KİTAPLAR

Fotoğraf Galerisi

Video Galeri

Günün Fotoğrafı

 

"Türkiye'nin AB Hedefi Uzun Soluklu Stratejik Bir Hedeftir"

11.06.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

 

Paris Boğaziçi Enstitüsü’nün Türkiye’deki gala yemeğinde konuşan Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’de sessiz bir devrim gerçekleştirildiğini belirterek, bu köklü reformların AB kriterlerine sahiplenildiği için ortaya konduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TÜSİAD’ın girişimiyle kurulan Paris Boğaziçi Enstitüsü’nün Türkiye’deki ikinci seminerinin gala yemeğine katılarak, bir konuşma yaptı.

 

                 

 

Cumhurbaşkanı Gül konuşmasında, katılımcılarla bir arada olmaktan duyduğu memnuniyeti ifade ederek, “Bazılarınızla eskiye dayanan dostluklarımız var. Yollarımız birçok kez kesişti. Türk-Fransız ilişkilerini güçlendirmek, geliştirmek için bir çok çalışma yaptık. Aynı şekilde, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik sürecini daha da ileriye taşımak, halklarımızın birbirlerine daha çok yakınlaşması için bir çok çalışma yaptık” dedi.

Kısa bir süre önce, Fransa’da Türkiye Mevsimi’nin düzenlendiğini hatırlatarak, gerçekleştirilen çok sayıda kültür-sanat etkinliğiyle, fikir toplantıları çerçevesinde Türkiye’nin, Fransızlar tarafından daha yakından tanındığını belirten Cumhurbaşkanı Gül, başarılı olan bu etkinliğin düzenlenmesinde, başta Henri de Castries olmak üzere, Fransız iş dünyasının, kültür-sanat çevrelerinin, resmî makamlarının, keza yerel yöneticilerin çok değerli katkıları olduğunu dile getirdi.

Cumhurbaşkanı Gül, Boğaziçi Enstitüsü’nün İstanbul’da düzenlediği ikinci seminerinde Türkiye-Fransa ilişkilerine dair birçok konunun ele alındığını aktararak, enstitünün kurulmasında başta TÜSİAD olmak üzere, emeği geçenlere takdirlerini ifade etti ve kuruluşa çalışmalarında başarılar diledi.

İKİLİ DÜZEYDE “SEBEPSİZ” BİR SORUN

Türkiye-Fransa ilişkilerinde, ikili düzeyde “sebepsiz” bir sorununu bulunduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, “İlişkilerimize baktığımız zaman, iki ülke arasında gerilime, çekişmeye konu olabilecek hiçbir ciddi anlaşmazlık noktasının bulunmadığını görüyorum. Türkiye ile Fransa arasında kayda değer bir çıkar çatışması da söz konusu olmadığını biliyorum. Bilakis, birçok alanda ve son derece geniş bir coğrafyada her iki ülkenin çıkarlarının çakıştığını ve ortak görüşlerimiz olduğunu biliyorum. Uluslararası meselelere baktığımızda, bakış açılarımızın aynı olduğunu da görüyorum ve biliyorum. Dışişleri Bakanlığından gelmiş bir kişi olarak bunları söyleme hakkım var. Çünkü detayları biliyorum” dedi. Cumhurbaşkanı Gül, iki ülke iş dünyaları arasında her yıl gelişen ve güçlenen iş birliğinin, artan ticaret hacminin ve Türkiye’deki Fransız yatırımlarının, bu gerçeğin en somut örneklerini teşkil ettiğini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Gül konuşmasında, Türkiye ve Fransa’nın dünya ticareti içindeki yerlerine dikkat çekerek, ikili ekonomik ve ticari ilişkilere dair rakamlardan da örnekler vererek, Türkiye’nin sanayileşmiş, güçlü, dinamik ve yaratıcı bir ekonomiye sahip olduğunu aktardı.

“TÜRK-FRANSIZ DOSTLUĞUNUN ÖLÇÜLEBİLİR BİR MADDİ DEĞERİ YOKTUR”

Türk-Fransız dostluğunun, ticaret ve yatırım rakamlarından çok daha değerli olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Gül, “Türk-Fransız dostluğunun ölçülebilir bir maddi değeri yoktur. Avrupa’nın doğu ve batısında laikliği siyasi sistemlerinin temel taşı olarak benimsemiş, demokrasi, insan hakları, kadın-erkek eşitliği, hukukun üstünlüğü gibi ortak değer ve ilkeler etrafından birleşen ve dünya olaylarına ortak değerler üzerinden bakan ortak görüşler ortaya çıkınca, bunların ticaretin ve ekonominin ötesinde stratejik önem ihtiva ettiğine samimi olarak inanıyorum” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Gül, iki ülke devlet adamlarına düşen en büyük sorumluluğun, dostlukları pekiştirmek, ilişkileri daha da geliştirmek, ticareti ve dayanışmayı artırarak, dünyadaki olaylar karşısında ortak hareket edebilir hale gelmek olduğunu aktardı.

“TÜRKİYE’DE SESSİZ BİR DEVRİM GERÇEKLEŞTİRDİK”

“Türkiye’de sessiz bir devrim gerçekleştirdik. Sadece son zamanlarda değil, daha önceki hükümetlerin de çok büyük katkısı oldu buna. Bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda, Türkiye’deki değişim çok hızlı. Bu değişimi Avrupa’daki bir çok dostumuzun takip edemediği kanaatindeyim. Her sene bir kez geliyorsanız, arada biriken ve yapılan bir çok şey var. Türkiye’de tabular yıkılıyor, bir çok kişinin hatta bizim bile olmaz dediğimiz konular günlük hayatımızın parçası haline geliyor. Türkiye’de müthiş bir transformasyon var. Bu, demokratik hayatta, hukuk standartlarında, diğer ilişkilerde. Televizyonlarda inanılmaz serbest tartışmalar var. Hâlâ dostlarımız zannediyor ki; Türkiye’de şunu ifade ederseniz hapse atılırsınız, bunu söylerseniz gazeteniz kapanır. Türkiye’de bu dönemler geçti. En aykırı düşünceleri söyler, konferanslarda her konuda konuşursunuz, yeter ki şiddet olmasın arkasında.” diyen Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin ekonomik olarak da ulaştığı standartlara dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin AB kriterlerini sahiplendiği için bu köklü reformları gerçekleştirebildiğini, hâlâ eksikleri bulunduğunu, bunları da tamamlayacağını vurguladı. Türk halkı için yapılan bu reformların ülkeyi güçlendirdiğini kaydederek, güçlendikçe de Türkiye’nin cazibesinin arttığını ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’de kadınlara 1934 yılında, yani Fransız kadınlarından 11 yıl önce seçme ve seçilme hakkı verildiğini ve bunun herhangi bir kriteri karşılamak için verilmediğini ifade etti.

Türkiye’nin üyeliği konusunda karar alınmadan önce asıl sorulması gerekenin “Daha demokratik, daha müreffeh, her alanda Avrupa’daki en yüksek standartlara ulaşmış bir Türkiye, Fransa’nın ve Avrupa ülkelerinin çıkarına mıdır, değil midir?” sorusu olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Gül, bugüne kadar bu süreçten gerek Türkiye, gerek AB, gerekse Fransa’nın kazançlı çıktığını kaydetti.

Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye’nin müzakere sürecinin önüne suni engeller çıkarılmasının izah edilemeyeceğini, bir ülkenin AB’ye üye olabilmesi için gerçekleştirmesi gereken reform ve dönüşümlerin müzakere belgelerinde kayıtlı olduğunu, bu aşamalar geçilmeden de üyeliğin mümkün olmadığını ifade ederek, “Sonuç olarak, Türkiye’nin AB hedefi uzun soluklu stratejik bir hedeftir ve bu uzun soluklu stratejik hedefin birtakım kısa vadeli ve popülist hesaplara feda edilmemesi önemlidir” dedi.

“KURALLAR VE YÜKÜMLÜLÜKLER TÜM ÜLKELERE ADİL ŞEKİLDE UYGULANMALI”

Dünyanın, uluslararası ilişkilerin yeniden şekillendiği, küresel düzenin yapısının değiştiği; yeni, bazen ümit ve heyecan verici, ancak bir o kadar da riskli ve karmaşık bir dönemden geçildiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, dünyanın hâlâ arzu edilen sükunet ve barış iklimine kavuşamadığını, küresel düzeyde bir adaletsizliğin bulunduğunu, uluslararası ilişkilerde adaletin ve hakkaniyetin hakim kılınamadığını belirterek, kurallar ve yükümlülüklerin tüm ülkelere istisnasız ve adil şekilde uygulanması gerektiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Gül konuşmasında, Türk dış politikasının “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesi üzerine inşa edildiğini vurgulayarak, Türkiye’nin köklü politikaları, stratejik yönelimleri olan Avrupa’nın ve bölgesinin söz sahibi bir ülkesi olduğuna işaret etti.

EKSEN KAYMASI TARTIŞMALARI: “TÜRKİYE’NİN HANGİ DEĞERLER DOĞRULTUSUNDA GELİŞTİĞİNE BAKMAK LAZIM”

Son dönemlerde, Türk dış politikasında bir “eksen kayması” yaşanıp yaşanmadığı tartışmalarına da değinen Cumhurbaşkanı Gül şöyle konuştu; “Türk dış politikasının ana yönelimi, temel stratejisi her şeyden evvel, az önce de izah ettiğim üzere, bir devlet politikası, stratejik bir yönelim olarak, AB’ye tam üyeliktir. Yarım asrı aşkın süredir bu hedefimizden en ufak bir sapma olmadığı gibi, son dönemde AB’ye tam üyelik istikametinde çok daha süratli bir şekilde yol aldığımız da bir gerçektir. Nasıl ki, örneğin İspanya Latin Amerika’ya ilgi duyuyorsa, Fransa Afrika’ya ilgi duyuyorsa ya da Polonya Doğu Avrupa ile daha fazla ilgileniyorsa, Türkiye’nin de tarihinden gelen avantajlarını kullanarak, çevresiyle bağları olan ülkelerle tabii ki çok ilgileniyor. Tarihten gelen bir beraberliği varsa, o ülkelere ilgi göstermesi herhalde kınanacak bir şey değildir. Dolayısıyla Türkiye de AB’ye tam üye olursa, bu tarihten gelen avantajları ve ilişki içinde olduğu ülkeler AB’nin zenginliği gibi olacaktır. Onun için kimsenin eksen sapması ya da ‘Türkiye farklı bir dünyaya gidiyor’ gibi bir değerlendirme yapmaması gerektiği kanaatindeyim. Hiçbirimiz tecrit edilmiş bir dünyada yaşayamayız. Önemli olan şey değerlerdir, bunun altını tekrar çiziyorum. Türkiye hangi değerler doğrultusunda gelişiyor, buna bakmak lazım. Türkiye’de çalışan bir serbest piyasa ekonomisi, hukuk, insan hakları standartları, kadın-erkek ilişkileri hangi seviyede gelişiyor, buna bakarak Türkiye’nin eksenini eğer tayin ederseniz, ‘Sizinle doğru zeminde tartışıyoruz’ derim. Ama yok öyle değil de ‘Türkiye hangi ülkeyle daha çok ilişki içerisinde’ gibi yapılırsa, o zaman çok aldatıcı noktaya varırız diye düşünüyorum” dedi.

 

Tüm Haberler

Yazdır Paylaş Yukarı