Litvanya Cumhurbaşkanı Dalia Grybauskaite ile Düzenledikleri Ortak Basın Toplantısında Yaptıkları Açıklama

03.04.2013
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Sayın Cumhurbaşkanı,

Değerli Basın Mensupları;

Önce Sayın Cumhurbaşkanına bu güzel sözlerinden dolayı teşekkür etmek istiyorum.

Daha önce iki kez geldiğim güzel ülkenize bu sefer Cumhurbaşkanı olarak geliyorum. Daha önce dışişleri bakanı olarak gelmiştim ve bundan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bize gösterilen güzel hüsnükabulden dolayı Sayın Cumhurbaşkanına ve hükümetinize teşekkür ediyorum ve ayrıca Türk halkının en iyi dileklerini dost ve müttefik Litvan halkına da iletmek istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanının da söylediği gibi ilişkilerimizin geçmişi vardır. 1930 yılında Türkiye ile Litvanya arasında dostluk antlaşması imzalanmıştır ve bu dostluğa Türkiye daima sadık kalmıştır. Öyle ki işgal ve ilhak dönemlerinde bile Türkiye bunları hiç tanımamıştır ve 1991 yılında bağımsızlık tekrar kazanıldığında burada hemen büyükelçiliğimizi açtık ve diplomatik ilişkilerimizi en güçlü bir şekilde geliştirdik. Litvanya’nın ve bütün Baltık ülkelerinin NATO üyeliğini daima destekledik ve onların hava savunması projelerine daima katıldık.

Litvanya’nın kısa süre sonra AB’nin dönem başkanlığını devralacağını biliyoruz. Şimdiden başarılar diliyorum. Sayın Cumhurbaşkanının AB konusundaki tecrübelerini çok iyi bilen bir kişiyim, dışişleri bakanı olduğum dönemlerden. Eminin ki bu, sizin dönem başkanlığını çok başarılı bir şekilde yapmanızda çok ayrı bir katkı olacaktır. Ayrıca AGİT dönem başkanlığını da çok başarılı bir şekilde gerçekleştirdiniz. Bütün bunlardan dolayı da teşekkür ve tebrik etmek istiyorum.

AB konusunda Sayın Cumhurbaşkanının, hükümetinizin ve halkınızın verdiği desteklerden çok memnunuz. Bu desteğin dönem başkanlığı sırasında da devam edeceğine olan inancımız tamdır. Türkiye, bildiğiniz gibi AB ile müzakere yapan bir ülkedir. Nüfusu büyük, ekonomisi büyük ülkelerin müzakere sürelerinin daima biraz sancılı olduğunu biliriz. Geçmişte de bazı üye ülkelerin başına bu gelmişti. Ama bu sürecin canlılığını koruması ve başarıyla bitirilmesi çok önem verdiğimiz bir konudur. Neticede müzakere süreci başarıyla bitmiş olsa bile tam üyelik otomatik değil bilindiği gibi. Bazı ülkeler referanduma gitme kararı aldılar. Hatta Türk halkının o zaman kararı ne olabilir, bunlar farklı farklı konular. Ama müzakereye başladıktan sonra müzakerenin başarılı bir şekilde bitirilmesinin çok önemli olduğu kanaatindeyiz. Ümit ediyoruz ki sizin dönem başkanlığınız sırasında da yeni fasıllar açılabilecektir.

Ayrıca Türkiye ile Litvanya arasında ekonomik ilişkilere çok önem veriyoruz. İkili ilişkilerimizin başka bir ayağı olarak bu çerçevede heyetimde çok sayıda Türk işadamı ve yatırımcıyla beraber geldim. Onlarla yapacağınız iş forumu toplantısına Sayın Cumhurbaşkanıyla birlikte katılıp hitap edecek olmaktan da büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bu çerçeve içerisinde ulaştırma hizmetlerinin daha iyi yapılabilmesi için Litvanya’nın Viking Tren Projesi ile ilgili ulaştırma bakanlarımız bugün bir mutabakat zaptı imzalayacaklar. Bundan da büyük bir memnuniyet duyuyorum. Karadeniz üzerinden bütün Baltık ülkeleri bu şekilde daha büyük bir coğrafyaya bağlanabilecekler. Türkiye, ulaşım yolları açısından, tren yolları açısından adeta bir kavşak noktasıdır. Orta Asya’ya da, Körfez Arap ülkelerine de, Avrupa’nın başka bölgelerine de tren yollarıyla çok rahat ulaşılabilir. Üstellik biz şimdi İstanbul Boğazı’nın altında tüp geçit yaptık ve tamamlamak üzereyiz  ve Asya ile Avrupa’yı tren yollarıyla da birbirine bağlıyoruz.

Ayrıca büyük bir memnuniyet duyuyoruz ki Litvanyalıların en çok tercih ettikleri turizm destinasyonlarından birisi Türkiye’dir. Bu da ilişkilerimizin ayrı bir zenginliğidir. Kültürel alandaki iş birliğine de çok önem veriyoruz. Bana gösterilen misafirperverlikten dolayı bir kez daha başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere bütün halkınıza teşekkür ediyorum.

SORU: Sayın Cumhurbaşkanım, sizin tam da bugün gazetelerde yayınlanan önemli demeçleriniz oldu. Türkiye’deki çözüm süreciyle ilgili. Burada muhalifler de dahil olmak üzere her kesimden kişinin görüşlerine yer verilmesi gerektiğinin öneminin altını çizdiniz. Tam da bugün Akil İnsanlar listesi açıklandı ve başta muhalefet partileri olmak üzere çeşitli kesimlerden listede daha ziyade hükümete yakın isimlerin yer aldığı yönünde eleştiriler var. Siz bu eleştirileri nasıl değerlendireceksiniz? Siz buradaki isimleri nasıl buldunuz? Teşekkür ederim.

ABDULLAH GÜL: Madem Türkiye politikasıyla ilgili bir soru soruldu müsaade ederseniz ona cevap vereyim. Tabi ki büyük sorunlarla uğraşılıyor. Büyük sorunların çözümünde ne kadar çok, bütün siyasi kurumlar, ülkenin önemli kurumları, herkes bu işe angaje olursa o kadar kolay olabilir. Büyük sorunları halletmenin önemli yollarından birisidir bu. Ben bu çerçeve içerisindeki sadece tavsiyelerimi paylaşmış oldum. Şüphesiz ki nihayetinde siyasetteki aktörlerin, siyasi partilerin, hükümetin bileceği bir iş. Ama bir cumhurbaşkanı olarak Türkiye’nin çok büyük bir sorunuyla uğraşılırken, o sorunu halletmek için çok büyük gayretler sarf edilirken herkesin yapıcı bir şekilde işin içinde olmasının büyük bir katkı olacağını düşündüm ve bunu da samimiyetle paylaşmış oldum. Bu nasıl kabul görür onu bilemem.

SORU: Ben dış politikayla ilgili bir soru sormak istiyorum Sayın Cumhurbaşkanım. Sorum, özür sonrası İsrail – Türkiye ilişkilerinin yumuşama sürecine girdiği bir dönemde İsrail’in dün akşam Gazze’ye yaptığı hava saldırısını nasıl değerlendiriyorsunuz. Bu tür saldırılar süreci nasıl etkiler?

ABDULLAH GÜL: Bizim biliyorsunuz bütün arzumuz şu: Ortadoğu’da İsrail ve Filistinlilerin kendi topraklarında kurdukları, iki devletin yan yana yaşayabileceği bir ortamdır. Türkiye’nin bütün tercihi budur. Bunu sekteye uğraştıracak, bunu zorlaştıracak her türlü eylem, her türlü saldırı çok yanlıştır. Hele hele Gazze’ye yapılan saldırılarda zaten çok büyük insanlık dramları yaşanmaktadır. Gazze’de bildiğiniz gibi ambargolar kısmen kalkmıştır ama yine kısmen de devam etmektedir. Bunlar barış sürecine hiçbir katkı yapmaz doğrusu.

SORU: Sorum Cumhurbaşkanı Gül’e. Kıbrıs’ın durumu ile ilgili bir soru yöneltmek istiyorum. Ekonomik kriz Kıbrıs’ı etkilediği için, adada oluşan yeni durumun Kıbrıs Adası’nda bir uzlaşma ya da birleşme için yeni bir şans doğuracağını düşünüyor musunuz?

ABDULLAH GÜL: Aslında bu konuları hem baş başa hem heyetler içerisinde biraz konuştuk. Öncelikle şunu söylemek isterim, Türkiye’nin vizyonu şudur: Akdeniz’de Kıbrıs’ın tamamı, Yunanistan, Türkiye hepimiz arasında çok geniş bir işbirliğinin oluşturulması ve nasıl AB içerisinde Baltık ülkeleri, İskandinav ülkeleri ayrı birer sütun gibiyse Doğu Akdeniz’de de böyle bir sütunun oluşmasıdır. Bu bizim vizyonumuz. Tabi ki Kıbrıs’ta şu anda çözümsüzlük var. Önümüzdeki yıl neredeyse 50. yıl dönümüne girecek. 50 senedir bir siyasi problem devam edemez açıkçası. Bunun muhakkak bitirilmesi gerekir. Bununla ilgili çok iyi bir şans 2004 yılındaydı. O zamanki BM çözüm planı, AB çözüm planı referanduma tabi tutuldu ve maalesef Rum tarafının hayır demesiyle barış ve çözüm gerçekleşmemiş oldu. Şimdi büyük bir ekonomik kriz yaşanıyor adada. Tüm bunları bir fırsat olarak görmek gerekir. Adada yeni bir hükümet de var Rum kesiminde. Bizim teklifimiz şu açıkçası: tekrar yeni bir solukla, gayet iyi niyetle Kıbrıs Türkleri ve Rumları görüşmelere başlasınlar. Bizler hep yardımcı olalım bu konuya. Ekonomik kriz herkesin birazcık ders de almasına sebep olmalı. Adanın birleşmesi daha büyük bir ekonomiyi ortaya çıkaracaktır. Türkiye ve Yunanistan arasında daha büyük bir ekonomik potansiyel oluşturacaktır. Bizim söylediğimiz şudur açıkçası: Adada şu anda bazı ambargolar var biliyorsunuz, kısıtlamalar söz konusu. Bütün bunların da hepsini, hangi kısıtlama, ambargo varsa bunların hepsini de aynı anda kaldırarak yeni bir iklimi oluşturmak ve yeni bir adımı atmak. Ümit ederim ki bunlar anlaşılır.

SORU: Türkiye Cumhurbaşkanı için bir sorum var. Türkiye, ne kadar daha Suriyeli mültecilere açık kapı politikasını sürdürecek?

ABDULLAH GÜL: Başta tabi Suriye’de olup bitenler herkesi üzüyordur ama bizi çok daha üzüyor, çünkü komşumuzda bir istikrarsızlık var bir iç savaş var maalesef. Ve çok büyük bir insanlık dramı yaşanıyor orada, şehirler tamamen harap ediliyor. Türkiye’de şu anda 200 bin civarında Suriyeli var. Çadırlarda yaşıyor. 100 bin kadarı da şehirlerde yaşıyor. Çadırlarda yaşayan bu 200 bin kişinin bütün ihtiyaçlarını biz devlet olarak karşılıyoruz. Şimdiye kadar BM’nin hesaplarına göre 1 milyar dolara yakın bizim harcamamız olmuş. Ama bunlar insani görevdir bizim için. Burada para söz konusu değildir. Çünkü insanlık her şeyden önemlidir. Türkiye, büyük fedakârlıklar yapıyor. Ümit ederiz ki bu sorun kısa süre içerisinde biter ve herkes evlerine döner. Suriye’de şu anda 3 milyon kişi evinden barkından olmuş vaziyette. Biz tabi ki bu politikamızı devam ettireceğiz. ‘Ben ateş altındayım, büyük bir sıkıntıyla karşı karşıyayım. Hayatım tehlikede.’ deyip de evini barkını terk edip Türkiye sınırına gelen insanlara ‘Hayır sen Türkiye’ye gelemezsin, dışarıda dur’ diyemeyiz açıkçası. Geleni tabi kabul etmeye devam edeceğiz ama kimsenin de kendi evinden ayrılmasını istemeyiz tabi ki.

Yazdır Paylaş Yukarı