Gana ve Gabon'a Hareketlerinden Önce Atatürk Havalimanı'nda Yaptıkları Açıklama

23.03.2011
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Değerli Basın Mensupları,

Gana Cumhurbaşkanı Sayın Mills ve Gabon Cumhurbaşkanı Sayın Ondimba’nın davetlisi olarak Gana ve Gabon’a gerçekleştireceğim resmi ziyaretler çerçevesinde, birazdan Akra’ya hareket edeceğim.

Beraberimdeki üst düzeyli heyette, Devlet Bakanı ve Türkiye-Gabon KEK Eşbaşkanı Sayın Faruk Nafiz Özak, Milli Savunma Bakanı Sayın Vecdi Gönül, Ulaştırma Bakanı Sayın Habib Soluk ve değerli milletvekillerimizin yanı sıra, iş ve basın dünyamızın seçkin mensupları da yer alıyorlar.

Ziyaretlerim, hem Gana hem Gabon’a Cumhurbaşkanı düzeyinde ülkemizden gerçekleştirilecek ilk resmi ziyaretler olması dolayısıyla tarihi bir önem taşımaktadır. Ayrıca, Cumhurbaşkanı sıfatıyla ikili düzeyde Sahra’nın Güneyindeki Afrika’ya dördüncü tur ziyaretlerimi gerçekleştirmiş olacağım. Afrika’yı anlatırken Magrip ülkelerini Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, bunları biraz daha ayrı tutuyoruz. Sahra derken gerçek Afrika’yı kastediyoruz. Bildiğiniz gibi, daha önce 2009’da Kenya ve Tanzanya’yı, 2010’da da önce Kongo Demokratik Cumhuriyeti ve Kamerun’u, daha sonra ise Nijerya’yı ziyaret etmiştim.

Afrika’ya açılım politikamız çerçevesinde Afrika ülkeleriyle ilişkilerimizin geliştirilmesine özel önem veriyoruz. Afrika’da, 17’si Sahra’nın güneyinde olmak üzere, halen 22 Büyükelçiliğimiz mevcuttur. Ziyaretim sırasında 1 Şubat 2010 tarihinde faaliyete geçen Akra Büyükelçiliğimizin yeni kançılarya binasının resmi açılışını da gerçekleştireceğim. Gabon’un Başkenti Libreville’de Büyükelçiliğimizin açılmasına yönelik çalışmalar da devam etmektedir. Önemli bir bölümü 2011’de faaliyete geçmek üzere, önümüzdeki iki yıl zarfında Kıta’daki Büyükelçiliklerimizin sayısı, 27’si Sahranın Güneyindeki Afrika’da olmak üzere, 32’ye ulaşacaktır.

Gelişen ilişkiler ışığında, Etyopya ile Senegal 2006’da, Somali 2008’de ve Gambiya geçen yıl Ankara’da Büyükelçilik açmışlardır. Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Kenya, Uganda, Kamerun, Gine, Madagaskar ve Angola da ülkemizde Büyükelçilik açmayı kararlaştırmışlardır.

Ziyaretlerim sırasında, resmi görüşmelerime ilave olarak, Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) tarafından Akra ve Libreville’de düzenlenecek İş Forumu Toplantılarına da katılacağım. Demin söylediğim gibi heyetimizde çok büyük bir iş adamı heyeti var.

 Değerli Basın Mensupları,

Afrika ülkeleriyle 2003 yılında sadece 5 milyar ABD Doları olan ticaret hacmimiz, küresel ekonomik krize rağmen 2010 yılı sonunda 16 milyar ABD Dolarını aşmıştır. Bunun yaklaşık 4,5 milyar Doları Sahra’nın Güneyindeki Afrika ülkeleriyledir. Gana geçen sene yaklaşık 300 milyon Dolarlık ticaret hacmiyle Sahra’nın Güneyindeki Afrika’da üçüncü büyük ticaret ortağımız olmuştur. Söz konusu rakamları tabii ki yeterli görmüyoruz. Hedefimiz, Afrika ülkeleriyle toplam ticaret hacmimizin önümüzdeki birkaç yıl içinde 30 milyar ABD Dolarına çıkarılmasıdır.

Bu maksatla, Kıta ülkeleriyle ikili ilişkilerimizin ahdi, yani hukuki temelinin her alanda oluşturulması yönündeki çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürüyoruz. Bu hedef doğrultusunda, ziyaretlerim çerçevesinde çeşitli anlaşmalar imzalanacaktır. Bunların bazıları askeri anlaşmalar olacaktır.

Ülkemizin Afrika kıtasına olan yönelimi, sadece ekonomik ve ticari hedeflere bağlı olmayan ve Afrika’nın gelişme ve kalkınmasını da kapsayan entegre bir politikanın ürünüdür.

Bu yaklaşımımız ışığında, 18-21 Ağustos 2008 tarihlerinde İstanbul’da Birinci Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi’ne evsahipliği yaptık. Zirve sonucunda oluşturulan izleme mekanizması gereği, işbirliği sürecini değerlendirmek ve bir sonraki Zirve’ye hazırlık yapmak amacıyla bu yıl Bakan düzeyinde bir Gözden Geçirme Konferansı, 2013 yılında da, daha sonra belirlenecek bir Afrika ülkesinde İkinci Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi düzenlenecektir.

Afrika ile kurduğumuz sıkı bağlar, ulaştırma alanında da kendini göstermektedir. THY’nın 2006 yılında başlattığı Hartum, Addis Ababa ve Lagos seferlerine, 2007 yılında Johannesburg, 2009 yılında Nairobi ve Dakar, 2010 yılında ise Darüsselam, Uganda-Entebbe ve son olarak Akra seferleri eklenmiştir.

Türkiye, Afrika’da kapasite inşasına katkıda bulunan yatırımlara özellikle öncelik vermektedir. Biliyorsunuz, TİKA’nın Dakar, Addis Ababa ve Hartum’da bölgesel ofisleri mevcuttur. Kıta’ya yönelik teknik ve insani desteğimiz, sivil toplum kuruluşlarımızın katkıları da dahil edildiğinde bugün itibarıyla yılda 100 milyon Dolar’a ulaşmıştır. Bu çerçevede ülkemiz, Kıta’da öne çıkan ve uluslararası toplumun da takdirini kazanmış bir donör haline gelmiştir.

Türkiye ayrıca, Afrika’nın barış ve istikrarına da önem vermekte; Afrika’da görev yapan sekiz BM Misyonundan altısına personel ve mali katkı sağlamaktadır.

Keza, 2009–2010 yıllarındaki BM Güvenlik Konseyi üyeliğimiz sırasında, Afrika ülkeleriyle istişare içinde, bölgede barış, istikrar ve kalkınmaya katkıda bulunduk. Afrika Birliği tarafından 2008 yılında Kıta’nın stratejik ortağı ilan edilen Türkiye, Afrika ülkeleriyle yakın istişarelerde bulunmaya devam edecektir

Bu anlayışla, ziyaretlerimin Afrika’ya açılım politikamız bağlamında son derece faydalı olacağına, Gana ve Gabon’la ikili siyasi ve ekonomik ilişkilerimizde yeni işbirliği alanları yaratılmasının yanı sıra, bölgesel ve uluslararası konularda görüş alışverişinde bulunulmasına imkan sağlayacağına inanıyorum.

Teşekkür ederim.

SORU: Libya’ya ilişkin olarak Putin’den sonra, Fransa İçişleri Bakanı da Sarkozy’nin Haçlı Seferine öncülük ettiği yönünde bir beyanda bulundu. Diğer yandan da komutayla ilgili de gündemde olan birtakım gelişmeler var. Türkiye’nin bu noktadaki kırmızı çizgisi nedir? Komutanın NATO’ya geçmesi diyebilir miyiz?

Bir diğer soru da; yine dün TÜSİAD İstişare Kurulu’nda Yeni Anayasa Taslağıyla ilgili basına açık bir görüşme oldu ve gündeme damgasını vuran Boyner’den gelen önemli sözler vardı. Bunların başında da “insanların özgürlüğü bölünmeden daha önemlidir.” sözleriydi. Bu sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz, efendim?

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Bazı Müslüman ülkelerde -ki bunların bir kısmı Ortadoğu bir kısmı Kuzey Afrika’da- olup bitenler aslında temel hak ve özgürlüklerle ilgili bir konu. Türkiye olarak biz daima halkların özgürlüğünü, temel hak ve özgürlüklerini, hukukun üstünlüğünü hep savunmuşuzdur. Baskıcı rejimlerin, baskıcı liderlerin daha uzun bir süre bugünkü dünyada yönetimde kalamayacaklarını açıkca her zaman söylemişizdir. Libya’yla ilgili gelişmenin aslı budur. Dolayısıyla Libya’daki bu gelişmenin kısa süre içerisinde kan dökülmeden neticelenmesi çok önemlidir. Bu açıdan da aslında Libya’yı yönetenlerin bir an önce görevlerini bırakmaları, bu işi kolaylaştıracak ve kendi ülkelerinin başkaları tarafından talan edilmesine fırsat vermeyecektir, işin açıkcası. Irak’ta olup bitenler, Saddam’ın davranışlarını hatırlarsanız, bunlar bir şekilde tekrarlanabilir. NATO tarihin en büyük savunma örgütüdür. Birkaç gündür gece-gündüz NATO’nun sivil ve askeri kanatları hep toplantı halindedir. Bildiğiniz gibi bazı sıkıntılar da vardır.

Şimdi başında da söylediğim gibi esas amaç halkların özgürlüğü. Onların da diğer ülkelerde olduğu gibi baskıdan uzak yaşaması söz konusu olurken, maalesef bazı ülkelerin bir fırsatçılık içinde olduğu da açıkca gözükmektedir. Halbuki daha düne kadar bu diktatörlerin en yakınları ve onlardan faydalanmak için kendi halklarının bile tasvip etmediği işleri yapanlar, bugün bazı aşırı davranışlar içerisindeler ve gizli niyetler şüphesi uyandırmaktalar. Bütün bunlar NATO’da zaten gece-gündüz, hem sivil hem askeri kanatta tartışılmaktadır.

Türkiye gayet ilkeli bir politika izlemektedir, bütün bu olaylarda. Kısa vadede bütün bunlar bazıları tarafından tenkit edilebilir, ama orta ve uzun vadede Türkiye’nin daima haklı olduğu hem halklar tarafından hem de yönetimler tarafından görülecektir. Türkiye de, bu ilkeli politikasına devam edecektir.

Anayasa tartışmaları yapılıyor biliyorsunuz. Böyle bir fırsatın seçimlerden sonra olacağı kanaatindeyim. Türkiye’nin büyük bir özgüven içerisinde, gelecek dünyanın nasıl olduğunu en iyi şekilde görüp, Türkiye’nin de bu dünyada en onurlu yerini nasıl alacağını görerek hareket etmesi gerekir. Bununla ilgili çalışmaları da izliyorum, doğrusu.

SORU: Önce Tunus, ardından Mısır, sonra Libya’daki olayların ardından şimdi daha Kuzeye doğru genişlediğini görüyoruz. İşte Bahreyn’de biliyorsunuz Şii’ler ve Sünni’ler arasında bir çatışma var, Suriye’de karışıklıklar var ve İran’a yönelik ciddi planlar olduğuna dair basında yazılar var ki, biliyorsunuz İran’dan kalkan iki uçak Diyarbakır’a indirilmişti. Özellikle Basra körfezi ki, İran’ın çıkışı. Oraya yönelik gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz. Yani bu domino taşının sonucundaki ülke İran mıdır, böyle bir niyet mi var?

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Hayır, böyle bir şey söyleyemem. İran, bölgenin en önemli ülkesidir. İran köklü tarihiyle, kendine has rejimiyle, kendine has yapısıyla çok önemli bir ülkedir. Unutmayın ki, Kuzey Afrika’da ve bazı Ortadoğu ülkelerinde 30-40 yıldır sadece bir insanı bilirsiniz. Bu süre içerisinde İran’da seçimler yapılmıştır, en azından 5-6 tane cumhurbaşkanları seçilmiştir. Görevleri bitmiştir, yenileri seçilmiştir.

İran ayrı bir konudur. Burada en önemli mesele İslam dünyasının herhangi bir şekilde Şii-Sünni çatışmasına girmemesidir. Böyle bir basiretsizlik gösterilirse hem kendi insanlarını hem de kendi kaynaklarını tüketmiş olur. Dolayısıyla, böyle bir basiretsizliğin gösterileceğine de hiçbir zaman inanmıyorum. Yeteri kadar bütün ülkeler ve bütün liderler tarihten ders almışlardır.

Teşekkür ederim.

Yazdır Paylaş Yukarı