KKTC Cumhurbaşkanı ile Ortak Basın Toplantısında Yaptıkları Açıklama

19.07.2014
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Değerli Basın Mensupları,

 

Biraz önce Sayın Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun da söylediği gibi, 7 sene önce ilk Cumhurbaşkanı seçildiğimde, ilk yurtdışı ziyaretimi Kıbrıs’a yapmıştım. Şimdi, 7 senelik görev sürem biterken, son ziyaretimi de yine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne yapmaktan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Ama bu ziyaretim aynı zamanda Barış Harekâtının 40. yıl dönümüne de denk gelmiş oldu. Bu da şüphesiz ki benim için gayet anlamlıdır. Bu vesileyle anavatanın selamını, sevgilerini Kıbrıs’taki bütün kardeşlerime iletmekten de ayrıca büyük bir memnuniyet duyuyorum.

Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu ile müzakere sürecinin içinde bulunduğu aşama ve Türkiye ile KKTC arasındaki dayanışma ve yakın işbirliğini biraz önce başbaşa yaptığımız görüşmede gözden geçirdik. Gayet verimli oldu.

Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir kapsamlı çözüme ulaşılması için, Türk tarafının üzerine düşeni yerine getirdiği artık uluslararası toplum tarafından da yakinen bilinmekte ve takdir de edinmektedir. 2013 sonu itibariyle 50. yılını dolduran Kıbrıs meselesinin daha fazla gecikmeksizin bir çözüme kavuşturulması hedefi Türkiye’nin öncelikli dış politika konuları arasında yer almaktadır. Şöyle baktığımızda, yarım asırdır hala konuşulan dünyada fazla mesele kalmadı. Kıbrıs’a BM Barış Gücü 50 sene önce gelmişti. Hala bu meselenin çözülmemiş olması, üstelik Akdeniz’in ortasında bir adada bu problemin nihai neticeye ulaşmamış olması, gerçekten çok üzüntü vericidir. O bakımdan Türkiye olarak daima önceliğimiz, kalıcı adil bir çözümden yana olmuştur. Bu hedef doğrultusunda, tutarlı ve sonuç almaya yönelik çizgimiz sürdürülmekte ve Kıbrıs Türk tarafının çabalarına tam destek vermekteyiz.

11 Şubat’ta yeniden başlayan müzakere sürecinin bu kez başarıyla sonuçlanması için, esasen pek çok olumlu faktör de vardır. Amacımız, Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu’nun da hep ifade ettiği üzere, en kısa sürede eş zamanlı referandumların yapılmasıyla, ortaklık devletinin hayata geçirilmesi aşamasına gelinmesidir. Bu fırsat kaçırılmamıştır. Daha önce maalesef bu fırsatlar kaçırıldı. Ucu açık müzakere süreçleri, bu fırsatları kaçırmaktadır. Onun için gayet kararlı bir şekilde bu müzakerelerin bir takvime bağlanıp bitirilmesi, bizim esaslı düşüncemizdir.

 

Değerli Basın Mensupları,

Müzakereler ve karşılıklı uzlaşma yoluyla sağlanacak kapsamlı siyasi çözümün, hem Ada’daki iki taraf hem tüm bölge açısından çok önemli getirileri olacaktır. Doğu Akdeniz’de ve çevresinde, son dönemde yaşanan trajik gelişmeler de Kıbrıs meselesinin daha fazla gecikmeden çözülmesini adeta mecbur etmektedir. Çözüm hedefine ulaşılması, Doğu Akdeniz’in bir barış, istikrar ve işbirliği adası haline gelmesine fırsat verecektir. Doğu Akdeniz’deki böyle bir barış ve istikrar, çok büyük bir sinerji oluşturacak, ekonomik faaliyetlerden tutun da, güvenlik alanlarına kadar sadece Ada’nın değil, bütün bölgenin faydalandığı imkanları ortaya çıkartacaktır.

Ortak milli davamıza desteğimiz, dün olduğu gibi bugün de, gelecekte de kararlılıkla devam ettirilecektir. Türk tarafının çözüm ve uzlaşı yönündeki samimi yaklaşımından kimsenin şüphe duymaması gerekir. Aslında bunu 2004 yılında bütün dünyaya gösterdi. Türk tarafı bir propaganda içinde olmadığını, yeri geldiğinde gerçekten çözüme “evet” dediğini o zaman gösterdi. Bundan sonra da bu kararlılığı devam ettirecektir.

Ancak şunu da açıkça ifade etmek istiyorum ki: Mevcut durumun ilanihaye böyle devam etmesine de müsaade edilemez ve kimse de buna razı olmayacaktır, bunun da bilinmesini isterim.

Bir an önce Ada’nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türk halkının eşit statüsünü güvence altına alacak bir anlaşmaya varılması, Kıbrıs’ta iki kesimlilik, siyasi eşitlik ve eşit statüye haiz iki kurucu devleti içeren Yeni Ortaklık gibi yerleşik BM Parametreleri çerçevesi içerisinde çözümün bulunmasını samimi olarak, Türkiye garantör ülke olarak da, Kıbrıs Türkleri de arzu etmektedirler. Ancak ortaklığa dayalı bir çözüm üzerinde anlaşma olmayacaksa; bütün tercihimiz, bu anlaşma ve bunun için bütün gayretlerimizle hep beraber çalışma hedefinde ve kararlılığında olduğumuzu tekrarladıktan sonra, eğer bu hiç mümkün olmayacaksa, farklı çözüm seçeneklerinin müzakere edilmesi de düşünülebilir. Şu gayet iyi bilinmelidir ki: anavatan ve garantör olarak Türkiye, Kıbrıs Türklerinin bir Kıbrıs Rum Devletinde azınlık haline getirilmesine asla izin vermeyecektir.

 

Değerli Basın Mensupları,

Türkiye her koşulda Kıbrıs Türkü’nün yanında olacak, güvenlik ve kalkınmasına kararlılıkla destek verecek,  Ada’da ve bölgede huzur, istikrar ve refahın yerleşmesi yolundaki sorumluluklarını hassasiyetle yerine getirmeyi sürdürecektir. Kıbrıs Türkü, ekonomik ve siyasi istikrarlılığını, birlik ve beraberliğini, güçlü şekilde sürdürdüğü müddetçe, her geçen yıl daha büyük mesafeler kat edecektir. Bu yolda da Türkiye’yi her zaman yanında bulacaktır.

Kıbrıslı Türk kardeşlerimizin geleceğe güvenle bakması önemlidir. Türkiye Cumhuriyeti, dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de Kıbrıs Türk halkının hürriyetini, hukukunu ve refahının muhafazası ve tekâmülü yönünde, ahdi ve tarihi sorumluluklarını yerine getirmeye devam edecektir.

Ben siyasi hayatım boyunca Kıbrıs davasıyla çok yakından ilgilendim. Gerek, daha eski,90’lı yıllardaki hükümetlerde bulunduğum sırada hep Kıbrıs’tan sorumlu oldum. Daha sonra da 2002 yılından sonraki hükümetlerde, gerek Başbakanlığım, gerek uzun süren Dışişleri Bakanlığım süresi içerisinde Kıbrıs davasıyla çok yakın ilgilendim. Ve Türkiye’nin de milli meselesi olan bu konuda Kıbrıs Türklerinin hak ve hukukunu korumak ve barışı tesis etme konusunda her türlü çabayı gösterdim. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak da, bütün bu birikimimi yine barış için, huzur için, kalıcı bir çalışma ama aynı zamanda KKTC’nin işleyen demokrasisi, sağlam ekonomisi ve hukuku ve itibarı için de hep kullandım. Ve bundan sonra da hangi şartlar altında olursa olsun, Kıbrıslı kardeşlerimize bu desteğim ve bu beraberliğimiz muhakkak ki devam edecektir.

Biraz önce Sayın Cumhurbaşkanı çok büyük bir nezaket gösterdi,  muhakkak ki hükümetin, Meclis’in ve bütün Kıbrıs Türk halkının hissiyatını terennüm etti ve onların onayıyla, bu Nişanı bana tevdi ettiler. Bunu da büyük bir onurla taşıyacağımı bir kez daha burada ifade etmek istiyorum.

Ve bütün Kıbrıslı Türk kardeşlerime, sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum.

 

SORU: Kıbrıs Postası gazetesinden Mehmet Vatan. Cumhurbaşkanı Sayın Gül, sorum şu: Kıbrıs’ta ortak açıklamayla yeniden ortaya çıkan çözüm çabaları, hidro karbon, bölgedeki hidro karbon ekseninde şekillenmişti. Bunu herkes ifade ediyordu. Şimdi son Gazze meselesinin ardından Sayın Başbakan Erdoğan, İsrail’e nihai bir çözümün, ben var olduğum sürece, sıkıntılı olduğunu ifade etti. İsrail-Türkiye ilişkilerinin çok net bir şekilde bozulması, Kıbrıs’ta yeni çözüm senaryolarını sizce nasıl etkilemiş oluyor?

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Öncelikle, tabii İsrail, Kıbrıs meselesinin bir tarafı değil. Tamamen ayrı bir konu. Ortadoğu meselesinin bir tarafı. Bütün arzumuz, tabii ki Ortadoğu’da da kalıcı bir barışın tesisi. Bu vesileyle, son günlerde yaşanan büyük dramı, acıyı, trajediyi tabii ki görmezlikten gelemeyiz. Ve Filistin halkıyla olan dayanışmamızı ve bu saldırıların ve bu can kayıplarının bir an önce durup bir ateşkesin sağlanması konusunda da Türkiye olarak elimizden geleni yapıyoruz. İsrail bağlamında sadece söyleyeceğim şey şudur: Eğer Doğu Akdeniz’de barış, huzur sağlanırsa, Ada’da kalıcı bir uzlaşma sağlanırsa, bütün Akdeniz’in, Doğu Akdeniz’in enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden dünyaya dağıtılması, en fizıbıl olan projedir. Dolayısıyla bu açıdan baktığımızda, Ada’daki bir kalıcı barış, sadece Ada’da yaşayan Türk ve Rum tarafı için değil, bütün çevre için refaha ve olumlu gelişmelere katkı sağlayacaktır. Biraz önce üstü kapalı olarak söylediğim şeyler de hep bunlardır. Müzakere sürecinin başarıyla bitmesini samimi olarak arzu ediyoruz. Başından şöyle bir algı vardı, uluslar arası camiada, Sayın Eroğlu buna karşıydı. Sayın Cumhurbaşkanı, bütün kararlılığıyla ve Kıbrıs halkının, Meclisinin, hükümetinin desteğiyle müzakereleri samimi bir şekilde kabul edilebilir, yaşayabilir bir barış tesis etmek için canlı tuttu. Ve bunu bütün dünya görüyor. Bunun tabii ki neticeleri de ortaya çıkıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin Başkan Yardımcısı Sayın Biden’ın ziyareti, bu anlamda çok önemli gelişmelerdir. Daha önce bu tip ziyaretler söz konusu olmazdı. Dolayısıyla ABD’nin de, Kıbrıs’taki müzakere sürecine olumlu katkı veriyor olmasını takdirle karşıladığımı da burada ifade etmek istiyorum. Ümit ederiz ki daha önce olduğu gibi, arkası açık bir müzakere süreci olmaz bu. Sayın Eroğlu zaten bununla ilgili bir yol haritasını da ortaya koydu. Ümit ederiz ki, kimse kimseyi suçlamadan, ama ortak çıkarı gözetip, barışın tesis edilebilmesi, kalıcı olabilmesi için de demin söylediğim, BM Parametresi çerçevesi içerisinde bir uzlaşmaya varılır.

 

SORU: Eğer müzakereler sonuç vermezse, Kıbrıslı Türkler Annan Planı’na gönderme yaparak çözüm istediklerini gösterdiler. Bu müzakereler sonuç vermezse, alternatif çözüm önerilerinin masaya gelmesi gerekiyor, diyorsunuz. Bu alternatif çözüm önerileri içinde eğer KKTC’nin tanıtılmasına çalışılacaksa, Güvenlik Konseyi kararlarına göre Türkiye’nin burada askeri ve sivil varlığında sıkıntılar var. Bu sıkıntıları nasıl aşmayı düşünüyorsunuz? Yoksa Amerika ile yapılan görüşmelerde, BM Güvenlik Konseyi’nin farklı bir yön alacağını mı düşünüyorsunuz? Farklı çözüm önerilerine ne olabilir ve ne kadar gerçekçi olabilir? Çok kısa arkadaşın sorusuna da eklemek istiyorum. Sayın Erdoğan, İsrail’i kınadı ve bütün dünya bu vahşeti kınıyor. Ama Türkiye’nin İsrail ile bilinen askeri ve ticari işbirliği vardı. Bu askeri ve ticari işbirliği, hangi noktadır, devam edecek mi? Teşekkür ederim.

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Kalıcı bir barışın sağlanması için, müzakereleri ne kadar desteklediğimizi ve bunun netice vermesi için, ne kadar büyük bir samimi arzu içinde olduğumuzu ifade ettim. Orada önce bir tereddüdün olmamasını isterim. Bütün arzumuz bu. Ayrıca 2004 yılında, gerek Türkiye Cumhuriyeti’nin gerekse de Kıbrıs Türk halkının, BM ve AB’nin barış planını nasıl desteklediği, nasıl evet dediğini de bütün dünyaya gösterdik. 50 senelik bir ihtilafın, bir 50 sene daha gitmesini herhalde hiç kimse arzu edemez. Bu gerçekçi değil. Onun için eğer şayet böyle bir çözümden yana değilse, böyle bir yol taktik olarak devam ettiriliyor. Ve samimi olarak, arzu edilmiyor gibi bir durum söz konusu olursa, o zaman tabii ki diğer alternatifin müzakere edilerek yine uluslararası hukuk, camia içerisinde bunun gerçekleşmesi de mümkündür. Dünyanın başka yerlerinde de olmuştur.

Ayrıca soru sordunuz, İsrail’in saldırılarını sadece Sayın Erdoğan değil, bütün Türk halkı, herkes, hepimiz tabii ki kınıyoruz. Ve bunun bir an önce durdurulmasını herkes istiyor. Orada da yine bir barış vizyonumuz var. Orada da iki devletli bir çözümü destekliyoruz. Filistin halkının ve İsrail’in yan yana yaşayabileceği bir düzenin kurulmasını. Bunun için vaktiyle çok çabalar da gösterdik. Ama İsrail’in bu son saldırıları, bütün dünyanın gözü önünde, çocukları, kadınları, sivil insanları, bu şekilde acımasızca, hukuk tanımadan öldürmesi, bu vizyonu da tehlikeye atıyor. Bunların bütün dünya tarafından görülmesi de, bizim en büyük tabii ki arzumuzdur.

SORU: Sayın Cumhurbaşkanı, görev süreniz 28 Ağustos’ta sona eriyor. KKTC ziyaretiniz, tabii ki uzun yıllar Kıbrıs siyasetiyle iç içe oldunuz, ama siyaseten Kıbrıs Türk halkına bir veda mıdır?

ABDULLAH GÜL: Bu veda… Türkiye’de de veda ziyaretleri yapıyorum, Türkiye’de de bazı sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geldiğimde onlara da veda ediyorum. Yarın, yarın dediğim önümüzdeki günlerde, başka tabii ki veda ziyaretlerim de olacak. Bu çerçeve içinde baktığınızda Cumhurbaşkanı olarak, tabii ki Kıbrıs Türk halkına da veda ediyorum, Cumhurbaşkanı olarak. Ama daima Kıbrıs Türk halkıyla, dayanışmam, her halükarda hangi pozisyonda, nerede, nasıl olursam olayım, muhakkak ki bu milli davamızı takibe ve bu dayanışmamızı her zaman göstereceğim.

 

SORU: Doğu Akdeniz’de fırsatlar olduğundan bahsettiniz. Ayrıyetten bir çözümle herkesin karlı olacağından bahsettiniz. Rum tarafına baskı yapılması gerektiğini devamlı söylüyoruz. ABD’nin destek verdiğini söylediniz. Peki, BM Güvenlik Konseyi’nde, Çin, Rusya, Fransa, efendime söyleleyim AB’nde Hıristiyan demokratlar, onların tutumu nasıldır, değişim var mı?

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi Kıbrıs meselesi uluslararası toplumun en tartışmalı konularından birisidir ve BM’de de her sene görüşüldüğü gibi, zaman zaman çok sıcak konu da olmuştur. Bizim bütün arzumuz şu: ealist davranmak. 50 yıl, bir problem bu şekilde devam edemez. Bugün Ada’da ateşkes hukukuna göre bir sükunet var. Öyle değil mi, yani bir anlaşma yok. 40 yıldır sadece ateşkes hukukuna dayanan bir beraber yaşama söz konusu olur mu? Yani fiili olarak, defakto olarak olan şey bu. Şüphesiz ki dünyada söz sahibi olan, Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olan ülkeler de bütün bu gerçekleri, bunları muhakkak ki hep göreceklerdir. Konuşulacaktır, tartışılacaktır. Onun için zaten 2004 yılında BM Planı’na hep beraber destek verdiler. Onun için AB hep beraber destek verdi o zaman. Ümit ediyoruz ki yine böyle bir konjonktür oluşur. Müzakerelerin neticesinde olumlu bir noktaya gelinir. Arkası açık tutulmaz. Ve BM parametreleri çerçevesi içerisinde anlaşılır. Her iki taraf, uzlaştıkları noktaları uzlaşırlar. Uzlaşamadıkları boşluğu yine gerekirse BM’ye verilir. BM o boşluğu doldurur ve ondan sonra eş zamanlı tekrar referanduma gidilir. Bundan daha mantıklı, bundan daha çok herkesi ikna edecek bir öneri söz konusu olabilir mi? Yeter ki bu kararlılığımızı devam ettirelim.

 

SORU: Kıbrıs’taki sorunun, uzun zamandır devam eden sorunun çözümü açısından atılması gereken adımlar, önemli flaş adımlar neler olabilir?

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Benim söyleyeceğim şey şu: KKTC’nin evet dediği şeyler, bizim için de evettir.

 

SORU: Sayın Gül, Kıbrıs Genç Tv, Uğur Bayram. Dün müzakereciler 9 saat bir görüşme yaptılar ve özellikle Kudret Bey’e de şu soruyu sordum, size de buna benzer bir soru soracağım. Müzakereciler çapraz görüşme yapması için, anavatanlara, Yunanistan’da bir sıkıntı var. Ve bu sıkıntının ne olduğu bildirilmiyor. Eğer bu çapraz görüşme olursa, garantör ülkelerin rolü ne olacak, bunlar görüşülecek. Siz Türkiye olarak Yunanistan ile ilgili bu konuda bir görüşme yaptınız mı? Veya bu konuda bir görüşme yapmayı düşünüyor musunuz?

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Ben görüşmelerin teknik tarafına doğrusu girmek istemem şimdi. Onu Hariciyecilerimiz ve heyetlerin içerisinde olan arkadaşlarımız verdiğimiz istikamette devam ettiriyorlar. Burada önemli olan şey şu: Bir sene önce bu çapraz ziyaretlerin yapılabileceği bile düşünülemezdi. Yani Kıbrıs Türklerinin temsilcisinin Atina’ya, Kıbrıs Rumlarının temsilcisinin Ankara’ya gelebileceği, bu bir sene, iki sene önce bile düşünülemezdi. Dolayısıyla bunlar hep adım ve iyi niyetli olmamıza, ümitli olmamıza gösterebileceğimiz birçok sebep. Buna, bu taraftan bakmak gerek. Yoksa içinde tabii ki konuşulan şeyler ayrı şeylerdir. Onlar burada da konuşulur, New York’ta da konuşulur, Londra’da da konuşulur.  Konuşma fırsatları her yerde olur. Ama burada önemli olan şey, iki toplumun temsilcilerinin Atina’ya ve Ankara’ya gitmeleri. Bunlar hep anlamlı, olumlu, gayet yapıcı adımlardır. Bu açıdan bakmak daha faydalı diye düşünüyorum.

Yazdır Paylaş Yukarı