Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ile Düzenledikleri Ortak Basın Toplantısında Yaptıkları Açıklama

27.01.2014
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Değerli Basın Mensupları,

Sayın Cumhurbaşkanı Hollande ve heyetindeki Değerli Üyeleri, Değerli Bakanlarını, Değerli İşadamlarını, Değerli Milletvekillerini, hepsini Türkiye’de görmekten büyük bir memnuniyet duyuyoruz.

Kamuoyu da biliyor ki uzun yıllardan sonra -ki 22 yıl olduğunu biliyoruz- Türkiye’ye Fransa’dan bir Cumhurbaşkanı Devlet Ziyareti yapmaktadır. Dolayısıyla tarihi bir değere sahiptir bu ziyaret ve bu ziyaret vesilesiyle Türk-Fransız ilişkilerinin layık olduğu seviyeye ulaşacağından da eminim.

Sayın Hollande ile biz Cumhurbaşkanı seçildikten sonra gerek NATO Zirvesi vesilesiyle Chicago’da, daha sonra da New York’ta bir araya gelip çok uzun ikili ilişkilerimizi ve bölge konularımızı konuşup, iki ülke arasındaki ilişkilerin hak ettiği seviyeye getirilmesi konusunda iradelerimizi paylaşmıştık ve kendilerini davet etmiştim; bugün bu ziyareti gerçekleştiriyorlar.

Bu ziyaret vesilesiyle yine çok sayıda yine çok sayıda işadamının Türkiye’de olmasında da ayrıca memnuniyet duyuyorum.

Görüşmelerimizi önce ikili olarak yaptık, baş başa ve dar bir heyetle. Çok geniş bir şekilde Türkiye- Fransa ilişkilerini gözden geçirdik, gayet samimi açık yüreklilikle. Ve bölge konularına baktık. Daha sonra da heyetler arasında bütün Bakanlarla bir araya geldik ve bu konuları daha detaylı bir şekilde inceledik. Şu bir gerçektir ki, Türkiye ve Fransa ilişkilerinin beş yüz yıllık bir geçmişi vardır. Onbeşinci, onaltıncı yüzyıllara kadar gitmektedir ve Fransa daima Türkiye’nin Batı’ya açılan bir penceresi olmuştur. Bu çerçevede de gerek siyasi ilişkilerimiz, gerek kültürel, eğitim ilişkilerimiz çok canlı olmuştur. Bugün de bu ilişkilerimize geçmişindeki derinliğine yakışır bir şekilde bugünkü ilişkilerimizi o noktaya getirmek için gayet samimi görüşmeler gerçekleşmiştir.

Siyasi konularda şu anda en önemli mesele bildiğiniz gibi, bölgesel olarak baktığımızda, Suriye meselesidir. Bu konuyu geniş bir şekilde konuştuk. Şunu ifade etmek isterim size; daha önce New York’ta da bir araya geldiğimizde, Chicago’da da bir araya geldiğimizde Suriye meselesinde her ikimizin tespit ettiği konularda bugün aynı noktadayız ve o gün dikkat ettiğimiz maalesef olumsuz gelişmeler bugün gerçekleşmiştir. Bu konuda dayanışmamız devam edecektir tabii ki. Ayrıca, Doğu Akdeniz ile ilgili konuştuk. Doğu Akdeniz’in istikrarı, güvenliği, bütün bu konular yine ikimizi de yakından ilgilendirmektedir.

Türkiye Akdeniz’in doğusunda Fransa ise batısında, iki Akdeniz ülkeleridirler. NATO içerisinde biz müttefikiz. Avrupa Birliği ile müzakereler yapan bir ülkeyiz. Ticari ilişkilerimizin potansiyelinin çok büyük olduğunu biliyoruz. Ticaretimiz 15 milyon dolar civarında gerçekleşti ama bugün Sayın Cumhurbaşkanı ile koyduğumuz hedef  20 milyar Eurodur. Dolayısıyla bunun gerçekleşeceğine inanıyoruz. Çünkü Fransız iş dünyası, iş âlemi, endüstrisi, ticareti dünyanın en önde gelen büyük ülkelerinden, büyük ekonomilerinden birisidir. Türkiye’nin de güçlü bir ekonomisi vardır. Son on yıl içerisinde yapılan reformlarla Türk ekonomisi güçlülüğünü içerden ve dışarıdan gelecek her türlü şoka karşı kendisinin hazır olduğunu göstermiştir. Maastricht Kriterlerini gerçekleştiren bir makroekonomik dengemiz vardır. Dinamik bir nüfusumuz ve iş dünyamız vardır. Her ikisinin müşterek ilişkilerinin Türkiye ve Fransa’yı bu ticaret hacmine ulaştıracağına inanıyoruz.

Yatırımlar konusunda da yine şunu tespit ettik ki Türkiye’de 7 milyar doların üzerinde Fransız direkt yatırımı söz konusudur. Türkiye’nin de Fransa’da 1.5 milyar dolar civarındadır. Bu rakamlar çok daha ileri seviyelere ulaştırılabilir. Türkiye’de çok köklü Fransız şirketlerinin faaliyet göstermesinden de büyük bir memnuniyet duyuyoruz.

Biraz önce imzalanan, Sayın Bakanların imzaladığı anlaşmalar ilişkilerimizin ne kadar geniş alanda olduğunu göstermektedir. Bu bağlamda tarımda, savunma sanayinde, enerji konularında çok ileri derecede işbirliği imkânlarının var olduğunu biliyoruz, özellikle enerjide. Barışçıl amaçlarla nükleer enerjide işbirliği yapmaya başlamamız bu çok sevindiricidir ve çok büyük bir hamledir. Bundan Türkiye olarak büyük bir memnuniyet duyduğumuz gibi eminim ki Fransa’da büyük bir memnuniyet duymaktadır. Çünkü Türkiye enerji konusunda maalesef dışa bağımlı bir ülkedir. Alternatif enerji kaynaklarımızı geliştirmek zorundayız, bunlardan birisinin de nükleer enerji olduğunu bilmekteyiz. Yine birçok Fransız firmasının Türkiye’de farklı enerji alanlarında faaliyet gösterme arzusundan da büyük bir memnuniyet duyuyoruz.

Şüphesiz ki ilişkilerimizin önemli noktalarından birisi, Avrupa Birliğidir. 1996 yılından beri Türkiye, Gümrük Birliği’nin tam üyesidir. O günden bu yana aramızda hiçbir gümrük duvarı yoktur. 2005 yılından beri de üyelik müzakerelerini yapıyoruz. Bu konuda Fransa’nın son yıllarda, özellikle Sayın Cumhurbaşkanı Hollande ile birlikte müzakere sürecimize takındığı olumlu tavırdan dolayı da teşekkür etmek istiyorum. Müzakere süreci otomatik olarak tam üyeliği getirmemektedir, bu kesin olan bir şeydir. Ayrıca Fransa ve Avusturya’nın müzakereler başarıyla bitse bile referanduma gitme kararları vardır, bunu da saygıyla karşılıyoruz. Ama burada arzumuz şudur: Müzakere süreci; Avrupa Birliği Kriterlerini, gerek hukuk normlarını, gerek ekonomik normları, gerekse demokratik normları, yargı normlarını adapte etme sürecidir. Bu süreç teknik bir süreçtir ve bu sürecin tıkanmamasını bunun üzerinde herhangi bir siyasi ipoteğin olmamasını doğrusu çok arzu ediyoruz. Neticede, Türkiye müzakere sürecini başarıyla bitirdiği takdirde o zaman Türk halkı da belki başka tercihlerde bulunabilir. Fransız halkının da her türlü tercihini tabii ki saygıyla karşılayacağız. Ama müzakere sürecini bitirmiş bir Türkiye’nin Avrupa Birliği içinde, Türkiye’deki bütün Fransız şirketleri için de açıkçası çok değerli olduğu gayet apaçık ortadadır. Bu bakımdan Fransa’dan bu konuya müzahir olmasını rica ediyoruz. Bizim müzakere sürecimizi başarıyla bitirmemiz için herhangi bir siyasi engelin ortaya çıkmamasını özellikle rica ediyoruz. Bu görüşmelerimizin gayet açık ve samimi geçtiğini burada ifade etmek isterim.

Yine memnuniyetle şunu sizlerle paylaşmak isterim: Eminim ki Sayın Cumhurbaşkanı Hollande da aynı fikirdedir. Türkiye ve Fransa ilişkilerini çok ileri düzeylere, tarihten gelen derinliğinin hak ettiği seviyeye çıkartma konusunda iradelerini bir kez daha ortaya koymuşlardır. Bu seyahatin başarılı geçmesini temenni ediyorum. İstanbul’da yapacağımız iş forumu toplantısında, beraber ben de İstanbul’a gideceğim, Türk İş Dünyasının ne kadar dinamik olduğunu ve ne kadar büyük potansiyel ihtiva ettiğini orada bizzat göreceksiniz. Bundan da büyük bir memnuniyet duyacağınıza inanıyorum. Bunun ilişkilerimizde yeni bir ivme oluşturduğundan da hiç kimsenin şüphesinin olmaması gerektiğini ifade ediyorum.

Tekrar Türkiye’ye hoş geldiniz diyorum.

 

Soru: İki sorum olacak. Önce Sayın Cumhurbaşkanı Gül'e. Türkiye'nin Avrupa Birliği’ne üyeliği konusundaki açıklamalarınızı duyduk. Hangi tarihte Türkiye'nin üye olmasını istersiniz?

Sayın Cumhurbaşkanımız: Benim konuşmamı izlediniz. Ben, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile müzakere sürecinden bahsettim. Tabii ki Avrupa Birliği bizim için stratejik bir hedeftir. Ama Avrupa Birliği’nde müzakereleri tam başarıyla bitirseniz bile tam üyelik garanti değil. Çünkü Fransız halkı ne diyecek onu bilemem. Hatta Türk halkı o zaman ne diyecek, onu da bilemem. Belki Türk halkı, ‘Biz Norveç gibi olmak istiyoruz’ da diyebilir. Dolayısıyla siz ne zaman tam üye olmak istiyorsunuz, yani bir tarih dediniz. Yani bunda acelemiz yok. Ama acelemiz bir konuda var, açıkçası. O da şu: Müzakere sürecini götürürken, yaparken karşımıza engel çıkartılmaması. Siyasi blokajların veya başka konuları bu işin içine getirip, koyup başka meselelerin arkasına takılarak -yani başka üyeler için de söylüyorum, bunu Fransa için söylemiyorum sadece- engel çıkartılmaması. Çünkü bu teknik bir süreç. Teknik süreçte de Avrupa Birliği’nin bütün müktesebatının Türkiye olarak üstlenilmesidir. Ümit ederim ki herkes bu konuda verdiği sözlere sadakat gösterir. Çünkü ahde vefa da Avrupa Birliği’nin temel ilkelerinden birisidir. Çünkü bu anlaşmalar yapılırken o zaman birçok çalışmalar yapıldı. Stratejik çalışmalar yapıldı, Türkiye Avrupa Birliği için değerli mi, değil mi diye. Herkes oy birliği ile değerli gördüğü için Türkiye ile üyelik müzakerelerine başlandı. Devletlerarası, ülkelerarası ilişkilerde herhalde kandırmaca olmaz. Dolayısıyla burada bizim beklediğimiz ahde vefa ve müzakere sürecimizi başarı ile bitirmemize fırsat verilmesi. Günü geldiğinde de Fransız halkı ne der, Avusturya halkı ne der, Türk halkı ne der tam üyelik için o zaman ona bakarız.

Diğer konularda da şunu size söylemek isterim.  Türkiye’de siyasi istikrarda herhangi bir tereddüt yoktur. Türkiye’de güçlü bir hükümet vardır, güçlü bir parlamentoda çoğunluğu vardır. Bugün karşılaştığımız çeşitli tartışmalar var. Açık bir toplum, Avrupa Birliği ile müzakere yapan bir ülke; demokratik, hukuk standartlarını belli bir noktaya getirmiş bir ülkedir. Dolayısıyla çeşitli tartışmalar vardır olgunluk içerisinde, bunlar sert olabilir bazen, ama Türkiye'nin siyasi istikrarında veya Türk ekonomisinin herhangi bir şekilde güveninde bunların hiçbir etkisi ve izi yoktur. Bunun bilinmesini isterim. O bakımdan Değerli Fransız Dostlarımıza, ortak büyük çıkarlarımız için bu bir fırsattır, bu gezi bir fırsattır. Bunu en iyi şekilde değerlendirmek her iki ülkenin halkının da faydasınadır. Bunu sadece hatırlatmak isterim.

Soru: Uzun yıllar Fransa’da Türkiye ilişkilerini izleyen bir gazeteci olarak söylemek istiyorum ki bugünkü toplantı son derece sevinç verici bir toplantı. Bunda da Sayın Hollande’ın bir önceki yönetime oranla gösterdiği politika değişikliği son derece önemli. Fakat ilişkileri bu noktaya, bu noktadan uzaklaştıran bir konu vardı ki bunu sormak istiyorum her iki cumhurbaşkanına da. İnkâr yasası daha önce gündeme geldiğinde iki ülke arasındaki ilişkiler kopma noktasına gelmişti. Ama Anayasa Konseyi’nde reddedilince bu yasa düşmüştü. Ardından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde İsviçre'de alınan bir karar reddedilmişti. Şimdi Sayın Hollande’a sormak istiyorum. Bu dosyayı yönetiminiz boyunca nasıl yönetmek istiyorsunuz? Avrupa Birliği çerçeve kararının iç yasalara uyarlanması yönünde bir çalışma ile mi getirmek istiyorsunuz? Bu konuda ki çalışmanız ne olacak, inkar yasasını yeniden getirme sözü vermiştiniz çünkü daha önce ki kampanyanızda? Sayın Gül bu konuyu gündeme getirdiniz mi? Türkiye'nin bu konudaki duruşu nedir? Teşekkür ediyorum.

Sayın Cumhurbaşkanımız: Biraz önce size şunu söyledim. Gerek baş başa, gerek heyetler arasında açık, samimi her şeyi konuştuk. Dolayısıyla bu konuları da konuştuk tabii ki. Çünkü biliyoruz ki ilişkilerimizi zaman zaman gölgeleyen bir konu olmuştur bu. Şunun da bilinmesini isterim; 100 yıl önce yaşanan olaylarda çekilen acılar hepimizin ortak acılardır. O zaman sadece Türkiye'nin Ermeni vatandaşlarının değil, Müslüman Türk vatandaşlarının da çok büyük acıları olmuştur. Balkanlardan 3 milyon insan tükene tükene Türkiye’ye zor ulaşmıştır. O yılların acılarını eğer biz nesilden nesile taşıyacak olursak, bu doğru bir hareket değildir. Onun için bu konuda yapılacak şey, bunu tarihe bırakmak, daha doğrusu tarihçilere bırakmak. Travmaları tekrar ortaya getirmek, acıları tekrar ortaya getirmek değil, tarihçiler ile bu işi çözmek. Biz bütün arşivlerimizi açmaya hazırız. Açtık. Üçüncü bir ülke de bu işe katılabilir, ortak bir tarih komisyonu bu meseleye bakar ve bu işin içinden ancak böyle çıkılır. Nitekim Fransa ve Cezayir ilişkilerinde de gösterilen yol bu olmuştur. Tek taraflı olarak bu mesele halledilemez, beraber halletmek gerekir.

İkinci bir nokta da şu: Bu konu ile ilgili farklı düşünceler olabilir.  Şunun bilinmesini isterim ki Türkiye'de daha önceki yasalarımız bu konuların rahat konuşulmasına engeldi. Ama biz yasalarımızı değiştirdikten sonra bugün bu konunun lehinde, aleyhinde herkes istediğini söyleyebilir. Zannediyorum ki birçok Fransız dostumuz bunu böyle düşünmüyor, Türkiye'de hâlâ birçok şey konuşulamaz diye biliyorlar. Ama Türkiye'de yazabilirsiniz, konuşabilirsiniz, iddia edebilirsiniz. Şimdi böyle bir ortam Türkiye'de söz konusu iken biz Fransa'nın da lehinde, aleyhinde konuşabilmesini ancak normal görürüm. İfade özgürlüğü dediğimiz şeyin merkezi de Avrupa'dır. Bu konuda Fransız Anayasa Konseyi'nin verdiği kararı biz saygıyla karşıladık. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Perinçek davasında verdiği karar var, ifade özgürlüğü ile ilgili biliyorsunuz, bu çerçevede bakmak lazım.

Tekrar söylüyorum; bu acıları çocuklardan çocuklara, yeni nesillere taşıma yerine buralardan dostluk çıkarmaya bakmamız gerekir. Çanakkale Savaşı’nda o zaman Avustralya’dan, Yeni Zelanda’dan gelip bizim topraklarımızda bizimle savaşan insanlar vardı. Ama biz oradan dostluk çıkarttık. Her sene şimdi Avustralya’dan, Yeni Zelanda’dan binlerce insan akın akın geliyor ve dostluğumuzu konuşuyoruz.  Bu olaydan da artık, bu coğrafyanın insanları olan hepimiz için bir yeni dostluk çıkartmamız gerektiği kanaatindeyim.

Soru: Sayın Cumhurbaşkanı Gül, Avrupa’dan gelen yüzlerce cihatçının farklı Avrupa ülkelerinde bir güvenlik sorunu yaratabilecekleri konusunda ne düşünüyorsunuz?

Sayın Cumhurbaşkanımız: Suriye’yi biz geniş konuştuk derken; hem Suriye’de yaşanan acıları, hem Suriye ile ilgili Cenevre’deki çalışmaları, hem de sizin bahsettiğiniz gibi bazı olumsuzluklar var, bunları konuştuk. Bu vesile ile şunu ifade etmek isterim: Cenevre’de yapılan çalışmaların muhakkak bir siyasi çözümle neticelenmesi ve muhakkak bir geçiş hükümetiyle, ama kontrolü olan, yaptırım gücü olan bir geçiş hükümetiyle neticelenmesini arzu ediyoruz. Bu olmadığı takdirde oradaki acılar, oradaki feryatlar devam edecektir. Ve ayrıca oradaki boşluktan da birçok olumsuzluklar çıkacaktır. Bunun bilinmesini isterim.

Türkiye’de 700 bin mülteci vardır. Bu 700 bin mültecinin 250 bini bizim kurduğumuz kamplarda yaşamaktadır. Bunların finansmanı 2,5 milyar dolar civarındadır ve Türkiye karşılamaktadır. Sayın Hollande’a teşekkür etmek istiyorum, bu konuda gösterdikleri anlayış ve bizim bu gayretlerimizi yakinen tanıdığını, bildiğini ve takdir ettiğini burada kamuoyu ile paylaştığı için. Bunların gölgelenmemesini öncelikle arzu etmek isterim. Ve bunların bilinmesini arzu etmek isterim.

İkinci noktada şudur: Eğer Fransa’dan, Almanya’dan veya başka bir ülkeden Suudi Arabistan’dan, Türkiye’ye turist olarak gelen insanların içerisinde herhangi bir şekilde, suç potansiyeli taşıyan veyahut Türkiye üzerinden, başka yollarla Suriye’ye geçme potansiyeli olanlar varsa, bunların bize bildirilmesi lazım. Türkiye’ye 36 milyon turist geliyor. Biz sınırda, kapıda herkesi durduramayız ve gelme diyemeyiz. Bunun için istihbarat teşkilatları ve güvenlik teşkilatları arasında olan iş birliğinin daha başka bir düzeye taşınması konusunda da anlaştık, konuştuk. Bize eğer bildirilirse ki şu çocuklar, şu gençler veya şu insanlar aşırı faaliyetler içerisinde, bizim takibimiz altında, siz de bunlara dikkat edin denirse ancak biz o zaman müdahale edebiliriz. Yoksa, gayet yasal yollarla Fransa’dan çıkan, İngiltere’den çıkan, Almanya’dan çıkan, Türkiye’ye gelen bir insana, biz havaalanında “Türkiye’ye niye geldin?” demeyiz, açıkçası. Ancak sınırımızda güvenlik tedbirlerimiz çoktur. 900 kilometre Suriye sınırı vardır. Orada bu kadar kamplar vardır. Yani mülteci kampları, insani amaçla kurulan kamplar vardır. Bunlarla uğraşırken, bunların arasından güvenlik birimleri eğer yanlış faaliyetler içerisinde olanlar varsa, bunları yakalarlar iade ederler. Bu konuları konuştuk.

Yazdır Paylaş Yukarı