Pakistan Cumhurbaşkanı Zardari ile Ortak Basın Toplantısı'nda Yaptıkları Açıklama

13.04.2011
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

"Değerli Basın Mensupları,

Aziz Dostum Cumhurbaşkanı Sayın Zardari ve değerli heyetini Türkiye’de misafir etmekten, gerçekten büyük bir memnuniyet duyuyoruz.

Türkiye ile Pakistan arasındaki dostluk, sadece resmi seviyede, hükümetler arasında, cumhurbaşkanları arasında bir dostluk değil, halktan halka olan, çok samimi, gerçek bir dostluktur. Dolayısıyla, Sayın Zardari’yi kendi ülkesinde gibi kabul ediyoruz, burası ikinci ülkesidir. Biz de ne zaman Pakistan’ı ziyaret etsek, aynı şekilde kendimizi hep evimizde hissederiz. Bu duygu, samimi bir duygudur, bunu herkes de gayet yakından bilir. Bu çerçeve içerisinde, sık sık görüşüyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı aslında birçok vesilelerle Türkiye’ye dört kez geldiler. Türkiye-Pakistan-Afganistan üçlü zirve toplantılarının beşincisini yapmıştık en son İstanbul’da. Ama resmi olarak bu kendilerinin ilk ziyaretidir. Cumhurbaşkanı olmadan önce de ziyaret etmişlerdi beni burada. Ben de Cumhurbaşkanı olarak Pakistan’ı ziyaret etmiştim, hatırlayacaksınız. Bu ziyaret vesilesiyle, kendilerine bir Nişan da vereceğiz. Bunu, bugün akşam herkes görecek.

Bugünkü görüşmelerimiz gayet verimli geçmiştir; hem baş başa, hem heyetler arasında. Önce tabii ki, ikili ilişkilerimizi ele aldık, siyasi alanda her şeyi gözden geçirdik. Siyasi alanda çok mükemmel olan, iki ülke arasındaki ilişkilere yakışır bir ekonomik işbirliğini de gerçekleştirmek, uzun süredir arzumuzdur. Bu yönde hep talimatlar veriyoruz. Ticaretimizi artırmak, yatırımları karşılıklı artırmak için, bu yönde epey mesafeler de alındı. 2012 yılına kadar, ticaret hacminin 2 Milyar Dolar’a çıkmasını arzu ediyoruz. Yatırımların yine artmasını arzu ediyoruz. Bu konuda Türk iş adamlarının, Türk müteahhitlerinin Pakistan’daki birçok altyapı yatırımlarına katılmasını hep arzu ediyoruz. Bu yönde eminim ki, çok iyi gelişmeler hep söz konusu olacaktır.

Heyetler arasında yaptığımız görüşmelerde, bölgesel konuları da hep gözden geçirdik. Bu çerçevede özellikle Türkiye-Pakistan-Afganistan arasındaki üçlü toplantılara çok önem veriyoruz. Biliyorsunuz bunların, bir neticesi olarak geçen ay İstanbul’da ilk defa Türk-Pakistan ve Afgan orduları müşterek tatbikat yaptılar. Bunun kısa bir filmini beraber izledik. Yine heyetler arasındaki toplantıdan sonra bize Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği bir sunum yaptı.

Sayın Cumhurbaşkanı Zardari özellikle buna liderlik yaptı, aslında öncülük yaptı; Türkiye ve Pakistan arasında tren yolunun çalışır hale gelmesi için. İsmini siz koydunuz, ama esas fikir ve esas bu işin en ısrarlı sahibi sizsiniz. Ben de tabii ki, aynı şekilde çok ısrarlı bir sahibiyim; bunu gerçekleştiriyoruz. Bu, yolcu taşımak için değil, konteynır treni. Aslında bu hattı uzun sürelerden sonra, Pakistan’daki sel felaketine Türkiye’nin yardımlarını ulaştırırken, çalıştırdık. Bildiğim kadarıyla, 150’ye yakın konteynır veyahut da vagon gitti. Tabii ki süreler uzundu. Şimdi bu süreleri, biz ekonomik olarak değerli hale getirmek için uğraşıyoruz. Bazı hatların iyileştirilmesi gerekiyor, bazı yeni tedbirlerin alınması gerekiyor. İlk anda hedefimiz 10-11 güne düşürmektir. 10-11 güne düştüğünde, İstanbul-İslamabad arasında yükler taşınmaya başlandığında, inanıyoruz ki, bu kendi cazibesini oluşturacaktır ve çok daha fazla mal taşınır hale gelecektir. Bu da, iki ülke arasındaki ekonomik işbirliğini çok güçlendirecektir. Şüphesiz ki, arada İran, aynı şekilde bundan çok faydalanacaktır. Bu sadece İstanbul ve İslamabad arasında değil, İslamabad’la ta Londra’ya kadar aslında bütün hatların bağlanması anlamına gelecektir.

Pakistan’ın ihracatı, sadece Türkiye’ye değil, Türkiye’den Londra’ya kadar bütün Avrupa ülkelerine bu hat üzerinden daha kolay gerçekleşebilecektir. Türkiye’nin de aynı şekilde. Hatta ileride bu hattın Doğu’ya doğru daha da uzaması söz konusu olacaktır.

Gerçekten çok verimli bir görüşme oldu. Kendilerine tekrar, hoşgeldiniz, diyorum.

Soru: Türkiye, Pakistan’ın Avrupa pazarlarına erişimine nasıl yardımcı olabilir?

Sayın Cumhurbaşkanımız: Sizin de söylediğiniz gibi Türkiye, hem Avrupa hem de Asya’da olan bir ülkedir. Avrupa Gümrük Birliği’nin tam üyesiyiz biz.

Pakistan, Avrupa’yla ilişkilerinde Türkiye’den çok faydalanabilir. Şöyle: Önce, Türkiye’deki bütün yatırımları, Türkiye’deki ortaklarıyla kuracağı veya direkt olarak kuracağı bütün yatırımları, buradan direkt olarak Avrupa piyasasına gümrüksüz gidebilir.

İkincisi; tabii ki, Türk yatırımcıların Pakistan’a yapacakları yatırımlar yine çok önemlidir. Özellikle tekstil sektöründe birçok Türk firmasının Pakistan’a da yatırım yaptığını biliyorum. Bunların ihracatında yine Türkiye’nin katkısı söz konusu olabilir, Türk firmaları Avrupa pazarını çok iyi bildikleri için. Ayrıca ulaşım açısından da Türk Hava Yolları, Avrupa’nın bütün şehirlerine uçan bir hava yoludur. İstanbul bu anlamda bir “hub”dır. Demin bahsettiğimiz demiryolu projesi, İslamabad’ı İran üzerinden Türkiye’ye ve Avrupa’ya bağlayan büyük bir proje söz konusu. Bunu kısa süre içerisinde gerçekleştireceğimize inanıyorum.

Biliyorsunuz bu hat var, ama bu hattı rehabilite edeceğiz, daha doğrusu çalışır hale getireceğiz. Bütün bunlar, Türkiye üzerinden Pakistan’ın, Avrupa’yla daha yakın ilişki içerisine girmesini ve birçok imkânlar sunmasını sağlamaktadır.

Soru: Türkiye’de bir Taliban ofisinin kurulmasına dair görüşmeler yapıldığını biliyoruz. Bu görüşmeler hangi aşamada, açılacak mı bir büro?

Sayın Cumhurbaşkanımız: Şimdi, Türkiye de. Pakistan da Afganistan’ın istikrara kavuşması ve her şeyin orada normalleşmesi için çok uğraşan ülkelerdir.

Şüphesiz ki, Pakistan’ın çok ayrı bir konumu var, Afganistan’la sınırı olan bir ülke olması açısından. Pakistan-Afganistan ilişkileri, çok daha farklı şüphesiz ki. Çok daha derin, çok daha grift, birbirini çok daha etkileyen bir husustur, ama Pakistan’ın da şüphesiz ki birinci önceliği, Afganistan’ın istikrara kavuşması. Türkiye olarak bizim bir sınırımız yok, daha uzak bir ülkeyiz, ama siyasi açıdan, tarihi açıdan ve kültürel açıdan Afganistan’a çok yakın bir ülkeyiz ve Afganistan’a her bakımdan çok yardımcı oluyoruz.

Biliyorsunuz, ISAF’ın ilk komutanlığını üstlenen bir ülkeyiz. İkinci dönem yine komutanlığını üstlenen bir ülkeyiz. Çok yakında, Kabil’deki komutanlığı üstlenen bir ülkeyiz ve 2000’e yakın askeri olan bir ülkeyiz. Ama askeri katkılarımızdan daha ziyade, sağlık, eğitim ve Afganistan’ın ekonomik kalkınmasına da çok büyük yardımlarda bulunuyoruz. Tarihimizin en büyük yardım paketini Afganistan’a yapıyoruz ve bütün bu tecrübe ve ilişkilerimizden gördüğümüz de şu: “Sadece askeri yöntemlerle değil, Afgan halkının kalbini ve gönlünü de kazanarak, Afganistan’da normalleşme sağlanır” kanaatine biz hâkimiz ve başta NATO toplantıları olmak üzere, bunu her platformda devamlı, ısrarla söyleyen bir ülkeyiz.

Bu çerçeve içerisinde, 2011 yılı, Afganistan için çok kritik yıldır. Geçiş dönemini yapıyorlar ve yabancı güçlerin çekilmeye başlayacağı bir yıldır. Afgan Milli Ordusunun ve polisinin, artık Afganistan’ın güvenliğini devralma sürecinin başlayacağı bir yıldır. Böyle bir dönem içerisinde, Afganistan’ın kendi içerisinde birliğini, bütünlüğünü sağlaması konusunda bütün imkânlarımızı kullanıyoruz. Bunu yaparken, başta Afganistan Cumhurbaşkanı Karzai olmak üzere, bütün Afgan otoriteleri, yetkilileriyle de hep işbirliği içerisindeyiz.

Biliyorsunuz, “Barış Jirgası” dediğimiz bir Meclisleri var. Onun başkanı, eski Cumhurbaşkanı Prof. Burhaneddin Rabbani. O da geçenlerde bir ziyarette bulunmuştu Türkiye’ye. Bu vesileyle kendisini kabul etmiştim, bir öğle yemeği yemiştik onunla. Geniş şekilde bütün bunları konuştuk.

Bizim Afganistan’la ilişkilerimize çok geniş bir kapsamda bakmak gerekir. Bütün amacımız da, Afganistan’da kalıcı barışın ve istikrarın sağlanmasıdır. Bu yönde, her alanda faaliyetlerimizi yürütüyoruz, ama bunları bir işbirliği ve koordinasyon içerisinde, Afgan yetkililer ve otoritelerle yürütüyoruz.. Ayrıca biliyorsunuz Türkiye, Pakistan ve Afganistan arasındaki üçlü zirve toplantılarının en son beşincisini yaptık İstanbul’da. Bu sadece, cumhurbaşkanlarının bir araya geldiği bir toplantı değil, genelkurmay başkanlarının, istihbarat teşkilatı başkanlarının ve zaman zaman da ilgili bakanlarının bir araya geldiği ve kurumsal çalışma ortamının oluşturulduğu, aynı zamanda bu üç ülkenin kurumlarının da birbiriyle yakın çalışma ortamını oluşturmaya yönelik bir çalışmaydı. Bunun en büyük görünür başarısı, biraz önce bahsettiğim, Pakistan, Türk ve Afgan ordularının müşterek tatbikatları oldu. Bir hafta süreyle bu gerçekleşti.

İşte çok geniş bir çerçeve içerisinde biz Afganistan konusuyla ilgileniyoruz. Barışa katkı yapabileceğimiz, kalıcı barışı sağlayabileceğimiz her türlü faaliyetin içerisinde olacağız ve olmaya da devam edeceğiz.

Bunları sadece Afganistan’la değil, tabii ki, Pakistan’la da yine istişare ve koordine içerisinde yapıyoruz.

Soru: Pakistan, enerji açığı yaşamakta olan bir ülke. Türkiye bu anlamda Pakistan’la bu enerji krizinin aşılması için bir işbirliği çalışması içerisinde mi?

Sayın Cumhurbaşkanımız: Pakistan’ın enerji sorunlarını çok yakından biliyorum ve yakından da, doğrusu bir Pakistan dostu olarak ilgileniyorum. Pakistan’a yaptığım ziyarette, birçok büyük enerji firmamızı yanımda götürdüm, orada bütün ilgililerle yakın görüşmelerini hep temin ettim. İlk etapta şimdi biliyorsunuz, Kartek isimli bir şirketimiz, gemiler üzerinde, enerji santralleriyle Karaçi’ye gitti ve bildiğim kadarıyla 200 megawatt, o civarda elektrik üretiyor ve Karaçi’nin çok büyük bir ihtiyacını karşılıyor. Yani gemiler gitti ve limana, orada sabit yerler verildi, oraya yerleştiler ve orada.

Yine büyük bir şirketimiz, Zorlu Şirketi, rüzgâr enerjisiyle ilgileniyor ve ümit ediyorum ki, o da yatırım yapmayı çok arzu ediyor. Pakistan’ın kömür kaynaklarının çok zengin olduğunu biliyoruz. Ben Türkiye’deki bütün büyük enerji şirketlerinin, çok özel bir şekilde hepsinin, Pakistan’da yatırım yapmalarını ve enerji konusunda katkı sağlamalarını arzu ediyorum.

Bunun fiili olarak ilk katkıları da, demin söylediğim gibi, başlamış vaziyette.

Soru: Bir süre önce, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın yayımladığı İnsan Hakları Raporunda, Türkiye’deki basın özgürlüğü konusunda gerileme olduğuna ilişkin yorumlar geniş yer aldı ve bunun üzerine bugün de ABD Büyükelçisi’nin yaptığı bir açıklama var, benzer şekilde. Türkiye’de demokrasinin gelişmesiyle birlikte buna vurgu yaparken, aynı zamanda bazı çelişkilerin yaşandığını ifade etti Büyükelçi. Hatta bu durumu anlamaya çalışırken, “Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu” şeklinde bir ifade de kullandı. Siz Amerika’dan yapılan bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz acaba?

Sayın Cumhurbaşkanımız: Düşüncelerimi biliyorsunuz. Daha önce çok geniş bir şekilde düşüncelerimi hep paylaşmıştım. Yani burada bir büyükelçinin görüşleri üzerine benim yorum yapmam söz konusu olmaz tabii.

Teşekkür ederim."

Yazdır Paylaş Yukarı