektup aldım ve bu mektupta başkan diyordu ki eğer İran, belli şartları kabul ederse, bu güven inşası açısından önemli bir adım olacaktır. Bu yüzden, İran meselesinde, Brezilya’yla birlikte mektupta bahsedilen şeyleri İran’ın kabul etmesi konusunda ısrarcı olduk. İran’ın Türkiye’ye 1200 kg uranyumu vermesi gerektiğini biz çıkarmadık. Bu teklif, ilk önce, IAEA Eski Genel Direktörü, Mohammed El Baraei tarafından dile getirildi ve aynı husus Başkan Obama tarafından bu mektupta bahsedildi” diyen Cumhurbaşkanı Gül sözlerini şöyle sürdürdü; “Evet. Elbette, bu nükleer meseleyi çözmüyor ama bir güven inşa edecekti. Müeyyidelerden sonra, gidecek 2 yol vardı: Ya İran’ı yalnız başına ya da yaptırımlarla baş başa bırakacaktınız. Biz İran’ı sürecin içinde tutmayı seçtik.”

Cumhurbaşkanı Gül, BM Güvenlik Konseyi’nde Türkiye’nin “Hayır” oyu kullanarak İran’ı sürecin içinde tutmayı amaçladığını belirterek, “İran, müeyyidelerden sonra, bu anlaşmanın geçerli olmadığını söyleyecekti. Biz onlara, hayır müeyyidelerden sonra da bu anlaşma hala masada olmalı dedik.

Bundan dolayıdır ki, hala bu anlaşmanın arkasındayız. Onlar kabul etti ve biz de oyumuzu kullandık. Bu meselenin arka planı budur. Baktığınızda, hala bu anlaşmaya referanslar görürüsünüz. G-20 Zirvesi’nde Rusya Başbakanı, bu anlaşmayı referans alarak konuştu. Keza, Başkan Obama ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da öyle. Şunu ifade etmek isterim ki biz, İran’ın avukatı falan değiliz. Kendilerini savunabilirler elbette. Ne var ki, bu problemin savaşla çözülmesini istemiyoruz” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Gül, “Müeyyidelerin işe yaramayacağını mı düşünüyorsunuz ?” sorusuna da Irak’a ve başka ülkelere de farklı yerlerde bir çok müeyyide uygulandığını hatırlatarak, bunların işe yaramadığının ispat edildiğini kaydederek, “Ama hiçbir şey yapılmasın da demiyorum elbette.” dedi

Gazeteci Fletcher’in bu konuda, “Başkan Obama’dan Brezilya’yla beraber İran’la yaptığınız anlaşmaya hüsn-ü kabul göstermesini bekliyor muydunuz?” sorusuna da Cumhurbaşkanı Gül “Biz bu anlaşmanın takdir edilmesini ve gayretlerin sürdürüleceğini düşünüyorduk esasen. Söylediğim gibi, bu husus nükleer meseleyi çözmüyordu” şeklinde yanıt verdi.

“GAZZE’DE, FİLİSTİN HALKININ SEÇİMİNE SAYGI DUYUYORUZ”

Cumhurbaşkanı Gül, “son zamanlarda ortaya çıkan bir başka husus da Türkiye’nin Hamas’a olan desteği ki, Hamas Amerikan ve AB listelerinde terörist örgütler arasında” şeklindeki soruya ilişkin olarak da “Biz ne kimsenin savunucusuyuz ne de reklâmını yapıyoruz. Ancak, bu bölgede barış ve istikrar istiyoruz. Gazze’de, Filistin halkının seçimine saygı duyuyoruz, hepsi bu. Orada da barış için büyük çaba sarf ediyoruz. Onlarla İsrail arasında da bu yönde çaba gösterdik geçmişte” şeklinde cevap verdi.

The Times Editör’ünün, “Ancak, İsrail’i bu kadar sert eleştirirken, Hamas’la aralarında bir arabuluculuk yapmak da çok zor” değerlendirmesine de

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin hiçbir grubu savunmadığını vurgulayarak, “Ama Gazze’deki Filistinliler, bu insanları temsilcileri olarak seçtiler. Bunu dikkate almak zorundayız. Özgür bir seçim yapıldı orada.

Türkiye, onlara da barışa katkıda bulunmaları konusunda sürekli tavsiyede bulunuyor. İlk seçildiklerinde, onlara ilk tavsiyemiz şu olmuştu: Dünyaya, İsrail’le yan yana, kendi bölgenizde barış içinde yaşamaya hazır olduğunuzu ilan edin. 2008’de, Gazze’de dram yaşanırken, İsrail’i sadece Türkiye değil bütün uluslararası örgütler ve tüm ülkeler eleştirdi” dedi.

“Siz Hamas’ın terörist bir örgüt olduğuna inanıyor musunuz, inanmıyor musunuz?” şeklindeki soruyu da Cumhurbaşkanı Gül şöyle yanıtladı; “Bu benim sorunum değil. Esas mesele de bu değil zaten. Hamas, orada insanları temsil ediyor. Bu bir gerçek mi değil mi? Şayet yanlış bir şey yapıyorlarsa, onlara tavsiyede bulunursunuz. Doğru yola yönlendirirsiniz. 1990’larda, İsrail bölgede Türkiye’nin en kuvvetli müttefikiydi. Şu anda bütün ilişkiler dondurulmuş gibi. Ne oldu da böyle oldu? Daha iki hafta önce ne oldu? Uluslararası sularda bir Türk gemisi, içinde tamamı sivillerden oluşan, tek bir silah taşımayan sivillerden oluşan mürettebatıyla, açık sulardaydı. Bütün dünyanın gözleri önünde, neler yaptılar? Dokuz sivili katlettiler. Bir tanesi, Türk kökenli Amerikan vatandaşıydı hatta. Diğerlerinin tamamı Türk vatandaşıydı. Bunu nasıl mazur görebiliriz? Bir terörist örgüt insanları öldürse ya da bir suç örgütü bu işe karışmış olsa, anlarım. Mücadele edersiniz onlara karşı. Ama bir devletin askerleri, sizin vatandaşlarınızı hem de uluslararası sularda öldürüyor, buna siz olsanız nasıl tepki verirdiniz? Bazı Batılı medya kuruluşlarında, bu hükümet döneminde İsrail’le ilişkilerin kötüleştiği yazılıp çiziliyor. Ancak bu doğru değil. Bu hükümet zamanında, Sayın Başbakan ve ben kendim Dışişleri Bakanı olarak bir çok sefer İsrail’e gittik, onlar da bir çok kez buraya geldiler. Davetimle Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile beraber Cumhurbaşkanı Peres buraya geldi. Aynı arabadaydık, TBMM’ye gittik birlikte. Türk milletvekillerine hitap ettiler. Hepimiz bunu takdirle karşıladık. Problemlerin çözümü adına çok gayret gösterdik. Suriye ile İsrail arasında barış tesisi için de çok çalıştık. Daha yakın dönemde, bu gemi faciası olmadan evvel, İsrail’in OECD’ye alınmasını veto etmedik. Buna engel olabilirdik. Hasmane bir tutum sergilemedik. Bilakis, onlara yardımcı olduk bu konuda. Diğer ülkelerin İsrail ile münasebete geçmelerine ön ayak olduk. Maalesef, bunların hiç birini takdir etmedi kendileri.”

İSRAİL’İN TUTUMU: “HİÇ BİR DOSTA İHTİYAÇLARI YOK GİBİ DAVRANIYORLAR”

Cumhurbaşkanı Gül, İsrail ile bundan sonra ilişkilerin nasıl seyredeceğine ilişkin olarak da, “Bu onlara bağlı. Tarih boyunca, Türkler Yahudilere yardım elini uzatmış. İspanya’da, baskı altındayken, ikiye ayrılmışlar: bir grup, Avrupa’nın ortasına gitmiş, diğer grup buraya gelmiş. İlk gruba ne olduğunu biliyorsunuz, peki buraya Türk topraklarına göç edenlerin başına ne gelmiş? Hiç bir şey. II. Dünya Savaşı’ndan sonra, Türkiye onlara sığınacak bir liman olmuş. Türk, Müslüman ve Yahudiler arasında, bir husumet söz konusu olmamış” dedi.

Gazeteci Fletcher’in “İlişkilerin düzelmesi İsrail tarafına bağlı derken, özür dilemeleri gerektiğini mi söylüyorsunuz?” sorusuna da, Cumhurbaşkanı Gül, “Her şey İsrail’in siyasetine bağlı. İrrasyonel davranıyorlar. Politikaları da, hükümetleri de öyle. Hiç bir dosta ihtiyaçları yok gibi davranıyorlar. Türklerden kurtulmak istiyor gibiler. Aksi takdirde, nasıl dokuz sivili açık denizlerde, uluslararası sularda öldürebilirsiniz ki? Ve sonra da özür falan dilemeyecekler, tazmin etme yoluna gitmeyecekler, hata yaptıklarını da kabul etmeyecekler öyle mi? Hayır, bu durumun sebebi Türkiye değil, onlar” dedi.

“TÜRKİYE BAĞLI OLDUĞU ULUSLARARASI KURULUŞLARIN KARARLARINA DAİMA SAYGILI OLMUŞTUR”

Fletcher’in, “Batıda, Sudan Devlet Başkanının Uluslararası Mahkemelerce insanlığa karşı suçlu ilan edilmiş olmasına rağmen, sizin tarafınızdan kabul gördüğü gibi bir algılama var” şeklindeki sorusuna da cevaben, “Türkiye bağlı olduğu tüm uluslararası kuruluşların kararlarına daima saygılı olmuştur. Ne uluslararası anlaşmalara, ne de BM Güvenlik Konseyi kararlarına karşı bir şey yapmıştır. Türkiye her zaman, bu kuruluşlara saygı göstermiş ve kurallarını ihlal etmemiştir. Ama aynı zamanda, bölgesel örgütler de var. BM ister hoşuna gitsin ister gitmesin, bütün liderler, başkanlar oraya gidiyor. Dolayısıyla, bu çerçevede ilişkilerimiz devam eder” diyen Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin Darfur’a bir çok başka ülkeden fazla yardım yaptığını, bir hastanesi bulunduğunu kaydetti.

“BATI, TÜRKİYE’Yİ TAKDİR ETMELİDİR”

Mülakatta, Fletcher’in “Ülkenizin bu ülkelerle yakınlaşması, ilişki kurması güzel şeyler, ama ‘neden bu ülkelerin insan hakları ihlalleri ve bu ülkelerin demokrasiden yoksun olmaları eleştirilmiyor’ diyenler var. Zira İsrail’i eleştirirken, onların insan haklarına saygısızlıklarını eleştiriyorsunuz bir bakıma” cümlesindeki ‘insan haklarına saygısızlık’ ifadesini yetersiz bulan Cumhurbaşkanı Gül, Fletcher’ı ‘insan öldürüyorlar’ diyerek düzeltti. Fletcher, bunun üzerine sözlerini “ama İran’da da öldürmeler devam ediyor. Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ın seçilmesi tartışmalı ve kendisine muhalif olan insanları zalimane bir şekilde bastırdı” şeklinde sürdürdü. Gül, bu ifadeler üzerine şunları kaydetti: “Ben burada herhangi bir ülke ya da hareketi savunmuyorum. Demem o ki, insan haklarına saygı, kadın-erkek eşitliği, hesap verebilirlik, şeffaflık gibi demokrasi değerleri bütün çevrede inkişaf etmeli. Kanaatimce, Batı, Türkiye’yi dolaylı yoldan bu değerleri çevresinde yaydığı için takdir etmelidir. Bir çok ülkeye ilham kaynağı olmasından dolayı takdir etmelidir. Türkiye öyle bir ülke ki, bütün bu değerlere, demokratik standartların yükseltilmesine, laikliğe ve diğer değerlere önem veren büyük Müslüman bir nüfusa sahip ülkedir,” diyerek cevap verdi.

Türkiye’nin ekonomik ve demokratik gelişiminin çevre ülkeler tarafından yakından takip edildiğini belirten Cumhurbaşkanı Gül, “Siyasiler, entelektüeller, gençler hep izliyor Türkiye’yi ve bütün bunları nasıl başarabildiğimizi soruyorlar kendilerine. Milyonlarca insan ziyaret ediyor ülkemizi ve standartlarını bizimkilerle kıyas etme imkânı buluyorlar. Çevremizdeki yanlışları mazur göstermeye falan çalışmıyorum. Şayet, bu yanlışlıklar benim ülkemde oluyorsa, ona da hayır ve bunu düzeltmek zorundasınız diyorum” dedi.

İRAN’DAKİ SEÇİMLER: “SEÇİM ONLARIN İÇ MESELESİ”

Gazeteci Fletcher’in, İran’daki seçimlerin ardından, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’ı tebrik ettiğini hatırlatması üzerine de Cumhurbaşkanı Gül, İran’ı sadece Türkiye’nin tebrik etmediğini hatırlatarak, “Bazıları etti bazıları etmedi. Ancak, komşunuzda bir seçim olmuş ve siz de hoşunuza gitse de gitmese de buna dâhil olmazsanız, bu olmaz; bu seçim onların iç meselesi. Biz herhangi bir siyasi lideri ya da hareketi destekliyor değiliz ki, bu onların işi. Ama şayet, resmî sonuçlara haiz bir durum varsa ortada, tebrik etmek ve komşuluk ilişkileriniz için iyi niyet dileklerinizi iletmek de sizin görevinizdir” dedi.

Cumhurbaşkanı Gül, “Peki, siz de bölgedeki çabalarınızdan dolayı eleştirilmek yerine takdir edilmeniz gerektiğini düşünüyor musunuz? Zira İran, Hamas ve Suriye ile ilişkilerinizden dolayı, ciddi eleştiriler aldınız” sorusuna da “Suriye ile ilişki içinde olmak yanlış bir şey midir? İyi mi kötü mü sizce? Bu ülkeyle, çok zor dönemlerden geçtik, ama ilişki içinde olmazsak, ilişkilerimizi güçlendirmezsek, nereye kadar devam edecektik ki buna? Başta eleştirildik bu yüzden, ama bakın Amerika elçi gönderiyor Suriye’ye. Bizim politikalarımız, belli değerlere bağlıdır ama aynı zamanda herkesle yapıcı bir diyalog kurmaya gayret ediyoruz. Lübnan’da istikrar varsa, bunda Türkiye-Suriye ilişkilerinin önemli bir rolü vardır. Türkiye çevresiyle ilişki içinde olduğu zaman, buradaki problemleri barış yoluyla çözme yolunda aktif ve yapıcı bir şekilde, büyük katkıda bulunduğunu görmeniz gerekir. Negatif bir gündemle yaklaşmıyoruz bu meseleye ya da gösteriş yapmak ya da puan kazanmak gibi bir derdimiz de yok” dedi.

“BİZ KENDİMİZDEN EMİNİZ”

Fletcher’in, Türkiye’nin bölgedeki etkli siyasetinin Türkiye’yi AB için daha değerli bir üye yapıp yapmayacağı şeklindeki sorusuna ise Cumhurbaşkanı Gül, “Türkiye’nin bölgede başardıklarının AB’nin komşuluk politikasına uygun gerçekleştiğini görmemiz gerek. Bahsettiğiniz ülkelerle olan ilişkilerimiz, aynı zamanda AB politikaları çerçevesinde kabul edilebilecek örneklerdir esasen. Yani, Türkiye üye olursa bu bakımdan değer arz ediyor AB için. AB, müzakerelere başlamaya ilk karar verdiğinde, Türkiye’nin bölgesinde bir değer arz edeceğini zaten biliyordu. Müzakereler başlamadan önce hazırlanan strateji raporlarında bunu görürsünüz” diyerek cevap verdi.

Cumhurbaşkanı Gül, “AB ve Amerika’nın size adil davranmadığını düşünüyor musunuz?” sorusuna da, “Tam olarak öyle değil. Bence, bunun sebebi, bu meselelerin arka planını bilmemekten kaynaklanıyor. Ama biz kendimizden eminiz” dedi.

“TÜRKİYE’NİN YÖNELİMİ AB YE TAM ÜYELİKTİR”

Cumhurbaşkanı Gül, mülakatı son olarak Batı ülkelerine şu mesajı vererek tamamladı: “Türkiye’den şüphe duymak için bir sebep yok. Biz, ortak değerleri Avrupa’yla paylaşmaktayız. Tekrar söylüyorum; biz demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa ekonomisinin bölge ülkelerince de benimsenmesinin önemli olduğuna inanan bir ülkeyiz. Türkiye’nin yönelimi AB’ye tam üyeliktir. Türkiye’nin başka ülkelerle olan ilişkilerinin, onun Batı’dan kopması, yüzünü Doğu’ya çevirmesi, Batı’ya sırtını dönmesi ya da Batı’dan başka alternatifler araması şeklinde değerlendirilmesini son derece yanlış buluyorum. Türkiye, Batı’nın bir parçasıdır.”

 

Tüm Haberler

Yazdır Paylaş Yukarı