BM En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı Vesilesiyle BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ile Düzenledikleri Ortak Basın Toplantısında Yaptıkları Açıklama

09.05.2011
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Basın Organlarının Değerli Temsilcileri,

Öncelikle Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın Ban Ki-moon’la İstanbul’da tekrar görüşmekten büyük bir memnuniyet duyduğumu ifade etmek istiyorum.

13 Mayıs 2011’e kadar sürecek Birleşmiş Milletler En Az Gelişmiş Ülkeler 4. Konferansı’nın açılış törenini hep beraber biraz önce yaptık ve ilk konuşmalar gerçekleşti. Bildiğiniz gibi, bu konferansın dördüncüsü yapılıyor. Birincisi, 1981 yılında Paris’te gerçekleşmişti. İkincisi, 10 yıl sonra 1990 yılında yine Paris’te gerçekleşmişti. Üçüncüsü, 2001 yılında Brüksel’de, Avrupa Birliği organize etmişti. Dördüncü konferansı Türkiye Birleşmiş Milletler’le beraber organize etti, bugün İstanbul’da yapılıyor.

İstanbul’da bu büyük konferansa ev sahipliği yapmaktan büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Konferansa sadece hükümetler değil, aynı zamanda özel sektör, sivil toplum kuruluşları, bu ülkelerin aydınları ve akademisyenler de katıldılar. Bu toplantı vesilesiyle, 200’ün üzerinde konferans, panel, çeşitli toplantılar aynı zamanda devam etmektedir. Konferansa 10 bin civarında da katılımcı vardır. Konferansın sonunda İstanbul Eylem Planı’yla, bir de siyasi bildiri kabul edilecektir ve 2011 ve 2020 yılları arasında, en az gelişmiş ülkelerin stratejileri, onların kalkınmasıyla ilgili çok önemli görüşler paylaşılacaktır.

İstanbul Eylemi Planı’nın geleceğe dönük, uygulanabilir olmasına ve alınan kararların, tavsiyelerin takip edilebilir olmasına özen gösteriyoruz. En az gelişmiş ülkelerin, aslında nüfusu 1 milyara yaklaşmaktadır. 1971 yılından bu yana baktığımızda, maalesef gelişmeler de iyi değildir. 1971 yılında 25 tane ülke, en az gelişmiş ülke sınıfındayken, bu geçen süre içerisinde sayıları azalmadı, tam tersine arttı ve 48’e çıktı. Bugün 48 ülke, yani bunların nüfusu neredeyse 1 milyara ulaşmaktadır. Bu insanların 1 doların neredeyse altında günlük geliri vardır. Bu ülkelerin içerisinde de sadece 3 tanesi en az gelişmiş ülkeler sınıfının üstüne çıkmıştır. Bu, şunu göstermektedir ki: Dünyada büyük bir tehlike vardır. Bu yapısal bir meseledir. Dünya bugün birçok siyasi problemlerle karşı karşıyadır. Bu siyasi problemler gelip geçicidir, halledilebilir, ama böyle yapısal bir problem var. Açlık, fakirlik, hastalık; bütün bunlar ise çok yapısal bir problemdir. Eğer bununla ciddi bir şekilde mücadele edilmezse ve önümüzdeki 10 yıl içerisinde bu ülkelerin sayısı azaltılmazsa, bu ülkelerde yaşayan insanların hayat standardı yükseltilmezse, dünya siyasi açıdan, güvenlik açısından ve başka alanlarda çok büyük tehlikeyle karşı karşıya kalacak demektir.

Şunu da unutmamak gerekir ki: Eski yıllarda dünyanın bir köşesinde olandan, dünyanın başka köşesinin haberi yoktu. Bugünkü haberleşme teknolojisi, bütün dünyayı şeffaf hale getirmiştir. Dünyanın en fakirleri, dünyanın en zenginlerinin hayat standartlarını yakinen bilmektedir. Dolayısıyla bu, ahlaki açıdan da çok büyük bir yanlıştır, devam ettirilemeyecek bir konusudur. Siyasi ve güvenlik açısından da devam ettirilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan, sadece konferanslarda konuşma ve tavsiyeler değil, ama çok iyi kararların alınması ve bunların takip edilmesi gerekmektedir. Türkiye olarak, dünyanın böyle önemli bir sorunuyla ilgili bir konuda düzenlenen toplantıya ev sahipliği yapmaktan, bununla ilgili bu organizasyonu üstlenmekten ve dünyanın birçok ülkesini Türkiye’de ağırlamaktan büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Ayrıca Türkiye, son yıllarda kendi üstüne düşeni de yapma açısından, önemli bir faaliyet içerisindedir. Türk NGO’larıyla birlikte Türkiye’nin insani yardımları yıllık 2 milyar dolara ulaşmıştır. Bundan da açıkça gurur duyuyoruz. Çünkü yardım eden ülkeler sınıfında olmak, daima gurur vericidir. Türkiye, bu konulara gösterdiği hassasiyeti devam ettirecektir. Afrika ve Asya’nın bazı ülkelerindeki çalışmalarımız, açılımlarımızın bir boyutu da budur. En az gelişmiş ülkelerin kalkınması sadece onlara yardım yapmakla, donör ülkelerin yapacağı sadece kalkınma yardımlarıyla olmaz. Onlarla ticaret yapmak, o ülkelere yatırım yapmak, o ülkelere teknoloji transferini bu şekilde taşımak, o ülkelerde meslek eğitimiyle ilgili okullar açmak; bunlar da çok önemlidir. Türkiye olarak bütün bunlara çok önem veriyoruz. Tekrar, böyle önemli bir toplantıya ev sahipliği yapmaktan, dünyanın çok büyük bir sorununun ele alınması ve bu konuyla ilgili yeni adımların atılmasıyla ilgili bir konferansı Birleşmiş Milletler’le birlikte Türkiye’de, İstanbul’da organize etmekten büyük bir mutluluk duyuyoruz, büyük bir gurur duyuyoruz.

Soru: Şunu sormak istiyorum: Bir eylem planını kabul etmekten başka, bir hesap verebilirlik planı da kurmayı düşünüyor musunuz? Acaba birtakım konferanslardan sonra, ülkeler yaptıkları açıklamaları söylemleri unutabiliyorlar. O yüzden, şu anda gelişmekte olan, gelişmiş ülkelere de belki gelişmekte olan ülke demek mümkün olabilir, mesela Çin’i buna örnek olarak verebiliriz. Çin’den de gelip Batı ülkeleriyle aynı sorumlulukları üstlenmesini rica etmek gibi bir niyetiniz var mı? Bunu sormak istiyorum efendim.

Sayın Cumhutbaşkanımız: Şimdi aslında bunun iki ayağı var. Bir; burada kalkınma ortakları dediğimiz ülkelerin, yardım yapacak olan ülkelerin, katkı sağlayacak olan ülkelerin taahhütlerini yerine getirmesi, sözlerin ortada kalmaması. İkinci bir ayağı ise, bu yardımları alan en az gelişmiş ülkelerin kendilerine çekidüzen vermesi, gerekli kuralları, gerekli siyasi gelişmeleri, gerekli düzenlemeleri yapması. Dolayısıyla, iki taraflı takip edilecek bir mekanizma bu. Sadece burada şu kadar yardım yapacağız diyen ülkelere “Sen bu yardımını yaptın mı, yapmadın mı?”yı takip değil. Bu çok önemli, verilen sözlerin yerine getirilmesi çok önemli. Böyle bir problem yaşıyor dünya, bildiğiniz gibi. Bunu takip ederken, ikincisi de bunların en etkili bir şekilde değerlendirildiğini takip etmek gerekiyor. Bunların tabii yapılabilmesi ve yardımın yapılabilmesi için de sahanın, yardımı alan ülkenin de bazı şeyler yapması gerekiyor. Dolayısıyla, iki taraflı bir takibe burada ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz, bunu konuşmalarımızda da söylüyoruz hep.

Soru: Global kriz sürecinde, bütün gelişmiş ülkelerle birlikte en fazla etkilenen ülkeler, yine en fakir ülkeler oldu. Yani en fakir ülkeler, daha da fakirleşti, böyle bir süreç yaşandı. “Acaba en fakir ülkelerin kalkınmasını desteklemek amacıyla, bundan sonraki politikalarda krizin sonuçları ne kadar ele alınıyor?” diye sormak istiyorum. Teşekkür ederim.

Sayın Cumhurbaşkanımız: Şimdi, en az gelişmiş ülkeler dediğimizde, en fakir ülkelerden bahsediyoruz. Tekrar size rakamları hatırlatacak olursam, bunların sayısı şu anda 48. Ama dünya nüfusunun yüzde 13’ünü oluşturuyor. Dünya nüfusunun yüzde 13’ünü oluşturanlar, dünya gelirinin sadece yüzde 1’ini elde ediyorlar. Dolayısıyla büyük bir dengesizlik var. Şimdi bu toplantıların en büyük maksadı, dünyanın bu konudaki dikkatini çekmek. Çünkü başında da söyledim, bu yapısal bir sorun, büyük bir sorun ve korkuyoruz ki, bu sorun giderek daha da büyüyor. Çünkü geçen on yıllar içerisinde sayıları azalmamış, sayıları çoğalmış. Demek ki küreselleşme müspet etki yapmamış, küreselleşme, en az gelişmiş ülkelerin sayısının çoğalmasına yol açmış. O açıdan herkesin tekrar düşünmesi gerekiyor, bu sayıyı azaltmak için. Bu sayıyı azaltmazsak, bugün haberleşmenin bu kadar geliştiği bir çağda, bu dünya, bu küre ileride çok büyük tehlikelerle karşı karşıya kalacaktır. Şimdi onun için, önce tabii yapılan yardımların çoğalması, harcamalarda öncelikleri tekrar gözden geçirmek gerekmektedir. Çok büyük savunma harcamaları, çok büyük silah harcamaları, bütün bunlara giden paralar düşünüldüğünde, aslında en az gelişmiş ülkelere yapılan taahhütler, onun çok çok çok küçük bir kısmı olmuş oluyor. Bu bakımdan, dünyanın bütün bunu tekrar düşünmesi ve bu ülkelere, tabiri caizse, balık tutmayı öğretme açısından da yatırımların yapılması gerekiyor. Yatırımlar bu ülkelere “know-how” taşır, orada istihdam oluşturur, yeni müteşebbisleri ortaya çıkartır. Dolayısıyla çok geniş bir konu. Ümit ediyoruz ki, bu konferanslar sayesinde bütün dünyada böyle bir bilinçlenme söz konusu olur ve en az gelişmiş ülkelere ilgi, yatırım ve yardımlar artar.

Yazdır Paylaş Yukarı